AK Parti ‘yırtmak’ üzere…
09 HAZİRAN 2010
Anayasa Mahkemesi’nin CHP’nin başvurusu üzerine Referandumla ilgili yasa tasarısını şekil açısından görüşmeyi kabul etmesi, iktidar için olumlu, muhalefet için ise olumsuz bir karardır?..
İlk günden beri iddiamızda bir değişiklik yok: Eğer referanduma gidilirse bu, Ak Parti için sonun başlangıcı olur… Aynen 1987 yılında Anavatan Partisi’nin içine düştüğü türbülans gibi… “Eski siyasiler için konmuş olan seçim yasakları kalksın mı kalkmasın mı?..” Referandum… Anavatan Hayır’ı savunuyor… Sonuç: Geçerli 23.347.856 oydan 11.711.461’i 'evet' (% 50.16), 11.636.395’i 'hayır' (% 49.84) çıkmıştı. Arkasında en az AK Parti kadar halk desteği bulunan Anavatan ilk kez ‘kaybetti’ ve o tarihten sonra ’erime’ aldı başını gitti…
AK Parti açısından bakıldığında “AK Parti referanduma gitmemeli” diye yazdık. Risk çok büyüktü… Karşıda oluşturulacak bir cepheyle kaybedilecek şey çoktu… Gerek de yoktu… Nasılsa önümüz seçimdi…
Hayır, AK Parti referandum kararını aldı… Bu kez top CHP’ye geçti… Onun açısından bakıldığında Anayasa mahkemesine gidilmemesi, halktan kaçılıyormuş algısı yaratılmaması, “Hodri meydan çekilmesi” daha doğruydu. Baykal’ın bizi dinleyecek hali yoktu ya… Kılıçdaroğlu Başkan olunca da “İlk işi Anayasa mahkemesinden dilekçeyi çekmek, AK Parti’yi referanduma, er meydanına davet etmek olmalı” dedik… Görüşümüze göre eğer Anayasa Mahkemesi, şekilden ya da esastan işi bozarsa, bu AK Parti’nin ekmeğine yağ sürecekti…
Aynen şimdi olmakta olduğu gibi…
2010 Kültür Başkenti Dergisi’ni ‘keşfetmek’ gerek
Önümde iki dergi duruyor… Aynı derginin biri İngilizcesi, diğeri Türkçesi… Kuzguna kendi yavrusu misali, bizim arkadaşlar yayınlanmasında yardımcı oldukları için gözümüze hoş geliyor olabilir kaygısıyla 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın o güzelim dergisinde burada pek söz etmemişiz… Derginin yetkilileri kendilerine haksızlık yapıldığı düşüncesine kapılmışlar… Haklılar…
Konu ‘Türkiye Markası olunca aslında bende akan sular durur… Çünkü ülke çapındaki iletişim sorunlarının çözümü için çıkış noktaların başında Türkiye markasının adam gibi yönetilmesi ve ‘kamu diplomasisi’ gelir.
Bu çerçevede tabii ki bu başarılı işi anmadan geçmeyeceğiz… Derginin birinci sayısının ana konusu Miras imiş. İkinci sayısında ise temek yaklaşım başlığı Keşif olmuş… “Onca yıldır İstanbul’u yaşıyorsun; seni ne heyecanlandırabilir?” diyenlere Ajansın Beyoğlu’ndaki merkezinden edinerek ya da internetten dergiyi incelemelerini tavsiye ediyorum…
Dergi, ‘bir imparatorluğun iki sarayı olan; her şeyin tek olduğu Topkapı'nın ve her şeyin çok olduğu Dolmabahçe'nin, sanatın ve kültürün başkentinde ilahi aşkın ve hoşgörünün simgesi Galata Mevlevihanesi'nin, Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün dinler, sosyal unsurlar ve farklı coğrafyalarla ilişkide olduğunun kanıtı olan Kumkapı’daki Vortvots Vorodman Kilisesi’nin kapılarını aralamış’. Ama nasıl aralamış.
