Az Star Wars, üstü Ertuğrul…
21 Aralık 2017 - Yeni Şafak
Biraz “Az pilav üstü döner!” ya da “Az pilav üstü kuru!” gibi oldu, ancak ne yazık ki biraz öyle…
Geçen hafta üzerinde bir miktar konuşuldu. Sonra da unutuldu gitti. İYİ Parti Star Wars’un son çekilen filminin hemen önünde yayınlanmak üzere Star Wars tema ve efektlerinden yararlanarak bir reklam filmi yaptırmış. Parti’nin başkanı Meral Akşener hanım da basın müşavirinin davet ettiği birkaç gazeteci ile birlikte, ilk gösterime girdiği gün filmi izlemek üzere sinemaya gitmiş…
Medyamızda, özellikle de İYİ Parti’ye koşulsuz destek veren kesimlerce, her ‘ilginç’ iletişim eylemi gibi bu da pek bir takdir puanı ile karşılanmış… Oysa ‘ilginçlik’ iletişimde belirleyici bir mazhariyet değildir. Tam tersine tehlikelidir. Çünkü göz kamaştırır ve esas ‘iş hedefinin’ gözden kaçmasına neden olabilir. Reklam dünyası ‘ilginç’ ve yanlış uygulamalarla doludur…
Pekiyi iş hedefi nedir?
1. Verilen mesajın hedef kitleyi ikna etmesi
2. İkna olan tarafın mesajı veren tarafa güven duyması.
3. Bunun sonucunda mesajı alan tarafta bir davranış değişikliğinin oluşması (Mesela seçmen kitlesinin oyunu başka partiye değil de mesajı veren partiye vermesi)
İYİ Parti’nin amblemini tarihin derinliklerinde gezinen Diriliş – Ertuğrul dizisindeki Kıyı boyunun sancağından (tarihte böyle bir sancak yokmuş aslında, bir mühür varmış) alıp, sonra bunu bilim kurgunun gelecek dehlizlerinde kaybolan bir filmin önüne arkasına takmak, elbette ilginç bir iş olabilir; ancak yukarıdaki üç öğenin hiçbirine hizmet etmez…
Çünkü iletişimin etkili olabilmesi ve davranış değişikliğini sağlayabilmesi, ancak sürdürülebilir bir iletişim stratejisi ve ona uygun pratik uygulamalarla mümkündür. Burada da tutarlılık, en az sürdürülebilirlik ve ilginçlik kadar hatta onlardan da ötede belirleyici bir önem kazanmaktadır.
Yoksa bugün Ertuğrul dizisini mıncıkla bırak, yarın Star Wars’u mıncıkla bırak, öbür gün cirit yarışmalarına katıl, beriki gün Hollywood’a git Brad Pitt ile fotoğraf çektir, bir başka gün mültecilerle futbol oyna… Evet, hepsi ilginç ‘publicity’ (medyada görünürlük) numaralarıdır. Bunların üzerine atlayıp ciddiye alacak köşe yazarı, gazeteci de bulabilirsiniz; ancak bir araya geldiklerinde kesinlikle kalıcı etki yaratmayan, zamanın ve enerjinin boşa harcandığı çabalar toplamıdır…
Haydi bir daha belirtelim: Bir siyasi hareketi iktidara taşıyan üst temel unsur şunlardır: Büyük Fikir; Büyük Teşkilat, Büyük Lider… Gerisi lâf ü güzaftır…
Uber’e ‘Sen taksisin!’ kararı
Dijital kültürün sınırsız sorumsuz serüveni zaman zaman toplumun sınırlarına çarpıp durmak zorunda kalır… İstanbul’da da devrede olan Uber için Avrupa Birliği tarafından alınan karar da, sorumsuz bir bağımsızlığa set çekme şeklinde anlaşılabilir…
Karar aslında çok basit: Uber de artık taksi sayılacak...
Uber için Avrupa Adalet Divanı (ECJ), şirketin sürücüler ve yolcuları buluşturan mobil uygulama savunmasını reddederek ulaşım hizmeti verdiğini ve taksicilerle aynı kanunlara tabî olacağına hükmetmiş…
Uber ise taksicilerin bağlı olduğu tipte bir taşımacılık ya da ulaştırma şirketi olmadığını belirterek kendini bir ‘teknoloji girişimi’ olarak tanımlıyor ve bağımsız sürücülerle yolcuların birbirini bulmasına aracılık eden bir mobil uygulama olduğunu ileri sürüyormuş.
