AK Parti hangi ayarları arıyor?
10 Ekim 2017 - Yeni Şafak
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Afyon’daki tarihi konuşmasını bir kez daha hatırlamakta (hatırlatmakta) yarar var:
"Değişime direnmek, akıntıya karşı kürek çekmek gibidir. İşte bu gerçekten hareketle bir süredir teşkilatlarımızda ve belediyelerde yenilenme ihtiyacımız bulunduğunu söyledim, söylüyorum. Kongre süreci vesilesiyle teşkilatlarımızı önemli ölçüde yeniliyoruz. Belediyelerde de şimdiden benzer adımları atmanın hazırlıkları içindeyiz. Bu benim şahsi tercihim veya partimizin kendi kendine icat ettiği yöntem değildir. Aslında bu, milletimizin talebidir. Bu yenilenme sürecini, değişim ihtiyacını, tazelenme talebini kendi irademizle gerçekleştirmek mecburiyetindeyiz. Eğer bunu biz kendimiz yapmazsak, sandıkta milletimiz yapar. Ona fırsat vermeden bu işi kendimiz çözmemiz gerekir.
Çok net söylüyorum. Milletle zıtlaşma olmaz. Hele hele milletle kavga hiç olmaz. Biz siyasi varlığımızı, hatta 15 Temmuz'da olduğu gibi hayatımızı, milletimizin bize olan desteğine ve güvenine borçluyuz. Bizim safımız daima milletimizin yanı olmuştur. Milletime güvendiğim, onun arkasından gittiğim için hiçbir zaman pişman olmadım…”
İnsanın hemen aklına şu soru geliyor: Peki, değişim de; hangi alanda ne değiştirmek gerekiyor?...
Çünkü, değişim demek mevcuttan farklı bir duruş, ilişki ve iletişim biçimi sergilemek demek; mevcut (büyük olasılıkla işlerliğini yitirmiş) iş yapış biçim ve içeriklerini; ilişki ve iletişim tarzını tekrar gözden geçirmek, demek…
Hangi alanlarda? Hangi alanlarda millet iradesi talep getiriyorsa o alanlarda…
AK Parti ruhunun önemli bir parçası olan ‘Üç İ’ anlayışını, yani ‘istişare – ikna – ittifak’ üçlüsünü bütün kademelerde çalıştırmak mesela…
Kibir ve mesafeli duruş, ‘öteki’ yaklaşımı nedeniyle yitirilen ittifakları tekrar tesis etmek…
Çok ciddi adımlar atılmış olan yargı sistemine güvenin oluşturulması ve pekiştirilmesi için gerekli iletişim çalışmalarını devreye sokmak.
15 Temmuz koşulları nedeniyle kaçınılmaz olarak başvurulmuş olan OHAL gibi uygulamalardan kurtulmak için gerekli güvenlik ortamını bir an önce sağlayarak…
Devlet kadrolarında sadakatten (tabii ki sadece partiye değil; ülkeye, devlete) kadar liyakate (yaptığı işte ustalığa) prim verildiği gerçeğini ve bu gerçeğin algısını yaratarak…
Bu sütunlarda onlarca kez yazdığımız hususu dikkate almak; yani AK Parti’nin varoluş nedenini unutmamak; AK Parti’nin iktidara, duble yollar, köprüler, dev projeler vaatleriyle gelmediğini, yani Parti’nin sırtını ‘sert güce’ değil ‘yumuşak güce’ yasladığını unutmamak…
Zaman zaman Parti ve hükümet içinde ortaya çıkan kaotik iletişim kazalarını engellemek ve bunun için Parti içindeki birlik ve beraberlik duygusunun yitirilmesine izin vermemek…
