Açıklama yayınlamak krizi (!) çözmez...
29 Nisan 2009 Akşam Gazetesi
Bizim lise, kuruluşunun 125'inci yılını tüm seneye yayılmış etkinliklerle kutluyor. Bu çerçevede İstanbul Erkek Lisesi Vakfı, Mezunlar Derneği ve okul yönetimi işbirliği içinde öğrencileri Ankara'ya Ata'nın huzuruna götürüyorlar. Bir gazetede bir veli (gazete ne hikmetse adını vermiyor) çocuğunun zorla götürüldüğünü ve gezinin kasten Türkan Saylan'la Mehmet Haberal için Anıtkabir'de düzenlenecek destekleme etkinliklerine denk getirildiğini iddia ediyor. Gazete konuyu diğer kaynaklardan araştırmadan 'İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri, okul yönetimi tarafından zorla Anıtkabir'e götürülüyor' başlığıyla velinin ağzından gazeteye koyuyor. Önce Vakfın avukatı yazıyor gazeteye. Tık yok... Ardından Vakıf ve Dernek başkanları ortak imza ile bir açıklama gönderiyorlar. Yine tık yok gazeteden... Aradan 6 gün geçiyor; 24 Nisan'da 'Bunu temizlemek Genel Yayın Müdürü'ne düşer' diye bir yazı yazıyorum. (İnternetten bulup okumanızı tavsiye ederim)... Genel Yayın Müdürü'nün eli 27 Nisan'da, yani o gazetede, kasıtlı olduğu algısı yaratan, yalan yanlış bilgiye dayalı haber çıktıktan 9 gün sonra kaleme gidiyor. Aralara siyah harflerle kendi görüşlerimi de ekleyerek aşağıya alıyorum:
'Gazeteleri doğru okumanın yolu yayın mutfağını; yani yazı işlerini anlamaktan geçer. (Okur, yüz binlerce İstanbul Erkek Lisesi camiası mensubu, mutfağı anlamak zorunda değildir. İzlediğimiz filmlerin setinde neler yaşandığını bilmek zorunda olmadığımız gibi.)
O yol doğru bilinmeli ki herhangi bir hata söz konusu olduğunda düzeltme şekilleri de ortaya çıksın. (Düzeltme şeklini bulmak hatayı yapana ittir. Medya beni dilediği gibi mağdur edecek. Ancak ben onu anlayıp düzeltme şekillerini bulacağım... Anlamak zor.)
Bu işin dünyada en gelişmiş şekli şudur: Gazetelerin düzeltme bölümleri (corrections) vardır ve bir haberle ilgili açıklama yapmak ya da düzeltme yapmak isteyenler o bölümün editörüne müracaat eder. (Bu işin dünyada gelişmiş şekli şudur: Gazeteler sosyopatların oyununa gelip, tek yanlı şuursuz suçlamaları sayfalarına koymazlar. Koyarlarsa da anında özür dilerler.)
Gazete yayın yöneticileri de bu bölüme çok önem vermek zorundadır. (İşte bu doğru.) Bu açıklamayı şunun için yapıyorum: İletişimciliğine cidden inandığım bir yazar, bir habere binaen çok ağır bir yazı kaleme aldı. 'Yuh ki ne yuh' diyerek bizde çıkan bir haberden şahsımı sorumlu tutuyordu. (Haberin üzerinden onca gün geçmesine, o kadar açıklama gönderilmiş olmasına rağmen, gazetenin reaksiyon vermemesinden kimi sorumlu tutmalıydık?)
Haber, 14. sayfada yayınlanmış, gece baskısında yer almış. Bu tip haberlerin her birisinin genel yayın yönetmeninin denetiminden geçmesi düşünülemez. (Gazetelerde gece sorumlusu, denen bir zat vardır. Genel Yayın Müdürü'nün tüm yetkisi ile donatılmıştır. Onun adına denetimi o yapar.)