İskender Pala, Vedat Başaran, Rıza Kıraç, Özcan Yüksek keşfi derinleştiren yazarlar. Fransız Kültür ve İletişim Bakanı Frédéric Mitterrand ve UNESCO Dünya Mirası Merkezi Yöneticisi Francesco Bandarin ile yapılmış röportajlar, Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi Başkanı Luc Van den Brande’nin sözleri ‘keşfi’ tamamlayan unsurlar…
Kendiniz kadar yabancı eş dostlarınıza verebileceğiniz mükemmel bir armağan.
Yaz tatiline hazırlanıyoruz
Yaz tatili yaklaşmakta… Bizim danışmanlık şirketi beni uzunca bir izne gönderebilecek olgunluğa erişmiş durumda. Temmuz ve Ağustos’ta Bozcaada’da olacağız… Üç hedefimiz var: 1. Kafayı dinlendirip yenilemek… Bunun için de bazı ‘farklı’ kitapları okumak 2. Hazırlıkları bir hayli ilerlemiş olan ikinci ve üçüncü kitabımızı bitirmek ve 3. Bozcaada’daki dostlarla ‘Muhabbet’ etmek…
Birinci madde çerçevesinde, Almancasından okurken bile anlamak için kan ter içinde kaldığım Habermas (Diskursethik), Panofsky (Ikonographie und Ikonologie) dışında şu kitapları yanımıza alacağız. 1. İpek Çalışlar, Halide Edib 2. Ş. Levent Deniz Midilli’de Söğüdün gölgesinde 3. Seda Kaya Güler, Köpük Annem ve Ben 4. Güven Borça, İleri Dönüşüm Kutusu 5. Nezir İçgören, Hiç Yoktan İyidir 6. Nebil Özgentürk (Emre Kongar ve Hasan Yelmen röportajlarıyla) O Daima Şıktı 7. Talat S. Halman, Süleyman the Magnificent, Poet…
I Pod’umuzda ise müthiş kayıtlar var… Başta da Mehmet Barlas – Oğuz Haksever’in NTV radyoda birlikte sundukları Makam Farkı adlı programın kayıtları… Popcorn’da bir dolu film… Hem de Pınar Batum alt yazılarıyla…
Bu arada Akşam yazılarına devam edeceğiz tabii ki…
İlk günden beri iddiamızda bir değişiklik yok: Eğer referanduma gidilirse bu, Ak Parti için sonun başlangıcı olur… Aynen 1987 yılında Anavatan Partisi’nin içine düştüğü türbülans gibi… “Eski siyasiler için konmuş olan seçim yasakları kalksın mı kalkmasın mı?..” Referandum… Anavatan Hayır’ı savunuyor… Sonuç: Geçerli 23.347.856 oydan 11.711.461’i 'evet' (% 50.16), 11.636.395’i 'hayır' (% 49.84) çıkmıştı. Arkasında en az AK Parti kadar halk desteği bulunan Anavatan ilk kez ‘kaybetti’ ve o tarihten sonra ’erime’ aldı başını gitti…
AK Parti açısından bakıldığında “AK Parti referanduma gitmemeli” diye yazdık. Risk çok büyüktü… Karşıda oluşturulacak bir cepheyle kaybedilecek şey çoktu… Gerek de yoktu… Nasılsa önümüz seçimdi…
Hayır, AK Parti referandum kararını aldı… Bu kez top CHP’ye geçti… Onun açısından bakıldığında Anayasa mahkemesine gidilmemesi, halktan kaçılıyormuş algısı yaratılmaması, “Hodri meydan çekilmesi” daha doğruydu. Baykal’ın bizi dinleyecek hali yoktu ya… Kılıçdaroğlu Başkan olunca da “İlk işi Anayasa mahkemesinden dilekçeyi çekmek, AK Parti’yi referanduma, er meydanına davet etmek olmalı” dedik… Görüşümüze göre eğer Anayasa Mahkemesi, şekilden ya da esastan işi bozarsa, bu AK Parti’nin ekmeğine yağ sürecekti…
Aynen şimdi olmakta olduğu gibi…
2010 Kültür Başkenti Dergisi’ni ‘keşfetmek’ gerek
Önümde iki dergi duruyor… Aynı derginin biri İngilizcesi, diğeri Türkçesi… Kuzguna kendi yavrusu misali, bizim arkadaşlar yayınlanmasında yardımcı oldukları için gözümüze hoş geliyor olabilir kaygısıyla 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın o güzelim dergisinde burada pek söz etmemişiz… Derginin yetkilileri kendilerine haksızlık yapıldığı düşüncesine kapılmışlar… Haklılar…
Konu ‘Türkiye Markası olunca aslında bende akan sular durur… Çünkü ülke çapındaki iletişim sorunlarının çözümü için çıkış noktaların başında Türkiye markasının adam gibi yönetilmesi ve ‘kamu diplomasisi’ gelir.
