Algı, olgunun önüne geçer
24 Ağustos 2021 - Yeni Şafak
Başlıktaki ‘kilit mesaj’ın yanına başkalarını da ekleyelim: “Der ton macht die musik”, yani “Müziği, tonu belirler”… “Profesyonel seçilmiş davranış sergiler”… “Büyüdükçe küçülmeyi bilmek gerekir”…
Bunları bize hatırlatan iki gündür süregelen ve maalesef kriz boyutuna ulaşan mesele… AK Parti Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz’ın aracını durduran polislerle girdiği diyalog…
Konuşmanın video görüntüsü, CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır tarafından yayınlanınca haber hızla yayıldı ve Yılmaz’a yönelik ciddi bir toplumsal tepki oluştu…
Kim haklıydı? Milletvekili hanımefendinin ve Mersin Valiliğinin açıklamaları olaya bir hayli açıklık getirmiş…
Ancak konu bu değil… Konu, üslup ile ilgili…
‘Müziği, tonu belirler’ dedik ya hani… Başka bir deyişle, ne söylediğinizdense nasıl söylediğiniz önemlidir… Konu bu işte… Sayın Yılmaz’ın bu denli büyük tepki almasına, eleştirilmesine neden olan üslubu oldu… Hâlbuki, videodaki konuşmasının satır aralarından bunun ilk olmadığını, Erdemli’ye önceki ziyaretlerinde de bazı sıkıntılar yaşadığını anlıyoruz…
Dedik ya, önemli değil; hiç fark etmez…
Trafik memurunun üslubunda bir kusur olmadığına, üstelik “Allah korusun bir saldırı olabilir” dediğine de tanık olduk… Zeynep Hanım’a kaybettiren ise üslubudur.
Karşı karşıya gelmemesi gereken iki tarafın müziğini işte bu ton/üslup belirlemiş, öyle olunca da olgu önemsizleşerek algı boyutu öne çıkmıştır. Hanımefendinin yüksek sesi, azarlar konuşması ve aradaki hakaretleri de bir araya gelince kimin haklı olduğunun bir anlamı kalmamıştır…
Mersin Valiliği’nin açıklamasından ihbar üzerine durdurulan aracın plakası ile ilgili sorgulamanın “İlgili şube müdürünce yanlış yapıldığını”, yani polis memurunun bu konuda bir kusuru olmadığını anlıyoruz. Öte yandan aracın milletvekiline ait olduğunun öğrenilmesine rağmen yarım saat bekletilmesinde ‘kusur’ tespit edildiği için polis memurları hakkında yasal işlem başlatılmış…
Vaka aynı olmasa da ‘soruşturma mekanizması’ ile ilgili ‘doğru’ yaklaşımı Temmuz ayı başında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca sergilemişti. Kütahya Otogarı’nda kurulan aşı standındaki görevli sağlık personeli “Sinovac Sinovac, Biontech Biontech” diye bağırarak çevredekileri aşıya davet ediyordu. Görüntülerin sosyal medyada yayılması üzerine Kütahya İl Sağlık Müdürlüğü, personel hakkında soruşturma başlatıldığını açıklamıştı. Bakan Koca hemen devreye girdi ve “Mizahi bir tavırla vatandaşları aşıya davet eden personelimizin soruşturulmasını gerektiren bir durum yok” dedi. Böylece, orada olabilecek herhangi bir gencin yapabileceği ve kimseye zarar vermeyen bir davranıştan ötürü hem genç sağlık görevlisinin hem de kamu vicdanının hasar görmesi engellendi.
