Anonim Sorumluluk
22 Ağustos 2019 - Yeni Şafak
İletişimcilere, sosyal bilimcilere, iş dünyasının yöneticilerine ve tabii siyasetçilere seslendiğimiz yazılarda zaman zaman altını çizdiğimiz bir konu var. Bulunduğunuz yerin, seslendiğiniz hedef kitlenin kültürüne uygun davranmak, değerleriyle didişmemek.
Ülkemizin geliştirdiği iş, siyaset ya da gündelik yaşam, yani her alanında etkili olan bir kültür de ‘anonim sorumluluk ilkesi’dir. 5187 sayılı Basın Kanunu’nda da etkisini görmek mümkün... Kısaca, ortaya konan eserdeki mesuliyetin sadace onu yapana değil, zincirleme olarak idari hiyerarşide en üst noktadaki yetkiliye kadar uzanması anlamına gelir.
İş dünyasında da böyledir. Örneğin, inşaatı yeni tamamlanmış bir eve taşındığınızı düşünün... Elektrik tesisatındaki sorun nedeniyle prizlerden biri çalışmasın... Sorunun çözülmesini istediğimizde, inşaatın müteahhidi olan firmayı bundan sorumlu tutmaz mıyız? Ya da bir restoranda size kaba davranan, siparişlerinizi yanlış getiren bir garsonla karşılaştığınızda “Bir daha gelmem” diye twit atarken aslında sorumluluğun garsonu da aşarak restoranın sahibine ait olduğu kabulüyle davranmaz mıyız?
Siyaseti de bundan ayrı tutamayız, hatta ‘anonim sorumluluk ilkesi’nin en sağlam çalıştığı, kültürünün en yerleşik olduğu alan siyasettir diyebiliriz. Yerdeki parke taşı oynayıp üstünüze su sıçrasa “Bakanlık bunları görmüyor mu?” diye içinizden geçirmez misiniz?
Böyledir bizde. Anonim sorumluluk ilkesi, adını bilin ya da bilmeyin bir kültür olarak yerleşmiştir. Siz farkında bile olmadan sürekli çalışır. En tepedeki kişi her şeyden sorumludur. Her aksaklık onun alanına girer.
Bu ilkeyi, Tarım ve Orman Bakanı Sayın Bekir Pakdemirli’nin İzmir Karabağlar’daki 500 hektarlık orman yangınının söndürme çalışmaları hakkındaki açıklamalarıyla bir kez daha hatırladım.
Türk Hava Kurumu’na ait yangın uçaklarının kullanılmamasıyla ilgili konuşan Sayın Bakan pek çok şey söyledi: “Orman personelimiz emniyetli olmadığı için bu uçaklara binmek istemiyor” da dedi... “İşin maliyet boyutu da var” da... “THK'nın elinde olan uçaklar 6 tane ama 3'ü şu an yerde, ground vaziyette. Yani motor yuvalarında motor yok; 3 tanesinin faal olduğunu söyleniyor. Bunların da sadece birinin yakıt almaya gittiğini düşünseniz, bir link kurma imkanı yok” da...
Tüm bunlardan bize, her kesimden halka kalan ne oldu? Algılamamız nedir diye bir bakalım... Sorumluluk zincirindeki yerini kabul etmeyen bir yaklaşım... 500 hektarlık ormanlık alanın kül olması... Açıklamalardaki maliyet vurgusu nedeniyle bütçenin iyi idare edilmediği algısı...
Oysa, maliyet ve bütçe politikaları konusunda Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndan beri yerleşmiş bir kültürü var. Öyle olmasaydı ne Büyük Taarruz’a girilirdi... Ne Yavuz ve Fatih sondaj gemileri satın alınırdı... Ne İstanbul 3. Havalimanı yapılırdı ne de İzmir otobanı...
Türkiye uzun yıllardır vizyon odaklı bir devlet kültürüyle yönetiliyor. Yenilikçilik, kalkınma, gelişme konularında atak yapmak üzere politikalar geliştirip bütçe planlamasını da buna göre yapıyor.
