Aygaz’ı sadece belgesel kesmez...
14 EYLÜL 2007
Kurumsal iletişimde ve özellikle konu yönetiminde önemli fırsatlardan biri de kuruluş tarihleridir. Öncesinden hummalı bir çalışma başlatmak ve gerek lider iletişimi gerekse gündem yönetimi açısından yüksek frekanslı bir ilişki ve iletişim sergilemek için beşli, onlu yıllar ideal fırsatlardır.
Normal yıllarda, “Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü” türünden etkinlikler yapmak, olumlu etki yaratacağına, tersine ‘müptezel’ bir hava yaratabilir.
İş Bankası 83. yılını kutluyor. THY, 75. yıla hazırlanıyor. Aygaz da 45’ini devirmiş. En az beş milyon ailede varlığını sürdürdüğünü iddia eden sektörün lider kuruluşu, kutlama etkinliklerinin bir parçası olarak bir de belgesel hazırlatmış. Adı “Mavinin Sevgisi”...
Vehbi Koç’un ‘gelecek tasarımı’ kavramını henüz kimse bilmez iken, müthiş bir zihinsel sıçrama ile yaptığı yatırımın ve ülkenin yarım asırlık ekonomik ve sosyal tarihinden izlerin bulunduğu bu belgeseli edinmenizde yarar var.
Bu arada Aygazcılar eminim sadece bu belgeselle kalmayıp, pazarlama iletişimi odaklı diğer araçları da (sergi, kitap, panel vb) kullanacaklardır...
Grev bilime karşı
Dünyada sendika – işveren çatışması ‘arkaik’ bir hal aldı. Buharlı şimendifer gibi... Yok mu? Var... Ama o kadar işte.
Ya nostaljik turlarda ya da müzelerde görmek mümkün.
Kapitalizm ve liberalizm, sendikalizme karşı o kadar güçlü araçlar geliştirdiler ki (Toplam Kalite Yönetimi, İnsan Kaynakları sistemleri, İSO) bildiğimiz klasik anlamda sendikalar iğdiş oldu, tarihe gömüldü.
Artık akıllı sendikalar, yaşam kalitesini yükseltme, performans ve kârlılığı artırma, rekabet gücünü sürdürülebilir hale getirme, insan onur ve haysiyetine yakışır bir bireysel gelişmeyi tetikleme ve yönetme konusunda yöneticilerle işbirliği içindeler.
Çatışma noktaları ve grevler, işçi sınıfıyla beraber teknolojinin gelişme hızıyla düz orantılı bir şekilde transformasyona (dönüşüme) uğradı.
Bizde ise vaziyet hala arkaik... Önce Türk Hava Yolları grevin eşiğine kadar geldi sonra Telekom, memurlar, tekstil sektörü çatışma noktasına doğru yol almaya başladılar. En garibi de, TÜBİTAK’ta grev kararının çıkmasıydı. Bilim ve grev kavramlarını yan yana getirmek kadar geri bir şey olabilir mi? Bilimsel araştırma ve grev... Deneyi yarıda bırakıp sokaklara dökülmek... Bak bak bak...
Cümle alem biliyor ki bu tür çatışmaların tek sorumlusu yok! Sen çağdaş yönetim sistemlerini ve insanı ‘değer’ olarak gören insan kaynakları politikalarını uygulayamazsan grev de çıkar, lokavt da...
Herşeyi bildiğini zanneden üst kademe yöneticilerinin insan kaynakları ve iletişim yöneticilerini ciddiye alma zamanı çoktan gelmiş de geçiyor.
Bizde zor olur...
Türkiye’deki gazeteler de hazırlanıyorlarmış. ABD’dekiler bu işi çoktan kotarmışlar. Örneğin, New York Times 3.8 santim küçülerek tam 10 milyon dolar tasarruf sağlamış. Wall Street Journal, Washington Post ve Los Angeles Times bu küçülme işini çok daha önce halettmişlerdi.
Zor iştir aslında... Herhangi bir süreli yayının adı, ebadı (eni-boyu) ve hurufatıyla (yazı karakteri) oynamadan önce iki kere düşünmek gerekirmiş. Bu konuda bir de ulusal alışkanlıklar var. Örneğin, pek çok ülkede başarıyla uygulanan tabloid boy bizim milletin hiç mi hiç hoşuna gitmez. İşte bu nedenle iki kere düşünmek gerekir.
