Abesle iştigal
24 Ekim 2020 - Yeni Şafak
İYİ Parti cephesi, milletvekili Ümit Özdağ’ın, partisinin İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’yu FETÖ’cü olmakla itham etmesiyle yeniden karıştı. Üstelik Özdağ, Kavuncu hakkında Meral Akşener’i birkaç kez uyardığını da ifade etti. İddiayı reddeden Kavuncu, Özdağ hakkında suç duyurusunda bulundu.
Akşener, “Araştırma şirketleri 13-15 arasında sonuçlar bulunca biz partimize bir saldırı olacağını bekliyorduk. Çünkü kış kışlığını her zaman yapar” açıklamasıyla sorunun kaynağı için partisinin dışını işaret etti.
Yarın kuruluşunun 3. yılını dolduracak İYİ Parti’nin 20 Eylül’deki Olağan Kurultay’ı ‘kara liste’ tartışmalarını gündeme getirmişti. Teşkilat Başkanı Koray Aydın, Genel İdare Kurulu’na “seçilemeyecekler listesi” dağıttırmaktan sorumlu tutulmuştu. O listede Ümit Özdağ ve Aytun Çıray gibi İYİ Parti’nin en önemli isimleri de yer alıyordu.
İYİ Parti cephesinde sular pek de durulmuyor aslında… 2018 seçimlerindeki yenilgiden sonra genel başkanlığı bırakma kararı alan Meral Akşener, partililerin ısrarı üzerine görevine dönmüştü…
Dalgalar baki… Fakat asıl soru “Bu bir kriz midir?” olmalı… Ortada bir kriz olup olmadığını anlamak için ilk yapılması gereken ‘hasar tespiti’dir. Çünkü hasar yoksa kriz de yok demektir. Yol haritanızı, ‘kriz iletişimi’ yönetim planınızı da bu hasarın büyüklüğüne tasarlamanız gerekir.
İYİ Parti ya da Buğra Kavuncu hakkında insanların zihninde şaibe oluşması bir hasara işaret ediyor. Dolayısıyla siyasi iletişim açısından ortada bir ‘kriz’ olduğu tespiti yapılabilir.
Bunun gibi süreçler, öyle hemen üstüne atlayıp da bugün konuşulanlar üzerinden yönetilecek cinsten değildir… İletişimlerini ya da kriz iletişimi süreçlerini yönetmek isteyen firmaların da böyle davranması gerekir.
Yalnızca bugünle yetinemeyeceğimize göre biraz geçmişe gitmekte, İYİ Parti’nin kuruluş hikâyesini irdelemekte fayda var… Parti, MHP içindeki iktidar mücadelesi sonucu, dolaylı olarak Cumhur İttifakı’nı parçalamaya da yarayacak, Devlet Bahçeli’yi devirmek amacıyla kurulmuştu. Başarılı olamadılar ama buradan İYİ Parti doğdu…
FETÖ bağlantısı söylentileri o zamandan beri sürüyor. Özdağ’ın açıklamalarıyla ‘şiddet seviyesi’ yükselen bu iddiaların yargı sürecinin başlamasıyla tırmanacağını, dolayısıyla hasarın da artacağını düşünmek yanlış olmaz.
Partiler içindeki bazı dalgalanmalar ‘normal’ kabul edilebilir ama İYİ Parti’nin sırtında doğrudan ‘terör’ ile ilişkilendirilen biri FETÖ, diğeri de HDP ile ittifak gibi iki ağır bagaj var…
FETÖ konusundan geri dönüş olmaz. İddiaların araştırılması sonucunda İYİ Parti aklanırsa bu şaibeden kurtulmak mümkün olabilir. Öte yandan mahkeme sürecinde bu iddiaların yerinde olduğuna dair bir kanaat oluşursa, parti kendi içinde yeniden yapılanmaya gitmek durumunda kalır… İYİ Parti’nin bu süreçten ‘güçlenerek’ mi; yoksa çok ciddi ‘hasar alarak’ mı çıkacağı Meral Hanım’ın bütün bu çelişkileri ve krizi nasıl yöneteceğiyle de çok ilişkili…
HDP konusu ise başka bir boyut… CHP de İYİ Parti de yerel seçimlerde işi bir türlü idare etmeyi becerdiler… Ancak genel seçimler söz konusuysa iş birlikleri daha belirgin olmak zorunda… Mesela, HDP’nin kazanabileceği belli olan illerde bu iki parti kendi partilerinden aday gösterebilecekler mi?
Eğer buralardan aday göstermezlerse, PKK’nın bir terör örgütü olduğunu dile getiremeyen, ‘terörist’ kelimesini kullanamayarak ‘gerilla’ gibi ifadelerle durumu hafifletmeye çalışan, kendi partisi içinden bile “tersine Türkiyeleşiyor” eleştirilerine maruz kalan HDP ile yan yana durmayı kendi seçmenlerine nasıl açıklayacaklar?
Hedefleri aynı olabilir; Erdoğan düşmanlığı ve AK Parti iktidarına son vermek… Ancak bu uğurda “her şey mubahtır” yaklaşımı çok ciddi ve sorunlu bir çelişkiyi de açığa çıkaracaktır.
