Başbakan Barlas’a teşekkür borçlu
25 ŞUBAT 2007
Tam da kalemimden kan damlatmaya hazırlanmıştım ki gözüm Ertuğrul Özkök’ün köşesine takıldı. Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni, meselenin beşeri boyutunu mükemmel bir şekilde dile getirmiş.
Hürriyet yazarlarına öncelikli tavsiyem, Barlas için ‘katli vaciptir’ fermanını imzalamadan önce Genel Yayın Yönetmenlerinin dünkü yazısına göz atmaları...
Tabii ki, okurlarımız da aynı köşe yazısına internetten indirip bakabilirler... “Barlas Başbakan’ın yanağına dokundu. Zaten ‘liboştu’; o halde davranışı gayrı samimidir. Arkasında çıkar ilişkileri vardır” şeklinde suçlamalarda bulunmadan önce; dünyayı o kadar da siyah-beyaz görmeme konusunda antrenman yapmak için kendilerine hoş bir fırsat yaratabilirler...
Siyasi iletişim kültürü ülkemizde de gelişmiş olsaydı, Barlas – Başbakan fotoğrafının kamu oyu ve vicdanında ne tür bir etki yarattığını şu anda biliyor olurduk... Bu iş, ABD, İngiltere gibi ülkelerde günlük; Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkelerde haftalık araştırmalarla ölçülür. Algılama haritaları çıkarılır. O zaman, ‘Bence şöyle’, ‘Hayır bence böyle’ türünden az gelişmiş tartışmalar, kendiliğinden ‘atrofiye’ uğruyor... Çünkü aslolan o fotoğrafın kamu vicdanında nasıl bir karşılık bulduğudur; bizim beğenip beğenmememiz değil. Bana sorarsanız o fotoğrafın son derece pozitif bir yansıması olmuştur. Başbakan’ın yerinde olsam Barlas’a teşekkür ederdim...
Hemen çevrenize bir bakın. İnsanlar Atatürk’ün hangi fotoğraflarına daha büyük ilgi duyuyorlar? Standart devlet adamı Atatürk fotoğraflarına mı, yoksa Ata’nın gülümsediği (Savarona’da salıncakta, Florya’da mayoyla vb.) son derece insani resimlerine mi?..
Özal bizi kasıntı, kakavan devlet adamı algısından, sevimli kapı komşumuz Turgut Amca duygusuna taşımıştı... Kötü mü olmuştu? Bırakın yahu, Barlas da Başbakan’dan gerekirse bir makas alsın... Zaten yaşça da büyük. Ne var bunda?..
Beyaz da Nil de vergi işine yakışmış
24 Ocak’ta bu sayfada şöyle yazmışız: “Allahtan bu proje henüz ‘düşünme’ aşamasında imiş... Demek ki, Osman Bey’e (Gelir İdaresi Başkan Vekili Osman Arıoğlu) naçizane bir iki görüşümüzü aktarmak için hâlâ fırsat var...
Peker Açıkalın belki ama Gaffur bu işe hiçbir zaman uymaz. Gaffur’un ‘marka vaadini’ ve ‘hangi değerleri’ simgelediğini bir düşünün. İzleyici, Gaffur gibi ‘negatif bir tiplemeye’ ilgi duyabilir ama onu takdir edip, onun ‘yap dediğini’ yapar mı, bir düşünün... Tanımak ve beğenmek iki ayrı tutumdur ve birbirleriyle düz korelasyonda değildirler. Yani birini çok iyi tanıyabilir ancak hiç sevmeyebilir; kendimize örnek almayabiliriz... Aman dikkat!”
Dünkü gazetelerde hep beraber okuduk. “İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı vergi bilincini artırmak için Beyaz’la çalışacak!” Osman Bey’i kutluyoruz. Doğru karar. Müzikleri de Nil Karaibrahimgil yapıyormuş. O da tamamdır. Nil’in de Beyaz’ın da marka vaatleri bu işe uyar... Tek olumsuz durum, Beyaz’ın daha yeni Aytaç ürünleri için ekranda bulunmuş olması gösterilebilir. Bence o da sorun değildir. Biri ürün, diğeri hizmettir ve birbirlerinden o kadar uzaktırlar ki, büyük sorun olmaz. Osman Bey için karada ölüm yok...
‘Baykal’dan inciler’ devam ediyor
Önceleri kızıyordum. Şimdi gülerek izliyorum. Hatta sevimli bulduğumu bile söyleyebilirim. CHP Başkanı kendisi gündemi yöneteceğine, yine büyük bir enerji ile gündemin peşinden koşuyor. Evvelsi gün yine müthiş veciz bir laf etmiş: “Erken seçimler, ya nisanda olur ya da kasıma kalır!”
