Aman, oyuna gelmeyin!
10 MART 2007
Dünyada ‘media monitoring’ denen işi yaptırmayan aklı başında kuruluş yoktur. Buna “Medya Ölçümleme ve Değerlendirme Raporu” diyenler de vardır. Yani yapılan işin adı, ‘gizli rapor’, ‘andıç’, ‘jurnal’ falan değildir. Bilgiler de gizli değildir. Çünkü bilgi, yayınlanmış, herkesin okuduğu, izlediği medyadan yola çıkarak hazırlanır...
Bugün benzer bir raporu isteyenler; bu işi sıfır hatayla ve uluslararası standartlarda yapmakla övünen PRNet’e gidip, ücretini ödeyerek, dilerlerse kendi firmaları ya da herhangi başka bir kurum için yaptırabilir. Kaynak çalışmayı analog ortamda yürüten Ajans Press, Medya Takip Merkezi ve Interpress de bu konuda talep sahiplerine yardımcı olabilir. Örneğin bu şirketlere“Sabancı Holding hakkında rapor verin!” dersiniz, size olağanüstü bir rapor sunarlar. Gazete, konu, kişi bazında bütün ayrıntıya inerler. Rakiplerinizle karşılaştırırlar. Beşli skalada hangi yazarlar ne kadar olumlu yazıyor hangileri ne kadar olumsuz, ânında görürsünüz.
Dünyada yüzlercesi vardır bu kuruluşların. En ünlüleri Medialink ve Delaheye gibi firmalardır. Girin internete bakın...
Kuruluşlar bu raporu niçin alırlar? Hangi yayın organlarını ve hangi gazetecileri bilgilendirmekte eksik kalmışlar, bunu görmek için. Ya da hangileri tamamen önyargılıdır ve ağzınızla kuş tutsanız bu kişilerin fikrini etkileyemezsiniz... Yani medya ile ilişkiyi stratejik boyutta inşa etmek isteyen kurumlar için medya raporu kaçınılmaz bir araçtır.
Bu çalışmayı dışarıdan bir şirketten alabileceğiniz gibi, size biraz daha pahalıya gelse de, kendi bünyenizde oluşturacağınız bir ekibe de yaptırabilirsiniz. İşte Silahlı Kuvvetlerin de uyguladığı budur.
Peki medya bu konuyu niçin ortada ‘gizli kapaklı, esrarengiz bir iş yapılıyor’ gibi büyütmektedir?
Yukarıda yazdıklarımızı bilmedikleri için...
Peki Genelkurmay neden yaptıkları iş gizliymiş havasının yaratılmasına müsaade ediyor, ‘bilgi sızdırma’, ‘köstebek var’ gibi terimlere izin veriyor?
Sanırım onlar da yukarıdaki basit bilgilerle donatılmış değiller ve yaptıkları işin son derece doğal olduğunu bilmiyorlar... Niçin “Ne var bunda, bütün kurumlar medyayı takip eder; biz de ederiz!” ya da “Herkesin bildiği şeyin dışarıya açılmasında sorun yoktur” diyemiyorlar... Piyasa bu bilgileri herkese açmaz; çünkü bu işe bir para ödemiştir, avantacılarla paylaşmaz...
Denebilir ki, herkes bu araştırmayı yaptırabilir ama Genelkurmay yaptıramaz... Neden? TSK, raporu kendine karşı olan medya ve basın mensuplarına baskı unsuru olarak kullanabilir. Yahu kardeşim, bu baskının Allah’ını firmalar yıllardır medyaya karşı uygulamıyorlar mı?
Medyamızın reklam verenlerle olan ilişkilerine göz ucuyla bakanlar bilir. Kolaysa bir gazeteci, o gazeteye yoğun reklam veren bir şirket hakkında sürekli ipe sapa gelmez şeyler yazsın. Bakın ne oluyor? Ben biliyorum ne olduğunu. O şirketler, o gazeteciyi TSK’dan çok daha fena çarpıyorlar. Adam eşekten düşmüşe dönüyor...
Eee, bir kaşık suda fırtına koparmanın amacı ne o zaman? Hem de ortada bir kaşık su bile yokken...
Bence bir tek nedeni var... Askeri yıpratmak. Genel Kurmay bu oyuna gelmeyecektir. İnşallah aklı başında medya da gelmez...
Nazım’dan yana nasibini alamamışlara ilaç
Ben Nazım Hikmet okuyup solcu olan kuşaktanım. İsviçre’de öğrenciyken Tunç Okan’la (Dişhekimi Dr. Celal Kulen) karşılaşmıştık. Aynı takımda basketbol oynuyorduk. Biz dokuz Türk öğrenciydik. Hiçbirimizin Nazım’dan haberi yoktu. Hödüklüğümüze hayli sinirlenmişti Celal. Bizi topladı ve “Memleketimden İnsan Manzaraları”ndan başlayarak Nazım Hikmet’in külliyatını biz o davudi sesiyle günlerce okudu...
Ben sonraları amatör bir Nazım Hikmet uzmanı olacak kadar zenginleştirdim dağarcığımı... Ve Yetkin Dikinciler’i o filmde görünce yüreğim titredi. Bu kadar da olamazdı yani. Nazım’ı görmek, onu uzun uzun izlemek nasip olmamıştı bana. Film sanki bu ihtiyacı giderdi.
