Başbakan bir süre daha ’imaj’ diyecek...
03 ARALIK 2006
Eş dost arıyor: “İmaj kelimesinin kullanımına ‘demode, naftalin kokuyor; ancak cahiller kullanır’ falan diyorsun, dünyanın en büyük iletişim kuramcılarının seni destekleyen yazılarından örnekler veriyorsun ama, hâlâ herkes kullanıyor ‘imajı’. Başta da Başbakanımız. Son ‘Ulusa sesleniş’i dinlemedin mi?..”
Dinledim. Prof. Dr. Edibe Sözen Hanım kendisine yeni yardımcı olarak atandı. Bir ümidim var. Kuramı falan bıraksınlar, halkın algılamasına baksınlar. Bir minik araştırmayla sorsunlar. “İmaj’dan ne anlıyorsunuz?” Yanıt olumlu bir algılama olarak çıkmayacaktır. O zaman ısrarda da mânâ yoktur. J. Grunigîn de söylediği gibi, “Ortalama insan, imajı gerçekliğin zıttı olarak görür.” Benim deyişimle imajı ‘mış gibi yapmak’ olarak anlar. İmaj’ın kullana kullana içi boşalmıştır. Numara yapmak, aldatmak gibi ele alınmaya başlanmıştır.
Peki neden hâlâ kullanılmaktadır?
Hangi kavram, hangi soyutlama, ânında geniş kitlelere geçer ki?.. Abartılı iki örnek verelim: Fransız devrimin kavramlarının geniş kitleler tarafından kullanılması için kaç yıl geçmesi gerekmiştir? Atatürk devrimlerinin tam anlamıyla içselleştirildiği söylenebilir mi? Ya sahih Hadis-i Şerifler geçmiş midir yaşama?.. Gelişmiş kvramların halka inmeleri zaman alır. Moda gibi, bilim gibi...
O nedenle iletişim alanında imaj kavramını kullananlara hiç şaşmıyorum... Bir süre daha bu böyle gidecek.
Rusya Forbes yine kaynıyor
Küçücük bir haber olarak geçtiler. Bence Türkiye’de pek çok insanın kendine göre ders çıkarabileceği bu olay, daha da derinlemesine incelenmeliydi.
Forbes dergisinin Rusya baskısından haberiniz vardır. Hani mafya ile ilgili haber yaptı diye bundan önceki editörü öldürülmüştü. İşte o derginin son Genel Yayın Yönetmeni Maksim Kaşulinski de istifa etmiş...
İstifa nedeni şu: Forbes’un Rusya edisyonunu Doğan TV Holding’in %25 hissesini de satın almış olan Axel Springer AG’ye bağlı Axel Springer Russia çıkarıyor. Dergi son sayısında Moskova Belediye Başkanı Yuri Lujkov’un milyarder eşi Yelena Baturina’yı kapak yapıyor. Dergi basılıyor. Kapaktaki anonsta şu söz var: “Bana garanti verildi.”
Baturina, şirketi Inteko ve avukatları vasıtasıyla yayınevine baskı yapıyor ve “Ben öyle demedim, ‘Her yatırımcı gibi benim haklarım da garanti altında’ dedim”diyor ve dava açmakla tehdit ediyor. Bunun üzerine 120 bin dergi toplatılıp imha ediliyor. Yeniden baskı yapılıyor. Genel Yayın Yönetmeni Kaşulinski de, kendisine güvenilmediği, Yelena Baturina’nın baskısına boyun eğildiği gerekçesiyle basıyor istifayı... Şimdi herkes merakla, editörlerine büyük önem veren Forbes merkezinin, daha doğrusu patron Steve Forbes’un nasıl bir reaksiyon vereceğini bekliyor.
Amma çok çıkarılacak ders var bu olayda değil mi?..
Kendi düşen ağlamaz, Bergüzar Hanım!
Bir ulusal özelliğimiz var ki, başka hangi ülkede eşine benzerine rastlanır, gerçekten bilmiyorum. En azından hal hamur olduğum anglo-sakson ve latin dünyasında böyle bir şeye rastlayamadığımı söyleyebilirim.
Olay şudur: Bir sinema veya dizi film kahramanı ile onu oynayan kişiyi özdeşleştirmek ve bunun dozu...
Oyuncudan, canlandırdığı tipin özellikli davranışlarını beklemek ve bu beklentiyi abartmak, bize mahsus bir tutum herhalde... Hangi ülkede, Çocuklar Duymasın benzeri bir dizide oynayan Pınar Altuğ gibi hiçbir zaman anne olmamış birine yılın annesi ödülü verilirdi acaba? Ya da Oktay Kaynarca’nın Kurtlar Vadisi’nde canlandırdığı Çakır’ın ölümünden sonra olduğu gibi hangi ülkede dini törenler düzenlenirdi.