Nasıl ama? Müthiş değil mi? Bakın sonra ne demiş? “25 yaşın uygulamasına karşı değiliz. Ancak AKP’nin isteğine göre Anayasa değişikliği yapılamaz! Bunu değiştirirsek ileride büyük sıkıntılar yaratır, tehlikeli durumlara yol açar”.. ‘Üzerinden bir yıl geçmeden değişiklik seçimlerde devreye giremez’ hükmünün değiştirilmesine karşı çıkıyor...
İnşallah bu açıklama, gençlerin gözünden kaçar. Yoksa gitti 2 puan da oradan...
CHP Başkanı’nın gündemi belirlemek üzere geçen hafta açıkladığı, medyada bile benim dışımda kimsenin dikkatini çekmemiş olan ‘4 yeni politika’ lansmanı ne oldu sizce?.. Benin sevgili TV ortağım Özlem Gürses’in anlayabileceği dilde yazayım: Nobody knows!”...
İlk 100 güne Teziç’ten destek (!)...
Dün bizim köşede Ak Parti’nin ‘kod adı 100 gün’ olan stratejisinden söz etmiştik. Hani tek başına iktidar koltuğuna oturduklarında 100 gün içinde, henüz itirazlar bile şekillenmeden, şıpın işi kanunları çıkarıvereceklerdi. 5 yıllık dönemde yapamadıklarını ‘baskın basanındır’ mantığı içinde halletmeyi planlıyorlardı...
Halledecekleri işlerden biri de YÖK kanunu idi... Hani 5 yıl önce seçim bildirgelerini süslemişti. Sonraları masaya bir türlü yumruklarını vuramadılar ve geciktiler. Bu yüzden de başlangıçta tamamen yanlarında olan pek çok öğretim üyesini karşı cepheye kaptırdılar. İşte o YÖK Kanunu...
YÖK Başkanı’nın dün gazetelerde yer alan açıklamalarını okuyunca, “Tamam” dedim“Teziç Ak Parti’nin ekmeğine yağ sürüyor”. Konu yeni açılacak 10 üniversite. YÖK engel çıkarıyor. Başbakan YÖK’ü bilime sınır getirmekle suçluyor. Teziç’in cevabı aşağı yukarı şöyle: “Esas Başbakan bilime sınır getiriyor...”
YÖK Başkanı muhalefet partisi lideri gibi konuşuyor. Kamu vicdanı bu durumları yemez. AK Parti’ye bir puan daha yazar...
Hürriyet yazarlarına öncelikli tavsiyem, Barlas için ‘katli vaciptir’ fermanını imzalamadan önce Genel Yayın Yönetmenlerinin dünkü yazısına göz atmaları...
Tabii ki, okurlarımız da aynı köşe yazısına internetten indirip bakabilirler... “Barlas Başbakan’ın yanağına dokundu. Zaten ‘liboştu’; o halde davranışı gayrı samimidir. Arkasında çıkar ilişkileri vardır” şeklinde suçlamalarda bulunmadan önce; dünyayı o kadar da siyah-beyaz görmeme konusunda antrenman yapmak için kendilerine hoş bir fırsat yaratabilirler...
Siyasi iletişim kültürü ülkemizde de gelişmiş olsaydı, Barlas – Başbakan fotoğrafının kamu oyu ve vicdanında ne tür bir etki yarattığını şu anda biliyor olurduk... Bu iş, ABD, İngiltere gibi ülkelerde günlük; Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkelerde haftalık araştırmalarla ölçülür. Algılama haritaları çıkarılır. O zaman, ‘Bence şöyle’, ‘Hayır bence böyle’ türünden az gelişmiş tartışmalar, kendiliğinden ‘atrofiye’ uğruyor... Çünkü aslolan o fotoğrafın kamu vicdanında nasıl bir karşılık bulduğudur; bizim beğenip beğenmememiz değil. Bana sorarsanız o fotoğrafın son derece pozitif bir yansıması olmuştur. Başbakan’ın yerinde olsam Barlas’a teşekkür ederdim...
Hemen çevrenize bir bakın. İnsanlar Atatürk’ün hangi fotoğraflarına daha büyük ilgi duyuyorlar? Standart devlet adamı Atatürk fotoğraflarına mı, yoksa Ata’nın gülümsediği (Savarona’da salıncakta, Florya’da mayoyla vb.) son derece insani resimlerine mi?..
Özal bizi kasıntı, kakavan devlet adamı algısından, sevimli kapı komşumuz Turgut Amca duygusuna taşımıştı... Kötü mü olmuştu? Bırakın yahu, Barlas da Başbakan’dan gerekirse bir makas alsın... Zaten yaşça da büyük. Ne var bunda?..
