Al Gore:”Dünya elden gidiyor!”...
17 KASIM 2006
Çok kalabalık olur, biraz erken gidelim, diye düşündük. Biraz temkinlilik konusunu abartmışız; biraz da necip Türk basınının olaya duyacağı ilgi konusunda yanılmışız... Başkan Clinton döneminden ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore’un ünlü filmi “Uygunsuz Gerçek”in Polat Tower Sinema Salonu’ndaki özel gösteriminde insanlar öyle birbirlerini falan ezmediler. Basın dünyasından da benim görebildiğim kadarıyla sadece Güneri Civaoğlu ve Necati Doğru vardı.
Film son derece çarpıcıydı. Bizim gibi yıllardır sabahları Açık Radyo’yu dinleyenler için, belki yeni bir bilgi yoktu ama, konunun çarpıcı bir görsellikle anlatımı insanın beyninden aşağıya kaynar sular gibi dökülüyordu. Küresel ısınma ve iklim değişikliği ve hemen önlem alınmazsa kıyametin, yok olmanın kaçınılmaz bir son olarak yaklaşması, bütün çıplaklığıyla ortaya dökülüyordu. Konuyu beyaz perdeye taşıyan ise, kaderin bir cilvesi gibi, bu dünya felaketinin sorumlusu, kendi deyimiyle dünyayı tüm diğer ülkelerin toplamından daha fazla kirleten ve felakete sürükleyen ABD’nin bir zamanlar en üst düzeyde sorumluluklar üstlenmiş bir siyasetçisiydi...
WWF World Wildlife Fund-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak, başta Milli Eğitim ve Çevre Bakanlıkları olmak üzere pek çok devlet kurumu ile temas içinde olduklarını, filmin 2 Şubat’ta gösterime girmesiyle birlikte ülke çapında bir iletişim eylemini başlatacaklarını söyledi.
WWF’nin sponsoru olan Garanti Bankası bu alanda da ciddi bir iletişim fırsatı görmüş. Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere, banka adına konuştu. Ben sözlerinde Al Gore’un Türkiye’ye getirilmesi dahil çok ciddi bir atağın arifesinde olduklarını hissettim.
Önümüz kış... Dünyanın çivisi zaten çıkmış vaziyette. Bu nedenle hem bu film, hem de WWF ve Garanti Bankası, sık sık kendi adlarından söz ettirecek ortamlar yakalayacaklar, Şubat ayında ise işin iletişim boyutu zirve yapacaktır...
Selam olsun Tevhîde Hanım’a
Dün postadan kalınca bir zarf çıktı. İçinde Manisa Belediye Başkanı Avukat Bülent Kar’ın imzasını taşıyan bir mektup üç tane de kitap var. O mektubu ve Belediyenin yayınladığı kitapları gördükten sonra bir kez daha yüreğime su serpildi. Bu ülkeye bir şey olmaz, diye düşündüm...
Prof. Dr. Feridun M. Emecen yazmış kitaplardan birini: Tarihin İçinde Manisa, tipik bir başvuru kitabı. Tarihi, hamasi hikayelere değil belgelere dayanarak kavramaya çalışanlar için bölge ile ilgili ideal bir kaynak. İkinci kitabın adı Atatürk ve Manisa. Onun yazarı, Doç. Dr. Mevlüt Çelebi. Kitabı şöyle bir karıştırdım. İlk izlenimim, Cumhuriyet’in kuruluşu öncesi, sırası ve sonrası üzerine bölge ile ilgili ne kadar az şey bildiğim oldu. Sığlık diz boyu... İzmir, Çeşme, Bodrum’a, Bandırma tarikiyle zırt pırt giderken içinden geçtiğimiz bu ilginç ilimiz ile ilgili bilgimin derinlikten yoksun oluşu karşısında hicap duydum...
Üçüncü kitap, üçü içinde bence en ‘çarpıcısı’... Tevhîde Hanım ve Divanı... Yayına hazırlayan üç kişi: Gürol Pehlivan, Bülent Bayram ve Mehmed Veysî Dörtbudak. Kitabı neden ‘çarpıcı’ bulduğumu, önsözünden aldığım birkaç satır açıklamaya yetiyor: “ Tevhîde Hanım, 19. Yüzyıl Manisa’sında yaşadı. Hiçbir şuarâ tezkiresine giremedi, kendi muhiti içinde bile çok önemli bir şair addedilmedi. Kendisinden önce annesinin, mürşidinin, kızının, kocasının ölümlerini gördü ve bir gün, henüz elli yaşındayken, o da öldü. Bugün ne mezarı ne de mezar taşı biliniyor.
O halde bu önemsiz şairle neden ilgilendik? İşte tam bu sebeple, yani önemsiz olduğundan. Birilerinin de “önemsiz, ses getirmemiş, karanlıklarda kaybolmuş”larla ilgilenmesi gerektiğinden. Başka yan gerekçeler de vardı elbette: Kadının, Manisalı ve Mevlevî oluşu gibi... Fakat temel nedenimiz, ilk söylediğimizdir”...
