Akan suda pislik olmaz
14 KASIM 2007
İş ve iletişim yönetiminde profesyonel değilseniz de fark etmez. Girin internete. Arama motorlarından birine ‘Exxon Valdez’ yazın...
Yaklaşık 1.3 milyon bulgu ile karşılaşırsınız. Exxon Valdez 3 futbol sahası uzunluğunda 50 metre (yaklaşık yarı futbol sahası) genişliğinde devasa bir tankerin adı. 24 Mart 1989’da Amerikan tarihinin en büyük çevre felaketine neden oluyor ve Prince William Sound’s Bligh kayalıklarına çarparak denize 50 bin ton hampetrolün yayılmasına neden oluyor.
Dünyada en kötü şekilde yönetilmiş kriz iletişimine de örnek olarak gösterilen bu kazanın hem insanlığa hem de geminin bağlı olduğu şirkete verdiği zararlar, tarihe geçecek boyuttaydı... Bu felaketin oyuncusu olan taraflar ağır bedeller ödemek zorunda kaldılar.
Şimdi gelelim bize... Dün gazetelerde vardı. Azak Denizi’nden Karadeniz’e geçmek isteyen Volganeft - 139 adlı gemi ikiye bölünüyor. İki bin ton petrol denize yayılıyor. Fırtına nedeniyle hızla bizim sahillerimizi de vurması beklenen bu ‘kara felaketin’ bakalım peşini kim takip edecek? Sorumlular bu krizin sonucunda ne kadar ‘bedel ödeyecekler’?...
Eğer kamu baskısı ile birileri kurcalamazsa, yine “Akan suda pislik olmaz” mantığı ile ‘kuzey komşumuzdan’ bir makas alıp yolumuza devam etme olasılığımız, sizce yüzde kaç?
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz
NPİstanbul’un ne olduğunu biliyor muydunuz? Ben artık biliyorum: Nöropsikiyatri Hastanesi. Nereden mi duydum? Gazeteye verdikleri ‘Kamuoyuna Beyanımızdır’ ilanından.
Hikâye şöyle: NPİstanbul ile ilgili gerçek dışı bir iddia ortaya atılmış. Bunu ilanda kalın harflerle yazılan şu cümlelerden anlıyoruz: “Tedavi amaçlı kullanımla deneysel amaçlı kullanımın birbirinden ayrılması gereği de etik açıdan son derece önemlidir. ...Bilime yararı kesin, ancak hastaya yararı kesin olmayan deneysel amaçlı kullanımlar hastanemiz bünyesinde kesinlikle uygulanmamaktadır”.
Hastane devreye giriyor ve Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr. Nevzat Tarhan imzasıyla gazeteye bir ilan veriliyor. Amaç ‘tıbbi etik ilkelere uydukları’nı anlatmak ve iddiayı yalanlamak.
Peki şu sorulara nasıl yanıt verecekler?
· Hastane hakkındaki iddiayı hiç duymamış olanlar ilanı gördükten sonra ne düşündüler?
· Hastaneyle ilgili internette biraz araştırma yapıldığında olumsuz habere rastlanmıyor. Hatta sözü edilen iddianın nerede çıktığına bile rastlamadım. Niçin krizin geldiği kanal kullanılmadı da bu olayı hiç bilmeyenlerin de öğreneceği ‘ilan verme’ yöntemi tercih edildi?
· Standartlara ve etik kurallara uyuyorsanız bunu neden yaptığınız işle değil de ilan ile anlatma ihtiyacı duydunuz?
· Altında kurumun logosu, başlığında ‘kamuoyuna beyanımızdır’ yazan bir kutunun içine ayrıca ‘bu bir ilandır’ yazmak nasıl bir anlam taşıyor?
· ‘Kamuoyuna beyanımızdır’ denildiğine göre hastanenin hedef kitlesi ve bu işten birincil derecede etkilenecek sosyal paydaşları tüm kamuoyu mudur?
· Bu iddiadan haberdar olan ve ilanı görenlerin nasıl bir davranış değişikliğinde olması, ne düşünmesi gerekiyor? ‘Hay Allah bunlar masummuş’ mu diyecekler, yoksa ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ mı?