Zeynep Hanım’ın tavrı, kamu vicdanında o kadar büyük bir yara açmıştır ki; bekletme konusunda kusurlu olsalar dahi polislerin soruşturmaya tabi tutulmaları, sorunu ancak daha da büyütecektir… En doğrusu sürecin önüne geçmektir…
Sık sık söyleriz: ‘Profesyonel seçilmiş davranış sergiler’… Zeynep Hanım da bir milletvekili olarak bu sınıfa girer… Öfkesine, neşesine, dalgınlığına ya da başka bir ruh hâline teslim olarak ettiği her söz ve davranış hem kendisini hem de partisini bağlar… O polis memuru tamamen haksız olsa dahi, ki öyle değil, o zaman bile herhangi bir hakareti hak etmez… Aksi takdirde insan hem kendisine hem de partisine zarar verebilir…
Sanatçıların, siyasetçilerin, ünlü kişilerin birçok konuda daha fazla baskı altında olduğunu kabul etmekle birlikle, emin olduğumuz bir şey daha var ki o da ‘Büyüdükçe küçülmeyi bilmek’ ilkesi…
Bu, toplumumuzun kültür ve değerlerinde yer edinmiş bir beklentidir. Mevlânâ’nın öğütleri de bunu bize hatırlatır: “Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, hoşgörülülükte deniz gibi ol’’…
Aksi davranışlar ise şiddetle reddedilir… Karşıdaki polis memuru ya da her kimse, onunla birlikte toplum da kamu vicdanı da incinir, hasar alır…
Milletvekili Yılmaz, bir açıklama yaparak “üzgün” olduğunu belirtmiş ve şöyle devam etmiş: “Keşke kamuoyu böyle bir konu ile meşgul edilmeseydi. Arabamı durdurduğum ve kimlik gösterdiğim halde, yasalara aykırı ve kasıtlı bir şekilde maskesiz polisler tarafından yarım saat bekletilmemi ve maruz kaldığım hukuksuz muameleyi Aziz Milletimizin takdirine bırakıyorum.”
İvedilikle bir açıklama gelmesi, iletişim açısından ‘doğru’ bir hamle olmasına karşılık hâlâ yetersiz. Polislerin maskesiz olduğunu söylüyor ama kendisi de öyle… Üstelik bağırarak kovid açısından riskli davranışı sergileyen de… Geç de olsa ‘özür’ de geldi. Keşke ‘ama’sız olsaydı…
Son söz: İletişim ve ilişki yönetimi sonuç odaklı bir süreçtir. Sayın Milletvekilinin kendisine sorması gereken soru şudur: “Ben bu sonucu mu hedeflemiştim?!”…
Hiç sanmıyoruz mevcut algı sonucunu hedeflediklerini…
Bunları bize hatırlatan iki gündür süregelen ve maalesef kriz boyutuna ulaşan mesele… AK Parti Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz’ın aracını durduran polislerle girdiği diyalog…
Konuşmanın video görüntüsü, CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır tarafından yayınlanınca haber hızla yayıldı ve Yılmaz’a yönelik ciddi bir toplumsal tepki oluştu…
Kim haklıydı? Milletvekili hanımefendinin ve Mersin Valiliğinin açıklamaları olaya bir hayli açıklık getirmiş…
Ancak konu bu değil… Konu, üslup ile ilgili…
‘Müziği, tonu belirler’ dedik ya hani… Başka bir deyişle, ne söylediğinizdense nasıl söylediğiniz önemlidir… Konu bu işte… Sayın Yılmaz’ın bu denli büyük tepki almasına, eleştirilmesine neden olan üslubu oldu… Hâlbuki, videodaki konuşmasının satır aralarından bunun ilk olmadığını, Erdemli’ye önceki ziyaretlerinde de bazı sıkıntılar yaşadığını anlıyoruz…
Dedik ya, önemli değil; hiç fark etmez…
Trafik memurunun üslubunda bir kusur olmadığına, üstelik “Allah korusun bir saldırı olabilir” dediğine de tanık olduk… Zeynep Hanım’a kaybettiren ise üslubudur.