O nedenle İzmir’deki yangından geriye maalesef pek çok kül ve Sayın Bakan’ın talihsiz açıklamaları kaldı...
Ülkemizin geliştirdiği iş, siyaset ya da gündelik yaşam, yani her alanında etkili olan bir kültür de ‘anonim sorumluluk ilkesi’dir. 5187 sayılı Basın Kanunu’nda da etkisini görmek mümkün... Kısaca, ortaya konan eserdeki mesuliyetin sadace onu yapana değil, zincirleme olarak idari hiyerarşide en üst noktadaki yetkiliye kadar uzanması anlamına gelir.
İş dünyasında da böyledir. Örneğin, inşaatı yeni tamamlanmış bir eve taşındığınızı düşünün... Elektrik tesisatındaki sorun nedeniyle prizlerden biri çalışmasın... Sorunun çözülmesini istediğimizde, inşaatın müteahhidi olan firmayı bundan sorumlu tutmaz mıyız? Ya da bir restoranda size kaba davranan, siparişlerinizi yanlış getiren bir garsonla karşılaştığınızda “Bir daha gelmem” diye twit atarken aslında sorumluluğun garsonu da aşarak restoranın sahibine ait olduğu kabulüyle davranmaz mıyız?
Siyaseti de bundan ayrı tutamayız, hatta ‘anonim sorumluluk ilkesi’nin en sağlam çalıştığı, kültürünün en yerleşik olduğu alan siyasettir diyebiliriz. Yerdeki parke taşı oynayıp üstünüze su sıçrasa “Bakanlık bunları görmüyor mu?” diye içinizden geçirmez misiniz?
Böyledir bizde. Anonim sorumluluk ilkesi, adını bilin ya da bilmeyin bir kültür olarak yerleşmiştir. Siz farkında bile olmadan sürekli çalışır. En tepedeki kişi her şeyden sorumludur. Her aksaklık onun alanına girer.
Bu ilkeyi, Tarım ve Orman Bakanı Sayın Bekir Pakdemirli’nin İzmir Karabağlar’daki 500 hektarlık orman yangınının söndürme çalışmaları hakkındaki açıklamalarıyla bir kez daha hatırladım.
Türk Hava Kurumu’na ait yangın uçaklarının kullanılmamasıyla ilgili konuşan Sayın Bakan pek çok şey söyledi: “Orman personelimiz emniyetli olmadığı için bu uçaklara binmek istemiyor” da dedi... “İşin maliyet boyutu da var” da... “THK'nın elinde olan uçaklar 6 tane ama 3'ü şu an yerde, ground vaziyette. Yani motor yuvalarında motor yok; 3 tanesinin faal olduğunu söyleniyor. Bunların da sadece birinin yakıt almaya gittiğini düşünseniz, bir link kurma imkanı yok” da...
Tüm bunlardan bize, her kesimden halka kalan ne oldu? Algılamamız nedir diye bir bakalım... Sorumluluk zincirindeki yerini kabul etmeyen bir yaklaşım... 500 hektarlık ormanlık alanın kül olması... Açıklamalardaki maliyet vurgusu nedeniyle bütçenin iyi idare edilmediği algısı...
Oysa, maliyet ve bütçe politikaları konusunda Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndan beri yerleşmiş bir kültürü var. Öyle olmasaydı ne Büyük Taarruz’a girilirdi... Ne Yavuz ve Fatih sondaj gemileri satın alınırdı... Ne İstanbul 3. Havalimanı yapılırdı ne de İzmir otobanı...
Türkiye uzun yıllardır vizyon odaklı bir devlet kültürüyle yönetiliyor. Yenilikçilik, kalkınma, gelişme konularında atak yapmak üzere politikalar geliştirip bütçe planlamasını da buna göre yapıyor.
O nedenle İzmir’deki yangından geriye maalesef pek çok kül ve Sayın Bakan’ın talihsiz açıklamaları kaldı...