Başbakan ‘aslında’ Milli Kültür Politikası’nı anlatıyor
19 NİSAN 2010
Hatırlayanlarınız mutlaka vardır. Önceleri “Kürt Açılımı” diyorlardı; ben de “Demokratik Açılım”, “Milli Mutabakat” gibi kavramların daha doğru olacağını savunuyordum. Bir sürü de mesaj almıştım bazı okurlardan: “Bunlara(!) akıl verme!” diye…
İkinci verdiğim ‘akıl’ ise, katılım ve kararlılığın sağlanması hususundaydı. Oldum olası ‘çift yönlü simetrik’ iletişimi savunduk. Yani STK’ların ve çıkar gruplarının, akademik çevrelerin, özellikle popüler kültür dünyasının örgütleri vasıtasıyla önerilerini getirmeleri sağlanacaktı. Sonra ‘büyük zirve’de hepsinin görüşü bir araya getirilerek (mezcedilerek) oluşturulacak ‘ortak bir eylem planı’ Başbakan tarafından ilan edilecekti. O zaman da kimsenin gıkı çıkamayacaktı. Örneğin, şu sıra TOBB’un geldiği nokta gibi… İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay’ın yakın geçmişte tereyağından kıl çeker gibi mükemmel yönettiği yeni ‘basın kanunu’nun hazırlanması süreci gibi… İstişare – İkna – İttifak yolu ‘çift taraflı simetrik’ iletişimin alfabesiydi…
Bugün bu yolun tam olarak izlendiği söylenemez… Yine de…
Başbakan’ın üçüncüsünü düzenlediği toplantılar (Popüler müzik sanatçıları, Sinema TV sanatçıları, yazarlar - edebiyatçılar) ‘Demokratik Açılım’ konusunda ‘ittifaklar’ kurulmasına belki değil ama başka bir konuya çok ciddi katma değer getirmiştir: Başbakan’ın popüler kültür alanında görüşlerini ifade etmesi için kusursuz bir ortam sağlanmıştır, bu bir. İkincisi ise, hükümetin, oradan da ileri giderek devletin ‘Milli Kültür’ politikalarının oluşması konusunda çok önemli üç temel metin ortaya çıkmıştır… En azından işin ‘popüler kültür alanı’ halledilmiş gibidir.
Şimdi bir toplantı da ‘klasikçilerle’, ‘plastik sanatçılarla’, genel anlamda ‘güzel sanatçılarla’ (neden adı ‘güzel’dir; bilen var mı?) yapıldı mı, metin tamamlanmış olur. Çünkü Başbakan’ın ilk üç toplantıda söylediklerinin altına -Deniz Baykal’ın Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle yaptığı konuşma için geçerli olduğu gibi- imza atmayacak yoktur sanırım. Milli mutabakat denen şey de budur zaten…
ABC’yi dağıtmanın sonuçları ölçüldü
Benim de köşe yazdığım, iki haftada bir yayınlanan pazarlama iletişimi dergisi Marketing Türkiye, yazılı medyayı ve reklam verenleri yakından ilgilendiren bir araştırma yaptırmış. Hitay Yatırım Holding’in bir girişimi olan DORinsight’ın yaptığı, derginin web sitesinden de erişilebilen araştırma hayli ses getirecek… Ben size sonuçlardan bazılarını aktarayım.
Açıklanan tiraj rakamlarına güvenmeyenlerin oranı %35.5. Daha vahimi de güvenenlerin oranında: %22.5…
Artık ilgisini yitirmişler ise %42 civarında…
Dağıtım şirketlerinin kendi gruplarındaki gazetelerin tirajlarını olduğundan fazla gösterdiklerine inanlar %45.8.
Bazı yayınların kendi tiraj ölçümlemelerinin denetlenmesini, bağımsız denetleme kuruluşlarına ücretini kendileri ödeyerek yaptırmaları sonucu ortaya çıkan tiraj rakamlarına güveniyor musunuz, sorusuna “Evet” diyenlerin oranı %25; “Hayır” diyenlerinki ise %53.8.