Karşı karşıya gelmemesi gereken iki tarafın müziğini işte bu ton/üslup belirlemiş, öyle olunca da olgu önemsizleşerek algı boyutu öne çıkmıştır. Hanımefendinin yüksek sesi, azarlar konuşması ve aradaki hakaretleri de bir araya gelince kimin haklı olduğunun bir anlamı kalmamıştır…
Mersin Valiliği’nin açıklamasından ihbar üzerine durdurulan aracın plakası ile ilgili sorgulamanın “İlgili şube müdürünce yanlış yapıldığını”, yani polis memurunun bu konuda bir kusuru olmadığını anlıyoruz. Öte yandan aracın milletvekiline ait olduğunun öğrenilmesine rağmen yarım saat bekletilmesinde ‘kusur’ tespit edildiği için polis memurları hakkında yasal işlem başlatılmış…
Vaka aynı olmasa da ‘soruşturma mekanizması’ ile ilgili ‘doğru’ yaklaşımı Temmuz ayı başında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca sergilemişti. Kütahya Otogarı’nda kurulan aşı standındaki görevli sağlık personeli “Sinovac Sinovac, Biontech Biontech” diye bağırarak çevredekileri aşıya davet ediyordu. Görüntülerin sosyal medyada yayılması üzerine Kütahya İl Sağlık Müdürlüğü, personel hakkında soruşturma başlatıldığını açıklamıştı. Bakan Koca hemen devreye girdi ve “Mizahi bir tavırla vatandaşları aşıya davet eden personelimizin soruşturulmasını gerektiren bir durum yok” dedi. Böylece, orada olabilecek herhangi bir gencin yapabileceği ve kimseye zarar vermeyen bir davranıştan ötürü hem genç sağlık görevlisinin hem de kamu vicdanının hasar görmesi engellendi.
Zeynep Hanım’ın tavrı, kamu vicdanında o kadar büyük bir yara açmıştır ki; bekletme konusunda kusurlu olsalar dahi polislerin soruşturmaya tabi tutulmaları, sorunu ancak daha da büyütecektir… En doğrusu sürecin önüne geçmektir…
Sık sık söyleriz: ‘Profesyonel seçilmiş davranış sergiler’… Zeynep Hanım da bir milletvekili olarak bu sınıfa girer… Öfkesine, neşesine, dalgınlığına ya da başka bir ruh hâline teslim olarak ettiği her söz ve davranış hem kendisini hem de partisini bağlar… O polis memuru tamamen haksız olsa dahi, ki öyle değil, o zaman bile herhangi bir hakareti hak etmez… Aksi takdirde insan hem kendisine hem de partisine zarar verebilir…
Sanatçıların, siyasetçilerin, ünlü kişilerin birçok konuda daha fazla baskı altında olduğunu kabul etmekle birlikle, emin olduğumuz bir şey daha var ki o da ‘Büyüdükçe küçülmeyi bilmek’ ilkesi…
Bu, toplumumuzun kültür ve değerlerinde yer edinmiş bir beklentidir. Mevlânâ’nın öğütleri de bunu bize hatırlatır: “Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, hoşgörülülükte deniz gibi ol’’…
Aksi davranışlar ise şiddetle reddedilir… Karşıdaki polis memuru ya da her kimse, onunla birlikte toplum da kamu vicdanı da incinir, hasar alır…
Milletvekili Yılmaz, bir açıklama yaparak “üzgün” olduğunu belirtmiş ve şöyle devam etmiş: “Keşke kamuoyu böyle bir konu ile meşgul edilmeseydi. Arabamı durdurduğum ve kimlik gösterdiğim halde, yasalara aykırı ve kasıtlı bir şekilde maskesiz polisler tarafından yarım saat bekletilmemi ve maruz kaldığım hukuksuz muameleyi Aziz Milletimizin takdirine bırakıyorum.”
İvedilikle bir açıklama gelmesi, iletişim açısından ‘doğru’ bir hamle olmasına karşılık hâlâ yetersiz. Polislerin maskesiz olduğunu söylüyor ama kendisi de öyle… Üstelik bağırarak kovid açısından riskli davranışı sergileyen de… Geç de olsa ‘özür’ de geldi. Keşke ‘ama’sız olsaydı…
Son söz: İletişim ve ilişki yönetimi sonuç odaklı bir süreçtir. Sayın Milletvekilinin kendisine sorması gereken soru şudur: “Ben bu sonucu mu hedeflemiştim?!”…
Hiç sanmıyoruz mevcut algı sonucunu hedeflediklerini…