Ali Koç herkes için bir fırsattır
28 AĞUSTOS 2011
Dün şöyle bir tweet gönderdim arkadaşlara: “FB olayındaki son gelişmeler, Ali Koç'un TFF'ye gidişi vb, hem FB için bir fırsattır; hem Ali Koç için, hem de Koç markası için...”
Bu görüşümü destekleyen, ya da “Benim bir Galatasaraylı olarak Ali Koç’un Asbaşkanlığını kıskandığımın” altını çizen pek çok tweet düştü bizim ‘mentions’ sekmesine… Ben de şöyle sürdürdüm tartışmayı: “Fırsat doğru kullanılırsa FB ve Türk futbolu Ali Koç ile çağ atlar. Koç Holding'in algısı ise halka daha da yaklaşır ve uçar...”
Zor durum… Ancak çok ender ele geçebilecek bir fırsat… O kadar büyük ki, ‘sıradan’ akıl yürütmeler yüzünden kaçırılması, tüm taraflar için yazık olur…
Burada başrolde tabii ki Ali Koç var… İş dünyasına aşinalığı, aldığı aile terbiyesi, Türk halkının kültür ve değerlerine yakınlığı, etik kodlarla sorunu olmayışı, uluslar arası etkili ilişkileri, futbol bilgisi ve nihayet küçük yaşlarından bu yana bazı Cuma günleri namaza gidip, FB galip gelsin diye dualar edecek kadar takımına bağlı oluşu ile, futbolda ideal lider adayı… Sadece FB için mi? Hayır bütün futbol dünyası için benchmark (mihenk taşı, kıyas, nirengi noktası) olacak kadar büyük bir kapasite…
FB’yi şu anda bırakmaması bile toplumumuzun değerlerine uygundur. Onun FB kariyerine karşı çıkan Koç Ailesini ve gerekçelerini çok iyi anlıyorum… Ama bir de öteki taraftan bakmalılar. Ali Koç, Koç markasının, Lise, Üniversite Amerikan Hastanesi için yaptığı onca harcamaya rağmen hâlâ “sadece para kazanmaya, kâr etmeye” odaklıymış gibi algılanabilen yüzünün yumuşatılmasına, halka yakınlık stratejilerinin desteklenmesine (Meslek Lisesi Memleket Meselesi vb) büyük katkı getirme potansiyeline sahiptir… Popüler kültürün en etkili alanında olağanüstü tarihi bir fırsat ele geçmiştir; hem Koç Topluluğu’nun, hem FB’nin, hem de Türk futbolunun; dolayısıyla da Türk futbol basının eline…
Ali Koç örnek bir dirayet sergileyerek yürüdüğü yolda desteklenmelidir…
‘Bilgi’, ideal ilişki aracıdır
Bugün neredeyse hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan ‘www’ (world wide web) ilk kez ne zaman hayatımıza girmiş? 1991 yılının 6 Ağustos günü… Kim sokmuş bu olayı hayatımıza? Cenevre’deki Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi’nde (CERN) görevli İngiliz Fizikçi Sir Tim Berners-Lee… Şunun şurasında 20 yıl olmuş… Yayılma hızına bakın…
Bu konu üzerine yazılmış bir The Economist makalesi ile geldi bu bilgi…
Aynı mail’de Ipsos KMG ad*watch verilerine dayanarak hazırlanmış bilgi yoğun grafikler var. Bunları izlemeye vakti olmayanlar için “ReklamaBak! - Sayı: 2011/34” adıyla gelen ‘haber mail’inde Özge Yılmaz Hanım ([email protected]) bir özet yapmış:
“Kısaca bu hafta dikkatimizi çekenler” diye şu notları düşmüş:
• Turkcell “ÖzTurkcell-Meditasyon”, BN Telekom “11880-Yeşil Maskot” ve Vastech İletişim “11833” tüketicinin ilk aklına gelen reklamlar. Hatırlanmada Vastech İletişim “11833” lider.
