Atatürk herkese yakışmaz
12 KASIM 2007
İş Bankası’na Atatürk yakışmış. Atatürk’e de Haluk Bilginer... İlgisiz alakasız gazetelerin mübarek Ramazan ayında birden Müslüman kesilmelerini nasıl ‘gerçek inananlar’ yıllardır yemiyorlarsa; Atatürk’ü yılda bir kere anmak zorunda olduğu için Atatürk’e tapınan sözde ‘Kemalistleri’ de kimse yemez...
Ancak İş Bankası öyle değil... İletişimde ‘Üç C’ kuralından biri olan ‘süreklilik’ konusunda İş Bankası’nın eline kimse su dökemez. O yüzden onlara 29 Ekim’de de tam sayfa ilan vermek yakışır, 19 Mayıs’ta da, 30 Ağustos’ta da...
Ya öteki ‘buldumcuklara’ ne demeli? Şu sıra yükselen dalgaları kerterizleyip ‘durumdan vaziyet çıkarmak’ adına 29 Ekim’de gazeteleri ay yıldızla donatmaları, Atatürk’ü ticari amaç vesilesi yapmaya çalışmaları, durduk yerde sergiledikleri ‘yapıncaklı’ tavır; ne kadar bağırırlarsa bağırsınlar ‘fırsatçılık’ ve ‘samimiyetsizlik’ olarak algılanır. Sen bir yıl sus, işine bak. Argoda ‘Cukka’ ve ‘Cebellezine’ denen ortamlar içinde ol, sonra da aslan kesil. Yemezler... Paran da boşa gider, mesajın da...
İş Bankası’nı sadece başarılı bir Atatürk filmi yarattığı için değil, yayınları, sosyal sorumluluk çalışmaları, sunduğu hizmet kalitesi ve reklamlarıyla sağladığı bütünsellik konusunda da kutlamak gerek.
Kendi ayağına ateş eden edene
HAFTA sonunda ‘kurmay olmaya namzet’ iletişimci arkadaşlarla ‘Kriz İletişimi’ konusundaki çalıştayda bir araya geldik. Ödevlerden biri gazetelerde yer alan haberler arasında “Kendi krizini kendin yarat” kategorisine girenleri bulmaktı. Tahminimizden çoktu bu tür haberler. İşte bazıları...
Suudi Arabistan Kralı’na Devlet Nişanı verilmesi; ondan beteri, gerekçe olarak “Ama o da bize verdi!” denmesi... Ardında Cumhurbaşkanımızın Kral’ın makamı haline getirilmiş bir otel odasında Kral’ın huzuruna çıkması... Ülke markası açısından mükemmel bir iletişim vakası...
Merck Sharp&Dohme’un Vioxx krizi sonunda ABD’de binlerce insana 5 milyar dolar tazminat ödemesi; ondan da beteri bu haberin Türkiye Merck Sharp&Dohme’unun herhangi bir yorumu ve kontrolü olmaksızın ‘ithal’ bilgilere dayanılarak yayınlanmasına seyirci kalınması.
Fosseptik sularını sokağa bırakarak büyük bir çevre felaketine neden olan Bodrum Torbalı’daki Regal Resort Otel. Daha beteri, gazetelerdeki haber Otel tarafından yönetilmiş ve yönlendirilmiş bilgilerle değil, başkaları tarafından üretilmişti...
Çin malı oyuncakların, okul çantalarının kanser yaptığı iddiasının ardından Çin malı deri mamullerinin de çok sayıda kanserojen madde içermesi. Çin malı ithalatçılarının susması da herhalde ikrardan geliyor.
Yıllardır sigara yasaklarının yasalaşmasını, yaptıkları başarılı ‘public affairs’ (kamu ilişkileri yönetimi - lobicilik) çalışmaları ile geciktirmiş olan sigara firmalarının Başbakan’ın yasanın meclisten geçmesini hızlandıracağına ilişkin yaptığı açıklama ile girdikleri yeni kriz virajı...
LC Waikiki’nin ikinci kademeden bir yöneticisinin Hürriyet’in birinci sayfasında manşet altına 5 sütundan verilen bir haberle durduk yere şirketlerinde Leyla Zana’nın ortaklığının bulunmadığını açıklaması. Daha da beteri ikinci dereceden yetkilinin “E-postaların bu kadar kamuoyu oluşturacağını tahmin edemedik!” diyerek LC Waikiki’ye zarar vermek isteyen sapıkların ekmeklerine yağ sürmesi...
LG gözünü çıkarmış
BİZİM iletişim danışmanlığı şirketinden Uzman Proje Yönetmeni arkadaşımız Gökay Çako, bir e-posta göndermiş. Diyor ki:
“Gazetelerde LG’nin tam sayfa reklamları var. Sünnet kıyafeti giydirilmiş, önünde maşallah yazan bir Koreli. Slogan şu: ‘Koreli LG, artık bizden biri’. LG’nin Türkiye’de yatırım yapacağı bilgisi hedef kitleyle paylaşılıyor.
