Araştırmacıların da artık kalite belgesi var
11 KASIM 2007
Dün postadan çıktı. Çok sevindim. Minik bir broşür. Gönderen Araştırmacılar Derneği... Dernek yeni bir uygulamaya başlamış. Bir tür meslekî özdenetim sertifikasyonu bu. Adı, Güvenilir Araştırma Belgesi (GAB). Kalite belgesi gibi bir şey... Yılda bir kere bağımsız denetim şirketi Bureau Veritas tarafından denetlenmeyi kabul etmek ön koşul. Bu ön koşulu bugüne kadar kabul etmiş şirketler şöyle: Akademetre, Bulgu, Dikey, Etik, GFK, Ipsos KMG, Method Research Company, Nielsen...
Bu çok önemli bir gelişme. Yıllardır bu konuda derneği göreve çağırır dururum. Nihayet halletmişler. Para karşılığı seçim sonucu yayınlayan o araştırma şirketini aralarına alıp almayacaklarını bir polis köpeği gibi iz sürerek takip edeceğimden kuşkuları olmasın. GAB’ı alanları burada yayınlayacağım. Araştırmada güven çok önemli... Gönül rahatlığı ile Derneği ve GAB’ı doğru adres olarak gösterebilmeliyiz. (www.araştirmacilar.org).
İletişim danışmanlığı şirketleri derneği İDA bu işi yıllar önce çözmüştü. Dernek uluslararası kuruluş İCCO üyesi. Uluslararası hizmet kalite belgesini imzalamayı taahhüt etmiş 15 üyesi var derneğin. Yavaş yavaş hepsi iki yılda bir zorunlu olan uluslararası denetimden geçiyor...
Herkesin göğsünü gere gere tavsiye edebileceği yapıların oluşması övgüye değer. Başkan Betül Khan, Asbaşkan Temek Aksoy, Genel Sekreter Arzu Eder, Muhasip Üye Ali Levent Orhun, Üye Ali Danış, Üye Murat Sarı, Üye Ziya Güveli derneği taşıdıkları güven ve kalite algısıyla ilgili ne kadar övünseler azdır...
Her vaat risk taşır
“Kavramların ne önemi var, mühim olan yaptığın iş!”
Hiç de öyle değil. Kavramlar her şeyi ifade edebilir yeter ki doğru okuyabilelim. Örneğin, iş dünyasında tek kelimede ifade edilen ‘müşteri’...
En oynak olan kavramlardan biridir. ABD’li bunu çözmüş; ancak bizde işler karışık. İngilizce’de üç ayrı kavram kullanıyorlar ve ilişkileri ona göre yönetiyorlar: ‘Client (özel müşteri), customer (müşteri) ve consumer (tüketici)...
Peki biz ne yapacağız? Bunların her birine tamamen farklı yaklaşmak gerekiyor. Karıştırırsan, karşındaki de seni karıştırıyor.
Ne zaman birilerinin bu farkları kavrayıp uygulamaya geçtiğini görsem, hele bir de çorbada bir miktar tuzum olduğunu hissetsem, keyfime diyecek olmuyor...
Geçenlerde Turkcell’den Alkım Alatlı Bey’in kartını görünce içimden bir ses yıllar “Yıllar önce Fethiye’de verdiğin konferansta boşa konuşmamışsın. Sanki işe yaramış!” dedi...
Alkım Bey’in kartvizitinde görev olarak ‘Kurumsal Hizmetler, Özel Müşteriler İlişki Yönetimi, Müşteri Yöneticisi’ yazıyordu. Demek istenen şu: Turkcell, kurumsal müşterileri ile bireysel müşterilerine farklı hizmet anlayışıyla yaklaşıyor. Bu ayrımı sadece kurumsal ve bireysel olarak yapmıyor. Kurumsal müşterilerinden kendisi için önemli olan, gelirine daha çok katkı sağlayanları ‘özel müşteri’ olarak konumlandırıp, bu yaklaşımla ilişki kuruyor. Böylece önemli olan müşteriye kendisini ‘özel’ hissetmesini sağlamak için farklı çözümler geliştiriyor. Bunun için zaman, insan ve para kaynağı ayırıyor... Ayrıca ilişki yönetimi ile algılama yönetimi arasındaki farkı da biliyor...
