Aman Sezen’i kollayın!
30 MAYIS 2007
Medyamıza bir kez daha hayran oldum... Onno Tunç haksız yere ve hiç yakışık almayan bir tarzda hırsızlıkla suçlanırken, çarşaf çarşaf haberler... Suçlamaların haksız ve yersiz olduğunu açık ve net bir şekilde kanıtlayan ve Şinanay adlı parçanın Rahmetli Onno’ya ait olduğunu ‘tevsik’ eden (belgeleyen) Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin (MESAM) açıklaması sadece bir gazetede (26 Mayıs)...
Sezen Aksu’yu “Yahu bu kadına uzun zamandan beri niye vurmuyoruz ki?” şeklindeki müthiş veciz(!) ve erdemli(!) bir gerekçeyle “Bir tane çarpıp duvara yapıştırmak” isteyenlere yol ver... Sezen’in ‘Adı bende saklı’ adlı eseri için Yunanistan’a aslanlar gibi telif ödediğini; anlaşmazlığın eser sahibi olduklarını iddia eden iki Yunanlı arasında geçtiği haberini es geç... Vatandaşını muhatap alması gereken Yunanlının diğerini icbar etmek ve sırf sansasyon yaratmak adına Sezen’e açtığı davayı sonuçlanmış gibi göster. Davanın üçüncü bir bilirkişinin raporunu beklediği, henüz nihayetlenmediği gerçeğini görmezden gel...
Çamur atmak haber. Haksızlığa karşı mücadele ‘hikâye’...
Aferin necip medyamıza...
Allah’ta Sezen’i kolluyor... Ya kollamasalar?.. Maazallah...
Anlayan, beri gelsin...
Herkes reklam vermeli, diye bir kural yok. Reklam verince her şey daha güzel olacak palavrasına da inanmamak lazım. Her reklam verenin bir amacı, bir hedefi olmalı... Ayrıca parayı sokağa atmak için bir çok alternatif var, reklam vermeye gerek yok.
Hafta sonu yayınlanan gazetelerde yer alan Türkiye Jokey Kulübü’nün (TJK) ilanına bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız... Çimen yeşili bir zemin üzerinde bir kaç ton açık farkla yerleştirilmiş bir at başı silueti. Üzerinde beyaz harflerle “To be or not to be!”, altında da sözün sahibi Türkçe okunuşuyla ‘Şekspir’ yazıyor. Sol alt köşede TJK’nın logosu ve internet adresi verilirken, sağ alt köşede “Oyna, hayatını yaşa.” mesajı uygun görülmüş ve yanına küçük bir kutu içinde de aynı at başı ile altına ‘6’lı.’ yazısı kondurulmuş.
Neresinden tutsak ki?...
1- Reklamın üzerindeki metni İngilizce yazıp her at yarışı meraklısının anlayacağı mı düşünülmüş, eğer anlayacakları düşünüldüyse neden Shakespeare değil de Şekspir yazılmış?
2- Sağ alt köşedeki kutunun içindeki at başının altında yazan “6’lı.”nın sonunda neden nokta var? Türkçe’ye olan saygılarından mı, 6’lıyı cümle sanıp, cümlenin bittiğini düşündükleri için mi?
3- “Oyna, hayatını yaşa.” mesajı ne kadar gerçeğe yakın? At yarışı oynayıp kaybeden insanlar nezdinde nasıl bir duygu yaratıyor? Ya da oynayıp kaybedenler, hayatlarını yaşayamayacaklarına göre ne yaşayacaklar?
4- Bu reklamın kilit mesajı ve amacı ne? 6’lı oynamaya teşvik mi etmek? O zaman bu, hedef kitlenin anlayacağı şekilde, daha net bir konsept ve mesajla yapılamaz mıydı?
Belli ki birileri yine ‘yaratıcı’ olayım demiş; o ‘sanatçı’ arkadaşımızın da iş sonucu, iletişim hedefi falan umurunda olmamış.
Hiç üzülmesin, böyle yapan pek çok ‘sanatçı’ reklamcı ağabeyi var...
‘Vermeden’ alamazsınız...
Üst düzey yöneticiler işten ayrılırken genelde ‘golden handshake’ (Altın el sıkışma) diye bir yöntemden söz ederler. Karşılıklı öyle maddi ve manevi koşullar sağlanır ki, kimse birbirinin kuyusunu kazmaz. Boşanmalarda da belki avukatlar değil, ama iletişimciler kesinlikle bu ‘golden handshake’i tavsiye ederler.
Uygulamazsanız ne olur? Hır çıkar. Ve her iki taraf da kaybeder... Son örnek Wal-Mart’dan. Pazarlama Yöneticisi Julie Roehm’ün, şirketin etik kurallarını çiğnedi diye işine son verilmiş. O da hemen CEO Lee Scott’un ne kadar ahlaksız ve üç kağıtçı olduğunu etrafa yaymaya başlamış... Hem de kanıtlar ileri sürerek.
