Ali ile Ayşe konusunda ‘5 yaklaşım’…
03 TEMMUZ 2011
Aslında tek satır bile yazmak onların huzurunu bir nebze olsun kaçırabileceği için elim bir türlü bilgisayarın klavyesine gitmiyordu. Ancak topa o kadar çok giren var ki, bir kelam da ben etmezsem Ali Taran ve Ayşe Özyılmazel’e haksızlık, vefasızlık etmiş olurum…
Bu evlilik konusunda dört çeşit tavır gözlemledim:
1. Hayatları can sıkıcı bir hal almış, rutine binmiş; unlarını elemiş, eleklerini duvara asmış; ilişkilerin inşası ve yönetiminde gereken cesareti göstermeleri mümkün olmayan; bir yandan genç, güzel, çekici kızlara içleri giden öte yandan böyle bir ilişkiyi yönetme yaratıcılığı ve cesareti hiçbir zaman gösteremeyecek kadar ilişki özürlü; bu yüzden de ‘ulaşamadığı ciğere mundar’ diyerek aşağılık kompleksi içinde kıvranan ve tarifsiz bir hasetlikle Ali Taran’ı kıskanan kaşar tayfasının eleştirel yaklaşımı (bunlara ‘işin ahlaki boyutunu değerlendirmek beni aşar’ diye olaya objektif bir şekilde yaklaşma numarası sergilemeye çalışanlar da dâhildir)…
2. Ali Taran gibi deneyimli, bilgili, zeki, yaratıcı, cesur, hayat arkadaşı kadar yaşam koçluğu da yapabilecek ve ‘gelecek vaadi’ konusunda pek çok ‘partner’e nal toplatacak kapasitede bir eş bulabildiği ve de evlilik sayesinde bir anda hem şöhretini hem de itibarını katlamış ve kendi marka değerini geliştirme yolunda Ali Taran’dan müthiş destek alacağı kesin olan Ayşe Özyılmazel’i kıskanmaktan kahrolup, bu yüzden Ayşe’ye her türlü olumsuz ‘vasfı’ ve ‘toplumsal yakıştırmayı’ reva gören yeteneksiz muhteris kadın tayfasının eleştirel yaklaşımı… (Bu tayfanın kesin bir yaş grubu yoktur; yedisinde de olabilirler yetmişinde de… Ortak özellikleri, hasetlikleridir)…
3. Ali’nin ve Ayşe’nin düğününe kendilerinin davet edileceğine garanti gözüyle bakmış, davet edilmeyince de uğradıkları hüsran sonucu, her türden agresyonu (düğüne davetli olanlara da yönelterek) boşlatmak için fırsat kollayan, ‘frustre’ (düş kırıklığı içinde), ‘ikinci türden yakın çevre’ye ait ‘dost ve müttefik’ tayfanın eleştirel yaklaşımı…
4. Ali Taran’ın çok özelini bilenlerin anlayabileceği türden bir yaşam ilişkisi içinde olduğu ve geçmişte önce boşanıp sonra özel nedenlerle tekrar evlendiği ve nihayet tekrar boşandığı ve tüm dramatik ortama rağmen müthiş bir olgunlukla kendisini medyaya malzeme yapmamaya büyük özen gösteren eşinin rahatsızlığını kullanarak, kendine alan yaratmak adına ‘insanlık raconu kesmeye’ çalışan ‘erdem bekçisi’ tayfanın ‘pseudo – moral’ (sözümona ahlak) raconlarına dayalı ‘çok bilmiş’ yaklaşımı.