• Türk Telekom “Cem Yılmaz-Fiber Optik”, Turkcell “Sertab Erener-4x4 Deniz” ve Türk Telekom “Cem Yılmaz-Motorola Tablet” dönemin en beğenilen reklamları.
• Turkcell “ÖzTurkcell-Meditasyon” dönemin en çok konuşulan işi. BN Telekom “11880-Yeşil Maskot” ve Vastech İletişim “11833” liderin takipçileri.
• Haftanın detayda incelenen kategorisi “gıda-yiyecek” oldu. Kategoride Ülker “Bizim Mutfak Çorba-Demet Akbağ” lider. Sütaş “Ayran” ve Algida “Magnum-Haz Peşindeysen” ise liderin takipçileri.
Bir de not eklemiş Özge Hanım: “Geçmiş raporlara ve yazılara www.virutic.com adresinden ulaşmak mümkün”…
‘Sosyal Paydaşlık yaklaşımı’ ve ‘Engagement Manegement’ (Bağlılık Yönetimi) için mükemmel bir örnek. Bilgi odaklı bir sunum ve yaratılan katma değer, o kurum ve/veya kişi için hedef paydaşları nezdinde inanılmaz bir itibar düzeyi sağlar… Bir bakın etrafınıza, kaç kişi ya da kurum size bireysel olarak faydalanacağınız; entelektüel birikiminizi geliştirecek ve bu gelişimi takdirle izleyeceğiniz mesajlar gönderiyor ve siz onlarla ilgili ne hissediyorsunuz?
Bu arada, tabii ki ‘teslimatların’ can sıkıcı bir içerik taşımaması ve yanlış hedef kitlelere gönderilmemesi şart… Erkeklere kadın ürünlerini deneme için göndermeleri gibi… Yoksa kaş yapalım derken kolaylıkla göz çıkartılıverir…
Demirkırat’ı kaçıranlar için bir hatırlatma…
TRT Haber ekranlarında “Demirkırat”a rastlayınca şaşırdım. Meğerse Can Dündar haberi köşesinde Ağustos ortasında vermiş. Kaçırmışım. Belgesel, Cuma ve Cumartesi günleri saat 21.00’de TRT Haber’de yayımlanmaya devam ediyor.
Rahmetli Adnan Menderes’in idamında doğanlar bugün 50 yaşına, bu belgesel ilk yayımlandığında doğanlar da 20 yaşına gelmişler. Can, oğlu Ege Dündar ile belgeselin tümünü yakın zamanlarda izlemiş ve Ege, “Keşke bunu bütün yaşıtlarım izleyebilse” deyince babası da talebi derhal Mehmet Ali Birand’a iletmiş. Birand da TRT’ye... İdamların 50. Yılı yaklaşırken TRT, Demirkırat’ı tekrar yayına sokmuş. İlk bölümü de 13 Ağustos Cumartesi günü yayınlanmış.
Demirkırat ile birlikte aynı ekibin yaptığı 12 Mart ve 12 Eylül belgesellerinin de izlenmesi şart. Nedenini dizileri bizim İletişim Enstitüsü’nde gösterirken, 2 Şubat’ta, bu sütunlarda şöyle anlatmışım:
“Türkiye'nin bugününü adam gibi okumak ve ülkenin geleceğine dair akıl yürütmek isteyen, bu konularda fikir sahibi olmak için gerekli bilgiye ihtiyaç duyan herkesin bu belgeseli izlemesi lazım... En başta da CHP'lilerin, MHP'lilerin ve de AK Partililerin... Belki o zaman bu halkın, bu seçmenin nelere tahammülü olmadığını anlarlar. Kamu vicdanının nasıl çalıştığını, bu ülkenin son 70 yılında millet iradesinin hangi aşamalardan geçerek nasıl yol kat ettiğini anlar, yarın da nasıl tecelli edebileceğine dair belki derin bilgiye değil ama sezgi kanallarının açılmasına yarayabilecek ipuçlarına ulaşabilirler. O belgesele bir baksınlar bakalım, agresyona, küfre, hakarete, öfkeye nasıl reaksiyon vermiş bu millet? Kibir konusunda genlerine hangi mesajları taşıyan DNA ve RNA'lar yerleşmiş? İnsan anlamasa da hissediyor...”
