'Ahlaksız' teklif ne kadar 'ahlaksız'?..
23 Aralık 2009 Akşam Gazetesi
İşte size 'siyasi doğruluk' (political correctness) kavramını bütün boyutlarıyla anlatabilecek mükemmel bir örnek...
'Öyle değil böyle' yapılması halinde tıkır tıkır çalışacak bir sistem, 'böyle değil öyle' yapıldığında bakın nasıl ele yüze bulaşıyor...
Önce hemen olayı hatırlayalım:
Samsun'da Borsan Kablo adında bir şirket, yeni reklam filmini tanıtmak için bir kokteyl düzenliyor...
İki yanlış birden: 1. 'Reklam filmi' tanıtılmaz; strateji, yaklaşım, lansman tanıtılır; reklam filmi çeşnidir... 2. Böyle bir konu için kokteyl değil basın toplantısı düzenlenir. Genellikle sabah saatlerinde; tercihen kahvaltılı, içkili değil. Eğer filmde yer almışlarsa şöhretler de davet edilir ki, medyada kaplanacak yerin santimetre karesi (mürekkep payı) artırılsın.
Firmanın reklamcısı Güçlü Film, basına yolladığı davet yazısında '2010 yılında ayırmış olduğumuz 5.000.000 dolar bütçemizden sizlerin de pay almasını temenni eder, basın desteğiniz ile sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyacağımızı ifade ederiz' diye yazmış.
***
Yanlış 3. Bu işler reklamcıya değil, halkla ilişkiler ajansına yaptırılır. Onların uzmanlığıdır bu konular. Sizi felaketlerden daha iyi korurlar...
Yanlış 4. İşte zurnanın zırt dediği yer de burası zaten... Çiğnenen ilke şu: Her söylediğin doğru olsun; ancak her doğruyu söyleme!...
Herkes bilir, Güçlü Film de bir yerlerden duymuş, ya da biliyor olmalı... Bu işe ciddi bütçeler ayıran reklam verenlerin haberleri, gazetelerde ayrıcalıklı muamele görür... PR (Press Relations) (!) ajansları -ki bunların en dangalakları müşterilerine şu kadar haber 'çıkarırız' diye söz verirler- haberin 'çıkartılması' konusunda zorlandılar mı, firma -eğer kuvvetli bir reklam veren ise-hemen reklam ajansını devreye sokar... İki telefon... İş biter... Haber istendiği gibi 'çıkar'...
Buradaki hata, bizim Güçlü Film'in iki önemli bilgiden yoksun olmasından kaynaklanmaktadır: Birincisi, bu iş öyle uluorta konuşulmaz. Mesela PR ajanslarını dövmek serbesttir; onların koruma kalkanları yoktur. Medyaya haber sağlamak dışında herhangi bir 'maddi müşevvik' oluşturacak kapasiteleri (!) bulunmaz... Öte yandan reklam ajansı ve medyaya 'terslenmeden' iki kere düşünmek gerekebilir...
***
Ancak güçlü reklam veren ve ajansı karşısında çoğunluk medyanın boynunun kıldan ince olduğu da bir gerçektir... Doğru... İşte şimdi bizimkinin ikinci bilgi eksikliği giriyor devreye: Eğer olayın haber değeri yoksa 'Eniştem beni niye öptü!' diye haber yine 'çıkmaz'... Bu iş biraz da bu nedenle uluorta konuşulmaz...
Kavga belli bir haber sayfa sayısına kimin gireceği mücadelesinden doğar. Burada da gazetenin sağlam sosyal paydaşlarını 'gözetmesi' kadar doğal bir şey olamaz. Bu, bir restoranın 'devamlı ve iyi hesap ödeyen müşterilerine' biraz daha 'yakın' davranması gibi bir şeydir ve son derece doğaldır...
Haber değeriniz yoksa zaten kafadan hiç şansın yoktur... Haber değeriniz olsa bile bazen hiç şansınız olmayabilir. Yüzlerce, binlerce firmanın haberi var; öte yandan 5-10 gazete, bir o kadar da önemli TV kanalı var... O kalabalıktan sıyrılmak için işte o 'desteğe' ihtiyaç olabilir... 'Size haber desteği de veririz' diyerek reklam sayfa, sütun ve saniyelerini pazarlayan pek çok reklam departmanı çalışanına bizzat tanıklık etmişimdir...
***
Bu arada firma sahibi Adnan Ölmez Bey ise davetteki bu ibareden haberi olmadığını söylemiş...
İşte beşinci hata. Patronun kendi adına giden davetiyeden haberi olmaması düşünülemez. Düşünülse bile bu, onun sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. O nedenle patron lafı dolaştıracağına yukarıda çizdiğimiz tablodan söz edebilir ya da hepten susabilirdi...
Rıdvan ve Tanju gibi starları filminizde oynatmayı başarmışken, yani Atlas Okyanusu'nu geçmişken, gelip Sen Nehri'nde boğulmanın ne alemi var?...
Baktım duruma. Hürriyet fena 'çakmış'... Eğer gerçekse 5 milyondan ona zırnık yok!.. Haberi başka gazetelerde göremedim... Eleştirenlere de rastlamadım... Sütre gerisine yatmış, bekliyorlar sanki...
Ne dersiniz, yoksa bunca krize (!) rağmen Borsan Kablo'nun hala bir şansı var mı? Bence var... Bu krizde 5 milyon iyi para... Etik kod falan bir anda unutulup gider mi gider...
