Aman, ‘çare’ye dikkat!..
30 NİSAN 2010
Şişli Belediye Başkanı ve Türkiye’nin siyaset hayatında son derece ilginç bir sima olarak her zaman yerini koruyacak olan Mustafa Sarıgül’ün siyasi iletişim adına girişimlerini ilgiyle izliyorum.
Günümüzde pek çok kimse iletişim ile ilişki kavramlarının aralarındaki farkın farkına varamamıştır. Bu nedenle de bu arkadaşların iletişim yönetimi ile ilişki yönetimi arasındaki farkların ayırdına varmaları pek mümkün değildir…
Sarıgül, durumun kuramsal yapısının ne kadar bilincindedir, pek bilemem. Ancak pratikte gösterdiği performans; onun ‘ikna yönetimi’ konusunda çağımızın en temel dönüşümü olduğunu söyleyebileceğimiz ‘ilişki biçimlerinin doğru konumlandırılması, odaklanması ve yönetimi’ gibi alanlara son derece hakim olduğudur…
Bu nedenle şu küçük eleştiri ve uyarımızı da ciddiye alacağından hiç şüphemiz yoktur…
Şişli civarındaki bazı duvarlara hayli büyük harflerle ‘Çare Sarıgül’ şeklinde sloganların yazıldığına tanık oluyoruz. O kadar tehlikeli ki… Birileri bir gece sokağa dökülüp bunların başına iki haften oluşan bir ek koyduğu anda iş ters tepebilir… ‘Bi’ tüm fiyakayı bozabilir… O yüzden aman dikkat!... O yüzden ya her duvar yazısının başına bir görevli yerleştireceksiniz; ya da bu slogandan vaz geçeceksiniz…
Bazen pratik ve de pragmatik hareket etmekte yarar vardır…
Ha bu bize ders olsun!..
Hani bilinen fıkradır. Karadenizli vatandaşa idam sehpasında sormuşlar, “Son söyleyeceğiniz bir şey var mı?”… O da hiç düşünmeden cevap vermiş: “Ha bu bağa ders olsun!”…
İletişim işleri de bazen böyledir. Bir dolu para harcarsınız; ancak sonra bir yerlerde küçük bir hata yaparsınız… Bütün iletişim yatırımınız boşa gider… Ne kadar “Ha bu bağa ders olsun” deseniz de işin kanuniyetini kavramadıysanız aynı hataları başka biçimlerde tekrarlamanız işten bile değildir…
Örneğin, iletişimin ‘kesintisizlik’ (permanence) ilkesi, en ihmal edilen hususlardan biridir… Stratejik iletişimin sıradanlaşmış uygulamalarında bir projenin en fazla ‘öncesi - sırası – sonrası’ hesaba katılır. Peki ya ‘kesintisiz iletişim’ (permanent communication) nasıl bir şey olsa gerek? Acaba bu kuram, ilişki yönetimi alanına nasıl taşınabilir?
İşte ‘nasıl’ı için size mükemmel bir örnek:
Sevgili Aclan Acar bir süre önce hasbelkader bizi Başkanlığını yürüttüğü Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu toplantılarından birine sohbete davet etti… Zaman zaman Ortaköy’deki muhteşem binalarında öğle yemeği eşliğinde bu türden sohbet toplantıları düzenliyorlarmış.
Dostumuzu kıracak halimiz yok; kalktık gittik. Yemek bitti. Aclan Bey bana ilginç bir armağan verdi… İki cam arasına sıkıştırılmış küçük bir çam dalı… Çerçevenin sağ altında küçük bir not:
“Beykoz Ayhan Şahenk Ormanı Ali Saydam Korusu’ndan Hatıra… 20.01.2010…”
Sesimi çıkarmadan aldım. Teşekkür ettim. Ancak içimden şöyle geçirdiğimi inkâr edersem ayıp olur: “Yok daha neler!.. Ne korusu kardeşim?.. Herkes birbirine üç beş ağaçlık dikim hoşlukları armağan ederken, arkadaşlar işi biraz abartmamışlar mı?”
Aradan tam 4 ay geçti… Doğuş Otomotiv Kurumsal İletişim’den Ahu Parlar Hanım’dan bir e-posta geldi… Parlar’ın notu şöyle:
Yönetim Kurulumuz ile yaptığınız sohbet toplantısının sonunda, hatırlarsanız, Aclan Bey size ufak (kelimenin tam anlamıyla “çam” sakızı çoban armağanı) bir çerçeve sunmuştu, sizin adınıza dikilen korudan bir hatıra olarak... Ali Saydam Korusu, Beykoz sırtlarındaki Ayhan Şahenk Vakfı Sevgi Ormanı’nın içerisinde yer alıyor. Belki gitmek görmek istersiniz de mümkün olmayabilir diye düşünerek tabelanın fotoğrafını paylaşmak istedim. (Geçtiğimiz günlerde yerleştirdik tabelayı, o sırada hemen çektik bir kare hatıra için...)
Fotoğrafı heyecanla açtım… Fotoğraf’ta bir ‘korunun’ önündeki kocaman bir levha görülüyor… Ve üstünde o yazı… “Ayhan Şahenk Sevgi Ormanı Ali Saydam Korusu… Doğuş Otomotiv’in Katkılarıyla…”
Sizce kendimi nasıl hissettim… Bilmem ‘kesintisiz iletişimi’ anlatabildim mi?
