Akt – Takt – Baht ...
06 OCAK 2012
Üçüncü kitabımız “Vazgeçmek Özgürlüktür” anlaşılan Köln’e kadar ulaşmış ve ‘60’lı yıllardaki eski dostlarımızdan Ömer Özerturgut’un sahibi olduğu ‘Buchhandlung am Eigelsteintor’un kapısından içeri girmiş…
Özerturgut onca yılın ardından şöyle bir e-posta notu ile çıkagelmiş:
“Ali Bey, üç kitapta uzun laf etmişsin. Üç kelime yeterdi: Akt, Takt, Baht! Yani aktın sağlam, taktiğin doğru ve bahtın açık olacak! Selam ve esenlikler. İstersen bunu nerede kimden nasıl öğrendiğimi sana sonra yazarım. Ömer”
Bana kitapta da sözünü ettiğim “Hazır, Hızır, huzur” üçlemesini hatırlatmıştı… Kaçırır mıyım? “Hemen yaz!” diye geri döndüm.
İşte Özerturgut’un bir sonraki e-postada anlattıkları:
“20 yıl kadar öncesi Frankfurt Uluslararası kitap fuarında Türkiye ile ilgili tarih, dil, kültür, sanat, arkeoloji ve edebiyat eserlerini büyücek bir alanda sergilemiştim.
Büyük Alman kitapçılar gelip gezdiler ve gelecekte kitap siparişlerini bize vereceklerini bildirdiler. Hemen her yerde olduğu gibi Türkler de beni tebrik edip gittiler. Ama sipariş ve satışlar yetersizdi. Ben de hapiste volta atar gibi seri adımlarla git gel yapıyordum.
Altın Kitaplar Yayınevi’nin sahibi merhum Dr. Turhan Bozkurt beni yanına çağırdı ve sordu ‘Ne derdin var senin?’
Biraz sohbetten sonra şunları anlattı:
‘Eskinin bir ticaret kuralıymış: Akt, Takt, Baht… Alış verişte anlaşmalarını sözlü ya da yazılı sağlam yapacaksın (Akt). Taktiğini yani bir malı nereden, ne zaman ve ne kadara alıp, ne zaman nerede ve kaça satacağını doğru belirleyeceksin (Takt). Bunları yaparsan da bahtın açık olacak (Baht).’
Ben de Turhan Bey’e “İlk ikisini yapsak da üçüncüsü bize düşmez” dedim ve aklıma gelen Ziya Paşa’nın şu ünlü sözünden dem vurdum:
‘Bi-baht olanın bâğına bir katresi düşmez / Bârân yerine dürr-ü güher yağsa semâdan…’
Biraz karamsar oldu ama gerçektir.
Belki senin derslerinde işine yarar diye yazmıştım. Selam ve sevgiler.”
İşimize yaramaz mı? Malum, bu tür özlü kısaltmalar hem anlatmayı kolaylaştırır, hem de anlamayı… Yine bizim kitaplarda yer alan Üç İ gibi… İstişare, İkna, İttifak… Üç C gibi… Yaratıcılık (Creativity), Tutarlılık (Consistency), Süreklilik (Continuity)… Üç P gibi… PR, Publicity, Propaganda… Ya da Kotler’in Pazarlama Karması olarak tanımladığı 4 P’si gibi…
Akt ve Takt herhalde Latin etkisiyle oluşmuş; yoksa bizim Ahi kültürümüzdeki yerleşik ‘İş Adabı’nın, bu tür sorunları halletme konusunda son derece zengin payandalara sahip olduğunu biliyoruz.… Adap ile Baht arasındaki bağlantı zamanla unutulmuş olmalı…
Sektörünüzün itibarı sizi etkiler
Bizde kız verirken de alırken de eskiden sorulan klasik soru neydi? “Kimlerdenmiş acaba?”
Özetle şu demek: Sizin kişisel menkıbeniz, itibarınız, ailenizle çok yakından alâkalıdır. Ailenizin menkıbesi ve itibarı sizin menkıbenizi ve itibarınızı da sınırlar. Onu aşmanız zordur…
Sizin markanız, içinde bulunduğunuz ‘ülkenin markası’ ile de, sektörün itibarıyla da çok yakından bağlantılıdır. Örneğin, bir temizlik ürünü reklamında ‘İsviçreli bilim adamları’ referansının yaratacağı ‘intiba’ (izlenim) ile ‘Romen bilim adamları’ referansının ağırlığı aynı olabilir mi?
Aynı şey sektörler için de geçerlidir. ‘Taahhüt işleri yapıyor’ referansı ile ‘Üniversite hocasıdır’ referansının ağırlıkları elbette farklılaşır.
