Aykut Kocaman ne yapsın?
26 Eylül 2017 - Yeni Şafak
Fenerbahçe futbol takımının teknik direktörü Aykut Kocaman, zamanın ruhuyla beraber nereye çeksen oraya kayabilecek, içi boşaltılmaya çalışılan kavramlardan birini kullanarak kendisiyle ilgili bir tespitte bulunmuş:
“En fazla algı operasyonu bana yapılıyor!’”
Kendisini hem futbolculuk yıllarında hem de teknik direktörlük çalışmalarında takdirle izlemişimdir.
Kendi iletişimini yönetmesi konusunda ise aynı takdir hislerimiz, yerini soru işaretlerine bırakıveriyor. Usta teknik direktör, ne yazık ki kendi iletişimini gereğince yönetemiyor. Aykut Kocaman, bir Bireysel Marka’dır ve bu markanın doğru zeminde yönetilecek olan iletişimi, tüm markalarda olduğu gibi, markanın değerinin yükselmesini doğrudan sağlayacak çeşitli unsurların başında gelir.
Hatta abartarak söyleyelim, bir futbol teknik direktörünün kariyeri, sportif başarı kadar iletişiminin yönetimindeki başarı ile düz orantılıdır.
Şimdi, şu “Algı operasyonu” kavramının nasıl kullanıldığına bakalım: Kavramın doğrusu bize İngilizceden geliyor: ‘Perception Management’. Türkçe karşılığı ‘Algılama Yönetimi’ ya da ‘Algı Yönetimi’. Çağımızda tüm iletişimin; tanıtım, reklam, PR çalışmalarının gelip oturduğu kuramsal ve pratik temel…
Birkaç örnek verelim: Konferanslarımızda, derslerimizde katılımcılara soruyoruz:
“Coca-Cola ne satıyor?”
Kimse “Obez yapar, sağlığa uygunluğu tartışılır bir içecek”tir türünden yanıtlar vermiyor. Hep bir ağızdan tek bir kelime çıkıyor: Mutluluk. Ya da bir başka soru:
“Kültür ve Sanat denince aklımıza hangi Holding geliyor”
Yanıt çok net: Eczacıbaşı…
Bu sorular çoğaltılabilir. Soruları markalar, hatta ülke markaları üzerinden de sürdürebilirsiniz:
“Alfa Romeo ne satıyor?” Yanıt: Tasarım. “Mercedes ne satıyor?” Yanıt: Prestij. “Almanya ne satıyor?” Yanıt: İleri teknoloji ve disiplin. “Fransa ne satıyor?” Yanıt: Moda ve şarap… Liste uzar gider.
Bu sorulara verilecek yanıtlarda yüzde yüze yakın bir mutabakatın oluştuğu görülür.
Bunun bir tek nedeni vardır. Bu markalar kendi konumlandırılmaları konusunda bir Algılama Yönetimi, hadi bizdeki yanlış kullanımı ile söyleyelim, ‘Algı operasyonu’ stratejisi belirlemişler ve iletişimi bu strateji ekseninde yönetmişlerdir.
Algılamayı yönetemeyişin, veya bir başka ifade biçimiyle, iletişimimizi bizim hedeflerimiz dışında ortalıktaki her türden etki karşısında savunmasız bırakmanın yolu, “Algı operasyonu” kavramını reddetmekten geçmektedir. Bu kavramı reddedince neler olur?
Siz ‘Algı Operasyonu’ ile ‘Algılama Yönetimi’ni birbirine karıştırıp kendi algınızı yönetme çabasına ‘tu kaka’ dediğiniz anda, markanızın değerini de koruyamaz, geliştiremezsiniz.
Burada Aykut Kocaman’ın hakkını yemeyelim. Onun rahatsızlığını duyduğu şeyin adı, iletişim terminolojisindeki ifadeleriyle, kara propaganda ya da psyops (psikolojik operasyonlar kuşatması) denen uygulamalardır.
Bu iletişim araçları aslında Kamu Diplomasisi alanında sıklıkla kullanılan enstrümanlardır. (Bkz. ABD’nin Iraqi Freedom operasyonunun iletişimi)
Kamu Diplomasisi’nde de zaman zaman 'Kara Propaganda' ile ‘Algı operasyonu’ birbiriyle karıştırılmakta ve ikincisi aşağılanabilmektedir. Bu durum bu devletlerin algılama yönetimi araçlarını kamu diplomasisi gereği kullanamamalarına neden olmaktadır.
Kara Propaganda ve Psyops kişiler bazında da uygulanır mı?
Evet uygulanır. Kişisel linç denen etkili saldırı, kara propaganda ve psyops araçlarını kullanır.
Peki buna karşı ne yapmak gerekir?
Bu soru Sayın Kocaman için geçerli olduğu kadar mesela Türkiye için de geçerlidir. Benzer bir operasyon Türkiye’ye karşı da yürütülmektedir.