Bizim basında ve halkın bir kesiminde böyle bir durum var. Önce özdeşleştirirsin. Sonra da özel hayatında Aliye gibi davranmadığı için Sanem Çelik’i, Meltem gibi davranmadığı için de Pınar Altuğ’u eleştirirsin.
Bunları Binbir Gece adlı dizinin çekici oyuncusu Bergüzar Korel için söylüyorum. Kendisine sormuşlar: “Benzer bir durumda sen de 150 bin dolara bir gece biriyle beraber olur muydun?” O da cevap vermiş: “Teklife ben de evet derdim!”
Sevgili kardeşim niçin şöyle bir yanıt veremiyorsun: “O bir roldür. Hayal ürünüdür. Hayali gerçek hayatta yorumlamak o rolü oynayana düşmez.”
Bergüzar Hanım, gazeteciler halkın da tartıştığı bir soruyu tabii ki size soracaklardır. Siz bu soruyu ciddiye alır, ciddi ciddi tartışırsanız; günün birinde özel hayatınızda o role ters düşen bir davranış sergilediğinizde, sizi yerden yere çalarlarsa, sakın sızlanıp şikayet etmeyin...
Bosch yemeğinden üç izlenim
Elektrikli el aletleri konusunda tartışmasız lider olan Bosch’un bu bölümünün Genel Müdürü Heinz Gebauer emekli oldu. Bosch Türkiye Genel Müdürü Gürcan Karakaş da onun şerefine Hyatt Regency’de Cuma akşamı bir veda yemeği verdi...
Yemekte üç şey dikkatimi çekti: Bir: Katılım. Böyle bir etkinliğe zorla gelinmez. Allah tüm emeklilere böyle bir veda nasip etsin... Faruk Süren, Çetin Nuhoğlu (Tırsan, UND, Kalder), Dr. Zafer İncecik (Siemens CEO’su ve Yön. K. Bşk.), Norbert Klein (BSH Profilo CEO’su), Prof. Dr. Emre Gönensay (Işık Üniversitesi), Alman Başkonsolosu Matthias Ludwig Bogislav von Kummer ve Almanya Merkez’den bu gece için gelmiş olan Dr. Klaus Peter Fouquet gözüme takılan davetlilerdi. Kurum mensuplarından çok ‘sosyal paydaşlar’ vardı. Yani tedarikçiler, alt yükleniciler, büyük ve özel müşteriler...
İki: Mükemmel Türkçesiyle yaptığı konuşmasında göz yaşlarını tutamayan Herr Gebauer’in Türkiye ile ilgili düşünce ve duygularının pek çok Türk’ten çok daha tekamül etmiş ve hâlisane olması, beni bir kez daha düşündürdü.
Üç: O gece çok hoş müzik yapan Rapsodi’nin siyah saçlı bayan solisti... Kariyerini doğru yönetirse, kimse tutamaz o hanımefendiyi...
Zamanı doğru kullanmak zor iş!
Postadan çıkan muhteşem broşürün sayfalarının arasında gezinirken şaşkınlığımı gizleyemedim: “İsviçre’de miyim acaba?”... Hazırlanmış olan katalogun kalitesi karşısında şaşırmamak elde değildi. Bir başka şaşkınlık konusu zamanlama ile ilgiliydi... Başta ben, millet olarak en fazla iki-üç hafta sonrasının programını yapmayı, randevularımızı ayarlamayı zar zor becerirken, gelen broşür Mayıs 2007’deki bir etkinliği duyuruyordu... Yani 6 ay öncesinden...
Antik AŞ göndermiş. 2. Klasik Otomobil Müzayedesi... İşin bir de ön kaydı var. Son başvuru tarihi, 29 Mart 2007. Yani dört ay sonra. “O tarihe kadar kime öle kim kala!” dememişler yani... Yılbaşı tebrik ve armağanlarını yılbaşı geçtikten sonra göndermeye devam eden kuruluş ve işadamlarının bir de “Zamanı ve mekânı kullanmayı bilmek bir medeniyet meselesidir!” diyen Çetin Altan üstadın kulakları çınlasın...
