Ayşenur abla, yalnız değilsin
05 ekim 2023 yeni şafak
Medyamız çalışanları kendisine “Abla” diye hitap ederler… Ayşenur Arslan yaşça küçüğümdür, ancak 80’li yıllarda Karacan Yayınları’nda birlikte çalışırken hepimiz ona “Abla” der, saygı gösterirdik. Hatta yakın geçmişte, kendini siyaseten bu kadar keskin çizgilerle sınırlamadığı günlerde, 21 Ocak 2010’da CNNTürk’te sunduğu “Medya Mahallesi” programına da katılmıştım.
Sonraları zaman zaman beni ciddi boyutta şaşırttığını teslim etmeliyim. Bazen içimden “Bu sana hiç yakışmadı be Ayşenur Abla” dediğim de oldu…
Pazar günü Ankara’da yaşanan bombalı PKK saldırısına getirdiği yoruma, ortak anılarımız adına üzüldüğümü de itiraf etmeliyim.
Gazetecinin şüphelerini dile getirmesinde yadırganacak bir şey olmayabilir… Ancak bu şüpheleri “Ben çok film izlerim” diyerek, elinde delil olmaksınız suçlu görüneni suçsuz, saldırıya uğrayanı ise asıl failmiş gibi konumlayarak yapması da bir gazetecilik faaliyeti olmaz… İşte bu; tecrübesi, bilgisi, karakteriyle birçok genç meslektaşına örnek olmuş “Ayşenur Abla”ya hiç yakışmıyor… Bunun basit bir hata, dil sürçmesi olduğunu düşünmek ise kendisine hakarettir…
Önceki gün TV yayınında ne demişti hatırlayalım:
“Belki kendisini o patlattı denilen kişi, terörist, üzerinde ya da arabada patlayıcı, uzaktan kumandalı patlayıcı olduğunu bilmiyordu. Çünkü o kadar manasız ki; gelip hiçbir şey yapamadan, hiçbir şey yapamadan… Efendim bir PKK’lı teröristin öcünü alıyorlarmış. Yahu hiçbir şey yapamadan ölünmez!
Yani bana sorarsanız her şeye aykırı; durup dururken kendisini patlatmış… Ama esas olarak geçin onu; bu, benim dediğim gibi hem çok film izlerim hem de Türkiye’de yaşıyorum. Netice itibarıyla aklıma takılan şeylerden birisi. İddia da edemem elbette; bir fantezi olarak görüp geçin.
Ama bir arabanın şoförü öldürülerek…Neden Ankara’dan bir araba [değil]… O kadar kolaydır ki; kilidini açacaksınız, düz kontak çalıştıracaksınız, bombayı şey yapıp gideceksiniz… Ankara’da bunu yapmak varken; diyelim ki gecenin bir vaktinde… Neden Kayseri’de birini öldürerek; hani ‘Ben geliyorum. Heeey bak ben yola çıktım. Bombalarımı aldım… Bombalar sırtımızda, tabanca belimizde…’ Değil mi?! Nedir yani?”
Bu konuşmayla müphemiyet oluşturulduğunu ve de olayın mağdurunun failmiş gibi konumlandırıldığını anlamamak için ya Türkçe bilmiyor ya da beyin hasarı geçirmiş olmalı insan…
Ancak, “Ayşenur Abla” tespitlerinde yalnız değil. CHP yönetimi de onun gibi düşünüyor. Bakın CHP Sözcüsü Faik Öztrak ne demiş?
“Sarayın sıkıştığında iki seçim arası terör kartına nasıl sarıldığı, seçmeni özgürlük ile güvenlik arasında, canı ile malı arasında nasıl tercih yapmaya nasıl zorladığı, hâlâ milletimizin hafızalarındadır. O nedenle bu saldırının bir an evvel bütün yönleri ile aydınlatılmasını bekliyoruz.”
Sanki, “Kışın sıcak sever, sobanın önünde yatar, miyav miyav der, bilin bakalım bu hangi hayvandır?” bilmecesine cevap olarak “Timsah” dememiz bekleniyor!..
Yok artık!
Günün sözü
“Söz Ağızdan çıkana kadar senin esirindir. Ağızdan çıktıktan sonra sen onun esiri olursun.”
Gözümüze takılanlar…
Sonraları zaman zaman beni ciddi boyutta şaşırttığını teslim etmeliyim. Bazen içimden “Bu sana hiç yakışmadı be Ayşenur Abla” dediğim de oldu…
Pazar günü Ankara’da yaşanan bombalı PKK saldırısına getirdiği yoruma, ortak anılarımız adına üzüldüğümü de itiraf etmeliyim.
Gazetecinin şüphelerini dile getirmesinde yadırganacak bir şey olmayabilir… Ancak bu şüpheleri “Ben çok film izlerim” diyerek, elinde delil olmaksınız suçlu görüneni suçsuz, saldırıya uğrayanı ise asıl failmiş gibi konumlayarak yapması da bir gazetecilik faaliyeti olmaz… İşte bu; tecrübesi, bilgisi, karakteriyle birçok genç meslektaşına örnek olmuş “Ayşenur Abla”ya hiç yakışmıyor… Bunun basit bir hata, dil sürçmesi olduğunu düşünmek ise kendisine hakarettir…
Önceki gün TV yayınında ne demişti hatırlayalım:
“Belki kendisini o patlattı denilen kişi, terörist, üzerinde ya da arabada patlayıcı, uzaktan kumandalı patlayıcı olduğunu bilmiyordu. Çünkü o kadar manasız ki; gelip hiçbir şey yapamadan, hiçbir şey yapamadan… Efendim bir PKK’lı teröristin öcünü alıyorlarmış. Yahu hiçbir şey yapamadan ölünmez!
