Ah şu şehit haberleri…
20 Şubat 2018 - Yeni Şafak
Yazının hemen başında bir tespitimizin altını çizelim: Silahlı Kuvvetler, yani Genelkurmay Afrin Harekâtı süresince medya ile ilişkileri en mükemmel şekilde yönetti ve yönetmeye devam ediyor.
Günde en az iki, bazen çok daha fazla bilgi notu ve görsel malzeme geçiliyor medyaya…
Neredeyse cephenin göbeğinden canlı yayınların yapılmasına kadar tüm basın mensuplarına her türden habercilik için olanak sağlanıyor.
Geçenlerde arkadaşlar anlatıyorlar. TVNet’in sınır bölgesinden canlı yayın yapmak üzere bir araya gelen gazeteci ve yazar arkadaşlarımızdan Ayşe Böhürler hanımefendi bir ara ortadan kaybolmuş. Bir de bakmışlar yürüyerek sınırın dibinde bulunan bir evi ziyarete gitmiş…
“Çok etkilendim” diye anlatıyordu Ayşe Hanım, “Tertemiz, pırıl pırıldı etraf, çamaşırlar mis gibi yıkanmış, bahçeye asılmış; çiçekler bakımlı”... Hayatî tehlikenin burnunun dibinde olduğunu unutuvermiş Ayşe hanım…
Genelkurmay’ın bu açık iletişim yaklaşımına benzer bir tutumu bugüne kadar hangi ülkenin askeri gücü sıcak temas günlerinde sergileyebilmiştir acaba… Ben bilmiyorum…
Hatta bir miktar aşırıya kaçıldığı bile söylenebilir…
Örneğin şehit haberleri konusunda… Aynı haberler acaba medyada, hak ettiği saygı ve vefa dozunda, gereken vakar çerçevesinde ancak biraz daha az mürekkep ve / veya görüntü zenginliğinde verilebilir miydi, acaba?
Medyamızı dışarıdan izleyen biri, tamamen farklı ve yanlış bir algıya kapılabilir mi içinde bulunduğumuz haber yoğunluğunda? Öyle ya, düşmana verdirilmiş olan kayıpların aldığı mürekkep ve görüntü payı 1 birim ise, kahraman şehitlerimizin haberlerinin payı neredeyse 100 birim…
İster istemez şu soruyu soruyor insan kendi kendine: “Terör örgütleri şehitlerimizin haberlerinin nasıl verilmesini isterlerdi acaba?” Cevabın şöyle olmasından korkuyor insan: “Herhalde şu an verildikleri tonlama, biçim, içerik ve yoğunlukta verilmesini isterlerdi…”
Bu durumun sorumluluğu, iyi niyetli bir şekilde medyayı ve kamuoyunu bilgilendirmeye çalışan Genelkurmay’ın üzerine yıkılamaz. Ben iğneyi medyanın biraz da kendisine batırması gerektiğine inanıyorum.
İlle de manşete mi çekilmeli şehit haberleri? TV’lerde birinci haber yapılıp o kadar uzun sürelerde verilmeli mi? İnsanların acıları tabii ki paylaşılmalı, ancak bu kadar dramatize’ edilmeli mi? Şehitlerimizin kederli eşleri, çocukları, varsa nişanlıları, anneleri babaları çektikleri bütün acılarıyla, bu kadar sergilenmeli mi?
Medya bu konuda kendi duruşunu en azından tartışmalı, doğru yolu ve yaklaşımı bulmalı. Terör olaylarında olduğu gibi devletin doğrudan müdahalesine gerek kalmadan, medya ülkemiz insanı ve hedefleri için en doğru iletişim biçimini bulmak için bir araya gelmeli…
Çok mu zordur bu?
Günde en az iki, bazen çok daha fazla bilgi notu ve görsel malzeme geçiliyor medyaya…
Neredeyse cephenin göbeğinden canlı yayınların yapılmasına kadar tüm basın mensuplarına her türden habercilik için olanak sağlanıyor.
Geçenlerde arkadaşlar anlatıyorlar. TVNet’in sınır bölgesinden canlı yayın yapmak üzere bir araya gelen gazeteci ve yazar arkadaşlarımızdan Ayşe Böhürler hanımefendi bir ara ortadan kaybolmuş. Bir de bakmışlar yürüyerek sınırın dibinde bulunan bir evi ziyarete gitmiş…
“Çok etkilendim” diye anlatıyordu Ayşe Hanım, “Tertemiz, pırıl pırıldı etraf, çamaşırlar mis gibi yıkanmış, bahçeye asılmış; çiçekler bakımlı”... Hayatî tehlikenin burnunun dibinde olduğunu unutuvermiş Ayşe hanım…
Genelkurmay’ın bu açık iletişim yaklaşımına benzer bir tutumu bugüne kadar hangi ülkenin askeri gücü sıcak temas günlerinde sergileyebilmiştir acaba… Ben bilmiyorum…
Hatta bir miktar aşırıya kaçıldığı bile söylenebilir…
Örneğin şehit haberleri konusunda… Aynı haberler acaba medyada, hak ettiği saygı ve vefa dozunda, gereken vakar çerçevesinde ancak biraz daha az mürekkep ve / veya görüntü zenginliğinde verilebilir miydi, acaba?
Medyamızı dışarıdan izleyen biri, tamamen farklı ve yanlış bir algıya kapılabilir mi içinde bulunduğumuz haber yoğunluğunda? Öyle ya, düşmana verdirilmiş olan kayıpların aldığı mürekkep ve görüntü payı 1 birim ise, kahraman şehitlerimizin haberlerinin payı neredeyse 100 birim…
İster istemez şu soruyu soruyor insan kendi kendine: “Terör örgütleri şehitlerimizin haberlerinin nasıl verilmesini isterlerdi acaba?” Cevabın şöyle olmasından korkuyor insan: “Herhalde şu an verildikleri tonlama, biçim, içerik ve yoğunlukta verilmesini isterlerdi…”
Bu durumun sorumluluğu, iyi niyetli bir şekilde medyayı ve kamuoyunu bilgilendirmeye çalışan Genelkurmay’ın üzerine yıkılamaz. Ben iğneyi medyanın biraz da kendisine batırması gerektiğine inanıyorum.
İlle de manşete mi çekilmeli şehit haberleri? TV’lerde birinci haber yapılıp o kadar uzun sürelerde verilmeli mi? İnsanların acıları tabii ki paylaşılmalı, ancak bu kadar dramatize’ edilmeli mi? Şehitlerimizin kederli eşleri, çocukları, varsa nişanlıları, anneleri babaları çektikleri bütün acılarıyla, bu kadar sergilenmeli mi?
Medya bu konuda kendi duruşunu en azından tartışmalı, doğru yolu ve yaklaşımı bulmalı. Terör olaylarında olduğu gibi devletin doğrudan müdahalesine gerek kalmadan, medya ülkemiz insanı ve hedefleri için en doğru iletişim biçimini bulmak için bir araya gelmeli…
Çok mu zordur bu?