Av Mevsimi bitmeden, gidin…
03 ARALIK 2010
Tam 140 dakika, yani 2 saat 20 dakika kızım ve ben koltuklarımıza çakılıp gözümüzü kırpmadan izledik filmi… Kızım 26 yaşında ben 64… Çok ayrı iki kuşaktanız yani… Yavuz Turgul ikimizi de beyazperdeye bir bağladı ki, sormayın!..
“Uzun” diyorlarmış “Av Mevsimi” için… Onların uzunluğundan hoşnut kaldıkları filmleri ben evdeki video oynatıcıda “X8” hızında izleyebiliyorum; ritim ancak o zaman biraz biraz anlam kazanıyor… Oysa bu film için bu ihtiyacı kimse duymayacak…
“Amerikan filmlerinden esinlenilmiş, kalıp halinde alınmış sahneler var” diyorlarmış… Evet, ille de bu yorumu zorlarsanız, atmosferin bazı Jodie Foster filmlerine benzediğini, Denzel Washington’un, Al Pacino’nun, Robert De Niro’nun bazı filmlerinin havasını hatırlattığını söyleyebilirsiniz. E, ne olmuş?.. Bana sorarsanız bu filmlerin pek çoğundan daha etkileyici Av Mevsimi ve belki en önemli özeliği de yabancı film atmosferlerini akla getirip de, ‘ecnebi’ olmaması…
***
Bazı arkadaşlarımıza küçük bir uyarı: Yavuz Turgul belgesel çekmiyor. Örneğin Battal Çolakzade (Çetin Tekindor) Adile Sultan Kasrı’nda oturmuyor arkadaşlar… Ya da İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün çalışma ortamı o filmdeki gibi değil… Cem Yılmaz ‘Karadenizli bir deli oğlan’ hiç değil…
Bizim poliste öyle ‘Çömez Hasan’lar (Okan Yalabık) bulunmayabilir. Öyle bir ‘Asiye’ de (Melisa Sözen) hayatta olmayabilir, ya da ‘Pamuk’… Endişelenmeyin...
Brecht Aleyhisselam’ı (!) anmaya ne dersiniz? “Sanat gerçeği göstermez; gerçeğin gerçekte nasıl olduğunu gösterir” ve yine bu sözlerin sahibinden, Bertolt Brecht’ten ‘sanatın amacı’na dair başka bir deyiş ekleyelim: “Sanatların en yücesine hizmet eder, yaşama sanatına”…
Siz, siz olun veTürk sinema tarihine en güzel filmleri armağan etmiş olan Yavuz Turgul’a karşı çeşitli ‘tikler’ geliştirmiş olan ‘pseudo-entelijansiyamıza’ takılmayın. Filmi nasılsa izleyeceksiniz. En azından filmin referansları kuvvetli olduğu için, tartışmanın dışında kalmak istemeyeceğiniz için nasılsa gidip göreceksiniz…
Fahriye Abla, Muhsin Bey, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gölge Oyunu, Eşkıya, Gönül Yarası gibi filmlerle imzasını Türk sinemasına kazımış bir yönetmenin yeni filmini kaçırmayacaksınız elbette… Şener Şen gibi bir muhteşem oyuncuyu her zaman görmeniz mümkün olmadığı için sinemaya koşacaksınız… Cem Yılmaz’ın komedyenlik dışında zor bir ‘karakter rolünde’ ne yaptığını merak edeceksiniz… Hele pek çok filmi tek başın alıp götürmüş bir Çetin Tekindor’la yeniden buluşmak için örneğin hafta sonundaki bir seansı mutlaka denk getireceksiniz… Melis’in ve Okan’ın gittikçe parlayan yıldızlarına tanıklık etmek isteyeceksiniz… Kaçarınız yok; sonunda filmi mutlaka göreceksiniz.
Sonrasında yapmanız gereken tek şey var, arkadaşlar. Kendi kendinize şu soruları sormak: “Bu iki saat 20 dakikayı nasıl geçirdim? Aklımda ve ruhumda ne kaldı?.. Bilete verdiğim parayı, sinemada harcadığım saatleri ‘helal’ ediyor muyum?”
Bu soruların yanıtları olumluysa, olay bitmiştir; gerisi lafı güzaftır…
***
Bu arada kocaman bir alkış, filmin sponsoru Ukra İnşaat’a… Ne kadar doğru bir karar verdiklerini zaman içinde daha iyi anlayacaklardır… Gala gecesi organizasyon çok başarılıydı… Ukra İnşaat davetlilerine ayrılmış sıralar tam dolmadı ama sorun değil. O davetin üstesinden gelmiş olan ekip PR çalışmalarını da layıkıyla yürütür. Yeter ki, Ukra’cılar büyük işleri halledip, küçük işlerde takılmayıp PR’cı arkadaşların önlerini açsınlar…
Her bir karesini büyütüp evimizin, ofisimizin duvarlarına asabileceğimiz film karelerinin (Uğur İçbak) dışında bir de müziklere bayıldım tabii ki… Tamer Çıray daha önce Güz Sancısı, Adını Sen Koy, Bay E, Salkım Hanım’ın Taneleri, Eylül Fırtınası, Gönül Yarası gibi filmlerin de müziklerini yapmış… Acaba, bizim Eleni Karaindrou mu desek?… Yapım için gerekli yaklaşık 4 milyon doları denkleştirmeyi başarmış olan yapımcılara da (Murat Akdilek, Jeffi Medina) helal olsun. Sinemaya para yatırmak bizim ülkede akıllı işi artık…
Yavuz Turgul, beğeni puanım ‘sevme’ puanımın önünde giden aslanlar gibi iş yapacak bir film daha çıkarmış ortaya. Sanırım, bütün itirazların altında yatan neden de budur.
