Akşam’ın il ekleri başvuru kaynağı olur
27 EKİM 2007
Daha önce de yapıldı diyebilirsiniz. Hiç önemi yok… Tekrar yapılmasında ya da her yıl tekrar edilmesinde hiç sakınca yok… İletişimde zaten tekrar esastır…
Akşam’ın Kasım ve Aralık ayları süresince yayınlayacağı ‘şehir ekleri’nden söz ediyorum. Arkadaşlar, Türkiye’deki 20 ili, 13 ek ile tanıtacaklarmış. Mümkün olsa da 81 ile 81 ek çıkarılabilse…
Projenin tanıtımında yer alan ekin içerik vaadi şöyle: Bu gazetelerde, il ekonomilerindeki fırsatlar, illerin sosyolojik ve kültürel altyapıları, sanayileri, turizm kaynakları, mercek altına alınarak söz konusu iller yerel yönetimlerinden sanayi odalarına, özel girişimcilerinden ulusal markalarına kadar her yönü ile yer alıyor olacak.
Kimileri bu işin sadece reklam/ilan almak için yapılacağını düşünüyor olabilir. Bu kişilere Akşam Gazetesi’nin ve bağlı olduğu grubun kâr amacı güden kuruluşlar olduğunu hatırlatmaya gerek yok sanırım. Ancak konuya sadece bu eksenden bakıp ekte yer alacak ilin ekonomik, kültürel ve sosyolojik durumlarıyla ilgili bilgileri yok saymak, o illerdeki firmalarla iş yapanlara ve yapacaklara getireceği katkıyı görmezden gelmek, şehrinin marka değerine katkı sağlayacak bir kanal bulanları önemsememek, 9 kusurlu hareketin 9’unu birden yapmak gibi bir şey...
Kim bilir, içeriği, tasarımı, baskısı sağlam olacağı vaat edilen bu ekler ciltlenip, gelecekte 2007’nin 20 ili ne durumdaymış sorusunun yanıtını arayanlara kaynak bile olabilir… ‘Kuzguna yavrusu’ misali bu il eklerinden umutlu olmamı okur bağışlayacaktır. O kentlerde kendi tanıtımlarını ciddiye alanlar da o ekleri ciddiye alacaklardır…
Alpet bu işten kârlı bile çıkabilir…
Reklamcılıkta iletişim harcamalarının geri dönüşü, yani iletişimde verimlilik ve etkililik meselesi, yaratıcılığı, cin fikirliliği (inovasyon) sollayalı çok oldu. Bu sollama, reklamın sanatlı bir iş olduğu, ancak sanat olmadığının kavranması ile aynı tarihlere rastlar…
Alpet reklamları her zaman kendisinden söz ettirmiş, ilgi uyandırmıştır… Yüksek frekanslı yayın, nereye hangi kanala baksanız Alpet reklamı görmek çok ilginç tabii. Fuarcılık alanındaki becerilere saygı duysam da iletişim konusunda pek anlaşamadığımız sevgili Ali Bulut’la Alpet’i Futbol Federasyonu’nun dava etmesi konusunu tartışıyorduk. Bulut’un görüşü çok yalın:“İyi hoş, her yer Alpet diye inliyor da, nerede kardeşim bu Alpet istasyonları. Ürün yok ortada, reklam bol!”…
Kendisine marka yönetimi sırasında böyle işler olabileceğini anlatmakta zorluk çektiğimi söylemeliyim…
Alpet’in başı, Federasyon’un çıkışıyla biraz dertte… Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, Federasyon’un milli takım ögesinin kullanımı yüzünden reklamları durdurma girişimi ve de tüm kanallara ihtarname çekmesi, krizdir. Usulü veçhile yönetilmesi gerekir. Ciddiye alınması şarttır. İtibar kaybına neden olabilir…
Oysa bizde, öyle olmayabilir. İş Federasyon’un aleyhine bile dönebilir… Ne var bunda, denebilir. Hatta bazı fikri evveller, “Oh iyi ki Federasyon bu hareketi çekti; bu Alpet’e yarar!” diye düşünebilirler… Türkiye’de hâlâ en tatlı yenen şey haktır. Hele söz konusu olan, fikri haklar ise, tadına doyulmaz…
Asrın sorusu: Deniz Seki neden bayıldı?