Tasarruf adına ebat küçültmeyi düşünen yöneticiler, özellikle okura verilen içeriğin niceliğinde bir azalma olmaması gerektiğini savunuyorlar. Tabii bir de reklam verenin kafasını karıştırıp, işini zorlaştırmamak... ABD’de bu iş tutmuş. Bence bizde o kadar kolay bir geçiş olmayacak.
Normal yıllarda, “Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü” türünden etkinlikler yapmak, olumlu etki yaratacağına, tersine ‘müptezel’ bir hava yaratabilir.
İş Bankası 83. yılını kutluyor. THY, 75. yıla hazırlanıyor. Aygaz da 45’ini devirmiş. En az beş milyon ailede varlığını sürdürdüğünü iddia eden sektörün lider kuruluşu, kutlama etkinliklerinin bir parçası olarak bir de belgesel hazırlatmış. Adı “Mavinin Sevgisi”...
Vehbi Koç’un ‘gelecek tasarımı’ kavramını henüz kimse bilmez iken, müthiş bir zihinsel sıçrama ile yaptığı yatırımın ve ülkenin yarım asırlık ekonomik ve sosyal tarihinden izlerin bulunduğu bu belgeseli edinmenizde yarar var.
Bu arada Aygazcılar eminim sadece bu belgeselle kalmayıp, pazarlama iletişimi odaklı diğer araçları da (sergi, kitap, panel vb) kullanacaklardır...
Grev bilime karşı
Dünyada sendika – işveren çatışması ‘arkaik’ bir hal aldı. Buharlı şimendifer gibi... Yok mu? Var... Ama o kadar işte.
Ya nostaljik turlarda ya da müzelerde görmek mümkün.
Kapitalizm ve liberalizm, sendikalizme karşı o kadar güçlü araçlar geliştirdiler ki (Toplam Kalite Yönetimi, İnsan Kaynakları sistemleri, İSO) bildiğimiz klasik anlamda sendikalar iğdiş oldu, tarihe gömüldü.
Artık akıllı sendikalar, yaşam kalitesini yükseltme, performans ve kârlılığı artırma, rekabet gücünü sürdürülebilir hale getirme, insan onur ve haysiyetine yakışır bir bireysel gelişmeyi tetikleme ve yönetme konusunda yöneticilerle işbirliği içindeler.
Çatışma noktaları ve grevler, işçi sınıfıyla beraber teknolojinin gelişme hızıyla düz orantılı bir şekilde transformasyona (dönüşüme) uğradı.
Bizde ise vaziyet hala arkaik... Önce Türk Hava Yolları grevin eşiğine kadar geldi sonra Telekom, memurlar, tekstil sektörü çatışma noktasına doğru yol almaya başladılar. En garibi de, TÜBİTAK’ta grev kararının çıkmasıydı. Bilim ve grev kavramlarını yan yana getirmek kadar geri bir şey olabilir mi? Bilimsel araştırma ve grev... Deneyi yarıda bırakıp sokaklara dökülmek... Bak bak bak...
Cümle alem biliyor ki bu tür çatışmaların tek sorumlusu yok! Sen çağdaş yönetim sistemlerini ve insanı ‘değer’ olarak gören insan kaynakları politikalarını uygulayamazsan grev de çıkar, lokavt da...
Herşeyi bildiğini zanneden üst kademe yöneticilerinin insan kaynakları ve iletişim yöneticilerini ciddiye alma zamanı çoktan gelmiş de geçiyor.
Bizde zor olur...
Türkiye’deki gazeteler de hazırlanıyorlarmış. ABD’dekiler bu işi çoktan kotarmışlar. Örneğin, New York Times 3.8 santim küçülerek tam 10 milyon dolar tasarruf sağlamış. Wall Street Journal, Washington Post ve Los Angeles Times bu küçülme işini çok daha önce halettmişlerdi.
Zor iştir aslında... Herhangi bir süreli yayının adı, ebadı (eni-boyu) ve hurufatıyla (yazı karakteri) oynamadan önce iki kere düşünmek gerekirmiş. Bu konuda bir de ulusal alışkanlıklar var. Örneğin, pek çok ülkede başarıyla uygulanan tabloid boy bizim milletin hiç mi hiç hoşuna gitmez. İşte bu nedenle iki kere düşünmek gerekir.
Tasarruf adına ebat küçültmeyi düşünen yöneticiler, özellikle okura verilen içeriğin niceliğinde bir azalma olmaması gerektiğini savunuyorlar. Tabii bir de reklam verenin kafasını karıştırıp, işini zorlaştırmamak... ABD’de bu iş tutmuş. Bence bizde o kadar kolay bir geçiş olmayacak.