Ak Parti hata yapmasın yeter
05 OCAK 2007
Dün Akşam’da uzun uzun ele alınmıştı. Ak Parti de CHP lideri gibi önümüzdeki dönemde herhalde ulusalcı (belki daha çok milliyetçi) bir kimlik kabuğu edinecek. Yazık, hem de çok yazık... İki yıldır yazıp duruyorum: “Ak Parti’nin bir şey yapmasına gerek yok. Mevcut çizgisini sürdürsün; ciddi bir hata yapmadıkça karşısındaki bu ‘ana’ muhalefet lideriyle bir dönem daha iktidarı teslim alacaktır!...”
Ölçümlemeler gösteriyor. Yaklaşık iki yıldır durumda bir değişiklik yok. Karşında böyle bir ana muhalefet varken, telaşa kapılmanın, sana uygun olmayan elbiseleri, üzerinde sakil durması bahasına son anda giymenin ne alemi var?
Sadece burnunuzun dibindeki ANAR’ın araştırmaları değil bütün araştırmalar gösteriyor ki, dünyada bütün iktidar partileri puan yitirirken –CHP Liderine dua et!- sen yerinden oynamamışsın. Türkiye’de seçimlerde en önemli rolü oynayan liderlik sistemi içinde senin liderin, sana muhalefet eden büyük bir gazetenin yayınladığı araştırmaya göre 25.3’lük bir beğeni puanı ile birinci sırada. İkinci CHP lideri. Puanı 6.6. Üçüncü Ahmet N. Sezer’in puanı bile 6.4. Diğerleri 4’ün altında. Daha ne istiyorsun?
“Kurban olam!”, “Al bayrak, ay-yıldız” muhabbetine, “Bayram da olsa, seyran da olsa” ne gerek var? Bu elbise sizin üstünüze olmuyor! Olmaz da. Samimi durmaz... Benden söylemesi; yol yakınken vazgeçin...
Medyada çok değil, doğru görünmek doğrudur
Hanımefendi, organizasyon yapmış... Boşandığı eşi, boşandığı eşinin boşandıktan sonra gündeme geldiği iki sevgilisinden ilki, boşandığı eşinin birinci sevgilisinden evlilik dışı doğmuş nurtopu gibi oğlu, hanımefendinin kendisi, boşandığı eşinden olma dünya güzeli kızları, tabii ki çevrelerindeki görevli ordusu; hep birlikte cümbür cemaat aynı otele tatile gitmişler...
Bir basın mensubu bunun üzerine hanımefendiye sormuş: “Bu tablonun içine yeni sevgiliniz de girecek mi?”.. Bundan daha yerinde bir soru olabilir mi?.. Ben yazı işleri müdürü olsam, bu soruyu sormayan muhabirimi haşlarım.
Ama Hanımefendi köpürüyor. Gazeteciye yüklenip duruyor. Hakarete varan sözler sarf ediyor. İşi fiziki müdahaleye kadar götürüyor. Niye? Verilen fotoğrafa mantıken son derece uygun düşen yeni sevgili ile ilgili soru soruldu diye... Çünkü biliniyor ki, yeni sevgili aklı başında bir iş adamıdır ve bu tür medya maydanozluklarına çerez olmaktan hiç hoşlanmaz...
Biri de çıkıp Hanımefendi’ye diyemiyor ki, “Gazetecilerle ağız dalaşına girme! Yataktan kalktığın şekliyle kameraların karşısına geçme! İşinin ve sosyal sorumluluk çalışmalarının dışında kalan konularla gündeme gelmeyi iletişim sanma! Medyada çok görünmek değil doğru görünmek doğrudur!”
Diyemez. Çünkü hanımefendi “Her şeyi en iyi ben bilirim, en iyi ben yaparım” modunda... Bir de Burhan Ayeri dostumun deyişiyle “Ne konuşulsa, hep kendisine sataşıldığını sanan halini sürdürmekte...”
Markalar, kazalardan ne kadar sorumlular?
Önce Yener Süsoy sonra Mustafa Taşar... Sanki Azrail yakın çevremde dolaşıyor. Yıllardır tanıştığımız Taşar’ın ölümü de hayli trajik... Türkiye’de standart hale gelmiş ne yazık ki... İstatistiklere “Bayram sonrası dönüş yolundaki trafik kazalarında ölen ve yaralananlar” listesinde bir rakam olarak yer alacak. Bu ülkenin kaderinde önemli roller almış bir siyaset adamının trafik kazasında vefatı ne kadar trajikse, tam teşekküllü bir hastanede zatürree tedavisi gören Süsoy’un kalp krizini atlatamaması da o kadar trajik.