Mesleğe yeni başlamış bir muhabirimiz gece kendisine ulaşan öğrenci velisinin 'Bizi zorla Ankara'ya götürüyorlar' demesi üzerine bunu haber yapmış. Gece yarısı okul yöneticileri aranmamış, haberin çapraz kontrolü yapılmamış. Sonra bu bilgiye bazı veliler ve okul yöneticileri karşı çıkmış. Demek ki haber aceleye gelmiş ve bilgi eksikliği ortaya çıkmış. (Dünya standardı ne diyor: O zaman haberi bekletir. Ertesi gün tarafların görüşünü alır öyle yayınlarsın. Haberi yazan mesleğe yeni başlamış olabilir. Gece sorumlusu da yeni başlamış?..)
Dünyada nasıl işliyor sistem? (Yalan yanlış, gazetenin itibarını batıracak haberlerin gazeteye sızmasını engelleyecek sistemleri kurmak şeklinde işliyor.)
İtiraz edenler bir metin hazırlıyor ve bu bilgi düzeltme bölümünde neşrediliyor. Dünyanın en saygın gazeteleri bile bunu büyük bir sorumluluk duygusu içinde yerine getiriyor.
Biliyor musunuz; Türk basınında hep aynı sütunu açıklama ve düzeltmeye ayıran tek gazeteyiz. (Tebrikler.) Hakaret etmeden yapılan her düzeltme, Yorum sayfamızdaki açıklama bölümünde yer alıyor. Bahsi geçen konu da orada yayınlanacak. (İnşallah... 10 gün geçti henüz bir şey yok da...)
Görüldüğü gibi bu tip durumlarda bir kişiyi hedef yapıp yuh çekmeye gerek yok. (Benim yazıdan söz etmiyorlar herhalde. Çünkü ben kimseye değil, olaya yuh (!) dedim... Olay bence hala yuhluk...)
Üstelik iletişimci bir büyüğümüze şunu sorma hakkımız da var sanırım: Diyelim ki genç bir muhabir karşı tarafa sormadan bir haber yaptı, editör de eksik haberi yayınlayarak hata etti; konuyu muhatabınıza sormadan ayıplayıcı yazı yazmak da benzer bir davranış biçimi sayılmaz mı?' (Sayılır... Ancak aradan daha kaç gün geçmesi gerekirdi acaba?)
Her neyse... Karşılıklı saygı kadar güzel ve insani bir şey olmaz; o da ancak sorumluluk ile geliştirilebiliyor. (Kesinlikle katılıyorum).'
Biz kendisinin adını vererek yazmıştık. O bizim adımızı kullanmadan cevap vermiş. Koskoca genel yayın müdüründen daha mı iyi bileceğiz? Biz de onun adını kullanmadan görüşlerimizi ilettik...
Sadece rencide olmuş bir İstanbul Erkek Liseli olarak değil kendilerinin teveccühle ifadesiyle 'iletişimci büyüğü' olarak sayın Genel Yayın Müdürü kardeşimize tavsiyemizi yineleyelim: 1. Hala camianın kalbini kazanmak üzere atılmış bir adım yok. 2. Vakıf, Dernek ve okul yönetiminin gönderdiği açıklamanın yayınlanmasıyla yetinmek gazetenin ve yönetiminin krizini çözmez. 3. En önemlisi, Sayın Genel Yayın Müdürü'nün bu tür fahiş hataların yinelenmesini nasıl engelleyeceğini, onurunu kırdığı camiaya anlatması yerinde olacaktır...
Bir önceki yazımızın son cümlesini yineleyelim: 'Şimdi bizim camia sevgili Genel Yayın Müdürü'nden özür bekliyor. En azından tek kaynak olarak ne idüğü belirsiz bir velinin 'hezeyanlarıyla' değil akılsızca suçlanan Okul, Vakıf ve Dernek yöneticileriyle yapılacak bir dizi söyleşiyle gerçeğin ortaya çıkarılmasına hizmet etmesini...'