Ufacık karttan bu kadar çok şey okunur mu? Okunur... Kartın vaadi bu... Bu tür vaatlerde en tehlikeli durum oluşturulan beklentileri karşılayacak hatta o çıtayı aşacak tutum ve davranışlar sergilemektir. Yoksa işler tamamen tersine döner. Düş kırıklığı agresyona dönüşür. Aynen eşiniz ya da sevgilinizle ilişkinizde olduğu gibi...
Kitaplar stres faktörü oldu
Bİr ömür boyu bir numaralı motivasyon kaynağım olan kitaplarla şu sıra başım hiç hoş değil. Bunda kitapların kabahati yok. Sorunlu olan benim. Zaman özürlü olduğum bir dönemden geçiyorum. Sevdiklerime de az zaman ayırıyorum. Günlük yazılar başladığından bu yana ‘acil ve önemli olan işler’ bana tamamen hükmetmeye başladı neredeyse.
İyi bir kitap gördüm mü, “Eyvah!” diyorum, “İşte bir stres faktörü daha!”... Bazen sırada bekleyen kitapları yüklenip evin yolunu tutuyorum. Sonra da okumadan hepsini yine işyerine getirdiğim oluyor. Ama bu hafta sonu azmettim... Okuyacağım. En azından birini ikisini...
Bu hafta sonu için eve getirdiğim kitapların adları şöyle: Selim İleri (İstanbul Lale ile Sümbül), Banu Avar (Hangi Avrupa), Sadri Özel (Harbiyeli), Prof. Dr. Yılmaz Savaşçın (Bütünsel Çevre Bilinci ve Çevre Yalanları), Bordo - Siyah Yayınevi (Nutuk)...
Bugün biraz serzeniş günü... Yakında hayatımı düzene sokacağımdan hiç şüphem yok. Zamanı tekrar adam gibi yöneteceğimden kimsenin şüphesi olmasın...
Bu kez saz Hulusi Derici’nin elinde
MARKA ajansının sahibi Hulusi Derici el yazısıyla ‘ıslak imzalı’ bir not ve ekinde bir kitapçık göndermiş. Şöyle demiş: “Hafta sonu köşenizi okurken Serdar’ın (Erener) röportajından alıntıları görünce ekteki M.A.R.K.A. Kültürü kitapçığımız paylaşmak istedim. Bir buçuk yıl önce oluşturduk bu kitapçığı. Çalışanlarımızın el kitabıdır bu. Sarı post-it’le ayırdığım bölümü dikkatinize sunuyorum”.
Adı geçen bölümde kitapçıkta şöyle deniyor: “Biz burada Kristal Elma, Cannes, Epica, Clio, Effie vs gibi yarışmalarda ödül almak için reklam üretmeyiz. Hiçbir yarışmaya da katılmayız. Siz hiç, doktorlar arasında ‘Kristal Steteskop’ veya avukatlar arasında ‘Altın Terazi’ falan gibi yarışmalar olduğunu duydunuz mu? Birçok ajans öncelikle diğer reklamcıları etkileyecek reklamlar üretmek için çalışır. Reklama, ‘Bu reklam ödül alır, bu reklam alamaz’ diye bakarlar. Biz, ‘Bu reklam işe yarar mı yaramaz mı’ diye bakarız”...
Meraklısı, Serdar Erener ile ilgili yazdığım yazıyı (3 Kasım) internetten indirip okuyabilir.