Haber aynen şöyle: “Deniz Seki hamile mi? Önceki gün spor yaparken bayılmış ve doktorlar menisküs teşhisi koymuştu. Deniz Seki önceki gün spor yaparken bayılmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Doktorlar Seki'ye menisküs teşhisi koymuştu. Ancak menisküsün bayılmaya neden olmayacağı, Seki'nin hamile olduğu ve bu yüzden bayıldığı ileri sürülüyor. Seki ve Şenlendirici bu iddialar karşısında şimdilik sessizliklerini koruyor.”
Haber değeri sıfır olan, içinde gereksiz tekrarlar bulunan bu spekülasyonu yapan da saygı duyduğum yayın kuruluşlarından biri. Sakın kimse iletişim fakültelerinde 5N1K (Ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, kim) falan okutmasın… Hani bu unsurların hepsinin bulunması ve en az iki kaynaktan ‘kontrol edilmesi’ gerekiyordu…
Abdi İpekçi bir keresinde haber üç kaynaktan doğrulanmadı diye kızmıştı…
Bir de Ercüment Karacan’ı dinlemiştim. “Okuyucuya soru sorulmaz!” Uzun uzun anlatmıştı… “Bilse seni niye okusun!” deyişi hâlâ kulaklarımdadır…
Deniz Seki hamile mi?..
Nereden bileyim kardeşim?..
Hal böyleyken yine de suçun bir kısmını Deniz Seki’de aramak gerek… Bıkmadan usanmadan tekrarlayalım: İletişim sürekli bilgi ile doyurulması gereken bir kanaldır. Eğer bu işi siz yapmazsanız, başkaları yapar. Önüne gelen kanala bir şeyler atar. Ortaya bir daha zor temizleyeceğiniz bir kanalizasyon çıkar…
Akşam’ın Kasım ve Aralık ayları süresince yayınlayacağı ‘şehir ekleri’nden söz ediyorum. Arkadaşlar, Türkiye’deki 20 ili, 13 ek ile tanıtacaklarmış. Mümkün olsa da 81 ile 81 ek çıkarılabilse…
Projenin tanıtımında yer alan ekin içerik vaadi şöyle: Bu gazetelerde, il ekonomilerindeki fırsatlar, illerin sosyolojik ve kültürel altyapıları, sanayileri, turizm kaynakları, mercek altına alınarak söz konusu iller yerel yönetimlerinden sanayi odalarına, özel girişimcilerinden ulusal markalarına kadar her yönü ile yer alıyor olacak.
Kimileri bu işin sadece reklam/ilan almak için yapılacağını düşünüyor olabilir. Bu kişilere Akşam Gazetesi’nin ve bağlı olduğu grubun kâr amacı güden kuruluşlar olduğunu hatırlatmaya gerek yok sanırım. Ancak konuya sadece bu eksenden bakıp ekte yer alacak ilin ekonomik, kültürel ve sosyolojik durumlarıyla ilgili bilgileri yok saymak, o illerdeki firmalarla iş yapanlara ve yapacaklara getireceği katkıyı görmezden gelmek, şehrinin marka değerine katkı sağlayacak bir kanal bulanları önemsememek, 9 kusurlu hareketin 9’unu birden yapmak gibi bir şey...