Bu durumda yapılması gereken şey susup, küsüp oturmak değil, algıyı lâyıkıyla yönetmektir; yönetmeyi reddetmek değil…
“En fazla algı operasyonu bana yapılıyor!’”
Kendisini hem futbolculuk yıllarında hem de teknik direktörlük çalışmalarında takdirle izlemişimdir.
Kendi iletişimini yönetmesi konusunda ise aynı takdir hislerimiz, yerini soru işaretlerine bırakıveriyor. Usta teknik direktör, ne yazık ki kendi iletişimini gereğince yönetemiyor. Aykut Kocaman, bir Bireysel Marka’dır ve bu markanın doğru zeminde yönetilecek olan iletişimi, tüm markalarda olduğu gibi, markanın değerinin yükselmesini doğrudan sağlayacak çeşitli unsurların başında gelir.
Hatta abartarak söyleyelim, bir futbol teknik direktörünün kariyeri, sportif başarı kadar iletişiminin yönetimindeki başarı ile düz orantılıdır.
Şimdi, şu “Algı operasyonu” kavramının nasıl kullanıldığına bakalım: Kavramın doğrusu bize İngilizceden geliyor: ‘Perception Management’. Türkçe karşılığı ‘Algılama Yönetimi’ ya da ‘Algı Yönetimi’. Çağımızda tüm iletişimin; tanıtım, reklam, PR çalışmalarının gelip oturduğu kuramsal ve pratik temel…
Birkaç örnek verelim: Konferanslarımızda, derslerimizde katılımcılara soruyoruz:
“Coca-Cola ne satıyor?”
Kimse “Obez yapar, sağlığa uygunluğu tartışılır bir içecek”tir türünden yanıtlar vermiyor. Hep bir ağızdan tek bir kelime çıkıyor: Mutluluk. Ya da bir başka soru:
“Kültür ve Sanat denince aklımıza hangi Holding geliyor”
Yanıt çok net: Eczacıbaşı…
Bu sorular çoğaltılabilir. Soruları markalar, hatta ülke markaları üzerinden de sürdürebilirsiniz:
“Alfa Romeo ne satıyor?” Yanıt: Tasarım. “Mercedes ne satıyor?” Yanıt: Prestij. “Almanya ne satıyor?” Yanıt: İleri teknoloji ve disiplin. “Fransa ne satıyor?” Yanıt: Moda ve şarap… Liste uzar gider.
Bu sorulara verilecek yanıtlarda yüzde yüze yakın bir mutabakatın oluştuğu görülür.
Bunun bir tek nedeni vardır. Bu markalar kendi konumlandırılmaları konusunda bir Algılama Yönetimi, hadi bizdeki yanlış kullanımı ile söyleyelim, ‘Algı operasyonu’ stratejisi belirlemişler ve iletişimi bu strateji ekseninde yönetmişlerdir.
Algılamayı yönetemeyişin, veya bir başka ifade biçimiyle, iletişimimizi bizim hedeflerimiz dışında ortalıktaki her türden etki karşısında savunmasız bırakmanın yolu, “Algı operasyonu” kavramını reddetmekten geçmektedir. Bu kavramı reddedince neler olur?
Siz ‘Algı Operasyonu’ ile ‘Algılama Yönetimi’ni birbirine karıştırıp kendi algınızı yönetme çabasına ‘tu kaka’ dediğiniz anda, markanızın değerini de koruyamaz, geliştiremezsiniz.
Burada Aykut Kocaman’ın hakkını yemeyelim. Onun rahatsızlığını duyduğu şeyin adı, iletişim terminolojisindeki ifadeleriyle, kara propaganda ya da psyops (psikolojik operasyonlar kuşatması) denen uygulamalardır.
Bu iletişim araçları aslında Kamu Diplomasisi alanında sıklıkla kullanılan enstrümanlardır. (Bkz. ABD’nin Iraqi Freedom operasyonunun iletişimi)
Kamu Diplomasisi’nde de zaman zaman 'Kara Propaganda' ile ‘Algı operasyonu’ birbiriyle karıştırılmakta ve ikincisi aşağılanabilmektedir. Bu durum bu devletlerin algılama yönetimi araçlarını kamu diplomasisi gereği kullanamamalarına neden olmaktadır.
Kara Propaganda ve Psyops kişiler bazında da uygulanır mı?
Evet uygulanır. Kişisel linç denen etkili saldırı, kara propaganda ve psyops araçlarını kullanır.
Peki buna karşı ne yapmak gerekir?
Bu soru Sayın Kocaman için geçerli olduğu kadar mesela Türkiye için de geçerlidir. Benzer bir operasyon Türkiye’ye karşı da yürütülmektedir.
Bu durumda yapılması gereken şey susup, küsüp oturmak değil, algıyı lâyıkıyla yönetmektir; yönetmeyi reddetmek değil…