‘Kamuoyuna duyuru’ başlığı ve amacı ile verilen ilanları vermeden iki kere düşünmek gerekir. İstediğinizin tam tersi sonuç almanız da her an muhtemeldir. Bkz. Durduk yerde krizini herkese duyuran LC Waikiki...
Annan’ın şahadetinde tarihi imza
Küresel İlkeler (Global Compact) sözleşmesini bizim İletişim Grubu adına imzalamak üzere iyi ki pazartesi akşamı Sait Halim Paşa Yalısı’nın yolunu tutmuşum... Değdi. Sadece diğer 34 şirketin patronu ve/veya yöneticisi ile bir araya gelmiş, uzun zamandır göremediğimiz dostlarla yeniden karşılaşma olanağı bulduğumuz için değil, o tarihi anı kaçırmamış, hiçbir kameranın çekemeyeceği o fotoğraf karesinin içinde olabildiğimiz için...
Aslında kaçan çok büyük bir fırsat yok. Kalder orada duruyor. İlkeler belli. Katılıyorsanız, katılacaksınız... Hepsi bu. İşte BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın önderliğinde oluşan o 10 ilke:
1. İş dünyası, ilan edilmiş insan haklarını desteklemeli ve bu haklara saygı duymalı 2. İş dünyası, insan hakları ihlallerinin suç ortağı olmamalı 3. İş dünyası, çalışanların sendikalaşma ve toplu müzakere özgürlüğünü desteklemeli 4. Zorla ve zorunlu işçi çalıştırmasına son verilmeli 5. Her türlü çocuk işçi çalıştırmasına son verilmeli 6. İşe alım ve işe yerleştirmede ayrımcılığa son verilmeli 7. İş dünyası, çevre sorunlarına karşı ihtiyati yaklaşımları desteklemeli 8. Çevresel sorumluluğu artıracak her türlü girişim ve oluşuma destek vermeli 9. Çevre dostu teknolojilerin gelişmesini ve yaygınlaşmasını desteklemeli 10. İş dünyası, rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla savaşmalı.
Yaklaşık 1.3 milyon bulgu ile karşılaşırsınız. Exxon Valdez 3 futbol sahası uzunluğunda 50 metre (yaklaşık yarı futbol sahası) genişliğinde devasa bir tankerin adı. 24 Mart 1989’da Amerikan tarihinin en büyük çevre felaketine neden oluyor ve Prince William Sound’s Bligh kayalıklarına çarparak denize 50 bin ton hampetrolün yayılmasına neden oluyor.
Dünyada en kötü şekilde yönetilmiş kriz iletişimine de örnek olarak gösterilen bu kazanın hem insanlığa hem de geminin bağlı olduğu şirkete verdiği zararlar, tarihe geçecek boyuttaydı... Bu felaketin oyuncusu olan taraflar ağır bedeller ödemek zorunda kaldılar.
Şimdi gelelim bize... Dün gazetelerde vardı. Azak Denizi’nden Karadeniz’e geçmek isteyen Volganeft - 139 adlı gemi ikiye bölünüyor. İki bin ton petrol denize yayılıyor. Fırtına nedeniyle hızla bizim sahillerimizi de vurması beklenen bu ‘kara felaketin’ bakalım peşini kim takip edecek? Sorumlular bu krizin sonucunda ne kadar ‘bedel ödeyecekler’?...
Eğer kamu baskısı ile birileri kurcalamazsa, yine “Akan suda pislik olmaz” mantığı ile ‘kuzey komşumuzdan’ bir makas alıp yolumuza devam etme olasılığımız, sizce yüzde kaç?
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz
NPİstanbul’un ne olduğunu biliyor muydunuz? Ben artık biliyorum: Nöropsikiyatri Hastanesi. Nereden mi duydum? Gazeteye verdikleri ‘Kamuoyuna Beyanımızdır’ ilanından.