Yine iki testi çarpışmış, biri kırılsa bile diğeri çatlamış...
Hem üst düzey yöneticiler hem de boşanmak üzere olanlar için mükemmel bir örnek. İzlemekte yarar var...
Sezen Aksu’yu “Yahu bu kadına uzun zamandan beri niye vurmuyoruz ki?” şeklindeki müthiş veciz(!) ve erdemli(!) bir gerekçeyle “Bir tane çarpıp duvara yapıştırmak” isteyenlere yol ver... Sezen’in ‘Adı bende saklı’ adlı eseri için Yunanistan’a aslanlar gibi telif ödediğini; anlaşmazlığın eser sahibi olduklarını iddia eden iki Yunanlı arasında geçtiği haberini es geç... Vatandaşını muhatap alması gereken Yunanlının diğerini icbar etmek ve sırf sansasyon yaratmak adına Sezen’e açtığı davayı sonuçlanmış gibi göster. Davanın üçüncü bir bilirkişinin raporunu beklediği, henüz nihayetlenmediği gerçeğini görmezden gel...
Çamur atmak haber. Haksızlığa karşı mücadele ‘hikâye’...
Aferin necip medyamıza...
Allah’ta Sezen’i kolluyor... Ya kollamasalar?.. Maazallah...
Anlayan, beri gelsin...
Herkes reklam vermeli, diye bir kural yok. Reklam verince her şey daha güzel olacak palavrasına da inanmamak lazım. Her reklam verenin bir amacı, bir hedefi olmalı... Ayrıca parayı sokağa atmak için bir çok alternatif var, reklam vermeye gerek yok.
Hafta sonu yayınlanan gazetelerde yer alan Türkiye Jokey Kulübü’nün (TJK) ilanına bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız... Çimen yeşili bir zemin üzerinde bir kaç ton açık farkla yerleştirilmiş bir at başı silueti. Üzerinde beyaz harflerle “To be or not to be!”, altında da sözün sahibi Türkçe okunuşuyla ‘Şekspir’ yazıyor. Sol alt köşede TJK’nın logosu ve internet adresi verilirken, sağ alt köşede “Oyna, hayatını yaşa.” mesajı uygun görülmüş ve yanına küçük bir kutu içinde de aynı at başı ile altına ‘6’lı.’ yazısı kondurulmuş.
Neresinden tutsak ki?...
1- Reklamın üzerindeki metni İngilizce yazıp her at yarışı meraklısının anlayacağı mı düşünülmüş, eğer anlayacakları düşünüldüyse neden Shakespeare değil de Şekspir yazılmış?
2- Sağ alt köşedeki kutunun içindeki at başının altında yazan “6’lı.”nın sonunda neden nokta var? Türkçe’ye olan saygılarından mı, 6’lıyı cümle sanıp, cümlenin bittiğini düşündükleri için mi?
3- “Oyna, hayatını yaşa.” mesajı ne kadar gerçeğe yakın? At yarışı oynayıp kaybeden insanlar nezdinde nasıl bir duygu yaratıyor? Ya da oynayıp kaybedenler, hayatlarını yaşayamayacaklarına göre ne yaşayacaklar?
4- Bu reklamın kilit mesajı ve amacı ne? 6’lı oynamaya teşvik mi etmek? O zaman bu, hedef kitlenin anlayacağı şekilde, daha net bir konsept ve mesajla yapılamaz mıydı?
Belli ki birileri yine ‘yaratıcı’ olayım demiş; o ‘sanatçı’ arkadaşımızın da iş sonucu, iletişim hedefi falan umurunda olmamış.
Hiç üzülmesin, böyle yapan pek çok ‘sanatçı’ reklamcı ağabeyi var...
‘Vermeden’ alamazsınız...
Üst düzey yöneticiler işten ayrılırken genelde ‘golden handshake’ (Altın el sıkışma) diye bir yöntemden söz ederler. Karşılıklı öyle maddi ve manevi koşullar sağlanır ki, kimse birbirinin kuyusunu kazmaz. Boşanmalarda da belki avukatlar değil, ama iletişimciler kesinlikle bu ‘golden handshake’i tavsiye ederler.
Uygulamazsanız ne olur? Hır çıkar. Ve her iki taraf da kaybeder... Son örnek Wal-Mart’dan. Pazarlama Yöneticisi Julie Roehm’ün, şirketin etik kurallarını çiğnedi diye işine son verilmiş. O da hemen CEO Lee Scott’un ne kadar ahlaksız ve üç kağıtçı olduğunu etrafa yaymaya başlamış... Hem de kanıtlar ileri sürerek.
Yine iki testi çarpışmış, biri kırılsa bile diğeri çatlamış...
Hem üst düzey yöneticiler hem de boşanmak üzere olanlar için mükemmel bir örnek. İzlemekte yarar var...