Bu görüşümü destekleyen, ya da “Benim bir Galatasaraylı olarak Ali Koç’un Asbaşkanlığını kıskandığımın” altını çizen pek çok tweet düştü bizim ‘mentions’ sekmesine… Ben de şöyle sürdürdüm tartışmayı: “Fırsat doğru kullanılırsa FB ve Türk futbolu Ali Koç ile çağ atlar. Koç Holding'in algısı ise halka daha da yaklaşır ve uçar...”
Zor durum… Ancak çok ender ele geçebilecek bir fırsat… O kadar büyük ki, ‘sıradan’ akıl yürütmeler yüzünden kaçırılması, tüm taraflar için yazık olur…
Burada başrolde tabii ki Ali Koç var… İş dünyasına aşinalığı, aldığı aile terbiyesi, Türk halkının kültür ve değerlerine yakınlığı, etik kodlarla sorunu olmayışı, uluslar arası etkili ilişkileri, futbol bilgisi ve nihayet küçük yaşlarından bu yana bazı Cuma günleri namaza gidip, FB galip gelsin diye dualar edecek kadar takımına bağlı oluşu ile, futbolda ideal lider adayı… Sadece FB için mi? Hayır bütün futbol dünyası için benchmark (mihenk taşı, kıyas, nirengi noktası) olacak kadar büyük bir kapasite…
FB’yi şu anda bırakmaması bile toplumumuzun değerlerine uygundur. Onun FB kariyerine karşı çıkan Koç Ailesini ve gerekçelerini çok iyi anlıyorum… Ama bir de öteki taraftan bakmalılar. Ali Koç, Koç markasının, Lise, Üniversite Amerikan Hastanesi için yaptığı onca harcamaya rağmen hâlâ “sadece para kazanmaya, kâr etmeye” odaklıymış gibi algılanabilen yüzünün yumuşatılmasına, halka yakınlık stratejilerinin desteklenmesine (Meslek Lisesi Memleket Meselesi vb) büyük katkı getirme potansiyeline sahiptir… Popüler kültürün en etkili alanında olağanüstü tarihi bir fırsat ele geçmiştir; hem Koç Topluluğu’nun, hem FB’nin, hem de Türk futbolunun; dolayısıyla da Türk futbol basının eline…
Ali Koç örnek bir dirayet sergileyerek yürüdüğü yolda desteklenmelidir…
‘Bilgi’, ideal ilişki aracıdır
Bugün neredeyse hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan ‘www’ (world wide web) ilk kez ne zaman hayatımıza girmiş? 1991 yılının 6 Ağustos günü… Kim sokmuş bu olayı hayatımıza? Cenevre’deki Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi’nde (CERN) görevli İngiliz Fizikçi Sir Tim Berners-Lee… Şunun şurasında 20 yıl olmuş… Yayılma hızına bakın…
Bu konu üzerine yazılmış bir The Economist makalesi ile geldi bu bilgi…
Aynı mail’de Ipsos KMG ad*watch verilerine dayanarak hazırlanmış bilgi yoğun grafikler var. Bunları izlemeye vakti olmayanlar için “ReklamaBak! - Sayı: 2011/34” adıyla gelen ‘haber mail’inde Özge Yılmaz Hanım ([email protected]) bir özet yapmış:
“Kısaca bu hafta dikkatimizi çekenler” diye şu notları düşmüş:
• Turkcell “ÖzTurkcell-Meditasyon”, BN Telekom “11880-Yeşil Maskot” ve Vastech İletişim “11833” tüketicinin ilk aklına gelen reklamlar. Hatırlanmada Vastech İletişim “11833” lider.
• Türk Telekom “Cem Yılmaz-Fiber Optik”, Turkcell “Sertab Erener-4x4 Deniz” ve Türk Telekom “Cem Yılmaz-Motorola Tablet” dönemin en beğenilen reklamları.