Günümüzde pek çok kimse iletişim ile ilişki kavramlarının aralarındaki farkın farkına varamamıştır. Bu nedenle de bu arkadaşların iletişim yönetimi ile ilişki yönetimi arasındaki farkların ayırdına varmaları pek mümkün değildir…
Sarıgül, durumun kuramsal yapısının ne kadar bilincindedir, pek bilemem. Ancak pratikte gösterdiği performans; onun ‘ikna yönetimi’ konusunda çağımızın en temel dönüşümü olduğunu söyleyebileceğimiz ‘ilişki biçimlerinin doğru konumlandırılması, odaklanması ve yönetimi’ gibi alanlara son derece hakim olduğudur…
Bu nedenle şu küçük eleştiri ve uyarımızı da ciddiye alacağından hiç şüphemiz yoktur…
Şişli civarındaki bazı duvarlara hayli büyük harflerle ‘Çare Sarıgül’ şeklinde sloganların yazıldığına tanık oluyoruz. O kadar tehlikeli ki… Birileri bir gece sokağa dökülüp bunların başına iki haften oluşan bir ek koyduğu anda iş ters tepebilir… ‘Bi’ tüm fiyakayı bozabilir… O yüzden aman dikkat!... O yüzden ya her duvar yazısının başına bir görevli yerleştireceksiniz; ya da bu slogandan vaz geçeceksiniz…
Bazen pratik ve de pragmatik hareket etmekte yarar vardır…
Ha bu bize ders olsun!..
Hani bilinen fıkradır. Karadenizli vatandaşa idam sehpasında sormuşlar, “Son söyleyeceğiniz bir şey var mı?”… O da hiç düşünmeden cevap vermiş: “Ha bu bağa ders olsun!”…
İletişim işleri de bazen böyledir. Bir dolu para harcarsınız; ancak sonra bir yerlerde küçük bir hata yaparsınız… Bütün iletişim yatırımınız boşa gider… Ne kadar “Ha bu bağa ders olsun” deseniz de işin kanuniyetini kavramadıysanız aynı hataları başka biçimlerde tekrarlamanız işten bile değildir…
Örneğin, iletişimin ‘kesintisizlik’ (permanence) ilkesi, en ihmal edilen hususlardan biridir… Stratejik iletişimin sıradanlaşmış uygulamalarında bir projenin en fazla ‘öncesi - sırası – sonrası’ hesaba katılır. Peki ya ‘kesintisiz iletişim’ (permanent communication) nasıl bir şey olsa gerek? Acaba bu kuram, ilişki yönetimi alanına nasıl taşınabilir?
İşte ‘nasıl’ı için size mükemmel bir örnek:
Sevgili Aclan Acar bir süre önce hasbelkader bizi Başkanlığını yürüttüğü Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu toplantılarından birine sohbete davet etti… Zaman zaman Ortaköy’deki muhteşem binalarında öğle yemeği eşliğinde bu türden sohbet toplantıları düzenliyorlarmış.
Dostumuzu kıracak halimiz yok; kalktık gittik. Yemek bitti. Aclan Bey bana ilginç bir armağan verdi… İki cam arasına sıkıştırılmış küçük bir çam dalı… Çerçevenin sağ altında küçük bir not:
“Beykoz Ayhan Şahenk Ormanı Ali Saydam Korusu’ndan Hatıra… 20.01.2010…”
Sesimi çıkarmadan aldım. Teşekkür ettim. Ancak içimden şöyle geçirdiğimi inkâr edersem ayıp olur: “Yok daha neler!.. Ne korusu kardeşim?.. Herkes birbirine üç beş ağaçlık dikim hoşlukları armağan ederken, arkadaşlar işi biraz abartmamışlar mı?”
Aradan tam 4 ay geçti… Doğuş Otomotiv Kurumsal İletişim’den Ahu Parlar Hanım’dan bir e-posta geldi… Parlar’ın notu şöyle:
Yönetim Kurulumuz ile yaptığınız sohbet toplantısının sonunda, hatırlarsanız, Aclan Bey size ufak (kelimenin tam anlamıyla “çam” sakızı çoban armağanı) bir çerçeve sunmuştu, sizin adınıza dikilen korudan bir hatıra olarak... Ali Saydam Korusu, Beykoz sırtlarındaki Ayhan Şahenk Vakfı Sevgi Ormanı’nın içerisinde yer alıyor. Belki gitmek görmek istersiniz de mümkün olmayabilir diye düşünerek tabelanın fotoğrafını paylaşmak istedim. (Geçtiğimiz günlerde yerleştirdik tabelayı, o sırada hemen çektik bir kare hatıra için...)
Fotoğrafı heyecanla açtım… Fotoğraf’ta bir ‘korunun’ önündeki kocaman bir levha görülüyor… Ve üstünde o yazı… “Ayhan Şahenk Sevgi Ormanı Ali Saydam Korusu… Doğuş Otomotiv’in Katkılarıyla…”
Sizce kendimi nasıl hissettim… Bilmem ‘kesintisiz iletişimi’ anlatabildim mi?