‘Başaramayacaksınız!’…
14 Nisan 2018 - Yeni Şafak
İçeride ve dışarıda ‘iletişim savaşları’ kızışıyor…
İyi ki rahmetli babam, CHP’nin bu günlerini görmedi. Her ne kadar 1946 seçimlerinde CHP’ye oy vermediği için Ankara Teknik Öğretmen Okulu Müdürlüğü’nden İstanbul’a, düz teknik resim hocası olarak sürülmüş olsa da, 1946 ve 50 seçimleri dışında hep iflah olmaz bir CHP’li olarak kalmıştı…
CHP Genel Başkanı’nın içine düştüğü yalpalamaları ve tutarsızlıkları görmeye ne kadar tahammül ederdi bilemiyorum ama kahrından hayatı kendine zindan ederek; ne yapılması gerektiği konusunda tepkisini samimi ve bir o kadar hırçın derslerle etrafına anlatan gerçek bir partili hâlinde zor zamanlar yaşardı herhalde.
Genel Başkan’ın ağzından dökülen gaflar dışında, ben de herhalde benzer bir mizaçla, babamın sinirlerini daha çok yerinden oynatacak şu hatırlatmalarımla konuşmaya ve yazmaya devam ederdim:
“Referandum sonuçlarını tanımıyoruz, aslında ‘hayır’ kazandı”, deyip sonra ittifaklar dahil referandumun her türden gereğine uygun davranış sergilemeler; HDP ile her an kol kola gelmenin kılıfını hazırlamak için ‘teröre karşı çıksınlar (dikkat PKK’ya karşı çıksınlar dememişler) o zaman ittifak yapılabilir, manasındaki ifadelerle gündeme gelmeler... Gayet kurnazca bir iletişim tarzını sürdüren HDP kolaylıkla onları rahatlatacak bir açıklama yöntemi bulmuş zaten. Onlara sorarsanız, kendilerini terör gruplarına yakın görmüyorlar ki… Onlar ‘terör gruplarını’ pervasızca gerilla birlikleri olarak adlandırıyorlar. O nedenle CHP ile anlaşmalarında bir engel de yok ki…
Daha iki-üç gün önce elini kürsüye vura vura, “Şeker fabrikaların sattırmayacağız”, diye inletmedi mi ortalığı? Peki, sonra ne oldu?... İşletmeler özelleştirildi. Sonra ne oldu? Hiçbir şey…
Siyasi iletişim ‘vaat ve güven ikilisi’ üzerine inşa edilir… Hedef kitlenin istek ve ihtiyaçlarını doğru okuyup sentezleyeceksiniz; bunların üzerine vaatlerinizi inşa edeceksiniz; ve nihayet verdiğiniz bu sözleri yerine getireceğinize dair güven ortamı oluşturacaksınız… Kılıçdaroğlu sizce iletişimin bu yalın değer zincirinin neresinde ve hangi ‘ikna’ skalasında duruyor?
İyi Parti’yi ziyaretinde CHP Genel Başkanı, yine seçim güvenliği konusunu besbelli ki, ‘sunî gündem’ yaratmak için ortaya atmış. 10’uncu defa seçim kaybedeceğinden o kadar emin ki. Kaybedince her zaman yaptığı gibi sonuçları külliyen kabul etmeyecek; inkârdan gelecek. Teyelleri görünen bir niyet…
İktidara karşı birleşmeye çalışan muhalefet içindeki şer cepheleri, özellikle iki alanın iletişim yoluyla tezviratını yapıp, yılgınlık, tereddüt ve endişe pompalamaya çalışıyor… Birincisi savaş çığırtkanlığı. İletişim savaşının bu ayağı, Batı da mebzul miktarda devreye sokulmuş durumda. İkincisi ekonomik kriz, finans sorunları… “2008’de teğet geçen ekonomik kriz şimdi delip geçecek” şeklinde şeamet tellâllığı sürdürüp, toplumun moralini yerle bir etmek üzere ağız birliği etmişler sanki.
Bu bağlamda Cumhurbaşkanı’nın Roman Buluşması sırasında dile getirdiği şu sözlerinin altı çizilmeli:
“Ekonomi üzerinden oyunlar oynuyorlar. Ekonomimize saldıranlara sesleniyorum: Başaramayacaksınız. 15 Temmuz’da, Suriye’de, Irak’ta, daha önceki oyunlarınızda nasıl başaramadıysanız şimdi de öyle, başaramayacaksınız.”
Batı’dan gelen ve niyeti açıkça belli yorumlarla ekonominin batmakta olduğu izlenimini yaratmak ve savaş çığırtkanlığı yapmak konusunda anlaşıp, sosyal medya atakları düzenleyen yerli işbirlikçilere, Cumhurbaşkanı’nın sade ve herkesin geçmişte yaşadıklarıyla bildiği, ‘haklı’ olduğu için de gönülden ‘hak verilen’ bu sözlerini önümüzdeki günlerde sık sık hatırlatmak lazım.
