Amerikan rüyasının sonu
03 Eylül 2019 - Yeni Şafak
Amerikan Rüyası yıllarca pompalandı. Hollywood da bu konuda başrolü üstlendi. Amaç, soğuk savaş yıllarında Sovyetler Birliği ve uydusu ülkelerini içeriden vurmaktı. Tüketim toplumunun krallığı, Amerika Rüyası’nın ana eksenini oluşturuyordu. Bunda büyük ölçüde başarılı oldular.
Nereye kadar?
Naom Chomsky’nin tespit ettiği üzere, “ABD maneviyatını kaybedene kadar”…
Kilise, okul, mahkeme (adalet), hastane (sağlık), polis (güvenlik) kutsalları tüketime yenilene, çekirdek aile çökmeye başlayana kadar...
Trump’ı iktidara getiren yarı cahil popüler faşizan kültürün ABD toplumu üzerine bir kara bulut gibi çökmesi işte bunun sonucudur...
Amerikan Başkanı Donald Trump, ‘çok ciddi’ konu ve tehditler hakkında alaycı, küçümseyici ve politikasızlığa işaret eden yorumlarıyla tarih boyu anılacağa benziyor.
Bahama Adaları’nı vuran Dorian Kasırgası ile ilgili açıklaması da bunlardan biri…
Korkuyla karışık tedirginlikle beklenen Dorian Kasırgası, şiddet ölçeğinde en yüksek seviye olan ‘5. Kategori’de yer alıyor. Bu, rüzgârın hızının saatte 295 km.’yi bulacağı anlamına geliyormuş. En geç bugün Amerika’nın Florida eyaletinde etkili olmaya başlayacağı düşünülüyor.
Trump şu açıklamayı yapmış: “Bize doğru ne geliyor bilmiyoruz. Tek bildiğimiz bunun muhtemelen en büyüğü olduğu. Daha önce kategori 5 diye bir şey duyduğumu bile sanmıyorum. Bazı kategori 4 şiddetinde kasırgalar gördüm ama onlar bile çok olmuyor. Ama kategori 5, en büyük kasırga ve maalesef başımıza gelebilir.”
Oysa Dorian Kasırgası, Trump’ın başkanlık döneminde içinde ABD’yi etkileyen, bu şiddetteki dördüncü kasırga… Irma, Maria ve Michael kasırgaları da son iki yıl içinde ülkede büyük kayba neden olmuştu… İşin enteresan yanı şu ki Trump, hepsinde benzer açıklamalarda bulunmuş: “Daha önce duyduğumu sanmıyorum.”
Trump’ın açıklama konusundaki pervasızlığı tepki uyandırsa da aslında ilkim konusunda ABD’nin güttüğü devlet politikasının ne olduğunu ortaya koyuyor.
Barack Obama gibi, Clinton gibi önceki başkanlar, kendilerini komik duruma düşürecek, alaya alınacak sözler sarf etmezdi. Hatta Obama’nın eşi Michelle Obama, Beyaz Saray’da bir organik tarım bahçesi bile oluşturmuş, Başkanlık ofisinin çevre konusunda ne kadar duyarlı olduğu mesajını vermeye de çalışıyordu.
Aslında Trump’ın önceki başkanlardan farkı yok. O da diğerleri gibi kasırgaların ana sebeplerinden olan iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda önleyici bir politika uygulamıyor. ABD’nin bu sorunda hatırı sayılır bir payı olmasına rağmen, Obama gibi o da Kyoto Protokolü’nü imzalamıyor. Paris Anlaşması’ndan ise çekildi…
Sabık başkanlarla Trump arasında, iklim politikası konusunda bir fark yok ama işin iletişimi konusunda var… Bu anlamda Trump’ın “aptal” olarak yorumlanmasına neden olan açıklamaların “dürüst” oldukları bile söylenebilir… En azından önceki başkanların -mış gibi yapan, ikiyüzlü tavrını uygulamıyor… Elbette gezegenimiz için iki tutum da aynı yola çıkıyor… Yok aslında birbirlerinden farkları…
Hâlâ çocuğunun doğumunu orada yaparak Amerikan pasaportuna sahip olmasını isteyen, kendisi ABD vatandaşlığına geçmeyi arzulayan varsa bir kez daha uyarmak ve sormak isterim: “Aklınız başınızda mı? İyi misiniz?”
