Ampul tak, yanar…
15 HAZİRAN 2011
Gani Müjde’nin esprisi şahane: “Ampulü söndüreceğiz, dediler; ampul avize oldu…”
2002’den bu yana CHP ile ilgili yazdıklarıma içerleyip bana o hakaret dolu fakat son derece komik e-postayı gönderen eski CHP milletvekilinin kelamı da fena değildir hani:
“Sen git Ak Partiye üye ol... Popona ampul tak, yanar...”
CHP’de önce yönetimi eleştirmiş, “Baykal giderse puanları artar!” demiştim. Baykal gitti, puanlar arttı… “Demode triumvira giderse daha da artar” dedim… Gönderdiler dinazorları, puanlar yine arttı. %32’ye kadar geldi… Daha hiçbir şey yapmadan…
“Şimdi Yeni CHP’yi oluşturma zamanıdır”, dedim, “Büyük fikir gerekir” dedim, “Neredeyse %60’ın sempati ile baktığı Erdoğan’ın şahsına saldırı yanlış” dedim, “Kadroların altını çizin, kültür ve değerler noktasına odaklanmalısınız” dedim… Hiçbirini yapmadılar. “Reklamlar iyi yapılmış, ama demode” dedim, aldırmadılar… Bir tek İsmet Paşa’nın o ünlü lafını söylemedim: “Sizi ben bile kurtaramam!...”
AK Parti’nin Başbakan’ın meydanlardaki sinirli havası hariç kampanya ve reklam filmlerinin son derece doğru ve çok etkileyici olduğunu belirttiğimde CHP’liler belki ‘yandaş’ değil ama, ‘yalaka’ yaftasını yapıştırmak istediler…
Sonuçta hani herkes kazandı ya, ben de kazandım. Nasıl mı? Şöyle…
***
En önemlisi, girdiğim iki iddiayı da kazandım… Adları mende mahfuz… Biri finans, diğeri eğlence sektöründen iki büyük patronumuz bana, bir adet takım elbise ile bir kalem takımı hediye edecekler.
Elbisenin kumaşı da terzisi de Teknosa’nın Genel Müdürü dostum Mehmet Nane’nin bana kazandırdığı, Beyoğlu’ndaki giyim kuşam tarihinin son halkları sayılan iki köklü firmadan. Kumaşlar İlya Gülerşen’den, dikimi ise Murat Taşın ve onun artık ‘büyük usta’ mertebesine ulaşmış iki oğlu Ercan ve Gürkan’dan… Benimki gibi George Clooney’e pek benzemeyen, ‘hafif’ deforme vücutlara cuk oturan takımlar yaratmayı becermek kolay iş değildir… Kalem ise Monte Grappa’nın en havalı serisinden… Aslında ben Mont Blanc Limited Edition serisi hastasıyımdır ancak bu kez bir özellik yapalım dedik.
Aldığım risk hayli yüksek olmasına rağmen, iddialar çok basitti aslında… Ben demiştim ki, “AK Parti bir önceki seçimlerden fazla oy alır” ve “CHP %27’nin üzerine çıkamaz”…
İddiaya girerken rakipleri uyarmıştım, “İşim gereği, her hafta iki araştırma şirketinden gelen sonuçlara bakıyorum, iyi düşündünüz mü?”
Sübjektivizm böyle bir şeydir işte… İşin içine mutlaka ‘hüsnü kuruntu’ da denen sübjektif istekler, ‘Ah keşke şöyle olsa’ türünden duygular karışır ve insan kendisini yanıltmak için daha iyi bir yol bulamaz…
Bu durumlara araştırmacılar da düşer bazen. Kararsızları dağıtırken girer devreye o ‘hüsnü kuruntu’… En iyisi olduğu söylenen bir tanesi “CHP yüzde 29-30 alır” demişti de başka bir şey dememişti… Ben üç araştırma kuruluşunu kriter almıştım: Sonar, MetroPoll ve Anar… Beni yanıltmadılar. Onlara teşekkürler…
***
Bu seçimden neler öğrendiğimiz bir kez daha hatırlayalım mı?
1. Meydanlar yalan söyler… 2. Siyasi iletişimde, iktidar olamadıysanız başarısızsınız, demektir. 3. “Halk bunu istiyor” yaklaşımı, mevcudu iyileştirmenin, geliştirmenin, pekiştirmenin yolu değildir… 4. En ‘cana yakın’ olan lider ve partisi kazanır. 5. Bu kez nasıl TV reklamları öne çıktıysa, gelecek seçimlerde sosyal medya ve STK’ların etkisi çok daha büyük harfle yazılacaktır. 6. Gelecek seçimin iletişim stratejisi ve uygulamasını bugün başlatanlar, o gün geldiğinde daha güçlü olacaklardır. 7. Kampanyalar, her şeyi bildiğini sanan siyasetçilere değil işin uzmanlarına bırakılacaktır… 8. Liderlerin konuşmalarını yazılı metin üzerinden yapmaları son derece doğrudur. 9. ‘Her şeyi bilme ve her şeye maydanoz olma’ durumu siyaset ve medyada azalacaktır. 10. Kamu vicdanı her zaman kamuoyunu yener…
Not: Benden duyun, dedim… Bugün nasipse dördüncü kez baba oluyorum. Müthiş bir duygu. Yaşını başını almış tüm çiftlere tavsiye ediyorum. Allah kısmet ederse eşim Alinihat’ı dünyaya getirecek. Heyecan dorukta. Çocuklarımla birlikte eşimin yanında olacağız. Ortalıkta gözükmezsek affola…
2002’den bu yana CHP ile ilgili yazdıklarıma içerleyip bana o hakaret dolu fakat son derece komik e-postayı gönderen eski CHP milletvekilinin kelamı da fena değildir hani:
“Sen git Ak Partiye üye ol... Popona ampul tak, yanar...”