Anlaşılan o ki, Sayın Cumhurbaşkanı bu yolda ilerlemeye ve AK Parti’yi fabrika ayarlarına getirmekte iddialı ve ısrarlı…
“Bana çizmemi giydirmesinler”…
Cuma günü İdlib operasyonu ilan edildiğinden bu yana CHP’nin nasıl bir tavır sergileyeceğini merakla bekledim. Tarihi bir fırsat yakalamışlardı. Türkiye’nin güvenliği, sınır geçirgenliği söz konusuydu. Misak-ı Millî söz konusuydu…
12 adalar İtalyanların elindeyken, Mussolini'nin Antalya'ya sahip çıkmaya kalkışmasına karşılık “Bana çizmemi giydirmesinler” dediği tarihî kayıtlara düşülmüş olan Gazi M. Kemal Atatürk’ün, kullandığı ima; çizmeye benzeyen İtalya ile, gerektiğinde ülkenin yeniden bir savaşa girmekten çekinmeyeceği gerçeğini birleştiren ünlü metaforu hatırlardadır. İşte “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk’ün kurduğu Parti’nin bugün alacağı tavır önemliydi…
Ne yazık ki o CHP bu CHP değil. Ve beni bir daha şaşırtamadılar. Operasyon ile ilgili ilk tepkiler CHP’li Erdoğan Toprak ve HDP’li Ahmet Yıldırım’dan gelmiş. Birlikte karşı çıkmışlar…
Milyonlarca mültecinin Türkiye’ye akın etmesini engellemek, Akdeniz’e açılmak için her türlü koridor girişiminde bulunan PYD/YPG güçlerinin oyununu bozmak için yürütülen operasyonla ilgili olarak Toprak, Suriye savaşının geldiği noktada İdlib’in tüm örgütlerin toplanma noktası olduğunu belirterek “IŞİD’in El Nusra’nın ve benzeri aşırı grupların toplandığı bu noktaya müdahalenin arı kovanına müdahaleden farkı yok. Bu bataklığa Türkiye’yi taşıyamazsınız… Bu Esad’ın ekmeğine yağ sürmektir. Benim çocuğum neden İdlib’de ölsün? Herkes bu soruyu kendine sormalı” demiş…
HDP ile bir kez daha kol kola girmek, aynı çizgide buluşmak ne talihsizliktir…
"Değişime direnmek, akıntıya karşı kürek çekmek gibidir. İşte bu gerçekten hareketle bir süredir teşkilatlarımızda ve belediyelerde yenilenme ihtiyacımız bulunduğunu söyledim, söylüyorum. Kongre süreci vesilesiyle teşkilatlarımızı önemli ölçüde yeniliyoruz. Belediyelerde de şimdiden benzer adımları atmanın hazırlıkları içindeyiz. Bu benim şahsi tercihim veya partimizin kendi kendine icat ettiği yöntem değildir. Aslında bu, milletimizin talebidir. Bu yenilenme sürecini, değişim ihtiyacını, tazelenme talebini kendi irademizle gerçekleştirmek mecburiyetindeyiz. Eğer bunu biz kendimiz yapmazsak, sandıkta milletimiz yapar. Ona fırsat vermeden bu işi kendimiz çözmemiz gerekir.
Çok net söylüyorum. Milletle zıtlaşma olmaz. Hele hele milletle kavga hiç olmaz. Biz siyasi varlığımızı, hatta 15 Temmuz'da olduğu gibi hayatımızı, milletimizin bize olan desteğine ve güvenine borçluyuz. Bizim safımız daima milletimizin yanı olmuştur. Milletime güvendiğim, onun arkasından gittiğim için hiçbir zaman pişman olmadım…”
İnsanın hemen aklına şu soru geliyor: Peki, değişim de; hangi alanda ne değiştirmek gerekiyor?...