Bu çerçevede tabii ki bu başarılı işi anmadan geçmeyeceğiz… Derginin birinci sayısının ana konusu Miras imiş. İkinci sayısında ise temek yaklaşım başlığı Keşif olmuş… “Onca yıldır İstanbul’u yaşıyorsun; seni ne heyecanlandırabilir?” diyenlere Ajansın Beyoğlu’ndaki merkezinden edinerek ya da internetten dergiyi incelemelerini tavsiye ediyorum…
Dergi, ‘bir imparatorluğun iki sarayı olan; her şeyin tek olduğu Topkapı'nın ve her şeyin çok olduğu Dolmabahçe'nin, sanatın ve kültürün başkentinde ilahi aşkın ve hoşgörünün simgesi Galata Mevlevihanesi'nin, Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün dinler, sosyal unsurlar ve farklı coğrafyalarla ilişkide olduğunun kanıtı olan Kumkapı’daki Vortvots Vorodman Kilisesi’nin kapılarını aralamış’. Ama nasıl aralamış.
İskender Pala, Vedat Başaran, Rıza Kıraç, Özcan Yüksek keşfi derinleştiren yazarlar. Fransız Kültür ve İletişim Bakanı Frédéric Mitterrand ve UNESCO Dünya Mirası Merkezi Yöneticisi Francesco Bandarin ile yapılmış röportajlar, Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi Başkanı Luc Van den Brande’nin sözleri ‘keşfi’ tamamlayan unsurlar…
Kendiniz kadar yabancı eş dostlarınıza verebileceğiniz mükemmel bir armağan.
Yaz tatiline hazırlanıyoruz
Yaz tatili yaklaşmakta… Bizim danışmanlık şirketi beni uzunca bir izne gönderebilecek olgunluğa erişmiş durumda. Temmuz ve Ağustos’ta Bozcaada’da olacağız… Üç hedefimiz var: 1. Kafayı dinlendirip yenilemek… Bunun için de bazı ‘farklı’ kitapları okumak 2. Hazırlıkları bir hayli ilerlemiş olan ikinci ve üçüncü kitabımızı bitirmek ve 3. Bozcaada’daki dostlarla ‘Muhabbet’ etmek…
Birinci madde çerçevesinde, Almancasından okurken bile anlamak için kan ter içinde kaldığım Habermas (Diskursethik), Panofsky (Ikonographie und Ikonologie) dışında şu kitapları yanımıza alacağız. 1. İpek Çalışlar, Halide Edib 2. Ş. Levent Deniz Midilli’de Söğüdün gölgesinde 3. Seda Kaya Güler, Köpük Annem ve Ben 4. Güven Borça, İleri Dönüşüm Kutusu 5. Nezir İçgören, Hiç Yoktan İyidir 6. Nebil Özgentürk (Emre Kongar ve Hasan Yelmen röportajlarıyla) O Daima Şıktı 7. Talat S. Halman, Süleyman the Magnificent, Poet…
I Pod’umuzda ise müthiş kayıtlar var… Başta da Mehmet Barlas – Oğuz Haksever’in NTV radyoda birlikte sundukları Makam Farkı adlı programın kayıtları… Popcorn’da bir dolu film… Hem de Pınar Batum alt yazılarıyla…
Bu arada Akşam yazılarına devam edeceğiz tabii ki…