Ali Saydam
  • TV Programları
  • Basından
  • Hayatımı Zenginleştirenler
  • Yazılarım
    • Yeni Şafak Gazetesi
    • Marketing Türkiye
    • Z Raporu / Derin Ekonomi
    • TIMREPORT
    • Sabah Gazetesi
    • Akşam Gazetesi
    • Akşam Kitap Eki
    • Diğer
  • Kitaplarım
    • Algılama Yönetimi
    • Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir?
    • İktidar Yalnızlıktır
    • Vazgeçmek Özgürlüktür
    • Perception Management
    • How to Lose Wives and Clients
    • Wahrnehmungs Management
  • Biyografi
  • Galeri
    • Video Galeri
  • İletişim

Almanya ne zaman rahat durmaya başlar…

22 Ağustos 2017 - Yeni Şafak
​

Hayırlısıyla Alman seçimleri bitse de şu Alman siyasetçilerin Türkiye üzerinden Almanya’da oy devşirme stratejileri bir son bulsa; hem Almanlar (başta onların iş dünyası), hem de bizimkiler (özellikle ithalat ve ihracat yapan Türkler) ve Türkiye’de yatırım yapan Almanlar bir güzel rahatlasalar…
Çünkü işin boyutu iyi abartılmaya başlandı…
Bizim kırmızı bültenle İnterpol vasıtasıyla aradığımız Doğan Akhanlı denen çifte vatandaşlığa sahip zanlı, İspanya’da yakalanıyor. Merkel hanım tencere tava çalıyor:
"Bu doğru değildi ve İspanya onu serbest bıraktığı için çok memnunum. Interpol gibi uluslararası kurumlar bu tür amaçlar için suistimal edilemez. Akhanlı'nın dosyası maalesef çok sayıda vakadan biri. İşte bu yüzden kısa süre önce Türkiye politikamızı büyük oranda değiştirdik. Çünkü Erdoğan'ın bunu yapması kabul edilemez." 
Almanya’ya ulaştırdığımız 4 bin 500 terör zanlısı dosyası hakkında da herhalde bu nedenle hiçbir işlem yapmıyorlar.
Her türlü alçaklığı çeşitli kılıflarla mubah gören FETÖ terör örgütünün Hava Kuvvetleri imamı olarak aranan ve Almanya’da korunduğu iddia edilen Adil Öksüz’den “Darbe teşebbüsü iddiası ile takibata uğramış din adamı” diye söz etmeleri de bu yüzdendir herhalde.
Yasal pasaportu ile hiçbir engelle karşılaşmadan Türkiye’den ayrıldıktan sonra “Exil’deki gazeteci olarak” gördüğü zulmü (!) diline pelesenk eden ve çeşitli davalardan yargısı hâlâ süren Can Dündar’ın Almanya’da nişanlarla taltif edilmesi, devlet konuğu gibi ağırlanması, kendisine hemen bir Alman gazetesinde köşe verilmesi, oradan sistematik bir şekilde kinini kusmasının sağlanması da yenilir yutulur gibi değildi zaten.
16 Nisan Referandumu’nda açıkça “Hayır”dan yana tavır almalarını, gazetelerinin Türkçe başlıklarla Hayır diye çıkmalarını, seçmenin Hayır oyu vermesini desteklemelerini biz hazmedeceğiz; ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’da oy kullanacak seçmenlere, “Türkiye düşmanlığı yapanlara oy vermeyin” demesini siz hazmedemeyecek ve veryansın edeceksiniz… Çifte standardın daniskası bu değilse nedir…
Bu arada Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz boş durur mu… Hemen o da veciz bir tespitte bulunmuş: "Erdoğan'ın başka ülkelerin içişlerine sürekli karışması sadece Almanya'da olmuyor. Ben buna kesinlikle karşıyım"..
İyice Alman yeşili olmuş bir Cem Özdemir var. O da seçim kampanyasındaki afişlerine ne yazsa beğenirsiniz: “Erdoğan'ı kızdırmak için Özdemir'e oy ver”… Bu, Cumhuriyetimizi, devletimizi temsil eden Cumhurbaşkanı’na hakaret değil de nedir? Şimdi bu kalkıp Türkiye’ye gelse, biz de kendisini ülkeye sokmasak, Almanya nezdinde biz suçlu olacağız değil mi…
Cem Özdemir’in ya da “Erdoğan’ı öldürürseniz bu araba sizin” diye sanat (!) eseri yapan sanatçı bozuntusunun yaptıkları “freedom of speech”(ifade özgürlüğü), Erdoğan’ın Türkiye düşmanlarına oy vermeyin çağrısı, “Haddini aşma, içişlerine karışma, ülkelerinin egemenliğine daha önce eşi benzeri görülmemiş bir müdahale…"
Hayırlısı ile şunların seçimleri bir bitse… Bakarsınız aklı selime geri dönerler… Yoksa bizimkisi züğürt tesellisi de, Almanya Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında bir türlü hayata geçirmediği “Avrasya’yı ele geçirme” stratejilerini gerçekleştirene kadar rahat durmayacak mı?...
www.alisaydam.com - 2014