İlk bakışta belki çok güzel gelebilir, ancak beni rahatsız eden birkaç noktası oldu. Öncelikle sünnet olmak ile Türklük arasında bir bağ yok. Sünnet olmakla Müslümanlık ve Yahudilik arasında bir bağlantı var...
Her Türk sünnet olmaz. Sünnet olmak ayrıca erkeklikle alakalı bir şeydir. Türkiye nüfusunun yüzde 50’sinin erkek yüzde 50’sinin kadın olduğunu düşünürsek bu reklamda hem din hem de cinsiyet ayrımcılığı yapıldığını görebiliriz. Global bir markanın GLOCAL olma çabası bana göre oldukça hayati yanlışlarla dolu. Özellikle kültür ve manevi değerlerin kullanılması noktasında gözden kaçırılan nüanslar olduğunu düşünüyorum”.
Gökay kardeşime kesinlikle katılıyorum. Kaş yapayım derken göz çıkarmak, işte buna denir. Hedef kitleye ‘değerlerinden’ geçerek ulaşmaya çalışmak iyi fikir. Ancak sınırları zorlamamak gerek...
Bu sefer de ‘intihal’ tavuk
ARADA bir alevlenen şu ‘intihal’ (esinlenme - kopyalama) konusu bu kez de Turkcell reklamları için ortaya atılmış. Son olarak hedefte benim çok şirin bulduğum, bebeklerini özlemle beklediğim tavuk var...
Özgür Durukan yazmış bize. Diyor ki: “Turkcell’in tavuğunun ne kadar sevimli olduğundan bahsetmişsiniz, size katılıyorum. Fakat tavuk çalıntı. 2000 yapımı “Chicken Run” (Tavuklar firarda) filminin karakterlerine bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Anlaşılan bu kez tavuklar gerçekten firarda...”
Durukan’ın sözünü ettiği karakterlere baktım. Evet, uzaktan bir akrabalık olduğu iddia edilebilir. Öte yandan, çöp adam gibi çöp tavuk çizilse de aynı iddia ileri sürülebilirdi.
Bu gibi durumlarda işi yasal süreçlere bırakıp, çamur at izi kalsın vaziyeti yaratmamak lazım. Öte yandan yeri gelmişken, yerli mucitlerimize ileride ben bunu daha önce bulmuştum diye ağlamadan ve önlerine geleni hırsızlıkla suçlamadan önce şu tavsiyemize kulak vermelerini bir kez daha hatırlatalım. Fikrinizin hızlı ve kolay bir şekilde sizin adınıza kaydedilmesini istiyorsanız, tasdix.com sitesine bir uğrayın...
Ancak İş Bankası öyle değil... İletişimde ‘Üç C’ kuralından biri olan ‘süreklilik’ konusunda İş Bankası’nın eline kimse su dökemez. O yüzden onlara 29 Ekim’de de tam sayfa ilan vermek yakışır, 19 Mayıs’ta da, 30 Ağustos’ta da...
Ya öteki ‘buldumcuklara’ ne demeli? Şu sıra yükselen dalgaları kerterizleyip ‘durumdan vaziyet çıkarmak’ adına 29 Ekim’de gazeteleri ay yıldızla donatmaları, Atatürk’ü ticari amaç vesilesi yapmaya çalışmaları, durduk yerde sergiledikleri ‘yapıncaklı’ tavır; ne kadar bağırırlarsa bağırsınlar ‘fırsatçılık’ ve ‘samimiyetsizlik’ olarak algılanır. Sen bir yıl sus, işine bak. Argoda ‘Cukka’ ve ‘Cebellezine’ denen ortamlar içinde ol, sonra da aslan kesil. Yemezler... Paran da boşa gider, mesajın da...
İş Bankası’nı sadece başarılı bir Atatürk filmi yarattığı için değil, yayınları, sosyal sorumluluk çalışmaları, sunduğu hizmet kalitesi ve reklamlarıyla sağladığı bütünsellik konusunda da kutlamak gerek.
Kendi ayağına ateş eden edene
HAFTA sonunda ‘kurmay olmaya namzet’ iletişimci arkadaşlarla ‘Kriz İletişimi’ konusundaki çalıştayda bir araya geldik. Ödevlerden biri gazetelerde yer alan haberler arasında “Kendi krizini kendin yarat” kategorisine girenleri bulmaktı. Tahminimizden çoktu bu tür haberler. İşte bazıları...
Suudi Arabistan Kralı’na Devlet Nişanı verilmesi; ondan beteri, gerekçe olarak “Ama o da bize verdi!” denmesi... Ardında Cumhurbaşkanımızın Kral’ın makamı haline getirilmiş bir otel odasında Kral’ın huzuruna çıkması... Ülke markası açısından mükemmel bir iletişim vakası...