Yani bana sorarsanız her şeye aykırı; durup dururken kendisini patlatmış… Ama esas olarak geçin onu; bu, benim dediğim gibi hem çok film izlerim hem de Türkiye’de yaşıyorum. Netice itibarıyla aklıma takılan şeylerden birisi. İddia da edemem elbette; bir fantezi olarak görüp geçin.
Ama bir arabanın şoförü öldürülerek…Neden Ankara’dan bir araba [değil]… O kadar kolaydır ki; kilidini açacaksınız, düz kontak çalıştıracaksınız, bombayı şey yapıp gideceksiniz… Ankara’da bunu yapmak varken; diyelim ki gecenin bir vaktinde… Neden Kayseri’de birini öldürerek; hani ‘Ben geliyorum. Heeey bak ben yola çıktım. Bombalarımı aldım… Bombalar sırtımızda, tabanca belimizde…’ Değil mi?! Nedir yani?”
Bu konuşmayla müphemiyet oluşturulduğunu ve de olayın mağdurunun failmiş gibi konumlandırıldığını anlamamak için ya Türkçe bilmiyor ya da beyin hasarı geçirmiş olmalı insan…
Ancak, “Ayşenur Abla” tespitlerinde yalnız değil. CHP yönetimi de onun gibi düşünüyor. Bakın CHP Sözcüsü Faik Öztrak ne demiş?
“Sarayın sıkıştığında iki seçim arası terör kartına nasıl sarıldığı, seçmeni özgürlük ile güvenlik arasında, canı ile malı arasında nasıl tercih yapmaya nasıl zorladığı, hâlâ milletimizin hafızalarındadır. O nedenle bu saldırının bir an evvel bütün yönleri ile aydınlatılmasını bekliyoruz.”
Sanki, “Kışın sıcak sever, sobanın önünde yatar, miyav miyav der, bilin bakalım bu hangi hayvandır?” bilmecesine cevap olarak “Timsah” dememiz bekleniyor!..
Yok artık!
Günün sözü
“Söz Ağızdan çıkana kadar senin esirindir. Ağızdan çıktıktan sonra sen onun esiri olursun.”
Gözümüze takılanlar…
- Tekfen Filarmoni, İstanbul ve Ankara’da vereceği Cumhuriyet’in 100. Yıl Konseri’nde, güftesi Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan “İstiklal Marşı”ımıza eşlik etmek için 1921’de yarışan 11 eseri dinleyicilerle buluşturacakmış. 120 sanatçının icra edeceği temsilde, bu çok kıymetli 11 bestenin ve İstiklal Marşı’mızın bilinmeyen hikâyesini Yiğit Sertdemir, Ceyda Düvenci ve Mert Fırat anlatacakmış. Şef Aziz Shokhakimov yönetimindeki Tekfen Filarmoni’ye, Şef Masis Aram Gözbek yönetimindeki MAGMA Filarmoni Korosu da eşlik edecekmiş. 100. Yıl etkinlikleri için en büyük tehlike birbirinin aynı ya da çok benzeri olmaları… Tekfen Filarmoni bu aksiyonuyla ‘farklılaşmayı’ başarmış. (Serap Öztürk, Medyaevi)
- Akbank LAB ve imece iş birliğiyle düzenlenen Hackathon’un 2023 teması DisasterTech, yani ‘afet teknolojileri’ imiş. Teknolojinin gücünü afet yönetimi alanında kullanarak daha güvenli, dirençli ve kapsayıcı bir toplum hedefiyle yola çıkılan yarışmayla geliştirici, yazılımcı, tasarımcı profesyonelleri ve bu alanlarda kariyer planlayan öğrencileri bir araya getirerek yenilikçi çözümlerin desteklenmesi amaçlıyormuş. Bildiğimiz kadarıyla Türkiye Bilişim Vakfı da bu konuda çalışıyor. Tema seçimi o kadar isabetli olmuş ki bugüne kadar hackaton denen aksiyona ilgisiz kalmış pek çok kesimin dikkatini çekecektir. Marka, afet meselesine ‘konu yönetimi’ bağlamında yaklaşır ve aksiyonlarını ne kadar çeşitlendirirse itibarına da o denli katma değer sağlar. (Tuğçe Yücel, Unite)
- NTV’deki “Bambaşka Sohbetler” adlı programa konuk olan millî sporcu Şahika Ercümen’in söyledikleri son derece öğreticiydi. Kalyon Holding’in, bu sezon hedeflediği ‘dünya rekoru denemesine’ sponsor olduğu Ercümen, paleti kırılınca, 100 metre rekoru kırdığı “Dünya Serbest Dalış Kupası”nda Japon rakibinin paletiyle yarışmak zorunda kalmış. Geçen yıl Ayşe Arman’a verdiği röportajında “100 metreye dalmak, sponsor bulmaktan daha kolay” diyen Ercümen’in ve birbirinden kıymetli sporcularımızın desteklenmeleri ülkemizin başarılarının ve yumuşak gücünün (soft power) desteklenmesi için de çok önemli.