Ben Nazım’ı böyle mi anlatırdım? Bilmiyorum. Ama Biket İlhan gayet iyi anlatmış; ellerine sağlık. Amerikan polisiye filmlerindeki tempoya alışmış olanlar bu filme hiç gitmesinler. Ama benim o zamanki halim gibi Nazım’ı tanımayan ‘talihsizler’ için ilaç gibi gelebilir. Nazımcıların ise elleri zaten mahkûm...
Bugün benzer bir raporu isteyenler; bu işi sıfır hatayla ve uluslararası standartlarda yapmakla övünen PRNet’e gidip, ücretini ödeyerek, dilerlerse kendi firmaları ya da herhangi başka bir kurum için yaptırabilir. Kaynak çalışmayı analog ortamda yürüten Ajans Press, Medya Takip Merkezi ve Interpress de bu konuda talep sahiplerine yardımcı olabilir. Örneğin bu şirketlere“Sabancı Holding hakkında rapor verin!” dersiniz, size olağanüstü bir rapor sunarlar. Gazete, konu, kişi bazında bütün ayrıntıya inerler. Rakiplerinizle karşılaştırırlar. Beşli skalada hangi yazarlar ne kadar olumlu yazıyor hangileri ne kadar olumsuz, ânında görürsünüz.
Dünyada yüzlercesi vardır bu kuruluşların. En ünlüleri Medialink ve Delaheye gibi firmalardır. Girin internete bakın...
Kuruluşlar bu raporu niçin alırlar? Hangi yayın organlarını ve hangi gazetecileri bilgilendirmekte eksik kalmışlar, bunu görmek için. Ya da hangileri tamamen önyargılıdır ve ağzınızla kuş tutsanız bu kişilerin fikrini etkileyemezsiniz... Yani medya ile ilişkiyi stratejik boyutta inşa etmek isteyen kurumlar için medya raporu kaçınılmaz bir araçtır.
Bu çalışmayı dışarıdan bir şirketten alabileceğiniz gibi, size biraz daha pahalıya gelse de, kendi bünyenizde oluşturacağınız bir ekibe de yaptırabilirsiniz. İşte Silahlı Kuvvetlerin de uyguladığı budur.
Peki medya bu konuyu niçin ortada ‘gizli kapaklı, esrarengiz bir iş yapılıyor’ gibi büyütmektedir?
Yukarıda yazdıklarımızı bilmedikleri için...
Peki Genelkurmay neden yaptıkları iş gizliymiş havasının yaratılmasına müsaade ediyor, ‘bilgi sızdırma’, ‘köstebek var’ gibi terimlere izin veriyor?
Sanırım onlar da yukarıdaki basit bilgilerle donatılmış değiller ve yaptıkları işin son derece doğal olduğunu bilmiyorlar... Niçin “Ne var bunda, bütün kurumlar medyayı takip eder; biz de ederiz!” ya da “Herkesin bildiği şeyin dışarıya açılmasında sorun yoktur” diyemiyorlar... Piyasa bu bilgileri herkese açmaz; çünkü bu işe bir para ödemiştir, avantacılarla paylaşmaz...
Denebilir ki, herkes bu araştırmayı yaptırabilir ama Genelkurmay yaptıramaz... Neden? TSK, raporu kendine karşı olan medya ve basın mensuplarına baskı unsuru olarak kullanabilir. Yahu kardeşim, bu baskının Allah’ını firmalar yıllardır medyaya karşı uygulamıyorlar mı?
Medyamızın reklam verenlerle olan ilişkilerine göz ucuyla bakanlar bilir. Kolaysa bir gazeteci, o gazeteye yoğun reklam veren bir şirket hakkında sürekli ipe sapa gelmez şeyler yazsın. Bakın ne oluyor? Ben biliyorum ne olduğunu. O şirketler, o gazeteciyi TSK’dan çok daha fena çarpıyorlar. Adam eşekten düşmüşe dönüyor...
Eee, bir kaşık suda fırtına koparmanın amacı ne o zaman? Hem de ortada bir kaşık su bile yokken...
Bence bir tek nedeni var... Askeri yıpratmak. Genel Kurmay bu oyuna gelmeyecektir. İnşallah aklı başında medya da gelmez...
Nazım’dan yana nasibini alamamışlara ilaç
Ben Nazım Hikmet okuyup solcu olan kuşaktanım. İsviçre’de öğrenciyken Tunç Okan’la (Dişhekimi Dr. Celal Kulen) karşılaşmıştık. Aynı takımda basketbol oynuyorduk. Biz dokuz Türk öğrenciydik. Hiçbirimizin Nazım’dan haberi yoktu. Hödüklüğümüze hayli sinirlenmişti Celal. Bizi topladı ve “Memleketimden İnsan Manzaraları”ndan başlayarak Nazım Hikmet’in külliyatını biz o davudi sesiyle günlerce okudu...
Ben sonraları amatör bir Nazım Hikmet uzmanı olacak kadar zenginleştirdim dağarcığımı... Ve Yetkin Dikinciler’i o filmde görünce yüreğim titredi. Bu kadar da olamazdı yani. Nazım’ı görmek, onu uzun uzun izlemek nasip olmamıştı bana. Film sanki bu ihtiyacı giderdi.
Ben Nazım’ı böyle mi anlatırdım? Bilmiyorum. Ama Biket İlhan gayet iyi anlatmış; ellerine sağlık. Amerikan polisiye filmlerindeki tempoya alışmış olanlar bu filme hiç gitmesinler. Ama benim o zamanki halim gibi Nazım’ı tanımayan ‘talihsizler’ için ilaç gibi gelebilir. Nazımcıların ise elleri zaten mahkûm...