“Uzun” diyorlarmış “Av Mevsimi” için… Onların uzunluğundan hoşnut kaldıkları filmleri ben evdeki video oynatıcıda “X8” hızında izleyebiliyorum; ritim ancak o zaman biraz biraz anlam kazanıyor… Oysa bu film için bu ihtiyacı kimse duymayacak…
“Amerikan filmlerinden esinlenilmiş, kalıp halinde alınmış sahneler var” diyorlarmış… Evet, ille de bu yorumu zorlarsanız, atmosferin bazı Jodie Foster filmlerine benzediğini, Denzel Washington’un, Al Pacino’nun, Robert De Niro’nun bazı filmlerinin havasını hatırlattığını söyleyebilirsiniz. E, ne olmuş?.. Bana sorarsanız bu filmlerin pek çoğundan daha etkileyici Av Mevsimi ve belki en önemli özeliği de yabancı film atmosferlerini akla getirip de, ‘ecnebi’ olmaması…
***
Bazı arkadaşlarımıza küçük bir uyarı: Yavuz Turgul belgesel çekmiyor. Örneğin Battal Çolakzade (Çetin Tekindor) Adile Sultan Kasrı’nda oturmuyor arkadaşlar… Ya da İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün çalışma ortamı o filmdeki gibi değil… Cem Yılmaz ‘Karadenizli bir deli oğlan’ hiç değil…
Bizim poliste öyle ‘Çömez Hasan’lar (Okan Yalabık) bulunmayabilir. Öyle bir ‘Asiye’ de (Melisa Sözen) hayatta olmayabilir, ya da ‘Pamuk’… Endişelenmeyin...
Brecht Aleyhisselam’ı (!) anmaya ne dersiniz? “Sanat gerçeği göstermez; gerçeğin gerçekte nasıl olduğunu gösterir” ve yine bu sözlerin sahibinden, Bertolt Brecht’ten ‘sanatın amacı’na dair başka bir deyiş ekleyelim: “Sanatların en yücesine hizmet eder, yaşama sanatına”…
Siz, siz olun veTürk sinema tarihine en güzel filmleri armağan etmiş olan Yavuz Turgul’a karşı çeşitli ‘tikler’ geliştirmiş olan ‘pseudo-entelijansiyamıza’ takılmayın. Filmi nasılsa izleyeceksiniz. En azından filmin referansları kuvvetli olduğu için, tartışmanın dışında kalmak istemeyeceğiniz için nasılsa gidip göreceksiniz…
Fahriye Abla, Muhsin Bey, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gölge Oyunu, Eşkıya, Gönül Yarası gibi filmlerle imzasını Türk sinemasına kazımış bir yönetmenin yeni filmini kaçırmayacaksınız elbette… Şener Şen gibi bir muhteşem oyuncuyu her zaman görmeniz mümkün olmadığı için sinemaya koşacaksınız… Cem Yılmaz’ın komedyenlik dışında zor bir ‘karakter rolünde’ ne yaptığını merak edeceksiniz… Hele pek çok filmi tek başın alıp götürmüş bir Çetin Tekindor’la yeniden buluşmak için örneğin hafta sonundaki bir seansı mutlaka denk getireceksiniz… Melis’in ve Okan’ın gittikçe parlayan yıldızlarına tanıklık etmek isteyeceksiniz… Kaçarınız yok; sonunda filmi mutlaka göreceksiniz.
Sonrasında yapmanız gereken tek şey var, arkadaşlar. Kendi kendinize şu soruları sormak: “Bu iki saat 20 dakikayı nasıl geçirdim? Aklımda ve ruhumda ne kaldı?.. Bilete verdiğim parayı, sinemada harcadığım saatleri ‘helal’ ediyor muyum?”
Bu soruların yanıtları olumluysa, olay bitmiştir; gerisi lafı güzaftır…
***
Bu arada kocaman bir alkış, filmin sponsoru Ukra İnşaat’a… Ne kadar doğru bir karar verdiklerini zaman içinde daha iyi anlayacaklardır… Gala gecesi organizasyon çok başarılıydı… Ukra İnşaat davetlilerine ayrılmış sıralar tam dolmadı ama sorun değil. O davetin üstesinden gelmiş olan ekip PR çalışmalarını da layıkıyla yürütür. Yeter ki, Ukra’cılar büyük işleri halledip, küçük işlerde takılmayıp PR’cı arkadaşların önlerini açsınlar…
Her bir karesini büyütüp evimizin, ofisimizin duvarlarına asabileceğimiz film karelerinin (Uğur İçbak) dışında bir de müziklere bayıldım tabii ki… Tamer Çıray daha önce Güz Sancısı, Adını Sen Koy, Bay E, Salkım Hanım’ın Taneleri, Eylül Fırtınası, Gönül Yarası gibi filmlerin de müziklerini yapmış… Acaba, bizim Eleni Karaindrou mu desek?… Yapım için gerekli yaklaşık 4 milyon doları denkleştirmeyi başarmış olan yapımcılara da (Murat Akdilek, Jeffi Medina) helal olsun. Sinemaya para yatırmak bizim ülkede akıllı işi artık…
Yavuz Turgul, beğeni puanım ‘sevme’ puanımın önünde giden aslanlar gibi iş yapacak bir film daha çıkarmış ortaya. Sanırım, bütün itirazların altında yatan neden de budur.