Aklınıza değil duygunuza güvenin
20 TEMMUZ 2007
Artık son 3 gün. İnsanlar hangi partiye oy vereceğini yavaş yavaş belirliyor. Kolay iş değil. Nedeni, tez ve antitezlerin kuvvetli olmaması... Bu yüzden gereğinden fazla ‘gri alan’ çıkıyor ortaya.
O gri alanlara bir bakalım:
Bir: Ak Parti iktidar olsun ama ben Ak Parti’ye oy vermeyeyim.
İki: CHP iktidar olsun ama Baykal Başbakan olmasın.
Üç: Ak Parti dışında üç parti (DP, CHP, MHP) Meclis’e girsin ama koalisyon olmasın.
Dört: Ak Parti tek başına iktidar olsun ama Meclis’te güçlü bir muhalefet de olsun. Yani Ak Parti’nin milletvekili sayısı 280’i fazla aşmasın.
Bütün bunlar bana Beyaz Show’da canlandırılan psikopat tiplemesini hatırlatıyor. ‘Denize girmek istiyorum ama ıslanmak istemiyorum’ dediğinde az kalsın sandalyeden düşüyordum.
Ben de şu sıra psikopata bağlamış durumdayım. Sadece ben mi? Çevremdekilerin yüzde 90’ı aynı durumda.
Bu gibi hallerde karar genellikle sandık başında ve duygulara dayanarak verilir. Siz de boşuna ısrar etmeyin, mantığınızın değil, duygularınızın sesini dinleyin. Ancak o zaman 23 Temmuz’da ‘ben ne halt ettim?’ psikozuna düşmezsiniz...
Hemen kaybettirmez, yavaş yavaş...
Geçenlerde ‘Biz Beymen değiliz’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Nine West’in, alınan bir ayakkabıda yaşanan boyama sorununu çözemediği gibi, geri de almadığı iddia ediliyordu. Kuruluşun Genel Müdürü Kemal Güven, ayrıntılı bir açıklama göndermiş. Onu, önümüzdeki günlerde ele alacağız. Bugünse müşteri tatmini ve bağlılığını yakından ilgilendiren başka bir olaydan söz edeceğiz. Üstelik bu seferki örneği yazmamın iki nedeni var: 1- Söz konusu marka, Harvey Nichols 2- Olayın kahramanı çok yakınımda ve dilinden kolay kolay kurtulamayacağım biri...
Hikaye şöyle: Geçtiğimiz hafta Cuma günü arkadaşımızın doğum günüydü. Çeşitli hediyeler gelmiş. Bir tanesi de Harvey Nichols’tan alınmış bir Christian Dior ürünü. Hediye paketi açılıyor, tam ‘aa çok güzelmiş, güle güle kullan’ sesleri yükselecekken bir sessizlik oluyor. Yanındakilerden biri fark ediyor ki üründe ufak da olsa defo var. Hediyeyi alan üzgün. Hemen akıl veriyoruz, ‘Allahtan değiştirme kartı var, geri götür’ diye. Herhalde hiç denenmemiş olduğunun altını çizmeme gerek yok.
Arkadaşımız, Harvey Nichols’a gidiyor. Görevli kızcağız daha konuyu anlatmasını tamamlamadan ‘geri alacağımızı sanmıyorum ama yine de bir yetkiliye soracağım’ diyor. Aradan beş dakika geçiyor, görevli geliyor ve yetkiliye ulaşamadığını, telefon edeceğini söylüyor. 10 dakika daha geçiyor ve tahmin edeceğiniz açıklama: “Biz ürünlerimizi raflara koyarken kontrolünü yapıyoruz, bu defo bizden kaynaklanmış olamaz, geri alamayız”...
Bu işin Türkçesi şu: Ortada üç taraf var. Müşteri, Dior, Harvey Nichols. Mağaza kabul etmediğine, Dior’un haberi bile olmadığına göre defoyu arkadaşımız yapmış! Ben demiyorum, mağazanın tavrı ve yaklaşımından bunu anlıyoruz.
Bu ve benzeri olaylar Harvey Nichols gibi bir mağazaya elbette şimdiden zarar vermez. Fakat bu anlayışın uzun vadede markaya kayıplar verdireceği gün gibi ortada...
Gençler Kocatepe’lerden ders almalı
Ben kendi kuşağımın nitelikli müzik insanlarına hep sadık kaldım... Çünkü Erol Evgin’in dediği gibi, “Şarkılar bizim şahidimizdi...” Bizler de o şarkıları besteleyen ve söyleyenlerin şahidiyiz. Onlar bizim kültür mirasımız. Bu nedenle Erol’un Plaza Oteli’ndeki programına gönül verdik. Çok başarılı oldu. Bu sonbahar, üçüncü sezonuna başlayacakmış... İkinci baharını yaşıyor. Ancak bu akşam izleyebileceğim Hisseli Harikalar Kumpanyası muhteşemmiş...
Nükhet Duru Banlieue’de Perşembe akşamları, geçmiş ve bugünü birleştirdi. Aysun ve Ali Kocatepe de Kaya Ramada’da sahne aldılar... Şimdilerde TV’de program yapıyorlar. “Salonda 700 kişiye değil ekranda canlı yayında milyonlarca seyirciye ulaşmak daha heyecan verici” diyor ali...
Üstelik iddialı da: “Müzikalite açısından televizyonlara gelen yeni bir soluk bulacaksın. Bugüne kadar hiçbir televizyon yayınında gerçekleştirilemeyen harika bir ses düzeni var. Yayın, plak gibi çıkıyor! Yaz boyunca ‘Aşk Tadında Rüya Gibi Şarkılar’la Kral’dayız.” Gençlerin Ali ve Aysun’dan öğrenecekleri ne kadar çok şey var. Özellikle de, özen, çalışkanlık ve motivasyon adına...