Müthiş bir şehrengiz…
Kubbealtı Lügati ‘şehrengiz’ kelimesinin anlamını bir örnek alıntı ile şöyle anlatıyor:
“Dîvan edebiyâtında bir şehrin güzelliklerini ve güzellerini anlatan, daha çok mesnevî tarzında yazılmış eser: Haklarında şehrengiz oluşturulan şehirler ise daha çok eski medeniyet merkezleri olan İstanbul, Edirne, Bursa gibi yerleşim alanlarıdır (İskender Pala)”.
İşte benim de artık İstanbul’la ilgili şehrengizlerime bir yenisi eklendi. Hem de en muazzamından:
Postadan iki kitap çıktı: İstanbul’un Ressamı Hoca Ali Rıza, Ev ve Şehir, I ve II... Muhteşem bir baskı… Olağanüstü bir kapak… Tek kelime ile helâl olsun… Kime? TOKİ’ye ve T. C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanı M. Ergün Turan beye…
Dev ciltlerin arasında gezinirken aklıma T.S. Eliot’a ait o ünlü mısra geldi: ‘Bilginin içinde kaybettiğimiz bilgelik nerede?” (Where is the wisdom we have lost in knowledge?)
İstanbul konusunda içimizde bir nebze duyarlılık kalmışsa, bu eserle bir süre haşır neşir olmak ne kadar iyi gelir hepimize… Edinmek şart değil… Kütüphaneler ne güne duruyor?...
Eseri en iyi Sayın Başkan’ın yolladığı takdim yazısı anlatıyor. İçimizi karartmaya çalışanlara inat bir bölümünü okuyalım birlikte:
“Medeniyet perspektifimize derinlik katabilme arzusuyla ortaya koyduğumuz bu çaba ile bugün yeni bir adım daha atmış olmanın memnuniyeti içindeyiz.
Varlıkları ve nesneleri ilahi idrakin tezahürü olarak değerlendiren Hoca Ali Rıza, tutkuyla bağlandığı İstanbul'u, çehresi ve doğası ile tüm ince ayrıntılarıyla geleceğe taşıma gayreti içinde olmuştur.
Bıraktığı eşsiz mirastan bini aşkın eserle vücut bulan bu külliyat, sanatçının vefatının 88. yılında, mekân ve medeniyet arasındaki kusursuz ilişkinin hafızamızda tazelenmesine vesile olacaktır.”
Aklınıza ve zihninize sağlık Ergün bey… TOKİ hakkında haksız yere oluşturulmuş bazı olumsuz düşüncelerin yıkılmasına da, inşallah vesile olur bu tür girişimleriniz.
İyi ki rahmetli babam, CHP’nin bu günlerini görmedi. Her ne kadar 1946 seçimlerinde CHP’ye oy vermediği için Ankara Teknik Öğretmen Okulu Müdürlüğü’nden İstanbul’a, düz teknik resim hocası olarak sürülmüş olsa da, 1946 ve 50 seçimleri dışında hep iflah olmaz bir CHP’li olarak kalmıştı…
CHP Genel Başkanı’nın içine düştüğü yalpalamaları ve tutarsızlıkları görmeye ne kadar tahammül ederdi bilemiyorum ama kahrından hayatı kendine zindan ederek; ne yapılması gerektiği konusunda tepkisini samimi ve bir o kadar hırçın derslerle etrafına anlatan gerçek bir partili hâlinde zor zamanlar yaşardı herhalde.
Genel Başkan’ın ağzından dökülen gaflar dışında, ben de herhalde benzer bir mizaçla, babamın sinirlerini daha çok yerinden oynatacak şu hatırlatmalarımla konuşmaya ve yazmaya devam ederdim:
“Referandum sonuçlarını tanımıyoruz, aslında ‘hayır’ kazandı”, deyip sonra ittifaklar dahil referandumun her türden gereğine uygun davranış sergilemeler; HDP ile her an kol kola gelmenin kılıfını hazırlamak için ‘teröre karşı çıksınlar (dikkat PKK’ya karşı çıksınlar dememişler) o zaman ittifak yapılabilir, manasındaki ifadelerle gündeme gelmeler... Gayet kurnazca bir iletişim tarzını sürdüren HDP kolaylıkla onları rahatlatacak bir açıklama yöntemi bulmuş zaten. Onlara sorarsanız, kendilerini terör gruplarına yakın görmüyorlar ki… Onlar ‘terör gruplarını’ pervasızca gerilla birlikleri olarak adlandırıyorlar. O nedenle CHP ile anlaşmalarında bir engel de yok ki…
Daha iki-üç gün önce elini kürsüye vura vura, “Şeker fabrikaların sattırmayacağız”, diye inletmedi mi ortalığı? Peki, sonra ne oldu?... İşletmeler özelleştirildi. Sonra ne oldu? Hiçbir şey…
Siyasi iletişim ‘vaat ve güven ikilisi’ üzerine inşa edilir… Hedef kitlenin istek ve ihtiyaçlarını doğru okuyup sentezleyeceksiniz; bunların üzerine vaatlerinizi inşa edeceksiniz; ve nihayet verdiğiniz bu sözleri yerine getireceğinize dair güven ortamı oluşturacaksınız… Kılıçdaroğlu sizce iletişimin bu yalın değer zincirinin neresinde ve hangi ‘ikna’ skalasında duruyor?