Araştırma şirketi GFK sektörlerin itibarlarını araştırmış. Durum şu: Holdingler 67, Telekomünikasyon 66, Hızlı Tüketim 65, Ulaşım (otobüs) 63, Otomotiv 59, Ulaşım (havayolları) 58, Akaryakıt 57, Bankacılık 50… Ortalama 60’mış. Altındakiler endişe duymalı herhalde
Ben bu tablo içinde hani tüm araştırmalarda en altlarda çıkan siyaset ve medyanın nerede durduğunu merak ederdim. Keşke ölçselermiş… Bu arada küçük bir not: Türkiye’de köşe yazarları hakkında en ufak bir bilgisi olmadığını söyleyenlerin oranı %65… Siz bizim ‘köşe kadılarının’ afur tafuruna bakmayın yani…
Özerturgut onca yılın ardından şöyle bir e-posta notu ile çıkagelmiş:
“Ali Bey, üç kitapta uzun laf etmişsin. Üç kelime yeterdi: Akt, Takt, Baht! Yani aktın sağlam, taktiğin doğru ve bahtın açık olacak! Selam ve esenlikler. İstersen bunu nerede kimden nasıl öğrendiğimi sana sonra yazarım. Ömer”
Bana kitapta da sözünü ettiğim “Hazır, Hızır, huzur” üçlemesini hatırlatmıştı… Kaçırır mıyım? “Hemen yaz!” diye geri döndüm.
İşte Özerturgut’un bir sonraki e-postada anlattıkları:
“20 yıl kadar öncesi Frankfurt Uluslararası kitap fuarında Türkiye ile ilgili tarih, dil, kültür, sanat, arkeoloji ve edebiyat eserlerini büyücek bir alanda sergilemiştim.
Büyük Alman kitapçılar gelip gezdiler ve gelecekte kitap siparişlerini bize vereceklerini bildirdiler. Hemen her yerde olduğu gibi Türkler de beni tebrik edip gittiler. Ama sipariş ve satışlar yetersizdi. Ben de hapiste volta atar gibi seri adımlarla git gel yapıyordum.
Altın Kitaplar Yayınevi’nin sahibi merhum Dr. Turhan Bozkurt beni yanına çağırdı ve sordu ‘Ne derdin var senin?’
Biraz sohbetten sonra şunları anlattı:
‘Eskinin bir ticaret kuralıymış: Akt, Takt, Baht… Alış verişte anlaşmalarını sözlü ya da yazılı sağlam yapacaksın (Akt). Taktiğini yani bir malı nereden, ne zaman ve ne kadara alıp, ne zaman nerede ve kaça satacağını doğru belirleyeceksin (Takt). Bunları yaparsan da bahtın açık olacak (Baht).’
Ben de Turhan Bey’e “İlk ikisini yapsak da üçüncüsü bize düşmez” dedim ve aklıma gelen Ziya Paşa’nın şu ünlü sözünden dem vurdum:
‘Bi-baht olanın bâğına bir katresi düşmez / Bârân yerine dürr-ü güher yağsa semâdan…’
Biraz karamsar oldu ama gerçektir.
Belki senin derslerinde işine yarar diye yazmıştım. Selam ve sevgiler.”
İşimize yaramaz mı? Malum, bu tür özlü kısaltmalar hem anlatmayı kolaylaştırır, hem de anlamayı… Yine bizim kitaplarda yer alan Üç İ gibi… İstişare, İkna, İttifak… Üç C gibi… Yaratıcılık (Creativity), Tutarlılık (Consistency), Süreklilik (Continuity)… Üç P gibi… PR, Publicity, Propaganda… Ya da Kotler’in Pazarlama Karması olarak tanımladığı 4 P’si gibi…
Akt ve Takt herhalde Latin etkisiyle oluşmuş; yoksa bizim Ahi kültürümüzdeki yerleşik ‘İş Adabı’nın, bu tür sorunları halletme konusunda son derece zengin payandalara sahip olduğunu biliyoruz.… Adap ile Baht arasındaki bağlantı zamanla unutulmuş olmalı…
Sektörünüzün itibarı sizi etkiler
Bizde kız verirken de alırken de eskiden sorulan klasik soru neydi? “Kimlerdenmiş acaba?”
Özetle şu demek: Sizin kişisel menkıbeniz, itibarınız, ailenizle çok yakından alâkalıdır. Ailenizin menkıbesi ve itibarı sizin menkıbenizi ve itibarınızı da sınırlar. Onu aşmanız zordur…
Sizin markanız, içinde bulunduğunuz ‘ülkenin markası’ ile de, sektörün itibarıyla da çok yakından bağlantılıdır. Örneğin, bir temizlik ürünü reklamında ‘İsviçreli bilim adamları’ referansının yaratacağı ‘intiba’ (izlenim) ile ‘Romen bilim adamları’ referansının ağırlığı aynı olabilir mi?
Aynı şey sektörler için de geçerlidir. ‘Taahhüt işleri yapıyor’ referansı ile ‘Üniversite hocasıdır’ referansının ağırlıkları elbette farklılaşır.
Araştırma şirketi GFK sektörlerin itibarlarını araştırmış. Durum şu: Holdingler 67, Telekomünikasyon 66, Hızlı Tüketim 65, Ulaşım (otobüs) 63, Otomotiv 59, Ulaşım (havayolları) 58, Akaryakıt 57, Bankacılık 50… Ortalama 60’mış. Altındakiler endişe duymalı herhalde
Ben bu tablo içinde hani tüm araştırmalarda en altlarda çıkan siyaset ve medyanın nerede durduğunu merak ederdim. Keşke ölçselermiş… Bu arada küçük bir not: Türkiye’de köşe yazarları hakkında en ufak bir bilgisi olmadığını söyleyenlerin oranı %65… Siz bizim ‘köşe kadılarının’ afur tafuruna bakmayın yani…