Ortak bir tiraj ölçüm sisteminin olmayışı yazılı basındaki ilanların sayısını etkiler mi, diye sormuşlar; %66.5 “Evet” demiş…
“Tiraj ölçümüyle ilgili tarafsız ölçüm sistemi oluşturulmalıdır” diyenlerin oranı ise %72.6…
Açıkçası görünen şu: Medyanın itibarı genelde zaten düşüktür. Tiraj rakamlarına güven konusunda ise itibarları yerlerde sürünmektedir. Nihayet Türkiye’de kurmayı başardıkları, sonra da abone sistemiyle satılan gazetelerin nasıl ölçüleceği konusunda konsensüs sağlayamadıkları için dağılmış olan ABC’nin (Audit Bureau of Circulation - Tiraj Denetleme Bürosu) derhal yeniden kurulması gereklidir… Yoksa güven kaybı artarak devam edecektir.
Gelecek iki ay bu kitaplarla geçecek
Özcan Yüksek, ‘Cinistan’; Selim İleri, Bu Yalan Tango; Erol Mütercimler, Aynadaki Tarih - Komplolar, Suikastler, Provokasyonlar, İsyanlar; Yaşar Okuyan, O Yıllar - 12 Eylül’den Anılar, Mektuplar ve Belgeler, Mario Levi, Bir Yalnız Adam - Jacques Brel; Nazlı Eray, Marilyn, Venüs’ün Son Gecesi…
En az iki ay benim dükkân kapalı yabancı dildeki mesleki eserler hariç, bunlarla anca başa çıkarım…
Bana kitabı “Ey bahtı güzel!” diye imzalamış. Belli ki başkalarına da aynı şekilde hitap etmiş. Olsun. Bana kitabı bir kenara ayırıp uzatılmış 23 Nisan tatilimde yanıma aldıracak ya… Önemli olan o… Özcan Yüksek imzasının bir üstüne de şu notu düşmüş: “Gerçeği masallar bilir, masallar”… Cinistan bir masal kitabı… Hedef kitlesi kim? Bilmem. Beni kapsadığı kesin… Büyükler okuyup, çıkaracakları hisseleri nakletsinler, diye yazılmış sanki… İddialı…
Selim İleri’nin son kitabı ‘kaçmaz’… Bu Yalan Tango her şeyden önce kapağı ile tahrik etti beni. Hoş Selim İleri okumam için fazla tahrike gerek yok ama bu kez sunuş bir başka; hele de şu sıra tango konusuna fena halde takılmışken… (Akşam, 21 Mart)…
Kapağında 1 Mayıs 1977’den bir fotoğraf bulunan son Erol Mütercimler kitabı günün ‘mana ve ehemmiyetine’ çok uygun… Aynadaki Tarih’in alt başlığı da adı gibi Mütercimler’e yakışmış: Komplolar, Suikastler, Provokasyonlar, İsyanlar… Kan ter içinde kalsak da okunacak. Kaçış yok…
Bir zamanlar can düşmanımızdı (1960’lar, 70’ler). Sonradan dost olduk. Onun anılarını çok dinlemiş, “Mutlaka yazmalısın” demiştim. Yazmış… Yaşar Okuyan’ın “12 Eylül’den Anılar, Mektuplar ve Belgeler” üst başlığını taşıyan O Yıllar önümüzdeki bir iki ayın ‘ev ödevleri’ arasında yerini aldı.