Merck Sharp&Dohme’un Vioxx krizi sonunda ABD’de binlerce insana 5 milyar dolar tazminat ödemesi; ondan da beteri bu haberin Türkiye Merck Sharp&Dohme’unun herhangi bir yorumu ve kontrolü olmaksızın ‘ithal’ bilgilere dayanılarak yayınlanmasına seyirci kalınması.
Fosseptik sularını sokağa bırakarak büyük bir çevre felaketine neden olan Bodrum Torbalı’daki Regal Resort Otel. Daha beteri, gazetelerdeki haber Otel tarafından yönetilmiş ve yönlendirilmiş bilgilerle değil, başkaları tarafından üretilmişti...
Çin malı oyuncakların, okul çantalarının kanser yaptığı iddiasının ardından Çin malı deri mamullerinin de çok sayıda kanserojen madde içermesi. Çin malı ithalatçılarının susması da herhalde ikrardan geliyor.
Yıllardır sigara yasaklarının yasalaşmasını, yaptıkları başarılı ‘public affairs’ (kamu ilişkileri yönetimi - lobicilik) çalışmaları ile geciktirmiş olan sigara firmalarının Başbakan’ın yasanın meclisten geçmesini hızlandıracağına ilişkin yaptığı açıklama ile girdikleri yeni kriz virajı...
LC Waikiki’nin ikinci kademeden bir yöneticisinin Hürriyet’in birinci sayfasında manşet altına 5 sütundan verilen bir haberle durduk yere şirketlerinde Leyla Zana’nın ortaklığının bulunmadığını açıklaması. Daha da beteri ikinci dereceden yetkilinin “E-postaların bu kadar kamuoyu oluşturacağını tahmin edemedik!” diyerek LC Waikiki’ye zarar vermek isteyen sapıkların ekmeklerine yağ sürmesi...
LG gözünü çıkarmış
BİZİM iletişim danışmanlığı şirketinden Uzman Proje Yönetmeni arkadaşımız Gökay Çako, bir e-posta göndermiş. Diyor ki:
“Gazetelerde LG’nin tam sayfa reklamları var. Sünnet kıyafeti giydirilmiş, önünde maşallah yazan bir Koreli. Slogan şu: ‘Koreli LG, artık bizden biri’. LG’nin Türkiye’de yatırım yapacağı bilgisi hedef kitleyle paylaşılıyor.
İlk bakışta belki çok güzel gelebilir, ancak beni rahatsız eden birkaç noktası oldu. Öncelikle sünnet olmak ile Türklük arasında bir bağ yok. Sünnet olmakla Müslümanlık ve Yahudilik arasında bir bağlantı var...
Her Türk sünnet olmaz. Sünnet olmak ayrıca erkeklikle alakalı bir şeydir. Türkiye nüfusunun yüzde 50’sinin erkek yüzde 50’sinin kadın olduğunu düşünürsek bu reklamda hem din hem de cinsiyet ayrımcılığı yapıldığını görebiliriz. Global bir markanın GLOCAL olma çabası bana göre oldukça hayati yanlışlarla dolu. Özellikle kültür ve manevi değerlerin kullanılması noktasında gözden kaçırılan nüanslar olduğunu düşünüyorum”.
Gökay kardeşime kesinlikle katılıyorum. Kaş yapayım derken göz çıkarmak, işte buna denir. Hedef kitleye ‘değerlerinden’ geçerek ulaşmaya çalışmak iyi fikir. Ancak sınırları zorlamamak gerek...
Bu sefer de ‘intihal’ tavuk
ARADA bir alevlenen şu ‘intihal’ (esinlenme - kopyalama) konusu bu kez de Turkcell reklamları için ortaya atılmış. Son olarak hedefte benim çok şirin bulduğum, bebeklerini özlemle beklediğim tavuk var...
Özgür Durukan yazmış bize. Diyor ki: “Turkcell’in tavuğunun ne kadar sevimli olduğundan bahsetmişsiniz, size katılıyorum. Fakat tavuk çalıntı. 2000 yapımı “Chicken Run” (Tavuklar firarda) filminin karakterlerine bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Anlaşılan bu kez tavuklar gerçekten firarda...”
Durukan’ın sözünü ettiği karakterlere baktım. Evet, uzaktan bir akrabalık olduğu iddia edilebilir. Öte yandan, çöp adam gibi çöp tavuk çizilse de aynı iddia ileri sürülebilirdi.
Bu gibi durumlarda işi yasal süreçlere bırakıp, çamur at izi kalsın vaziyeti yaratmamak lazım. Öte yandan yeri gelmişken, yerli mucitlerimize ileride ben bunu daha önce bulmuştum diye ağlamadan ve önlerine geleni hırsızlıkla suçlamadan önce şu tavsiyemize kulak vermelerini bir kez daha hatırlatalım. Fikrinizin hızlı ve kolay bir şekilde sizin adınıza kaydedilmesini istiyorsanız, tasdix.com sitesine bir uğrayın...