Bu arada Antik AŞ 1. Klasik Otomobil Müzayedesi’ni de 9 Aralık’ta Rahmi M. Koç Müzesi’nde düzenliyormuş... Buraya kadar iyi hikâye. Zurnanın zırt dediği sadece bir tek yer var: Antik AŞ, 2007’deki ikinci müzayedesi ile ilgili katalogu gönderiyor da, web sitesinde tek satır yok o konuda... Bu nasıl iş?..
Dinledim. Prof. Dr. Edibe Sözen Hanım kendisine yeni yardımcı olarak atandı. Bir ümidim var. Kuramı falan bıraksınlar, halkın algılamasına baksınlar. Bir minik araştırmayla sorsunlar. “İmaj’dan ne anlıyorsunuz?” Yanıt olumlu bir algılama olarak çıkmayacaktır. O zaman ısrarda da mânâ yoktur. J. Grunigîn de söylediği gibi, “Ortalama insan, imajı gerçekliğin zıttı olarak görür.” Benim deyişimle imajı ‘mış gibi yapmak’ olarak anlar. İmaj’ın kullana kullana içi boşalmıştır. Numara yapmak, aldatmak gibi ele alınmaya başlanmıştır.
Peki neden hâlâ kullanılmaktadır?
Hangi kavram, hangi soyutlama, ânında geniş kitlelere geçer ki?.. Abartılı iki örnek verelim: Fransız devrimin kavramlarının geniş kitleler tarafından kullanılması için kaç yıl geçmesi gerekmiştir? Atatürk devrimlerinin tam anlamıyla içselleştirildiği söylenebilir mi? Ya sahih Hadis-i Şerifler geçmiş midir yaşama?.. Gelişmiş kvramların halka inmeleri zaman alır. Moda gibi, bilim gibi...
O nedenle iletişim alanında imaj kavramını kullananlara hiç şaşmıyorum... Bir süre daha bu böyle gidecek.
Rusya Forbes yine kaynıyor
Küçücük bir haber olarak geçtiler. Bence Türkiye’de pek çok insanın kendine göre ders çıkarabileceği bu olay, daha da derinlemesine incelenmeliydi.
Forbes dergisinin Rusya baskısından haberiniz vardır. Hani mafya ile ilgili haber yaptı diye bundan önceki editörü öldürülmüştü. İşte o derginin son Genel Yayın Yönetmeni Maksim Kaşulinski de istifa etmiş...
İstifa nedeni şu: Forbes’un Rusya edisyonunu Doğan TV Holding’in %25 hissesini de satın almış olan Axel Springer AG’ye bağlı Axel Springer Russia çıkarıyor. Dergi son sayısında Moskova Belediye Başkanı Yuri Lujkov’un milyarder eşi Yelena Baturina’yı kapak yapıyor. Dergi basılıyor. Kapaktaki anonsta şu söz var: “Bana garanti verildi.”
Baturina, şirketi Inteko ve avukatları vasıtasıyla yayınevine baskı yapıyor ve “Ben öyle demedim, ‘Her yatırımcı gibi benim haklarım da garanti altında’ dedim”diyor ve dava açmakla tehdit ediyor. Bunun üzerine 120 bin dergi toplatılıp imha ediliyor. Yeniden baskı yapılıyor. Genel Yayın Yönetmeni Kaşulinski de, kendisine güvenilmediği, Yelena Baturina’nın baskısına boyun eğildiği gerekçesiyle basıyor istifayı... Şimdi herkes merakla, editörlerine büyük önem veren Forbes merkezinin, daha doğrusu patron Steve Forbes’un nasıl bir reaksiyon vereceğini bekliyor.
Amma çok çıkarılacak ders var bu olayda değil mi?..
Kendi düşen ağlamaz, Bergüzar Hanım!
Bir ulusal özelliğimiz var ki, başka hangi ülkede eşine benzerine rastlanır, gerçekten bilmiyorum. En azından hal hamur olduğum anglo-sakson ve latin dünyasında böyle bir şeye rastlayamadığımı söyleyebilirim.
Olay şudur: Bir sinema veya dizi film kahramanı ile onu oynayan kişiyi özdeşleştirmek ve bunun dozu...
Oyuncudan, canlandırdığı tipin özellikli davranışlarını beklemek ve bu beklentiyi abartmak, bize mahsus bir tutum herhalde... Hangi ülkede, Çocuklar Duymasın benzeri bir dizide oynayan Pınar Altuğ gibi hiçbir zaman anne olmamış birine yılın annesi ödülü verilirdi acaba? Ya da Oktay Kaynarca’nın Kurtlar Vadisi’nde canlandırdığı Çakır’ın ölümünden sonra olduğu gibi hangi ülkede dini törenler düzenlenirdi.