Bu arada Hulusi Derici’nin broşürüne bayıldım. Şirketlerde işe yeni başlayanlara verilen kakavan oryantasyon kitapçıklarından çok farklı. İlk sayfada bakın ne diyor: “Sizi seçerken, yetenekli, hırslı ve iyi insan ilişkileri kurabilecek bir yapınız olduğunu düşünerek seçtik. Eğer yetenekli tembelseniz veya yetenekli bir ‘hırt’ veya ihtiraslı bir yeteneksiz, burada tutunamazsınız!”..
Bu çok önemli bir gelişme. Yıllardır bu konuda derneği göreve çağırır dururum. Nihayet halletmişler. Para karşılığı seçim sonucu yayınlayan o araştırma şirketini aralarına alıp almayacaklarını bir polis köpeği gibi iz sürerek takip edeceğimden kuşkuları olmasın. GAB’ı alanları burada yayınlayacağım. Araştırmada güven çok önemli... Gönül rahatlığı ile Derneği ve GAB’ı doğru adres olarak gösterebilmeliyiz. (www.araştirmacilar.org).
İletişim danışmanlığı şirketleri derneği İDA bu işi yıllar önce çözmüştü. Dernek uluslararası kuruluş İCCO üyesi. Uluslararası hizmet kalite belgesini imzalamayı taahhüt etmiş 15 üyesi var derneğin. Yavaş yavaş hepsi iki yılda bir zorunlu olan uluslararası denetimden geçiyor...
Herkesin göğsünü gere gere tavsiye edebileceği yapıların oluşması övgüye değer. Başkan Betül Khan, Asbaşkan Temek Aksoy, Genel Sekreter Arzu Eder, Muhasip Üye Ali Levent Orhun, Üye Ali Danış, Üye Murat Sarı, Üye Ziya Güveli derneği taşıdıkları güven ve kalite algısıyla ilgili ne kadar övünseler azdır...
Her vaat risk taşır
“Kavramların ne önemi var, mühim olan yaptığın iş!”
Hiç de öyle değil. Kavramlar her şeyi ifade edebilir yeter ki doğru okuyabilelim. Örneğin, iş dünyasında tek kelimede ifade edilen ‘müşteri’...
En oynak olan kavramlardan biridir. ABD’li bunu çözmüş; ancak bizde işler karışık. İngilizce’de üç ayrı kavram kullanıyorlar ve ilişkileri ona göre yönetiyorlar: ‘Client (özel müşteri), customer (müşteri) ve consumer (tüketici)...
Peki biz ne yapacağız? Bunların her birine tamamen farklı yaklaşmak gerekiyor. Karıştırırsan, karşındaki de seni karıştırıyor.
Ne zaman birilerinin bu farkları kavrayıp uygulamaya geçtiğini görsem, hele bir de çorbada bir miktar tuzum olduğunu hissetsem, keyfime diyecek olmuyor...
Geçenlerde Turkcell’den Alkım Alatlı Bey’in kartını görünce içimden bir ses yıllar “Yıllar önce Fethiye’de verdiğin konferansta boşa konuşmamışsın. Sanki işe yaramış!” dedi...
Alkım Bey’in kartvizitinde görev olarak ‘Kurumsal Hizmetler, Özel Müşteriler İlişki Yönetimi, Müşteri Yöneticisi’ yazıyordu. Demek istenen şu: Turkcell, kurumsal müşterileri ile bireysel müşterilerine farklı hizmet anlayışıyla yaklaşıyor. Bu ayrımı sadece kurumsal ve bireysel olarak yapmıyor. Kurumsal müşterilerinden kendisi için önemli olan, gelirine daha çok katkı sağlayanları ‘özel müşteri’ olarak konumlandırıp, bu yaklaşımla ilişki kuruyor. Böylece önemli olan müşteriye kendisini ‘özel’ hissetmesini sağlamak için farklı çözümler geliştiriyor. Bunun için zaman, insan ve para kaynağı ayırıyor... Ayrıca ilişki yönetimi ile algılama yönetimi arasındaki farkı da biliyor...