Beyaz da Nil de vergi işine yakışmış
24 Ocak’ta bu sayfada şöyle yazmışız: “Allahtan bu proje henüz ‘düşünme’ aşamasında imiş... Demek ki, Osman Bey’e (Gelir İdaresi Başkan Vekili Osman Arıoğlu) naçizane bir iki görüşümüzü aktarmak için hâlâ fırsat var...
Peker Açıkalın belki ama Gaffur bu işe hiçbir zaman uymaz. Gaffur’un ‘marka vaadini’ ve ‘hangi değerleri’ simgelediğini bir düşünün. İzleyici, Gaffur gibi ‘negatif bir tiplemeye’ ilgi duyabilir ama onu takdir edip, onun ‘yap dediğini’ yapar mı, bir düşünün... Tanımak ve beğenmek iki ayrı tutumdur ve birbirleriyle düz korelasyonda değildirler. Yani birini çok iyi tanıyabilir ancak hiç sevmeyebilir; kendimize örnek almayabiliriz... Aman dikkat!”
Dünkü gazetelerde hep beraber okuduk. “İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı vergi bilincini artırmak için Beyaz’la çalışacak!” Osman Bey’i kutluyoruz. Doğru karar. Müzikleri de Nil Karaibrahimgil yapıyormuş. O da tamamdır. Nil’in de Beyaz’ın da marka vaatleri bu işe uyar... Tek olumsuz durum, Beyaz’ın daha yeni Aytaç ürünleri için ekranda bulunmuş olması gösterilebilir. Bence o da sorun değildir. Biri ürün, diğeri hizmettir ve birbirlerinden o kadar uzaktırlar ki, büyük sorun olmaz. Osman Bey için karada ölüm yok...
‘Baykal’dan inciler’ devam ediyor
Önceleri kızıyordum. Şimdi gülerek izliyorum. Hatta sevimli bulduğumu bile söyleyebilirim. CHP Başkanı kendisi gündemi yöneteceğine, yine büyük bir enerji ile gündemin peşinden koşuyor. Evvelsi gün yine müthiş veciz bir laf etmiş: “Erken seçimler, ya nisanda olur ya da kasıma kalır!”
Nasıl ama? Müthiş değil mi? Bakın sonra ne demiş? “25 yaşın uygulamasına karşı değiliz. Ancak AKP’nin isteğine göre Anayasa değişikliği yapılamaz! Bunu değiştirirsek ileride büyük sıkıntılar yaratır, tehlikeli durumlara yol açar”.. ‘Üzerinden bir yıl geçmeden değişiklik seçimlerde devreye giremez’ hükmünün değiştirilmesine karşı çıkıyor...
İnşallah bu açıklama, gençlerin gözünden kaçar. Yoksa gitti 2 puan da oradan...
CHP Başkanı’nın gündemi belirlemek üzere geçen hafta açıkladığı, medyada bile benim dışımda kimsenin dikkatini çekmemiş olan ‘4 yeni politika’ lansmanı ne oldu sizce?.. Benin sevgili TV ortağım Özlem Gürses’in anlayabileceği dilde yazayım: Nobody knows!”...
İlk 100 güne Teziç’ten destek (!)...
Dün bizim köşede Ak Parti’nin ‘kod adı 100 gün’ olan stratejisinden söz etmiştik. Hani tek başına iktidar koltuğuna oturduklarında 100 gün içinde, henüz itirazlar bile şekillenmeden, şıpın işi kanunları çıkarıvereceklerdi. 5 yıllık dönemde yapamadıklarını ‘baskın basanındır’ mantığı içinde halletmeyi planlıyorlardı...
Halledecekleri işlerden biri de YÖK kanunu idi... Hani 5 yıl önce seçim bildirgelerini süslemişti. Sonraları masaya bir türlü yumruklarını vuramadılar ve geciktiler. Bu yüzden de başlangıçta tamamen yanlarında olan pek çok öğretim üyesini karşı cepheye kaptırdılar. İşte o YÖK Kanunu...
YÖK Başkanı’nın dün gazetelerde yer alan açıklamalarını okuyunca, “Tamam” dedim“Teziç Ak Parti’nin ekmeğine yağ sürüyor”. Konu yeni açılacak 10 üniversite. YÖK engel çıkarıyor. Başbakan YÖK’ü bilime sınır getirmekle suçluyor. Teziç’in cevabı aşağı yukarı şöyle: “Esas Başbakan bilime sınır getiriyor...”
YÖK Başkanı muhalefet partisi lideri gibi konuşuyor. Kamu vicdanı bu durumları yemez. AK Parti’ye bir puan daha yazar...