Tanıdığım en ‘köklü’ Jacques Brel uzmanı yıllar öncesinden dostum Mario Levi, müthiş bir Jacques Kitabı yazmış: Bir Yalnız Adam!… Attilâ İlhan’ın bana bir keresinde “Bak bu kıza, yaman hikâyecidir” dediği sevgili Nazlı Eray’ın merakla beklediğim son kitabı Marilyn, Venüs’ün Son Gecesi postadan çıkıp gelmez mi!… Mario ve Nazlı da eklendi yeni stres listeme… En az iki ay benim dükkân kapalı yabancı dildeki mesleki eserler hariç, bunlarla anca başa çıkarım…
İkinci verdiğim ‘akıl’ ise, katılım ve kararlılığın sağlanması hususundaydı. Oldum olası ‘çift yönlü simetrik’ iletişimi savunduk. Yani STK’ların ve çıkar gruplarının, akademik çevrelerin, özellikle popüler kültür dünyasının örgütleri vasıtasıyla önerilerini getirmeleri sağlanacaktı. Sonra ‘büyük zirve’de hepsinin görüşü bir araya getirilerek (mezcedilerek) oluşturulacak ‘ortak bir eylem planı’ Başbakan tarafından ilan edilecekti. O zaman da kimsenin gıkı çıkamayacaktı. Örneğin, şu sıra TOBB’un geldiği nokta gibi… İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay’ın yakın geçmişte tereyağından kıl çeker gibi mükemmel yönettiği yeni ‘basın kanunu’nun hazırlanması süreci gibi… İstişare – İkna – İttifak yolu ‘çift taraflı simetrik’ iletişimin alfabesiydi…
Bugün bu yolun tam olarak izlendiği söylenemez… Yine de…
Başbakan’ın üçüncüsünü düzenlediği toplantılar (Popüler müzik sanatçıları, Sinema TV sanatçıları, yazarlar - edebiyatçılar) ‘Demokratik Açılım’ konusunda ‘ittifaklar’ kurulmasına belki değil ama başka bir konuya çok ciddi katma değer getirmiştir: Başbakan’ın popüler kültür alanında görüşlerini ifade etmesi için kusursuz bir ortam sağlanmıştır, bu bir. İkincisi ise, hükümetin, oradan da ileri giderek devletin ‘Milli Kültür’ politikalarının oluşması konusunda çok önemli üç temel metin ortaya çıkmıştır… En azından işin ‘popüler kültür alanı’ halledilmiş gibidir.
Şimdi bir toplantı da ‘klasikçilerle’, ‘plastik sanatçılarla’, genel anlamda ‘güzel sanatçılarla’ (neden adı ‘güzel’dir; bilen var mı?) yapıldı mı, metin tamamlanmış olur. Çünkü Başbakan’ın ilk üç toplantıda söylediklerinin altına -Deniz Baykal’ın Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle yaptığı konuşma için geçerli olduğu gibi- imza atmayacak yoktur sanırım. Milli mutabakat denen şey de budur zaten…
ABC’yi dağıtmanın sonuçları ölçüldü
Benim de köşe yazdığım, iki haftada bir yayınlanan pazarlama iletişimi dergisi Marketing Türkiye, yazılı medyayı ve reklam verenleri yakından ilgilendiren bir araştırma yaptırmış. Hitay Yatırım Holding’in bir girişimi olan DORinsight’ın yaptığı, derginin web sitesinden de erişilebilen araştırma hayli ses getirecek… Ben size sonuçlardan bazılarını aktarayım.
Açıklanan tiraj rakamlarına güvenmeyenlerin oranı %35.5. Daha vahimi de güvenenlerin oranında: %22.5…
Artık ilgisini yitirmişler ise %42 civarında…
Dağıtım şirketlerinin kendi gruplarındaki gazetelerin tirajlarını olduğundan fazla gösterdiklerine inanlar %45.8.
Bazı yayınların kendi tiraj ölçümlemelerinin denetlenmesini, bağımsız denetleme kuruluşlarına ücretini kendileri ödeyerek yaptırmaları sonucu ortaya çıkan tiraj rakamlarına güveniyor musunuz, sorusuna “Evet” diyenlerin oranı %25; “Hayır” diyenlerinki ise %53.8.