5. Ve nihayet Ali ile Ayşe’nin evliliklerini Ali ile Ayşe’nin meselesi olarak ele alan; olaya sevgi, şefkat ve anlayışla yaklaşan; ilişkinin ikisini de zenginleştirme imkânı olduğunu gören, dünya görüşü tasalluttan (obsesyon) uzak, ‘tarafeyn’likle alakası olmayan ‘uzanıp yıldızlardan dünyadaki nesillerine bakabilen’ yaşam erbaplarının hoşgörülü yaklaşımı…
Ali ile Ayşe’nin birlikteliği bu beş kategoriden insanı tespit etmek için turnusol kâğıdı işlevi gördü… Tabii ‘okumasını’ bilene…
Bu olimpiyatlar rehabilite eder
Kızım, teklifimi ikiletmedi. Perşembe akşamı el ele tutuştuğumuz gibi, doğru Sinan Erdem Spor Salonu’na gittik… 9. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nın final gecesi… Bizi davet eden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan Erkam Tufan Aytav, ricacı olmasak da hıncahınç dolu salonda bizi oturtmak için oradan buradan sandalye taşıtmak zorunda kaldı…
Ben neyle karşılaşacağımı biliyordum. Kızım ise Türkçe Olimpiyatları’nın büyülü atmosferinin içine düşen herkes gibi şaştı kaldı. Hem 130 ülkedeki –bilinen tabirle- ‘Gülen Okulları’ndan gelen gençlerin dans, şiir, şarkı dolu gösterilerine, hem de salonu dolduran insanların demografik özelliklerine… Günlük hayatı içinde buluşmasının zor olduğu bu kesimin ortak ruhi şekillenmesiyle tanışmak, hele de ‘okumak’ her zaman ele geçen bir fırsat değildir…
Başbakan Erdoğan’ın salondan aldığı reaksiyon, yaptığı konuşma ve etkisi ve de ille de Gana’lı gençlerin horon tepmeleri…
Kızım bir ara bana sordu. “Gülen Okulları’nda dini, İslami telkin ne kadar yapılıyor?” Soru çalıştığım yerden gelmişti. “Türkiye’de Alman Lisesi, Saint Joseph, Avusturya Lisesi, İtalyan Lisesi, Dame De Sion, Robert Kolej, Üsküdar Amerikan ne kadar Hıristiyan telkini yapıyorlarsa en fazla o kadar…” dedim…
Türkçe Olimpiyatları, Türk Ecnebiler için ideal bir rehabilitasyon aracı olabilir…
Not: Cuma günkü yazımızda yaptığımız bir alıntı ile ilgili gelen bir açıklamayı aynen aşağıya alıyoruz: “Hocam, bugünkü yazınızı keyifle okudum. Yalnız, babanızın Prof. Dr. Salih Murat Uzdelik'ten aktardığı o güzel sözü (İnsan bir gemi, fikri yelkeni, aklı dümeni, kullan gemini, göreyim seni) benim bilebildiğim kadarı ile Filibeli Ahmet Hilmi'nin muhteşem eseri Amak-ı Hayal'deki Aynalı Dede söylüyor. Hocamız da oradan mülhem söylemiş olabilir. Selam ve dua ile. Suat.”
Bu evlilik konusunda dört çeşit tavır gözlemledim:
1. Hayatları can sıkıcı bir hal almış, rutine binmiş; unlarını elemiş, eleklerini duvara asmış; ilişkilerin inşası ve yönetiminde gereken cesareti göstermeleri mümkün olmayan; bir yandan genç, güzel, çekici kızlara içleri giden öte yandan böyle bir ilişkiyi yönetme yaratıcılığı ve cesareti hiçbir zaman gösteremeyecek kadar ilişki özürlü; bu yüzden de ‘ulaşamadığı ciğere mundar’ diyerek aşağılık kompleksi içinde kıvranan ve tarifsiz bir hasetlikle Ali Taran’ı kıskanan kaşar tayfasının eleştirel yaklaşımı (bunlara ‘işin ahlaki boyutunu değerlendirmek beni aşar’ diye olaya objektif bir şekilde yaklaşma numarası sergilemeye çalışanlar da dâhildir)…
2. Ali Taran gibi deneyimli, bilgili, zeki, yaratıcı, cesur, hayat arkadaşı kadar yaşam koçluğu da yapabilecek ve ‘gelecek vaadi’ konusunda pek çok ‘partner’e nal toplatacak kapasitede bir eş bulabildiği ve de evlilik sayesinde bir anda hem şöhretini hem de itibarını katlamış ve kendi marka değerini geliştirme yolunda Ali Taran’dan müthiş destek alacağı kesin olan Ayşe Özyılmazel’i kıskanmaktan kahrolup, bu yüzden Ayşe’ye her türlü olumsuz ‘vasfı’ ve ‘toplumsal yakıştırmayı’ reva gören yeteneksiz muhteris kadın tayfasının eleştirel yaklaşımı… (Bu tayfanın kesin bir yaş grubu yoktur; yedisinde de olabilirler yetmişinde de… Ortak özellikleri, hasetlikleridir)…
3. Ali’nin ve Ayşe’nin düğününe kendilerinin davet edileceğine garanti gözüyle bakmış, davet edilmeyince de uğradıkları hüsran sonucu, her türden agresyonu (düğüne davetli olanlara da yönelterek) boşlatmak için fırsat kollayan, ‘frustre’ (düş kırıklığı içinde), ‘ikinci türden yakın çevre’ye ait ‘dost ve müttefik’ tayfanın eleştirel yaklaşımı…
4. Ali Taran’ın çok özelini bilenlerin anlayabileceği türden bir yaşam ilişkisi içinde olduğu ve geçmişte önce boşanıp sonra özel nedenlerle tekrar evlendiği ve nihayet tekrar boşandığı ve tüm dramatik ortama rağmen müthiş bir olgunlukla kendisini medyaya malzeme yapmamaya büyük özen gösteren eşinin rahatsızlığını kullanarak, kendine alan yaratmak adına ‘insanlık raconu kesmeye’ çalışan ‘erdem bekçisi’ tayfanın ‘pseudo – moral’ (sözümona ahlak) raconlarına dayalı ‘çok bilmiş’ yaklaşımı.