• Turkcell “ÖzTurkcell-Meditasyon” dönemin en çok konuşulan işi. BN Telekom “11880-Yeşil Maskot” ve Vastech İletişim “11833” liderin takipçileri.
• Haftanın detayda incelenen kategorisi “gıda-yiyecek” oldu. Kategoride Ülker “Bizim Mutfak Çorba-Demet Akbağ” lider. Sütaş “Ayran” ve Algida “Magnum-Haz Peşindeysen” ise liderin takipçileri.
Bir de not eklemiş Özge Hanım: “Geçmiş raporlara ve yazılara www.virutic.com adresinden ulaşmak mümkün”…
‘Sosyal Paydaşlık yaklaşımı’ ve ‘Engagement Manegement’ (Bağlılık Yönetimi) için mükemmel bir örnek. Bilgi odaklı bir sunum ve yaratılan katma değer, o kurum ve/veya kişi için hedef paydaşları nezdinde inanılmaz bir itibar düzeyi sağlar… Bir bakın etrafınıza, kaç kişi ya da kurum size bireysel olarak faydalanacağınız; entelektüel birikiminizi geliştirecek ve bu gelişimi takdirle izleyeceğiniz mesajlar gönderiyor ve siz onlarla ilgili ne hissediyorsunuz?
Bu arada, tabii ki ‘teslimatların’ can sıkıcı bir içerik taşımaması ve yanlış hedef kitlelere gönderilmemesi şart… Erkeklere kadın ürünlerini deneme için göndermeleri gibi… Yoksa kaş yapalım derken kolaylıkla göz çıkartılıverir…
Demirkırat’ı kaçıranlar için bir hatırlatma…
TRT Haber ekranlarında “Demirkırat”a rastlayınca şaşırdım. Meğerse Can Dündar haberi köşesinde Ağustos ortasında vermiş. Kaçırmışım. Belgesel, Cuma ve Cumartesi günleri saat 21.00’de TRT Haber’de yayımlanmaya devam ediyor.
Rahmetli Adnan Menderes’in idamında doğanlar bugün 50 yaşına, bu belgesel ilk yayımlandığında doğanlar da 20 yaşına gelmişler. Can, oğlu Ege Dündar ile belgeselin tümünü yakın zamanlarda izlemiş ve Ege, “Keşke bunu bütün yaşıtlarım izleyebilse” deyince babası da talebi derhal Mehmet Ali Birand’a iletmiş. Birand da TRT’ye... İdamların 50. Yılı yaklaşırken TRT, Demirkırat’ı tekrar yayına sokmuş. İlk bölümü de 13 Ağustos Cumartesi günü yayınlanmış.
Demirkırat ile birlikte aynı ekibin yaptığı 12 Mart ve 12 Eylül belgesellerinin de izlenmesi şart. Nedenini dizileri bizim İletişim Enstitüsü’nde gösterirken, 2 Şubat’ta, bu sütunlarda şöyle anlatmışım:
“Türkiye'nin bugününü adam gibi okumak ve ülkenin geleceğine dair akıl yürütmek isteyen, bu konularda fikir sahibi olmak için gerekli bilgiye ihtiyaç duyan herkesin bu belgeseli izlemesi lazım... En başta da CHP'lilerin, MHP'lilerin ve de AK Partililerin... Belki o zaman bu halkın, bu seçmenin nelere tahammülü olmadığını anlarlar. Kamu vicdanının nasıl çalıştığını, bu ülkenin son 70 yılında millet iradesinin hangi aşamalardan geçerek nasıl yol kat ettiğini anlar, yarın da nasıl tecelli edebileceğine dair belki derin bilgiye değil ama sezgi kanallarının açılmasına yarayabilecek ipuçlarına ulaşabilirler. O belgesele bir baksınlar bakalım, agresyona, küfre, hakarete, öfkeye nasıl reaksiyon vermiş bu millet? Kibir konusunda genlerine hangi mesajları taşıyan DNA ve RNA'lar yerleşmiş? İnsan anlamasa da hissediyor...”