AK Parti ‘hard issue’larda çok iyi; ya ‘soft issue’larda?..
30 MAYIS 2012
Ben de çok kızıyorum şu İngilizce mesleki jargon kullanılmasına. Ancak yukarıdaki iki kavramı Türkçe yazsam şöyle bir şey olacaktı: “AK Parti ‘sert konularda’ çok iyi; ya yumuşak konularda?..”
Oluyor mu? Olmuyor… Bazen tercüme sükut eder. Örneğin, ‘vefa’, ‘namus’, ‘felek’ gibi kelimelerin İngilizcelerini tek kelime ile bulamaz, en fazla uydurursunuz… Bu da öyle. Onun için yabancı dil kullanımına benim gibi kıl olan Başbakan’dan özür dileyerek, meramımızı anlatmaya çalışalım.
‘Hard issue’ somut konuları içerir. Örneğin ekonomi meselelerini… Ya da finans konularını… Yolları… Internet yatırımlarını… Fatih Projesi’ni ve daha nicelerini… AK Parti ve Başbakan’ın yakın kadrosunun bu alanlarda mükemmel olduklarından şüphe yok. Seçmen de teveccühünü gösteriyor zaten…
Peki ya ‘soft issue’larda durum nasıl?
Mesela üç alanda! Sanat, ilim, irfan konularında?.. AK Parti oralarda, zorlamaya gidip, ‘diş attırmaya’ çalıştıkça, zurna ‘zırt’ diyor… Halkın ‘izlemeyeceği’, ona ‘hizmet’ etmeyen, her türden sanatı reddeder, ‘yüksek sanatı’ yok sayar duruma düşüveriyor, kurunun yanında cayır cayır yaşın yanmasına ramak kalabiliyor…
***
Bizde ‘mahrem’, hem geleneksel hem de modern ortamlarda farklı manalar yüklenerek kabul gören bir kavram... Elbette insanların kendi bakış açılarınca eğip büktükleri ama ‘kutsal alan’ olarak sadece kendilerine sakladıkları bir duygu... Ancak ortak noktaları, mahrem olana karşı duyulan saygıda aramak lazım. Muhafazakârımızın da, endişeli modernlerin de özellikle cinselliğe dair ‘mahrem’ alanları vardır ve bu alana girilmesinden hiç mi hiç hoşlanmazlar. Hoşlanmamaktan öte ciddi anlamda rahatsız olurlar.
Tayyip Bey’e saygı duyan, bir hanımefendi, “Kürtaj konusu benim mahremimdir” dedi.
Başbakan’ın bir muhafazakâr olarak kürtajın cinayet olduğunu ifade etmesi ne kadar doğalsa, bu konularda asla ve asla konuşmak istemeyen kadınlarımızın da son günlerdeki manasız polemiklerden rahatsızlık duyması bir o kadar doğaldır.
Doğal olmayan her iki bakış açısının bir diğerine öfkeyle karşılık vermesidir.
***
Bir başka ‘soft issue’ da şu gövde gösterisi meselesi. Anlıyorum… Büyük heyecan. O kadar kişiyi toplamak, başarı tabii ki… İsteseler, daha büyük meydanlarda, örneğin Hezarfen ya da Sabiha Gökçen havaalanlarından birini hatta ikisini birden kapatarak, milyonlarca insanı toplayabilirlerdi…
Bu kas gösterme durumları günümüzde güç kirlenmesine (Power polution) neden olabiliyor… Devasa Cumhuriyet mitingleri ardından CHP potansiyelinin nerelere geldiği hepimizce âşikâr. 19 Mayıs’ın paramiliter gösterilerinin kaldırılmasını bir tür çağdaşlık projesi kapsamında algılayacaksak, o zaman bu ‘gövde gösterisi’ ne iş, diye sormamız kaçınılmaz olmaz mı?
Pazartesi günü bu sütunlarda geleceği okumak için geçmişe bakmaktan söz etmiştim. Sayın Başbakan geçmişten en iyi ders alanlardandır. Bu kez de olaya, böyle bakacaktır eminim. Ve büyük olasılıkla kendisini bu gereksiz ‘circus grande’ye sürükleyenleri de bundan sonrası için uyaracaktır. Çünkü, ‘fazla’ olan yanlıştır; çünkü, kas gösterme artık güven ve sevgi değil, korku ve endişe üretmektedir.
Korku ve endişenin tarihi sözkonusu olduğunda bellekler henüz çok taze... Alman faşist Nazi Partisi’nin (NSDAP) düzenlediği, özellikle de Nürnberg’dekilerin hatıralara nakşolduğu Parti Kongreleri (Bkz 1933’deki Kongre: http://www.youtube.com/watch?v=YcQr2hnf1aU), Sovyetler’in Moskova’daki gövde gösterileri, Çavuşesku’nun içine girmesi nasip olmayan sarayının balkonundan konuştuğu son 200 bin kişilik mitingi, Lin Biao’nun Mao’nun arzusu dışında sırf ona şirin gözükmek için ünlü meydanda düzenlediği milyonluk resmi geçitler…
İşte anılarda kalan bunlar… Radyo, TV, internet çağında ABD’de bile Başkan adayları bu türten ‘korkutucu’ kas gösterici riskleri almıyor. Başbakan da öyle yapıyordu zaten… Bu ‘kas gösterisi’ fikrinin nasıl ve nereden çıktığını en iyi AK Partililer biliyor olmalıdır.