Ortak bir tiraj ölçüm sisteminin olmayışı yazılı basındaki ilanların sayısını etkiler mi, diye sormuşlar; %66.5 “Evet” demiş…
“Tiraj ölçümüyle ilgili tarafsız ölçüm sistemi oluşturulmalıdır” diyenlerin oranı ise %72.6…
Açıkçası görünen şu: Medyanın itibarı genelde zaten düşüktür. Tiraj rakamlarına güven konusunda ise itibarları yerlerde sürünmektedir. Nihayet Türkiye’de kurmayı başardıkları, sonra da abone sistemiyle satılan gazetelerin nasıl ölçüleceği konusunda konsensüs sağlayamadıkları için dağılmış olan ABC’nin (Audit Bureau of Circulation - Tiraj Denetleme Bürosu) derhal yeniden kurulması gereklidir… Yoksa güven kaybı artarak devam edecektir.
Gelecek iki ay bu kitaplarla geçecek
Özcan Yüksek, ‘Cinistan’; Selim İleri, Bu Yalan Tango; Erol Mütercimler, Aynadaki Tarih - Komplolar, Suikastler, Provokasyonlar, İsyanlar; Yaşar Okuyan, O Yıllar - 12 Eylül’den Anılar, Mektuplar ve Belgeler, Mario Levi, Bir Yalnız Adam - Jacques Brel; Nazlı Eray, Marilyn, Venüs’ün Son Gecesi…
En az iki ay benim dükkân kapalı yabancı dildeki mesleki eserler hariç, bunlarla anca başa çıkarım…
Bana kitabı “Ey bahtı güzel!” diye imzalamış. Belli ki başkalarına da aynı şekilde hitap etmiş. Olsun. Bana kitabı bir kenara ayırıp uzatılmış 23 Nisan tatilimde yanıma aldıracak ya… Önemli olan o… Özcan Yüksek imzasının bir üstüne de şu notu düşmüş: “Gerçeği masallar bilir, masallar”… Cinistan bir masal kitabı… Hedef kitlesi kim? Bilmem. Beni kapsadığı kesin… Büyükler okuyup, çıkaracakları hisseleri nakletsinler, diye yazılmış sanki… İddialı…
Selim İleri’nin son kitabı ‘kaçmaz’… Bu Yalan Tango her şeyden önce kapağı ile tahrik etti beni. Hoş Selim İleri okumam için fazla tahrike gerek yok ama bu kez sunuş bir başka; hele de şu sıra tango konusuna fena halde takılmışken… (Akşam, 21 Mart)…
Kapağında 1 Mayıs 1977’den bir fotoğraf bulunan son Erol Mütercimler kitabı günün ‘mana ve ehemmiyetine’ çok uygun… Aynadaki Tarih’in alt başlığı da adı gibi Mütercimler’e yakışmış: Komplolar, Suikastler, Provokasyonlar, İsyanlar… Kan ter içinde kalsak da okunacak. Kaçış yok…
Bir zamanlar can düşmanımızdı (1960’lar, 70’ler). Sonradan dost olduk. Onun anılarını çok dinlemiş, “Mutlaka yazmalısın” demiştim. Yazmış… Yaşar Okuyan’ın “12 Eylül’den Anılar, Mektuplar ve Belgeler” üst başlığını taşıyan O Yıllar önümüzdeki bir iki ayın ‘ev ödevleri’ arasında yerini aldı.
Tanıdığım en ‘köklü’ Jacques Brel uzmanı yıllar öncesinden dostum Mario Levi, müthiş bir Jacques Kitabı yazmış: Bir Yalnız Adam!… Attilâ İlhan’ın bana bir keresinde “Bak bu kıza, yaman hikâyecidir” dediği sevgili Nazlı Eray’ın merakla beklediğim son kitabı Marilyn, Venüs’ün Son Gecesi postadan çıkıp gelmez mi!… Mario ve Nazlı da eklendi yeni stres listeme… En az iki ay benim dükkân kapalı yabancı dildeki mesleki eserler hariç, bunlarla anca başa çıkarım…