O gri alanlara bir bakalım:
Bir: Ak Parti iktidar olsun ama ben Ak Parti’ye oy vermeyeyim.
İki: CHP iktidar olsun ama Baykal Başbakan olmasın.
Üç: Ak Parti dışında üç parti (DP, CHP, MHP) Meclis’e girsin ama koalisyon olmasın.
Dört: Ak Parti tek başına iktidar olsun ama Meclis’te güçlü bir muhalefet de olsun. Yani Ak Parti’nin milletvekili sayısı 280’i fazla aşmasın.
Bütün bunlar bana Beyaz Show’da canlandırılan psikopat tiplemesini hatırlatıyor. ‘Denize girmek istiyorum ama ıslanmak istemiyorum’ dediğinde az kalsın sandalyeden düşüyordum.
Ben de şu sıra psikopata bağlamış durumdayım. Sadece ben mi? Çevremdekilerin yüzde 90’ı aynı durumda.
Bu gibi hallerde karar genellikle sandık başında ve duygulara dayanarak verilir. Siz de boşuna ısrar etmeyin, mantığınızın değil, duygularınızın sesini dinleyin. Ancak o zaman 23 Temmuz’da ‘ben ne halt ettim?’ psikozuna düşmezsiniz...
Hemen kaybettirmez, yavaş yavaş...
Geçenlerde ‘Biz Beymen değiliz’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Nine West’in, alınan bir ayakkabıda yaşanan boyama sorununu çözemediği gibi, geri de almadığı iddia ediliyordu. Kuruluşun Genel Müdürü Kemal Güven, ayrıntılı bir açıklama göndermiş. Onu, önümüzdeki günlerde ele alacağız. Bugünse müşteri tatmini ve bağlılığını yakından ilgilendiren başka bir olaydan söz edeceğiz. Üstelik bu seferki örneği yazmamın iki nedeni var: 1- Söz konusu marka, Harvey Nichols 2- Olayın kahramanı çok yakınımda ve dilinden kolay kolay kurtulamayacağım biri...
Hikaye şöyle: Geçtiğimiz hafta Cuma günü arkadaşımızın doğum günüydü. Çeşitli hediyeler gelmiş. Bir tanesi de Harvey Nichols’tan alınmış bir Christian Dior ürünü. Hediye paketi açılıyor, tam ‘aa çok güzelmiş, güle güle kullan’ sesleri yükselecekken bir sessizlik oluyor. Yanındakilerden biri fark ediyor ki üründe ufak da olsa defo var. Hediyeyi alan üzgün. Hemen akıl veriyoruz, ‘Allahtan değiştirme kartı var, geri götür’ diye. Herhalde hiç denenmemiş olduğunun altını çizmeme gerek yok.
Arkadaşımız, Harvey Nichols’a gidiyor. Görevli kızcağız daha konuyu anlatmasını tamamlamadan ‘geri alacağımızı sanmıyorum ama yine de bir yetkiliye soracağım’ diyor. Aradan beş dakika geçiyor, görevli geliyor ve yetkiliye ulaşamadığını, telefon edeceğini söylüyor. 10 dakika daha geçiyor ve tahmin edeceğiniz açıklama: “Biz ürünlerimizi raflara koyarken kontrolünü yapıyoruz, bu defo bizden kaynaklanmış olamaz, geri alamayız”...
Bu işin Türkçesi şu: Ortada üç taraf var. Müşteri, Dior, Harvey Nichols. Mağaza kabul etmediğine, Dior’un haberi bile olmadığına göre defoyu arkadaşımız yapmış! Ben demiyorum, mağazanın tavrı ve yaklaşımından bunu anlıyoruz.
Bu ve benzeri olaylar Harvey Nichols gibi bir mağazaya elbette şimdiden zarar vermez. Fakat bu anlayışın uzun vadede markaya kayıplar verdireceği gün gibi ortada...
Gençler Kocatepe’lerden ders almalı
Ben kendi kuşağımın nitelikli müzik insanlarına hep sadık kaldım... Çünkü Erol Evgin’in dediği gibi, “Şarkılar bizim şahidimizdi...” Bizler de o şarkıları besteleyen ve söyleyenlerin şahidiyiz. Onlar bizim kültür mirasımız. Bu nedenle Erol’un Plaza Oteli’ndeki programına gönül verdik. Çok başarılı oldu. Bu sonbahar, üçüncü sezonuna başlayacakmış... İkinci baharını yaşıyor. Ancak bu akşam izleyebileceğim Hisseli Harikalar Kumpanyası muhteşemmiş...
Nükhet Duru Banlieue’de Perşembe akşamları, geçmiş ve bugünü birleştirdi. Aysun ve Ali Kocatepe de Kaya Ramada’da sahne aldılar... Şimdilerde TV’de program yapıyorlar. “Salonda 700 kişiye değil ekranda canlı yayında milyonlarca seyirciye ulaşmak daha heyecan verici” diyor ali...
Üstelik iddialı da: “Müzikalite açısından televizyonlara gelen yeni bir soluk bulacaksın. Bugüne kadar hiçbir televizyon yayınında gerçekleştirilemeyen harika bir ses düzeni var. Yayın, plak gibi çıkıyor! Yaz boyunca ‘Aşk Tadında Rüya Gibi Şarkılar’la Kral’dayız.” Gençlerin Ali ve Aysun’dan öğrenecekleri ne kadar çok şey var. Özellikle de, özen, çalışkanlık ve motivasyon adına...