Bizim lise, kuruluşunun 125'inci yılını tüm seneye yayılmış etkinliklerle kutluyor. Bu çerçevede İstanbul Erkek Lisesi Vakfı, Mezunlar Derneği ve okul yönetimi işbirliği içinde öğrencileri Ankara'ya Ata'nın huzuruna götürüyorlar. Bir gazetede bir veli (gazete ne hikmetse adını vermiyor) çocuğunun zorla götürüldüğünü ve gezinin kasten Türkan Saylan'la Mehmet Haberal için Anıtkabir'de düzenlenecek destekleme etkinliklerine denk getirildiğini iddia ediyor. Gazete konuyu diğer kaynaklardan araştırmadan 'İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri, okul yönetimi tarafından zorla Anıtkabir'e götürülüyor' başlığıyla velinin ağzından gazeteye koyuyor. Önce Vakfın avukatı yazıyor gazeteye. Tık yok... Ardından Vakıf ve Dernek başkanları ortak imza ile bir açıklama gönderiyorlar. Yine tık yok gazeteden... Aradan 6 gün geçiyor; 24 Nisan'da 'Bunu temizlemek Genel Yayın Müdürü'ne düşer' diye bir yazı yazıyorum. (İnternetten bulup okumanızı tavsiye ederim)... Genel Yayın Müdürü'nün eli 27 Nisan'da, yani o gazetede, kasıtlı olduğu algısı yaratan, yalan yanlış bilgiye dayalı haber çıktıktan 9 gün sonra kaleme gidiyor. Aralara siyah harflerle kendi görüşlerimi de ekleyerek aşağıya alıyorum:
'Gazeteleri doğru okumanın yolu yayın mutfağını; yani yazı işlerini anlamaktan geçer. (Okur, yüz binlerce İstanbul Erkek Lisesi camiası mensubu, mutfağı anlamak zorunda değildir. İzlediğimiz filmlerin setinde neler yaşandığını bilmek zorunda olmadığımız gibi.)
O yol doğru bilinmeli ki herhangi bir hata söz konusu olduğunda düzeltme şekilleri de ortaya çıksın. (Düzeltme şeklini bulmak hatayı yapana ittir. Medya beni dilediği gibi mağdur edecek. Ancak ben onu anlayıp düzeltme şekillerini bulacağım... Anlamak zor.)
Bu işin dünyada en gelişmiş şekli şudur: Gazetelerin düzeltme bölümleri (corrections) vardır ve bir haberle ilgili açıklama yapmak ya da düzeltme yapmak isteyenler o bölümün editörüne müracaat eder. (Bu işin dünyada gelişmiş şekli şudur: Gazeteler sosyopatların oyununa gelip, tek yanlı şuursuz suçlamaları sayfalarına koymazlar. Koyarlarsa da anında özür dilerler.)
Gazete yayın yöneticileri de bu bölüme çok önem vermek zorundadır. (İşte bu doğru.) Bu açıklamayı şunun için yapıyorum: İletişimciliğine cidden inandığım bir yazar, bir habere binaen çok ağır bir yazı kaleme aldı. 'Yuh ki ne yuh' diyerek bizde çıkan bir haberden şahsımı sorumlu tutuyordu. (Haberin üzerinden onca gün geçmesine, o kadar açıklama gönderilmiş olmasına rağmen, gazetenin reaksiyon vermemesinden kimi sorumlu tutmalıydık?)
Haber, 14. sayfada yayınlanmış, gece baskısında yer almış. Bu tip haberlerin her birisinin genel yayın yönetmeninin denetiminden geçmesi düşünülemez. (Gazetelerde gece sorumlusu, denen bir zat vardır. Genel Yayın Müdürü'nün tüm yetkisi ile donatılmıştır. Onun adına denetimi o yapar.)