ABD’nin ‘medeni’ bir ülke olduğu masalına kendinizi mi, yoksa bizi mi inandırmaya çalışıyorsunuz?
Dün, bizim gazetenin arka sayfasındaki haberde, ABD’deki silahlı saldırganların yaptığı eylemlerin bilançosu vardı… 2019’un ilk sekiz ayında 138 ölü… Bu sayı 2017 yılında 235, 2018 yılında 140 imiş…
Peki, ‘çok makbul’ bu ülkenin Başkanı Trump, ne diyor? 17 kişinin öldüğü Florida’daki okul baskınından sonra, okulların yakınlarındaki silahsız bölge uygulamasının sonlandırılmasına desteğini açıklayarak “Silahlı bir öğretmenin olası saldırıları ‘çok çabuk’ sona erdirebileceğini” söyleyerek öğretmenlerin silahlanmasını savunmuştu… Laf, lafa benzemiyor, değil mi?
Geçen ay Teksas’taki El Paso’da gerçekleşen saldırı malumunuz… Saldırgan ırkçı bir de manifesto yayınlamış, “ABD’yi Hispanik istilasından kurtaracağını” söylemişti. Saldırının ardından Başkan Trump, silah satın alacak kişilerin geçmişinin ve sabıka kaydının daha iyi araştırılması gerektiğini söylemiş.
“Yetmez ama, fena da bir adım değil galiba” diyebilirsiniz. Bir açıklamasından daha bahsedelim, bakalım hâlâ öyle düşünecek misiniz? “Belki bu düzenleme umutsuzca ihtiyaç duyulan göç reformuyla birleştirilebilir.”
Irkçı bir saldırganın 20 kişinin ölümü, 27 kişinin de yaralanmasıyla son bulan eyleminin, göçmenlere karşı başka bir ırkçı politikaya dönüşmesi tam da onların yapabileceği bir şey, değil mi?!
“Gündelik politikadır canım” diye düşünüyorsanız, sizin başkanın masum insanların ölümcül silahlardan korunması amacını taşıyan Uluslararası Silah Ticareti Anlaşması’ndan çekileceklerini duyurduğunu da hatırlatalım….
Hâlâ istiyorsanız, buyurun gidin ABD’ye tabii. Ama onların kollarını açmış sizi beklediğini sanmayın, bizden söylemesi…
Nereye kadar?
Naom Chomsky’nin tespit ettiği üzere, “ABD maneviyatını kaybedene kadar”…
Kilise, okul, mahkeme (adalet), hastane (sağlık), polis (güvenlik) kutsalları tüketime yenilene, çekirdek aile çökmeye başlayana kadar...
Trump’ı iktidara getiren yarı cahil popüler faşizan kültürün ABD toplumu üzerine bir kara bulut gibi çökmesi işte bunun sonucudur...
Amerikan Başkanı Donald Trump, ‘çok ciddi’ konu ve tehditler hakkında alaycı, küçümseyici ve politikasızlığa işaret eden yorumlarıyla tarih boyu anılacağa benziyor.
Bahama Adaları’nı vuran Dorian Kasırgası ile ilgili açıklaması da bunlardan biri…
Korkuyla karışık tedirginlikle beklenen Dorian Kasırgası, şiddet ölçeğinde en yüksek seviye olan ‘5. Kategori’de yer alıyor. Bu, rüzgârın hızının saatte 295 km.’yi bulacağı anlamına geliyormuş. En geç bugün Amerika’nın Florida eyaletinde etkili olmaya başlayacağı düşünülüyor.
Trump şu açıklamayı yapmış: “Bize doğru ne geliyor bilmiyoruz. Tek bildiğimiz bunun muhtemelen en büyüğü olduğu. Daha önce kategori 5 diye bir şey duyduğumu bile sanmıyorum. Bazı kategori 4 şiddetinde kasırgalar gördüm ama onlar bile çok olmuyor. Ama kategori 5, en büyük kasırga ve maalesef başımıza gelebilir.”
Oysa Dorian Kasırgası, Trump’ın başkanlık döneminde içinde ABD’yi etkileyen, bu şiddetteki dördüncü kasırga… Irma, Maria ve Michael kasırgaları da son iki yıl içinde ülkede büyük kayba neden olmuştu… İşin enteresan yanı şu ki Trump, hepsinde benzer açıklamalarda bulunmuş: “Daha önce duyduğumu sanmıyorum.”