Ufacık karttan bu kadar çok şey okunur mu? Okunur... Kartın vaadi bu... Bu tür vaatlerde en tehlikeli durum oluşturulan beklentileri karşılayacak hatta o çıtayı aşacak tutum ve davranışlar sergilemektir. Yoksa işler tamamen tersine döner. Düş kırıklığı agresyona dönüşür. Aynen eşiniz ya da sevgilinizle ilişkinizde olduğu gibi...
Kitaplar stres faktörü oldu
Bİr ömür boyu bir numaralı motivasyon kaynağım olan kitaplarla şu sıra başım hiç hoş değil. Bunda kitapların kabahati yok. Sorunlu olan benim. Zaman özürlü olduğum bir dönemden geçiyorum. Sevdiklerime de az zaman ayırıyorum. Günlük yazılar başladığından bu yana ‘acil ve önemli olan işler’ bana tamamen hükmetmeye başladı neredeyse.
İyi bir kitap gördüm mü, “Eyvah!” diyorum, “İşte bir stres faktörü daha!”... Bazen sırada bekleyen kitapları yüklenip evin yolunu tutuyorum. Sonra da okumadan hepsini yine işyerine getirdiğim oluyor. Ama bu hafta sonu azmettim... Okuyacağım. En azından birini ikisini...
Bu hafta sonu için eve getirdiğim kitapların adları şöyle: Selim İleri (İstanbul Lale ile Sümbül), Banu Avar (Hangi Avrupa), Sadri Özel (Harbiyeli), Prof. Dr. Yılmaz Savaşçın (Bütünsel Çevre Bilinci ve Çevre Yalanları), Bordo - Siyah Yayınevi (Nutuk)...
Bugün biraz serzeniş günü... Yakında hayatımı düzene sokacağımdan hiç şüphem yok. Zamanı tekrar adam gibi yöneteceğimden kimsenin şüphesi olmasın...
Bu kez saz Hulusi Derici’nin elinde
MARKA ajansının sahibi Hulusi Derici el yazısıyla ‘ıslak imzalı’ bir not ve ekinde bir kitapçık göndermiş. Şöyle demiş: “Hafta sonu köşenizi okurken Serdar’ın (Erener) röportajından alıntıları görünce ekteki M.A.R.K.A. Kültürü kitapçığımız paylaşmak istedim. Bir buçuk yıl önce oluşturduk bu kitapçığı. Çalışanlarımızın el kitabıdır bu. Sarı post-it’le ayırdığım bölümü dikkatinize sunuyorum”.
Adı geçen bölümde kitapçıkta şöyle deniyor: “Biz burada Kristal Elma, Cannes, Epica, Clio, Effie vs gibi yarışmalarda ödül almak için reklam üretmeyiz. Hiçbir yarışmaya da katılmayız. Siz hiç, doktorlar arasında ‘Kristal Steteskop’ veya avukatlar arasında ‘Altın Terazi’ falan gibi yarışmalar olduğunu duydunuz mu? Birçok ajans öncelikle diğer reklamcıları etkileyecek reklamlar üretmek için çalışır. Reklama, ‘Bu reklam ödül alır, bu reklam alamaz’ diye bakarlar. Biz, ‘Bu reklam işe yarar mı yaramaz mı’ diye bakarız”...
Meraklısı, Serdar Erener ile ilgili yazdığım yazıyı (3 Kasım) internetten indirip okuyabilir.
Bu arada Hulusi Derici’nin broşürüne bayıldım. Şirketlerde işe yeni başlayanlara verilen kakavan oryantasyon kitapçıklarından çok farklı. İlk sayfada bakın ne diyor: “Sizi seçerken, yetenekli, hırslı ve iyi insan ilişkileri kurabilecek bir yapınız olduğunu düşünerek seçtik. Eğer yetenekli tembelseniz veya yetenekli bir ‘hırt’ veya ihtiraslı bir yeteneksiz, burada tutunamazsınız!”..