Bu arada kendileri ne kadar farkında bilemem ama gerek Süsoy’un yattığı hastanenin, gerekse de rahmetli Taşar’ın kullandığı otomobil markasının ciddi birer kriz iletişimi yönetmeleri gerekiyor. Aynı şekilde mıcırda kaydığı için hem CHP Milletvekili Nezir Büyükcengiz’e hem de Konya İl Teşkilatı Sekreteri Ali Alp’e mezar olan otomobilin arkasındaki markanın.
Virajlarda savrulmadıklarını, güvenli olduklarını, özellikle kaymalara, savrulmalara karşı elektronik sistemleri bulunduğunu iddia eden, güvenlik abidesi (!) iki markanın kaza mahalli fotoğraflarında belirgin bir şekilde görüntülenmiş olmaları, her iki markanın itibarı için iyi olmamış...
Bu üç olayın arkasındaki markaların derhal aktif iletişime geçip, olaylardaki sorumluluklarının hangi ölçüde olduğu konusunda kamuoyunu aydınlatmaları lazım... Yoksa ciddi kan kaybederler...
PRmetre, PRyolu, PRanaliz...
Yıllarca Türkiye’de “PR (halkla ilişkilerin etkisi) ölçülür mü?”, diye tartışıldı. Salt kendi kelamları para etsin, kerametleri kendilerinden menkul olmaya devam etsin diye “Ölçülemez!” buyuran ulemaya karşı, sevgili dostlarım Salim Kadıbeşegil ve Selim Oktar’la 1990’lı yıllarda aslanlar gibi direnmiştik. Hatta bu ölçümlemeyi ilk yapan ve hâlâ büyük bir başarı ile sürdüren PRNet’in, pek çok iletişimci ile birlikte kurucu ortakları arasında yer almıştık.
Çıkan haberlerin genişliği, fazlalığı değildi ölçümlenmesi gereken. Etkisiydi. O etkiyi bilmeden herhangi bir strateji oluşturmak ve taktik geliştirmek imkansızdı aslında. Bu tespit ise doğal olarak, işlerini “Ben bu işi bilirim ağabey!” kültüründe yürütmeye alışmış, kasaba bilgini kılığındaki, cahiliye devri göz bağcısı, sanatçı bozmasının hiç hoşuna gitmiyordu.
Bu arkadaşlar şimdilerde daha da mutsuz olacak. Çünkü iş dünyasının önüne bir PR ölçümleme şirketi daha alternatif olarak geliyor. Daha önce Ajans Press Medya Takip A.Ş.’de Satış ve Pazarlama Müdürü olarak çalışmış olan Ateş Yaylıoğlu’nun kurduğu şirketin adı Vedea. Özellikle PRmetre, PRyolu, PRanaliz adlı ürünlerini izlemekte yarar var. Adres şu: www.vedea.com.tr
Ian Vallance’in ünlü sözünü bir kez daha hatırlayarak yazıyı noktalayalım: Ölçmüyorsan yapma!
Ölçümlemeler gösteriyor. Yaklaşık iki yıldır durumda bir değişiklik yok. Karşında böyle bir ana muhalefet varken, telaşa kapılmanın, sana uygun olmayan elbiseleri, üzerinde sakil durması bahasına son anda giymenin ne alemi var?
Sadece burnunuzun dibindeki ANAR’ın araştırmaları değil bütün araştırmalar gösteriyor ki, dünyada bütün iktidar partileri puan yitirirken –CHP Liderine dua et!- sen yerinden oynamamışsın. Türkiye’de seçimlerde en önemli rolü oynayan liderlik sistemi içinde senin liderin, sana muhalefet eden büyük bir gazetenin yayınladığı araştırmaya göre 25.3’lük bir beğeni puanı ile birinci sırada. İkinci CHP lideri. Puanı 6.6. Üçüncü Ahmet N. Sezer’in puanı bile 6.4. Diğerleri 4’ün altında. Daha ne istiyorsun?
“Kurban olam!”, “Al bayrak, ay-yıldız” muhabbetine, “Bayram da olsa, seyran da olsa” ne gerek var? Bu elbise sizin üstünüze olmuyor! Olmaz da. Samimi durmaz... Benden söylemesi; yol yakınken vazgeçin...
Medyada çok değil, doğru görünmek doğrudur
Hanımefendi, organizasyon yapmış... Boşandığı eşi, boşandığı eşinin boşandıktan sonra gündeme geldiği iki sevgilisinden ilki, boşandığı eşinin birinci sevgilisinden evlilik dışı doğmuş nurtopu gibi oğlu, hanımefendinin kendisi, boşandığı eşinden olma dünya güzeli kızları, tabii ki çevrelerindeki görevli ordusu; hep birlikte cümbür cemaat aynı otele tatile gitmişler...
Bir basın mensubu bunun üzerine hanımefendiye sormuş: “Bu tablonun içine yeni sevgiliniz de girecek mi?”.. Bundan daha yerinde bir soru olabilir mi?.. Ben yazı işleri müdürü olsam, bu soruyu sormayan muhabirimi haşlarım.