Yaklaşık 6 yıl önce Avrupa'da faaliyete başlamış olan Uber, vergi mevzuatı nedeniyle pek çok ülkede yerel ve merkezi otoritelerle yasal problemler yaşamakta ve rekabet nedeniyle taksicilerin de tepkisini çekmekte idi…
Benzer bir durum dijital ortamlarda faaliyet gösteren, ciddi kazanç sağlayan fakat tek kuruş vergi ödemeyen pek çok yapı için de geçerli… Kayıtdışı ekonominin bir parçası olan bu unsurlarla birlikte Türkiye’de vergi ödemeyerek halkın çıkarına dönmesi gereken kayıp kaçak miktarının ülke ekonomisinde (GSYH içinde) yüzde 28.72'lik yer tuttuğu, bunun da OECD'nin 34 ülkesinin en yükseği olduğu bildiriliyor… Bu da milyarlar yapıyor… Mesele, sadece Uber gibi dijital alanın boşluklarından yararlanmaya çalışanlarla sınırlı değil yani…
Geçen hafta üzerinde bir miktar konuşuldu. Sonra da unutuldu gitti. İYİ Parti Star Wars’un son çekilen filminin hemen önünde yayınlanmak üzere Star Wars tema ve efektlerinden yararlanarak bir reklam filmi yaptırmış. Parti’nin başkanı Meral Akşener hanım da basın müşavirinin davet ettiği birkaç gazeteci ile birlikte, ilk gösterime girdiği gün filmi izlemek üzere sinemaya gitmiş…
Medyamızda, özellikle de İYİ Parti’ye koşulsuz destek veren kesimlerce, her ‘ilginç’ iletişim eylemi gibi bu da pek bir takdir puanı ile karşılanmış… Oysa ‘ilginçlik’ iletişimde belirleyici bir mazhariyet değildir. Tam tersine tehlikelidir. Çünkü göz kamaştırır ve esas ‘iş hedefinin’ gözden kaçmasına neden olabilir. Reklam dünyası ‘ilginç’ ve yanlış uygulamalarla doludur…
Pekiyi iş hedefi nedir?
1. Verilen mesajın hedef kitleyi ikna etmesi
2. İkna olan tarafın mesajı veren tarafa güven duyması.
3. Bunun sonucunda mesajı alan tarafta bir davranış değişikliğinin oluşması (Mesela seçmen kitlesinin oyunu başka partiye değil de mesajı veren partiye vermesi)
İYİ Parti’nin amblemini tarihin derinliklerinde gezinen Diriliş – Ertuğrul dizisindeki Kıyı boyunun sancağından (tarihte böyle bir sancak yokmuş aslında, bir mühür varmış) alıp, sonra bunu bilim kurgunun gelecek dehlizlerinde kaybolan bir filmin önüne arkasına takmak, elbette ilginç bir iş olabilir; ancak yukarıdaki üç öğenin hiçbirine hizmet etmez…
Çünkü iletişimin etkili olabilmesi ve davranış değişikliğini sağlayabilmesi, ancak sürdürülebilir bir iletişim stratejisi ve ona uygun pratik uygulamalarla mümkündür. Burada da tutarlılık, en az sürdürülebilirlik ve ilginçlik kadar hatta onlardan da ötede belirleyici bir önem kazanmaktadır.
Yoksa bugün Ertuğrul dizisini mıncıkla bırak, yarın Star Wars’u mıncıkla bırak, öbür gün cirit yarışmalarına katıl, beriki gün Hollywood’a git Brad Pitt ile fotoğraf çektir, bir başka gün mültecilerle futbol oyna… Evet, hepsi ilginç ‘publicity’ (medyada görünürlük) numaralarıdır. Bunların üzerine atlayıp ciddiye alacak köşe yazarı, gazeteci de bulabilirsiniz; ancak bir araya geldiklerinde kesinlikle kalıcı etki yaratmayan, zamanın ve enerjinin boşa harcandığı çabalar toplamıdır…
Haydi bir daha belirtelim: Bir siyasi hareketi iktidara taşıyan üst temel unsur şunlardır: Büyük Fikir; Büyük Teşkilat, Büyük Lider… Gerisi lâf ü güzaftır…
Uber’e ‘Sen taksisin!’ kararı
Dijital kültürün sınırsız sorumsuz serüveni zaman zaman toplumun sınırlarına çarpıp durmak zorunda kalır… İstanbul’da da devrede olan Uber için Avrupa Birliği tarafından alınan karar da, sorumsuz bir bağımsızlığa set çekme şeklinde anlaşılabilir…
Karar aslında çok basit: Uber de artık taksi sayılacak...
Uber için Avrupa Adalet Divanı (ECJ), şirketin sürücüler ve yolcuları buluşturan mobil uygulama savunmasını reddederek ulaşım hizmeti verdiğini ve taksicilerle aynı kanunlara tabî olacağına hükmetmiş…
Uber ise taksicilerin bağlı olduğu tipte bir taşımacılık ya da ulaştırma şirketi olmadığını belirterek kendini bir ‘teknoloji girişimi’ olarak tanımlıyor ve bağımsız sürücülerle yolcuların birbirini bulmasına aracılık eden bir mobil uygulama olduğunu ileri sürüyormuş.
Yaklaşık 6 yıl önce Avrupa'da faaliyete başlamış olan Uber, vergi mevzuatı nedeniyle pek çok ülkede yerel ve merkezi otoritelerle yasal problemler yaşamakta ve rekabet nedeniyle taksicilerin de tepkisini çekmekte idi…
Benzer bir durum dijital ortamlarda faaliyet gösteren, ciddi kazanç sağlayan fakat tek kuruş vergi ödemeyen pek çok yapı için de geçerli… Kayıtdışı ekonominin bir parçası olan bu unsurlarla birlikte Türkiye’de vergi ödemeyerek halkın çıkarına dönmesi gereken kayıp kaçak miktarının ülke ekonomisinde (GSYH içinde) yüzde 28.72'lik yer tuttuğu, bunun da OECD'nin 34 ülkesinin en yükseği olduğu bildiriliyor… Bu da milyarlar yapıyor… Mesele, sadece Uber gibi dijital alanın boşluklarından yararlanmaya çalışanlarla sınırlı değil yani…