Kim bilir, içeriği, tasarımı, baskısı sağlam olacağı vaat edilen bu ekler ciltlenip, gelecekte 2007’nin 20 ili ne durumdaymış sorusunun yanıtını arayanlara kaynak bile olabilir… ‘Kuzguna yavrusu’ misali bu il eklerinden umutlu olmamı okur bağışlayacaktır. O kentlerde kendi tanıtımlarını ciddiye alanlar da o ekleri ciddiye alacaklardır…
Alpet bu işten kârlı bile çıkabilir…
Reklamcılıkta iletişim harcamalarının geri dönüşü, yani iletişimde verimlilik ve etkililik meselesi, yaratıcılığı, cin fikirliliği (inovasyon) sollayalı çok oldu. Bu sollama, reklamın sanatlı bir iş olduğu, ancak sanat olmadığının kavranması ile aynı tarihlere rastlar…
Alpet reklamları her zaman kendisinden söz ettirmiş, ilgi uyandırmıştır… Yüksek frekanslı yayın, nereye hangi kanala baksanız Alpet reklamı görmek çok ilginç tabii. Fuarcılık alanındaki becerilere saygı duysam da iletişim konusunda pek anlaşamadığımız sevgili Ali Bulut’la Alpet’i Futbol Federasyonu’nun dava etmesi konusunu tartışıyorduk. Bulut’un görüşü çok yalın:“İyi hoş, her yer Alpet diye inliyor da, nerede kardeşim bu Alpet istasyonları. Ürün yok ortada, reklam bol!”…
Kendisine marka yönetimi sırasında böyle işler olabileceğini anlatmakta zorluk çektiğimi söylemeliyim…
Alpet’in başı, Federasyon’un çıkışıyla biraz dertte… Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, Federasyon’un milli takım ögesinin kullanımı yüzünden reklamları durdurma girişimi ve de tüm kanallara ihtarname çekmesi, krizdir. Usulü veçhile yönetilmesi gerekir. Ciddiye alınması şarttır. İtibar kaybına neden olabilir…
Oysa bizde, öyle olmayabilir. İş Federasyon’un aleyhine bile dönebilir… Ne var bunda, denebilir. Hatta bazı fikri evveller, “Oh iyi ki Federasyon bu hareketi çekti; bu Alpet’e yarar!” diye düşünebilirler… Türkiye’de hâlâ en tatlı yenen şey haktır. Hele söz konusu olan, fikri haklar ise, tadına doyulmaz…
Asrın sorusu: Deniz Seki neden bayıldı?
Haber aynen şöyle: “Deniz Seki hamile mi? Önceki gün spor yaparken bayılmış ve doktorlar menisküs teşhisi koymuştu. Deniz Seki önceki gün spor yaparken bayılmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Doktorlar Seki'ye menisküs teşhisi koymuştu. Ancak menisküsün bayılmaya neden olmayacağı, Seki'nin hamile olduğu ve bu yüzden bayıldığı ileri sürülüyor. Seki ve Şenlendirici bu iddialar karşısında şimdilik sessizliklerini koruyor.”
Haber değeri sıfır olan, içinde gereksiz tekrarlar bulunan bu spekülasyonu yapan da saygı duyduğum yayın kuruluşlarından biri. Sakın kimse iletişim fakültelerinde 5N1K (Ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, kim) falan okutmasın… Hani bu unsurların hepsinin bulunması ve en az iki kaynaktan ‘kontrol edilmesi’ gerekiyordu…
Abdi İpekçi bir keresinde haber üç kaynaktan doğrulanmadı diye kızmıştı…
Bir de Ercüment Karacan’ı dinlemiştim. “Okuyucuya soru sorulmaz!” Uzun uzun anlatmıştı… “Bilse seni niye okusun!” deyişi hâlâ kulaklarımdadır…
Deniz Seki hamile mi?..
Nereden bileyim kardeşim?..
Hal böyleyken yine de suçun bir kısmını Deniz Seki’de aramak gerek… Bıkmadan usanmadan tekrarlayalım: İletişim sürekli bilgi ile doyurulması gereken bir kanaldır. Eğer bu işi siz yapmazsanız, başkaları yapar. Önüne gelen kanala bir şeyler atar. Ortaya bir daha zor temizleyeceğiniz bir kanalizasyon çıkar…