CHP’de önce yönetimi eleştirmiş, “Baykal giderse puanları artar!” demiştim. Baykal gitti, puanlar arttı… “Demode triumvira giderse daha da artar” dedim… Gönderdiler dinazorları, puanlar yine arttı. %32’ye kadar geldi… Daha hiçbir şey yapmadan…
“Şimdi Yeni CHP’yi oluşturma zamanıdır”, dedim, “Büyük fikir gerekir” dedim, “Neredeyse %60’ın sempati ile baktığı Erdoğan’ın şahsına saldırı yanlış” dedim, “Kadroların altını çizin, kültür ve değerler noktasına odaklanmalısınız” dedim… Hiçbirini yapmadılar. “Reklamlar iyi yapılmış, ama demode” dedim, aldırmadılar… Bir tek İsmet Paşa’nın o ünlü lafını söylemedim: “Sizi ben bile kurtaramam!...”
AK Parti’nin Başbakan’ın meydanlardaki sinirli havası hariç kampanya ve reklam filmlerinin son derece doğru ve çok etkileyici olduğunu belirttiğimde CHP’liler belki ‘yandaş’ değil ama, ‘yalaka’ yaftasını yapıştırmak istediler…
Sonuçta hani herkes kazandı ya, ben de kazandım. Nasıl mı? Şöyle…
***
En önemlisi, girdiğim iki iddiayı da kazandım… Adları mende mahfuz… Biri finans, diğeri eğlence sektöründen iki büyük patronumuz bana, bir adet takım elbise ile bir kalem takımı hediye edecekler.
Elbisenin kumaşı da terzisi de Teknosa’nın Genel Müdürü dostum Mehmet Nane’nin bana kazandırdığı, Beyoğlu’ndaki giyim kuşam tarihinin son halkları sayılan iki köklü firmadan. Kumaşlar İlya Gülerşen’den, dikimi ise Murat Taşın ve onun artık ‘büyük usta’ mertebesine ulaşmış iki oğlu Ercan ve Gürkan’dan… Benimki gibi George Clooney’e pek benzemeyen, ‘hafif’ deforme vücutlara cuk oturan takımlar yaratmayı becermek kolay iş değildir… Kalem ise Monte Grappa’nın en havalı serisinden… Aslında ben Mont Blanc Limited Edition serisi hastasıyımdır ancak bu kez bir özellik yapalım dedik.
Aldığım risk hayli yüksek olmasına rağmen, iddialar çok basitti aslında… Ben demiştim ki, “AK Parti bir önceki seçimlerden fazla oy alır” ve “CHP %27’nin üzerine çıkamaz”…
İddiaya girerken rakipleri uyarmıştım, “İşim gereği, her hafta iki araştırma şirketinden gelen sonuçlara bakıyorum, iyi düşündünüz mü?”
Sübjektivizm böyle bir şeydir işte… İşin içine mutlaka ‘hüsnü kuruntu’ da denen sübjektif istekler, ‘Ah keşke şöyle olsa’ türünden duygular karışır ve insan kendisini yanıltmak için daha iyi bir yol bulamaz…
Bu durumlara araştırmacılar da düşer bazen. Kararsızları dağıtırken girer devreye o ‘hüsnü kuruntu’… En iyisi olduğu söylenen bir tanesi “CHP yüzde 29-30 alır” demişti de başka bir şey dememişti… Ben üç araştırma kuruluşunu kriter almıştım: Sonar, MetroPoll ve Anar… Beni yanıltmadılar. Onlara teşekkürler…
***
Bu seçimden neler öğrendiğimiz bir kez daha hatırlayalım mı?
1. Meydanlar yalan söyler… 2. Siyasi iletişimde, iktidar olamadıysanız başarısızsınız, demektir. 3. “Halk bunu istiyor” yaklaşımı, mevcudu iyileştirmenin, geliştirmenin, pekiştirmenin yolu değildir… 4. En ‘cana yakın’ olan lider ve partisi kazanır. 5. Bu kez nasıl TV reklamları öne çıktıysa, gelecek seçimlerde sosyal medya ve STK’ların etkisi çok daha büyük harfle yazılacaktır. 6. Gelecek seçimin iletişim stratejisi ve uygulamasını bugün başlatanlar, o gün geldiğinde daha güçlü olacaklardır. 7. Kampanyalar, her şeyi bildiğini sanan siyasetçilere değil işin uzmanlarına bırakılacaktır… 8. Liderlerin konuşmalarını yazılı metin üzerinden yapmaları son derece doğrudur. 9. ‘Her şeyi bilme ve her şeye maydanoz olma’ durumu siyaset ve medyada azalacaktır. 10. Kamu vicdanı her zaman kamuoyunu yener…
Not: Benden duyun, dedim… Bugün nasipse dördüncü kez baba oluyorum. Müthiş bir duygu. Yaşını başını almış tüm çiftlere tavsiye ediyorum. Allah kısmet ederse eşim Alinihat’ı dünyaya getirecek. Heyecan dorukta. Çocuklarımla birlikte eşimin yanında olacağız. Ortalıkta gözükmezsek affola…