5. Ve nihayet Ali ile Ayşe’nin evliliklerini Ali ile Ayşe’nin meselesi olarak ele alan; olaya sevgi, şefkat ve anlayışla yaklaşan; ilişkinin ikisini de zenginleştirme imkânı olduğunu gören, dünya görüşü tasalluttan (obsesyon) uzak, ‘tarafeyn’likle alakası olmayan ‘uzanıp yıldızlardan dünyadaki nesillerine bakabilen’ yaşam erbaplarının hoşgörülü yaklaşımı…
Ali ile Ayşe’nin birlikteliği bu beş kategoriden insanı tespit etmek için turnusol kâğıdı işlevi gördü… Tabii ‘okumasını’ bilene…
Bu olimpiyatlar rehabilite eder
Kızım, teklifimi ikiletmedi. Perşembe akşamı el ele tutuştuğumuz gibi, doğru Sinan Erdem Spor Salonu’na gittik… 9. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nın final gecesi… Bizi davet eden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan Erkam Tufan Aytav, ricacı olmasak da hıncahınç dolu salonda bizi oturtmak için oradan buradan sandalye taşıtmak zorunda kaldı…
Ben neyle karşılaşacağımı biliyordum. Kızım ise Türkçe Olimpiyatları’nın büyülü atmosferinin içine düşen herkes gibi şaştı kaldı. Hem 130 ülkedeki –bilinen tabirle- ‘Gülen Okulları’ndan gelen gençlerin dans, şiir, şarkı dolu gösterilerine, hem de salonu dolduran insanların demografik özelliklerine… Günlük hayatı içinde buluşmasının zor olduğu bu kesimin ortak ruhi şekillenmesiyle tanışmak, hele de ‘okumak’ her zaman ele geçen bir fırsat değildir…
Başbakan Erdoğan’ın salondan aldığı reaksiyon, yaptığı konuşma ve etkisi ve de ille de Gana’lı gençlerin horon tepmeleri…
Kızım bir ara bana sordu. “Gülen Okulları’nda dini, İslami telkin ne kadar yapılıyor?” Soru çalıştığım yerden gelmişti. “Türkiye’de Alman Lisesi, Saint Joseph, Avusturya Lisesi, İtalyan Lisesi, Dame De Sion, Robert Kolej, Üsküdar Amerikan ne kadar Hıristiyan telkini yapıyorlarsa en fazla o kadar…” dedim…
Türkçe Olimpiyatları, Türk Ecnebiler için ideal bir rehabilitasyon aracı olabilir…
Not: Cuma günkü yazımızda yaptığımız bir alıntı ile ilgili gelen bir açıklamayı aynen aşağıya alıyoruz: “Hocam, bugünkü yazınızı keyifle okudum. Yalnız, babanızın Prof. Dr. Salih Murat Uzdelik'ten aktardığı o güzel sözü (İnsan bir gemi, fikri yelkeni, aklı dümeni, kullan gemini, göreyim seni) benim bilebildiğim kadarı ile Filibeli Ahmet Hilmi'nin muhteşem eseri Amak-ı Hayal'deki Aynalı Dede söylüyor. Hocamız da oradan mülhem söylemiş olabilir. Selam ve dua ile. Suat.”