Bizden selam olsun, bu önsözü yazanlara; bu önsözü yazanların kitabını yayınlayan Belediye Başkanına; Tevhîde Hanım’a; diğer yazarlara ve nihayet Manisalıların tamamına... Yazışmak için: bilgi@manisa.bel.tr...
Film son derece çarpıcıydı. Bizim gibi yıllardır sabahları Açık Radyo’yu dinleyenler için, belki yeni bir bilgi yoktu ama, konunun çarpıcı bir görsellikle anlatımı insanın beyninden aşağıya kaynar sular gibi dökülüyordu. Küresel ısınma ve iklim değişikliği ve hemen önlem alınmazsa kıyametin, yok olmanın kaçınılmaz bir son olarak yaklaşması, bütün çıplaklığıyla ortaya dökülüyordu. Konuyu beyaz perdeye taşıyan ise, kaderin bir cilvesi gibi, bu dünya felaketinin sorumlusu, kendi deyimiyle dünyayı tüm diğer ülkelerin toplamından daha fazla kirleten ve felakete sürükleyen ABD’nin bir zamanlar en üst düzeyde sorumluluklar üstlenmiş bir siyasetçisiydi...
WWF World Wildlife Fund-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak, başta Milli Eğitim ve Çevre Bakanlıkları olmak üzere pek çok devlet kurumu ile temas içinde olduklarını, filmin 2 Şubat’ta gösterime girmesiyle birlikte ülke çapında bir iletişim eylemini başlatacaklarını söyledi.
WWF’nin sponsoru olan Garanti Bankası bu alanda da ciddi bir iletişim fırsatı görmüş. Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere, banka adına konuştu. Ben sözlerinde Al Gore’un Türkiye’ye getirilmesi dahil çok ciddi bir atağın arifesinde olduklarını hissettim.
Önümüz kış... Dünyanın çivisi zaten çıkmış vaziyette. Bu nedenle hem bu film, hem de WWF ve Garanti Bankası, sık sık kendi adlarından söz ettirecek ortamlar yakalayacaklar, Şubat ayında ise işin iletişim boyutu zirve yapacaktır...
Selam olsun Tevhîde Hanım’a
Dün postadan kalınca bir zarf çıktı. İçinde Manisa Belediye Başkanı Avukat Bülent Kar’ın imzasını taşıyan bir mektup üç tane de kitap var. O mektubu ve Belediyenin yayınladığı kitapları gördükten sonra bir kez daha yüreğime su serpildi. Bu ülkeye bir şey olmaz, diye düşündüm...
Prof. Dr. Feridun M. Emecen yazmış kitaplardan birini: Tarihin İçinde Manisa, tipik bir başvuru kitabı. Tarihi, hamasi hikayelere değil belgelere dayanarak kavramaya çalışanlar için bölge ile ilgili ideal bir kaynak. İkinci kitabın adı Atatürk ve Manisa. Onun yazarı, Doç. Dr. Mevlüt Çelebi. Kitabı şöyle bir karıştırdım. İlk izlenimim, Cumhuriyet’in kuruluşu öncesi, sırası ve sonrası üzerine bölge ile ilgili ne kadar az şey bildiğim oldu. Sığlık diz boyu... İzmir, Çeşme, Bodrum’a, Bandırma tarikiyle zırt pırt giderken içinden geçtiğimiz bu ilginç ilimiz ile ilgili bilgimin derinlikten yoksun oluşu karşısında hicap duydum...
Üçüncü kitap, üçü içinde bence en ‘çarpıcısı’... Tevhîde Hanım ve Divanı... Yayına hazırlayan üç kişi: Gürol Pehlivan, Bülent Bayram ve Mehmed Veysî Dörtbudak. Kitabı neden ‘çarpıcı’ bulduğumu, önsözünden aldığım birkaç satır açıklamaya yetiyor: “ Tevhîde Hanım, 19. Yüzyıl Manisa’sında yaşadı. Hiçbir şuarâ tezkiresine giremedi, kendi muhiti içinde bile çok önemli bir şair addedilmedi. Kendisinden önce annesinin, mürşidinin, kızının, kocasının ölümlerini gördü ve bir gün, henüz elli yaşındayken, o da öldü. Bugün ne mezarı ne de mezar taşı biliniyor.
O halde bu önemsiz şairle neden ilgilendik? İşte tam bu sebeple, yani önemsiz olduğundan. Birilerinin de “önemsiz, ses getirmemiş, karanlıklarda kaybolmuş”larla ilgilenmesi gerektiğinden. Başka yan gerekçeler de vardı elbette: Kadının, Manisalı ve Mevlevî oluşu gibi... Fakat temel nedenimiz, ilk söylediğimizdir”...
Bizden selam olsun, bu önsözü yazanlara; bu önsözü yazanların kitabını yayınlayan Belediye Başkanına; Tevhîde Hanım’a; diğer yazarlara ve nihayet Manisalıların tamamına... Yazışmak için: bilgi@manisa.bel.tr...