Trump’ın açıklama konusundaki pervasızlığı tepki uyandırsa da aslında ilkim konusunda ABD’nin güttüğü devlet politikasının ne olduğunu ortaya koyuyor.
Barack Obama gibi, Clinton gibi önceki başkanlar, kendilerini komik duruma düşürecek, alaya alınacak sözler sarf etmezdi. Hatta Obama’nın eşi Michelle Obama, Beyaz Saray’da bir organik tarım bahçesi bile oluşturmuş, Başkanlık ofisinin çevre konusunda ne kadar duyarlı olduğu mesajını vermeye de çalışıyordu.
Aslında Trump’ın önceki başkanlardan farkı yok. O da diğerleri gibi kasırgaların ana sebeplerinden olan iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda önleyici bir politika uygulamıyor. ABD’nin bu sorunda hatırı sayılır bir payı olmasına rağmen, Obama gibi o da Kyoto Protokolü’nü imzalamıyor. Paris Anlaşması’ndan ise çekildi…
Sabık başkanlarla Trump arasında, iklim politikası konusunda bir fark yok ama işin iletişimi konusunda var… Bu anlamda Trump’ın “aptal” olarak yorumlanmasına neden olan açıklamaların “dürüst” oldukları bile söylenebilir… En azından önceki başkanların -mış gibi yapan, ikiyüzlü tavrını uygulamıyor… Elbette gezegenimiz için iki tutum da aynı yola çıkıyor… Yok aslında birbirlerinden farkları…
Hâlâ çocuğunun doğumunu orada yaparak Amerikan pasaportuna sahip olmasını isteyen, kendisi ABD vatandaşlığına geçmeyi arzulayan varsa bir kez daha uyarmak ve sormak isterim: “Aklınız başınızda mı? İyi misiniz?”
ABD’nin ‘medeni’ bir ülke olduğu masalına kendinizi mi, yoksa bizi mi inandırmaya çalışıyorsunuz?
Dün, bizim gazetenin arka sayfasındaki haberde, ABD’deki silahlı saldırganların yaptığı eylemlerin bilançosu vardı… 2019’un ilk sekiz ayında 138 ölü… Bu sayı 2017 yılında 235, 2018 yılında 140 imiş…
Peki, ‘çok makbul’ bu ülkenin Başkanı Trump, ne diyor? 17 kişinin öldüğü Florida’daki okul baskınından sonra, okulların yakınlarındaki silahsız bölge uygulamasının sonlandırılmasına desteğini açıklayarak “Silahlı bir öğretmenin olası saldırıları ‘çok çabuk’ sona erdirebileceğini” söyleyerek öğretmenlerin silahlanmasını savunmuştu… Laf, lafa benzemiyor, değil mi?
Geçen ay Teksas’taki El Paso’da gerçekleşen saldırı malumunuz… Saldırgan ırkçı bir de manifesto yayınlamış, “ABD’yi Hispanik istilasından kurtaracağını” söylemişti. Saldırının ardından Başkan Trump, silah satın alacak kişilerin geçmişinin ve sabıka kaydının daha iyi araştırılması gerektiğini söylemiş.
“Yetmez ama, fena da bir adım değil galiba” diyebilirsiniz. Bir açıklamasından daha bahsedelim, bakalım hâlâ öyle düşünecek misiniz? “Belki bu düzenleme umutsuzca ihtiyaç duyulan göç reformuyla birleştirilebilir.”
Irkçı bir saldırganın 20 kişinin ölümü, 27 kişinin de yaralanmasıyla son bulan eyleminin, göçmenlere karşı başka bir ırkçı politikaya dönüşmesi tam da onların yapabileceği bir şey, değil mi?!
“Gündelik politikadır canım” diye düşünüyorsanız, sizin başkanın masum insanların ölümcül silahlardan korunması amacını taşıyan Uluslararası Silah Ticareti Anlaşması’ndan çekileceklerini duyurduğunu da hatırlatalım….
Hâlâ istiyorsanız, buyurun gidin ABD’ye tabii. Ama onların kollarını açmış sizi beklediğini sanmayın, bizden söylemesi…