Hikâye şöyle: NPİstanbul ile ilgili gerçek dışı bir iddia ortaya atılmış. Bunu ilanda kalın harflerle yazılan şu cümlelerden anlıyoruz: “Tedavi amaçlı kullanımla deneysel amaçlı kullanımın birbirinden ayrılması gereği de etik açıdan son derece önemlidir. ...Bilime yararı kesin, ancak hastaya yararı kesin olmayan deneysel amaçlı kullanımlar hastanemiz bünyesinde kesinlikle uygulanmamaktadır”.
Hastane devreye giriyor ve Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr. Nevzat Tarhan imzasıyla gazeteye bir ilan veriliyor. Amaç ‘tıbbi etik ilkelere uydukları’nı anlatmak ve iddiayı yalanlamak.
Peki şu sorulara nasıl yanıt verecekler?
· Hastane hakkındaki iddiayı hiç duymamış olanlar ilanı gördükten sonra ne düşündüler?
· Hastaneyle ilgili internette biraz araştırma yapıldığında olumsuz habere rastlanmıyor. Hatta sözü edilen iddianın nerede çıktığına bile rastlamadım. Niçin krizin geldiği kanal kullanılmadı da bu olayı hiç bilmeyenlerin de öğreneceği ‘ilan verme’ yöntemi tercih edildi?
· Standartlara ve etik kurallara uyuyorsanız bunu neden yaptığınız işle değil de ilan ile anlatma ihtiyacı duydunuz?
· Altında kurumun logosu, başlığında ‘kamuoyuna beyanımızdır’ yazan bir kutunun içine ayrıca ‘bu bir ilandır’ yazmak nasıl bir anlam taşıyor?
· ‘Kamuoyuna beyanımızdır’ denildiğine göre hastanenin hedef kitlesi ve bu işten birincil derecede etkilenecek sosyal paydaşları tüm kamuoyu mudur?
· Bu iddiadan haberdar olan ve ilanı görenlerin nasıl bir davranış değişikliğinde olması, ne düşünmesi gerekiyor? ‘Hay Allah bunlar masummuş’ mu diyecekler, yoksa ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ mı?
‘Kamuoyuna duyuru’ başlığı ve amacı ile verilen ilanları vermeden iki kere düşünmek gerekir. İstediğinizin tam tersi sonuç almanız da her an muhtemeldir. Bkz. Durduk yerde krizini herkese duyuran LC Waikiki...
Annan’ın şahadetinde tarihi imza
Küresel İlkeler (Global Compact) sözleşmesini bizim İletişim Grubu adına imzalamak üzere iyi ki pazartesi akşamı Sait Halim Paşa Yalısı’nın yolunu tutmuşum... Değdi. Sadece diğer 34 şirketin patronu ve/veya yöneticisi ile bir araya gelmiş, uzun zamandır göremediğimiz dostlarla yeniden karşılaşma olanağı bulduğumuz için değil, o tarihi anı kaçırmamış, hiçbir kameranın çekemeyeceği o fotoğraf karesinin içinde olabildiğimiz için...
Aslında kaçan çok büyük bir fırsat yok. Kalder orada duruyor. İlkeler belli. Katılıyorsanız, katılacaksınız... Hepsi bu. İşte BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın önderliğinde oluşan o 10 ilke:
1. İş dünyası, ilan edilmiş insan haklarını desteklemeli ve bu haklara saygı duymalı 2. İş dünyası, insan hakları ihlallerinin suç ortağı olmamalı 3. İş dünyası, çalışanların sendikalaşma ve toplu müzakere özgürlüğünü desteklemeli 4. Zorla ve zorunlu işçi çalıştırmasına son verilmeli 5. Her türlü çocuk işçi çalıştırmasına son verilmeli 6. İşe alım ve işe yerleştirmede ayrımcılığa son verilmeli 7. İş dünyası, çevre sorunlarına karşı ihtiyati yaklaşımları desteklemeli 8. Çevresel sorumluluğu artıracak her türlü girişim ve oluşuma destek vermeli 9. Çevre dostu teknolojilerin gelişmesini ve yaygınlaşmasını desteklemeli 10. İş dünyası, rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla savaşmalı.