İyi Parti’yi ziyaretinde CHP Genel Başkanı, yine seçim güvenliği konusunu besbelli ki, ‘sunî gündem’ yaratmak için ortaya atmış. 10’uncu defa seçim kaybedeceğinden o kadar emin ki. Kaybedince her zaman yaptığı gibi sonuçları külliyen kabul etmeyecek; inkârdan gelecek. Teyelleri görünen bir niyet…
İktidara karşı birleşmeye çalışan muhalefet içindeki şer cepheleri, özellikle iki alanın iletişim yoluyla tezviratını yapıp, yılgınlık, tereddüt ve endişe pompalamaya çalışıyor… Birincisi savaş çığırtkanlığı. İletişim savaşının bu ayağı, Batı da mebzul miktarda devreye sokulmuş durumda. İkincisi ekonomik kriz, finans sorunları… “2008’de teğet geçen ekonomik kriz şimdi delip geçecek” şeklinde şeamet tellâllığı sürdürüp, toplumun moralini yerle bir etmek üzere ağız birliği etmişler sanki.
Bu bağlamda Cumhurbaşkanı’nın Roman Buluşması sırasında dile getirdiği şu sözlerinin altı çizilmeli:
“Ekonomi üzerinden oyunlar oynuyorlar. Ekonomimize saldıranlara sesleniyorum: Başaramayacaksınız. 15 Temmuz’da, Suriye’de, Irak’ta, daha önceki oyunlarınızda nasıl başaramadıysanız şimdi de öyle, başaramayacaksınız.”
Batı’dan gelen ve niyeti açıkça belli yorumlarla ekonominin batmakta olduğu izlenimini yaratmak ve savaş çığırtkanlığı yapmak konusunda anlaşıp, sosyal medya atakları düzenleyen yerli işbirlikçilere, Cumhurbaşkanı’nın sade ve herkesin geçmişte yaşadıklarıyla bildiği, ‘haklı’ olduğu için de gönülden ‘hak verilen’ bu sözlerini önümüzdeki günlerde sık sık hatırlatmak lazım.
Müthiş bir şehrengiz…
Kubbealtı Lügati ‘şehrengiz’ kelimesinin anlamını bir örnek alıntı ile şöyle anlatıyor:
“Dîvan edebiyâtında bir şehrin güzelliklerini ve güzellerini anlatan, daha çok mesnevî tarzında yazılmış eser: Haklarında şehrengiz oluşturulan şehirler ise daha çok eski medeniyet merkezleri olan İstanbul, Edirne, Bursa gibi yerleşim alanlarıdır (İskender Pala)”.
İşte benim de artık İstanbul’la ilgili şehrengizlerime bir yenisi eklendi. Hem de en muazzamından:
Postadan iki kitap çıktı: İstanbul’un Ressamı Hoca Ali Rıza, Ev ve Şehir, I ve II... Muhteşem bir baskı… Olağanüstü bir kapak… Tek kelime ile helâl olsun… Kime? TOKİ’ye ve T. C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanı M. Ergün Turan beye…
Dev ciltlerin arasında gezinirken aklıma T.S. Eliot’a ait o ünlü mısra geldi: ‘Bilginin içinde kaybettiğimiz bilgelik nerede?” (Where is the wisdom we have lost in knowledge?)
İstanbul konusunda içimizde bir nebze duyarlılık kalmışsa, bu eserle bir süre haşır neşir olmak ne kadar iyi gelir hepimize… Edinmek şart değil… Kütüphaneler ne güne duruyor?...
Eseri en iyi Sayın Başkan’ın yolladığı takdim yazısı anlatıyor. İçimizi karartmaya çalışanlara inat bir bölümünü okuyalım birlikte:
“Medeniyet perspektifimize derinlik katabilme arzusuyla ortaya koyduğumuz bu çaba ile bugün yeni bir adım daha atmış olmanın memnuniyeti içindeyiz.
Varlıkları ve nesneleri ilahi idrakin tezahürü olarak değerlendiren Hoca Ali Rıza, tutkuyla bağlandığı İstanbul'u, çehresi ve doğası ile tüm ince ayrıntılarıyla geleceğe taşıma gayreti içinde olmuştur.
Bıraktığı eşsiz mirastan bini aşkın eserle vücut bulan bu külliyat, sanatçının vefatının 88. yılında, mekân ve medeniyet arasındaki kusursuz ilişkinin hafızamızda tazelenmesine vesile olacaktır.”
Aklınıza ve zihninize sağlık Ergün bey… TOKİ hakkında haksız yere oluşturulmuş bazı olumsuz düşüncelerin yıkılmasına da, inşallah vesile olur bu tür girişimleriniz.