Ama Hanımefendi köpürüyor. Gazeteciye yüklenip duruyor. Hakarete varan sözler sarf ediyor. İşi fiziki müdahaleye kadar götürüyor. Niye? Verilen fotoğrafa mantıken son derece uygun düşen yeni sevgili ile ilgili soru soruldu diye... Çünkü biliniyor ki, yeni sevgili aklı başında bir iş adamıdır ve bu tür medya maydanozluklarına çerez olmaktan hiç hoşlanmaz...
Biri de çıkıp Hanımefendi’ye diyemiyor ki, “Gazetecilerle ağız dalaşına girme! Yataktan kalktığın şekliyle kameraların karşısına geçme! İşinin ve sosyal sorumluluk çalışmalarının dışında kalan konularla gündeme gelmeyi iletişim sanma! Medyada çok görünmek değil doğru görünmek doğrudur!”
Diyemez. Çünkü hanımefendi “Her şeyi en iyi ben bilirim, en iyi ben yaparım” modunda... Bir de Burhan Ayeri dostumun deyişiyle “Ne konuşulsa, hep kendisine sataşıldığını sanan halini sürdürmekte...”
Markalar, kazalardan ne kadar sorumlular?
Önce Yener Süsoy sonra Mustafa Taşar... Sanki Azrail yakın çevremde dolaşıyor. Yıllardır tanıştığımız Taşar’ın ölümü de hayli trajik... Türkiye’de standart hale gelmiş ne yazık ki... İstatistiklere “Bayram sonrası dönüş yolundaki trafik kazalarında ölen ve yaralananlar” listesinde bir rakam olarak yer alacak. Bu ülkenin kaderinde önemli roller almış bir siyaset adamının trafik kazasında vefatı ne kadar trajikse, tam teşekküllü bir hastanede zatürree tedavisi gören Süsoy’un kalp krizini atlatamaması da o kadar trajik.
Bu arada kendileri ne kadar farkında bilemem ama gerek Süsoy’un yattığı hastanenin, gerekse de rahmetli Taşar’ın kullandığı otomobil markasının ciddi birer kriz iletişimi yönetmeleri gerekiyor. Aynı şekilde mıcırda kaydığı için hem CHP Milletvekili Nezir Büyükcengiz’e hem de Konya İl Teşkilatı Sekreteri Ali Alp’e mezar olan otomobilin arkasındaki markanın.
Virajlarda savrulmadıklarını, güvenli olduklarını, özellikle kaymalara, savrulmalara karşı elektronik sistemleri bulunduğunu iddia eden, güvenlik abidesi (!) iki markanın kaza mahalli fotoğraflarında belirgin bir şekilde görüntülenmiş olmaları, her iki markanın itibarı için iyi olmamış...
Bu üç olayın arkasındaki markaların derhal aktif iletişime geçip, olaylardaki sorumluluklarının hangi ölçüde olduğu konusunda kamuoyunu aydınlatmaları lazım... Yoksa ciddi kan kaybederler...
PRmetre, PRyolu, PRanaliz...
Yıllarca Türkiye’de “PR (halkla ilişkilerin etkisi) ölçülür mü?”, diye tartışıldı. Salt kendi kelamları para etsin, kerametleri kendilerinden menkul olmaya devam etsin diye “Ölçülemez!” buyuran ulemaya karşı, sevgili dostlarım Salim Kadıbeşegil ve Selim Oktar’la 1990’lı yıllarda aslanlar gibi direnmiştik. Hatta bu ölçümlemeyi ilk yapan ve hâlâ büyük bir başarı ile sürdüren PRNet’in, pek çok iletişimci ile birlikte kurucu ortakları arasında yer almıştık.
Çıkan haberlerin genişliği, fazlalığı değildi ölçümlenmesi gereken. Etkisiydi. O etkiyi bilmeden herhangi bir strateji oluşturmak ve taktik geliştirmek imkansızdı aslında. Bu tespit ise doğal olarak, işlerini “Ben bu işi bilirim ağabey!” kültüründe yürütmeye alışmış, kasaba bilgini kılığındaki, cahiliye devri göz bağcısı, sanatçı bozmasının hiç hoşuna gitmiyordu.
Bu arkadaşlar şimdilerde daha da mutsuz olacak. Çünkü iş dünyasının önüne bir PR ölçümleme şirketi daha alternatif olarak geliyor. Daha önce Ajans Press Medya Takip A.Ş.’de Satış ve Pazarlama Müdürü olarak çalışmış olan Ateş Yaylıoğlu’nun kurduğu şirketin adı Vedea. Özellikle PRmetre, PRyolu, PRanaliz adlı ürünlerini izlemekte yarar var. Adres şu: www.vedea.com.tr
Ian Vallance’in ünlü sözünü bir kez daha hatırlayarak yazıyı noktalayalım: Ölçmüyorsan yapma!