Bizim bilebildiğimiz ise şudur:
Bizi 2023’lere ve sonrasına güven içinde taşıyacak olan en büyük ‘soft issue’ya, Anayasa’ya kavuşabileceğimiz günlere kas göstererek değil, ‘güven ve sevgi’ duygusunu hakim kılarak yaklaşabiliriz.
Oluyor mu? Olmuyor… Bazen tercüme sükut eder. Örneğin, ‘vefa’, ‘namus’, ‘felek’ gibi kelimelerin İngilizcelerini tek kelime ile bulamaz, en fazla uydurursunuz… Bu da öyle. Onun için yabancı dil kullanımına benim gibi kıl olan Başbakan’dan özür dileyerek, meramımızı anlatmaya çalışalım.
‘Hard issue’ somut konuları içerir. Örneğin ekonomi meselelerini… Ya da finans konularını… Yolları… Internet yatırımlarını… Fatih Projesi’ni ve daha nicelerini… AK Parti ve Başbakan’ın yakın kadrosunun bu alanlarda mükemmel olduklarından şüphe yok. Seçmen de teveccühünü gösteriyor zaten…
Peki ya ‘soft issue’larda durum nasıl?
Mesela üç alanda! Sanat, ilim, irfan konularında?.. AK Parti oralarda, zorlamaya gidip, ‘diş attırmaya’ çalıştıkça, zurna ‘zırt’ diyor… Halkın ‘izlemeyeceği’, ona ‘hizmet’ etmeyen, her türden sanatı reddeder, ‘yüksek sanatı’ yok sayar duruma düşüveriyor, kurunun yanında cayır cayır yaşın yanmasına ramak kalabiliyor…
***
Bizde ‘mahrem’, hem geleneksel hem de modern ortamlarda farklı manalar yüklenerek kabul gören bir kavram... Elbette insanların kendi bakış açılarınca eğip büktükleri ama ‘kutsal alan’ olarak sadece kendilerine sakladıkları bir duygu... Ancak ortak noktaları, mahrem olana karşı duyulan saygıda aramak lazım. Muhafazakârımızın da, endişeli modernlerin de özellikle cinselliğe dair ‘mahrem’ alanları vardır ve bu alana girilmesinden hiç mi hiç hoşlanmazlar. Hoşlanmamaktan öte ciddi anlamda rahatsız olurlar.
Tayyip Bey’e saygı duyan, bir hanımefendi, “Kürtaj konusu benim mahremimdir” dedi.
Başbakan’ın bir muhafazakâr olarak kürtajın cinayet olduğunu ifade etmesi ne kadar doğalsa, bu konularda asla ve asla konuşmak istemeyen kadınlarımızın da son günlerdeki manasız polemiklerden rahatsızlık duyması bir o kadar doğaldır.
Doğal olmayan her iki bakış açısının bir diğerine öfkeyle karşılık vermesidir.
***
Bir başka ‘soft issue’ da şu gövde gösterisi meselesi. Anlıyorum… Büyük heyecan. O kadar kişiyi toplamak, başarı tabii ki… İsteseler, daha büyük meydanlarda, örneğin Hezarfen ya da Sabiha Gökçen havaalanlarından birini hatta ikisini birden kapatarak, milyonlarca insanı toplayabilirlerdi…
Bu kas gösterme durumları günümüzde güç kirlenmesine (Power polution) neden olabiliyor… Devasa Cumhuriyet mitingleri ardından CHP potansiyelinin nerelere geldiği hepimizce âşikâr. 19 Mayıs’ın paramiliter gösterilerinin kaldırılmasını bir tür çağdaşlık projesi kapsamında algılayacaksak, o zaman bu ‘gövde gösterisi’ ne iş, diye sormamız kaçınılmaz olmaz mı?
Pazartesi günü bu sütunlarda geleceği okumak için geçmişe bakmaktan söz etmiştim. Sayın Başbakan geçmişten en iyi ders alanlardandır. Bu kez de olaya, böyle bakacaktır eminim. Ve büyük olasılıkla kendisini bu gereksiz ‘circus grande’ye sürükleyenleri de bundan sonrası için uyaracaktır. Çünkü, ‘fazla’ olan yanlıştır; çünkü, kas gösterme artık güven ve sevgi değil, korku ve endişe üretmektedir.
Korku ve endişenin tarihi sözkonusu olduğunda bellekler henüz çok taze... Alman faşist Nazi Partisi’nin (NSDAP) düzenlediği, özellikle de Nürnberg’dekilerin hatıralara nakşolduğu Parti Kongreleri (Bkz 1933’deki Kongre: http://www.youtube.com/watch?v=YcQr2hnf1aU), Sovyetler’in Moskova’daki gövde gösterileri, Çavuşesku’nun içine girmesi nasip olmayan sarayının balkonundan konuştuğu son 200 bin kişilik mitingi, Lin Biao’nun Mao’nun arzusu dışında sırf ona şirin gözükmek için ünlü meydanda düzenlediği milyonluk resmi geçitler…
İşte anılarda kalan bunlar… Radyo, TV, internet çağında ABD’de bile Başkan adayları bu türten ‘korkutucu’ kas gösterici riskleri almıyor. Başbakan da öyle yapıyordu zaten… Bu ‘kas gösterisi’ fikrinin nasıl ve nereden çıktığını en iyi AK Partililer biliyor olmalıdır.
Bizim bilebildiğimiz ise şudur:
Bizi 2023’lere ve sonrasına güven içinde taşıyacak olan en büyük ‘soft issue’ya, Anayasa’ya kavuşabileceğimiz günlere kas göstererek değil, ‘güven ve sevgi’ duygusunu hakim kılarak yaklaşabiliriz.