Çünkü, değişim demek mevcuttan farklı bir duruş, ilişki ve iletişim biçimi sergilemek demek; mevcut (büyük olasılıkla işlerliğini yitirmiş) iş yapış biçim ve içeriklerini; ilişki ve iletişim tarzını tekrar gözden geçirmek, demek…
Hangi alanlarda? Hangi alanlarda millet iradesi talep getiriyorsa o alanlarda…
AK Parti ruhunun önemli bir parçası olan ‘Üç İ’ anlayışını, yani ‘istişare – ikna – ittifak’ üçlüsünü bütün kademelerde çalıştırmak mesela…
Kibir ve mesafeli duruş, ‘öteki’ yaklaşımı nedeniyle yitirilen ittifakları tekrar tesis etmek…
Çok ciddi adımlar atılmış olan yargı sistemine güvenin oluşturulması ve pekiştirilmesi için gerekli iletişim çalışmalarını devreye sokmak.
15 Temmuz koşulları nedeniyle kaçınılmaz olarak başvurulmuş olan OHAL gibi uygulamalardan kurtulmak için gerekli güvenlik ortamını bir an önce sağlayarak…
Devlet kadrolarında sadakatten (tabii ki sadece partiye değil; ülkeye, devlete) kadar liyakate (yaptığı işte ustalığa) prim verildiği gerçeğini ve bu gerçeğin algısını yaratarak…
Bu sütunlarda onlarca kez yazdığımız hususu dikkate almak; yani AK Parti’nin varoluş nedenini unutmamak; AK Parti’nin iktidara, duble yollar, köprüler, dev projeler vaatleriyle gelmediğini, yani Parti’nin sırtını ‘sert güce’ değil ‘yumuşak güce’ yasladığını unutmamak…
Zaman zaman Parti ve hükümet içinde ortaya çıkan kaotik iletişim kazalarını engellemek ve bunun için Parti içindeki birlik ve beraberlik duygusunun yitirilmesine izin vermemek…
Anlaşılan o ki, Sayın Cumhurbaşkanı bu yolda ilerlemeye ve AK Parti’yi fabrika ayarlarına getirmekte iddialı ve ısrarlı…
“Bana çizmemi giydirmesinler”…
Cuma günü İdlib operasyonu ilan edildiğinden bu yana CHP’nin nasıl bir tavır sergileyeceğini merakla bekledim. Tarihi bir fırsat yakalamışlardı. Türkiye’nin güvenliği, sınır geçirgenliği söz konusuydu. Misak-ı Millî söz konusuydu…
12 adalar İtalyanların elindeyken, Mussolini'nin Antalya'ya sahip çıkmaya kalkışmasına karşılık “Bana çizmemi giydirmesinler” dediği tarihî kayıtlara düşülmüş olan Gazi M. Kemal Atatürk’ün, kullandığı ima; çizmeye benzeyen İtalya ile, gerektiğinde ülkenin yeniden bir savaşa girmekten çekinmeyeceği gerçeğini birleştiren ünlü metaforu hatırlardadır. İşte “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk’ün kurduğu Parti’nin bugün alacağı tavır önemliydi…
Ne yazık ki o CHP bu CHP değil. Ve beni bir daha şaşırtamadılar. Operasyon ile ilgili ilk tepkiler CHP’li Erdoğan Toprak ve HDP’li Ahmet Yıldırım’dan gelmiş. Birlikte karşı çıkmışlar…
Milyonlarca mültecinin Türkiye’ye akın etmesini engellemek, Akdeniz’e açılmak için her türlü koridor girişiminde bulunan PYD/YPG güçlerinin oyununu bozmak için yürütülen operasyonla ilgili olarak Toprak, Suriye savaşının geldiği noktada İdlib’in tüm örgütlerin toplanma noktası olduğunu belirterek “IŞİD’in El Nusra’nın ve benzeri aşırı grupların toplandığı bu noktaya müdahalenin arı kovanına müdahaleden farkı yok. Bu bataklığa Türkiye’yi taşıyamazsınız… Bu Esad’ın ekmeğine yağ sürmektir. Benim çocuğum neden İdlib’de ölsün? Herkes bu soruyu kendine sormalı” demiş…
HDP ile bir kez daha kol kola girmek, aynı çizgide buluşmak ne talihsizliktir…