İşte size 'siyasi doğruluk' (political correctness) kavramını bütün boyutlarıyla anlatabilecek mükemmel bir örnek...
'Öyle değil böyle' yapılması halinde tıkır tıkır çalışacak bir sistem, 'böyle değil öyle' yapıldığında bakın nasıl ele yüze bulaşıyor...
Önce hemen olayı hatırlayalım:
Samsun'da Borsan Kablo adında bir şirket, yeni reklam filmini tanıtmak için bir kokteyl düzenliyor...
İki yanlış birden: 1. 'Reklam filmi' tanıtılmaz; strateji, yaklaşım, lansman tanıtılır; reklam filmi çeşnidir... 2. Böyle bir konu için kokteyl değil basın toplantısı düzenlenir. Genellikle sabah saatlerinde; tercihen kahvaltılı, içkili değil. Eğer filmde yer almışlarsa şöhretler de davet edilir ki, medyada kaplanacak yerin santimetre karesi (mürekkep payı) artırılsın.
Firmanın reklamcısı Güçlü Film, basına yolladığı davet yazısında '2010 yılında ayırmış olduğumuz 5.000.000 dolar bütçemizden sizlerin de pay almasını temenni eder, basın desteğiniz ile sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyacağımızı ifade ederiz' diye yazmış.
***
Yanlış 3. Bu işler reklamcıya değil, halkla ilişkiler ajansına yaptırılır. Onların uzmanlığıdır bu konular. Sizi felaketlerden daha iyi korurlar...
Yanlış 4. İşte zurnanın zırt dediği yer de burası zaten... Çiğnenen ilke şu: Her söylediğin doğru olsun; ancak her doğruyu söyleme!...
Herkes bilir, Güçlü Film de bir yerlerden duymuş, ya da biliyor olmalı... Bu işe ciddi bütçeler ayıran reklam verenlerin haberleri, gazetelerde ayrıcalıklı muamele görür... PR (Press Relations) (!) ajansları -ki bunların en dangalakları müşterilerine şu kadar haber 'çıkarırız' diye söz verirler- haberin 'çıkartılması' konusunda zorlandılar mı, firma -eğer kuvvetli bir reklam veren ise-hemen reklam ajansını devreye sokar... İki telefon... İş biter... Haber istendiği gibi 'çıkar'...
Buradaki hata, bizim Güçlü Film'in iki önemli bilgiden yoksun olmasından kaynaklanmaktadır: Birincisi, bu iş öyle uluorta konuşulmaz. Mesela PR ajanslarını dövmek serbesttir; onların koruma kalkanları yoktur. Medyaya haber sağlamak dışında herhangi bir 'maddi müşevvik' oluşturacak kapasiteleri (!) bulunmaz... Öte yandan reklam ajansı ve medyaya 'terslenmeden' iki kere düşünmek gerekebilir...
***
Ancak güçlü reklam veren ve ajansı karşısında çoğunluk medyanın boynunun kıldan ince olduğu da bir gerçektir... Doğru... İşte şimdi bizimkinin ikinci bilgi eksikliği giriyor devreye: Eğer olayın haber değeri yoksa 'Eniştem beni niye öptü!' diye haber yine 'çıkmaz'... Bu iş biraz da bu nedenle uluorta konuşulmaz...
Kavga belli bir haber sayfa sayısına kimin gireceği mücadelesinden doğar. Burada da gazetenin sağlam sosyal paydaşlarını 'gözetmesi' kadar doğal bir şey olamaz. Bu, bir restoranın 'devamlı ve iyi hesap ödeyen müşterilerine' biraz daha 'yakın' davranması gibi bir şeydir ve son derece doğaldır...
Haber değeriniz yoksa zaten kafadan hiç şansın yoktur... Haber değeriniz olsa bile bazen hiç şansınız olmayabilir. Yüzlerce, binlerce firmanın haberi var; öte yandan 5-10 gazete, bir o kadar da önemli TV kanalı var... O kalabalıktan sıyrılmak için işte o 'desteğe' ihtiyaç olabilir... 'Size haber desteği de veririz' diyerek reklam sayfa, sütun ve saniyelerini pazarlayan pek çok reklam departmanı çalışanına bizzat tanıklık etmişimdir...
***
Bu arada firma sahibi Adnan Ölmez Bey ise davetteki bu ibareden haberi olmadığını söylemiş...
İşte beşinci hata. Patronun kendi adına giden davetiyeden haberi olmaması düşünülemez. Düşünülse bile bu, onun sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. O nedenle patron lafı dolaştıracağına yukarıda çizdiğimiz tablodan söz edebilir ya da hepten susabilirdi...
Rıdvan ve Tanju gibi starları filminizde oynatmayı başarmışken, yani Atlas Okyanusu'nu geçmişken, gelip Sen Nehri'nde boğulmanın ne alemi var?...
Baktım duruma. Hürriyet fena 'çakmış'... Eğer gerçekse 5 milyondan ona zırnık yok!.. Haberi başka gazetelerde göremedim... Eleştirenlere de rastlamadım... Sütre gerisine yatmış, bekliyorlar sanki...
Ne dersiniz, yoksa bunca krize (!) rağmen Borsan Kablo'nun hala bir şansı var mı? Bence var... Bu krizde 5 milyon iyi para... Etik kod falan bir anda unutulup gider mi gider...