Mesleğe yeni başlamış bir muhabirimiz gece kendisine ulaşan öğrenci velisinin 'Bizi zorla Ankara'ya götürüyorlar' demesi üzerine bunu haber yapmış. Gece yarısı okul yöneticileri aranmamış, haberin çapraz kontrolü yapılmamış. Sonra bu bilgiye bazı veliler ve okul yöneticileri karşı çıkmış. Demek ki haber aceleye gelmiş ve bilgi eksikliği ortaya çıkmış. (Dünya standardı ne diyor: O zaman haberi bekletir. Ertesi gün tarafların görüşünü alır öyle yayınlarsın. Haberi yazan mesleğe yeni başlamış olabilir. Gece sorumlusu da yeni başlamış?..)
Dünyada nasıl işliyor sistem? (Yalan yanlış, gazetenin itibarını batıracak haberlerin gazeteye sızmasını engelleyecek sistemleri kurmak şeklinde işliyor.)
İtiraz edenler bir metin hazırlıyor ve bu bilgi düzeltme bölümünde neşrediliyor. Dünyanın en saygın gazeteleri bile bunu büyük bir sorumluluk duygusu içinde yerine getiriyor.
Biliyor musunuz; Türk basınında hep aynı sütunu açıklama ve düzeltmeye ayıran tek gazeteyiz. (Tebrikler.) Hakaret etmeden yapılan her düzeltme, Yorum sayfamızdaki açıklama bölümünde yer alıyor. Bahsi geçen konu da orada yayınlanacak. (İnşallah... 10 gün geçti henüz bir şey yok da...)
Görüldüğü gibi bu tip durumlarda bir kişiyi hedef yapıp yuh çekmeye gerek yok. (Benim yazıdan söz etmiyorlar herhalde. Çünkü ben kimseye değil, olaya yuh (!) dedim... Olay bence hala yuhluk...)
Üstelik iletişimci bir büyüğümüze şunu sorma hakkımız da var sanırım: Diyelim ki genç bir muhabir karşı tarafa sormadan bir haber yaptı, editör de eksik haberi yayınlayarak hata etti; konuyu muhatabınıza sormadan ayıplayıcı yazı yazmak da benzer bir davranış biçimi sayılmaz mı?' (Sayılır... Ancak aradan daha kaç gün geçmesi gerekirdi acaba?)
Her neyse... Karşılıklı saygı kadar güzel ve insani bir şey olmaz; o da ancak sorumluluk ile geliştirilebiliyor. (Kesinlikle katılıyorum).'
Biz kendisinin adını vererek yazmıştık. O bizim adımızı kullanmadan cevap vermiş. Koskoca genel yayın müdüründen daha mı iyi bileceğiz? Biz de onun adını kullanmadan görüşlerimizi ilettik...
Sadece rencide olmuş bir İstanbul Erkek Liseli olarak değil kendilerinin teveccühle ifadesiyle 'iletişimci büyüğü' olarak sayın Genel Yayın Müdürü kardeşimize tavsiyemizi yineleyelim: 1. Hala camianın kalbini kazanmak üzere atılmış bir adım yok. 2. Vakıf, Dernek ve okul yönetiminin gönderdiği açıklamanın yayınlanmasıyla yetinmek gazetenin ve yönetiminin krizini çözmez. 3. En önemlisi, Sayın Genel Yayın Müdürü'nün bu tür fahiş hataların yinelenmesini nasıl engelleyeceğini, onurunu kırdığı camiaya anlatması yerinde olacaktır...
Bir önceki yazımızın son cümlesini yineleyelim: 'Şimdi bizim camia sevgili Genel Yayın Müdürü'nden özür bekliyor. En azından tek kaynak olarak ne idüğü belirsiz bir velinin 'hezeyanlarıyla' değil akılsızca suçlanan Okul, Vakıf ve Dernek yöneticileriyle yapılacak bir dizi söyleşiyle gerçeğin ortaya çıkarılmasına hizmet etmesini...'