Muhalefet partilerinin iddiaları, ülke yönetiminde kendilerinin daha başarılı olacağıdır ve elbette iktidar partisinin yerine geçmek isterler. Ancak bu yolda ilkelerinden vazgeçenlerin, terör gibi bir tehdidin yanında saf tutanların Türkiye’de siyasi ikbal beklemeleri abesle iştigaldir.
Akşener, “Araştırma şirketleri 13-15 arasında sonuçlar bulunca biz partimize bir saldırı olacağını bekliyorduk. Çünkü kış kışlığını her zaman yapar” açıklamasıyla sorunun kaynağı için partisinin dışını işaret etti.
Yarın kuruluşunun 3. yılını dolduracak İYİ Parti’nin 20 Eylül’deki Olağan Kurultay’ı ‘kara liste’ tartışmalarını gündeme getirmişti. Teşkilat Başkanı Koray Aydın, Genel İdare Kurulu’na “seçilemeyecekler listesi” dağıttırmaktan sorumlu tutulmuştu. O listede Ümit Özdağ ve Aytun Çıray gibi İYİ Parti’nin en önemli isimleri de yer alıyordu.
İYİ Parti cephesinde sular pek de durulmuyor aslında… 2018 seçimlerindeki yenilgiden sonra genel başkanlığı bırakma kararı alan Meral Akşener, partililerin ısrarı üzerine görevine dönmüştü…
Dalgalar baki… Fakat asıl soru “Bu bir kriz midir?” olmalı… Ortada bir kriz olup olmadığını anlamak için ilk yapılması gereken ‘hasar tespiti’dir. Çünkü hasar yoksa kriz de yok demektir. Yol haritanızı, ‘kriz iletişimi’ yönetim planınızı da bu hasarın büyüklüğüne tasarlamanız gerekir.
İYİ Parti ya da Buğra Kavuncu hakkında insanların zihninde şaibe oluşması bir hasara işaret ediyor. Dolayısıyla siyasi iletişim açısından ortada bir ‘kriz’ olduğu tespiti yapılabilir.
Bunun gibi süreçler, öyle hemen üstüne atlayıp da bugün konuşulanlar üzerinden yönetilecek cinsten değildir… İletişimlerini ya da kriz iletişimi süreçlerini yönetmek isteyen firmaların da böyle davranması gerekir.
Yalnızca bugünle yetinemeyeceğimize göre biraz geçmişe gitmekte, İYİ Parti’nin kuruluş hikâyesini irdelemekte fayda var… Parti, MHP içindeki iktidar mücadelesi sonucu, dolaylı olarak Cumhur İttifakı’nı parçalamaya da yarayacak, Devlet Bahçeli’yi devirmek amacıyla kurulmuştu. Başarılı olamadılar ama buradan İYİ Parti doğdu…
FETÖ bağlantısı söylentileri o zamandan beri sürüyor. Özdağ’ın açıklamalarıyla ‘şiddet seviyesi’ yükselen bu iddiaların yargı sürecinin başlamasıyla tırmanacağını, dolayısıyla hasarın da artacağını düşünmek yanlış olmaz.
Partiler içindeki bazı dalgalanmalar ‘normal’ kabul edilebilir ama İYİ Parti’nin sırtında doğrudan ‘terör’ ile ilişkilendirilen biri FETÖ, diğeri de HDP ile ittifak gibi iki ağır bagaj var…
FETÖ konusundan geri dönüş olmaz. İddiaların araştırılması sonucunda İYİ Parti aklanırsa bu şaibeden kurtulmak mümkün olabilir. Öte yandan mahkeme sürecinde bu iddiaların yerinde olduğuna dair bir kanaat oluşursa, parti kendi içinde yeniden yapılanmaya gitmek durumunda kalır… İYİ Parti’nin bu süreçten ‘güçlenerek’ mi; yoksa çok ciddi ‘hasar alarak’ mı çıkacağı Meral Hanım’ın bütün bu çelişkileri ve krizi nasıl yöneteceğiyle de çok ilişkili…
HDP konusu ise başka bir boyut… CHP de İYİ Parti de yerel seçimlerde işi bir türlü idare etmeyi becerdiler… Ancak genel seçimler söz konusuysa iş birlikleri daha belirgin olmak zorunda… Mesela, HDP’nin kazanabileceği belli olan illerde bu iki parti kendi partilerinden aday gösterebilecekler mi?
Eğer buralardan aday göstermezlerse, PKK’nın bir terör örgütü olduğunu dile getiremeyen, ‘terörist’ kelimesini kullanamayarak ‘gerilla’ gibi ifadelerle durumu hafifletmeye çalışan, kendi partisi içinden bile “tersine Türkiyeleşiyor” eleştirilerine maruz kalan HDP ile yan yana durmayı kendi seçmenlerine nasıl açıklayacaklar?
Hedefleri aynı olabilir; Erdoğan düşmanlığı ve AK Parti iktidarına son vermek… Ancak bu uğurda “her şey mubahtır” yaklaşımı çok ciddi ve sorunlu bir çelişkiyi de açığa çıkaracaktır.
Muhalefet partilerinin iddiaları, ülke yönetiminde kendilerinin daha başarılı olacağıdır ve elbette iktidar partisinin yerine geçmek isterler. Ancak bu yolda ilkelerinden vazgeçenlerin, terör gibi bir tehdidin yanında saf tutanların Türkiye’de siyasi ikbal beklemeleri abesle iştigaldir.