Bizim basında ve halkın bir kesiminde böyle bir durum var. Önce özdeşleştirirsin. Sonra da özel hayatında Aliye gibi davranmadığı için Sanem Çelik’i, Meltem gibi davranmadığı için de Pınar Altuğ’u eleştirirsin.
Bunları Binbir Gece adlı dizinin çekici oyuncusu Bergüzar Korel için söylüyorum. Kendisine sormuşlar: “Benzer bir durumda sen de 150 bin dolara bir gece biriyle beraber olur muydun?” O da cevap vermiş: “Teklife ben de evet derdim!”
Sevgili kardeşim niçin şöyle bir yanıt veremiyorsun: “O bir roldür. Hayal ürünüdür. Hayali gerçek hayatta yorumlamak o rolü oynayana düşmez.”
Bergüzar Hanım, gazeteciler halkın da tartıştığı bir soruyu tabii ki size soracaklardır. Siz bu soruyu ciddiye alır, ciddi ciddi tartışırsanız; günün birinde özel hayatınızda o role ters düşen bir davranış sergilediğinizde, sizi yerden yere çalarlarsa, sakın sızlanıp şikayet etmeyin...
Bosch yemeğinden üç izlenim
Elektrikli el aletleri konusunda tartışmasız lider olan Bosch’un bu bölümünün Genel Müdürü Heinz Gebauer emekli oldu. Bosch Türkiye Genel Müdürü Gürcan Karakaş da onun şerefine Hyatt Regency’de Cuma akşamı bir veda yemeği verdi...
Yemekte üç şey dikkatimi çekti: Bir: Katılım. Böyle bir etkinliğe zorla gelinmez. Allah tüm emeklilere böyle bir veda nasip etsin... Faruk Süren, Çetin Nuhoğlu (Tırsan, UND, Kalder), Dr. Zafer İncecik (Siemens CEO’su ve Yön. K. Bşk.), Norbert Klein (BSH Profilo CEO’su), Prof. Dr. Emre Gönensay (Işık Üniversitesi), Alman Başkonsolosu Matthias Ludwig Bogislav von Kummer ve Almanya Merkez’den bu gece için gelmiş olan Dr. Klaus Peter Fouquet gözüme takılan davetlilerdi. Kurum mensuplarından çok ‘sosyal paydaşlar’ vardı. Yani tedarikçiler, alt yükleniciler, büyük ve özel müşteriler...
İki: Mükemmel Türkçesiyle yaptığı konuşmasında göz yaşlarını tutamayan Herr Gebauer’in Türkiye ile ilgili düşünce ve duygularının pek çok Türk’ten çok daha tekamül etmiş ve hâlisane olması, beni bir kez daha düşündürdü.
Üç: O gece çok hoş müzik yapan Rapsodi’nin siyah saçlı bayan solisti... Kariyerini doğru yönetirse, kimse tutamaz o hanımefendiyi...
Zamanı doğru kullanmak zor iş!
Postadan çıkan muhteşem broşürün sayfalarının arasında gezinirken şaşkınlığımı gizleyemedim: “İsviçre’de miyim acaba?”... Hazırlanmış olan katalogun kalitesi karşısında şaşırmamak elde değildi. Bir başka şaşkınlık konusu zamanlama ile ilgiliydi... Başta ben, millet olarak en fazla iki-üç hafta sonrasının programını yapmayı, randevularımızı ayarlamayı zar zor becerirken, gelen broşür Mayıs 2007’deki bir etkinliği duyuruyordu... Yani 6 ay öncesinden...
Antik AŞ göndermiş. 2. Klasik Otomobil Müzayedesi... İşin bir de ön kaydı var. Son başvuru tarihi, 29 Mart 2007. Yani dört ay sonra. “O tarihe kadar kime öle kim kala!” dememişler yani... Yılbaşı tebrik ve armağanlarını yılbaşı geçtikten sonra göndermeye devam eden kuruluş ve işadamlarının bir de “Zamanı ve mekânı kullanmayı bilmek bir medeniyet meselesidir!” diyen Çetin Altan üstadın kulakları çınlasın...
Bu arada Antik AŞ 1. Klasik Otomobil Müzayedesi’ni de 9 Aralık’ta Rahmi M. Koç Müzesi’nde düzenliyormuş... Buraya kadar iyi hikâye. Zurnanın zırt dediği sadece bir tek yer var: Antik AŞ, 2007’deki ikinci müzayedesi ile ilgili katalogu gönderiyor da, web sitesinde tek satır yok o konuda... Bu nasıl iş?..