Başkan ‘Cihat Parası’na açıklık getirmeli
18 MART 2012
İnanılır gibi değil. Saadet Partisi yönetiminden tartışma yaratan ‘mal varlığı’ (cihat parası) konusunda tık yok. Sanki olup bitenler kendilerinin dışında cereyan ediyor. Adeta tribünlerde ‘seyirci’ pozisyonu almışlar. Bir iki gündür Saadet Partisi Başkanı Mustafa Kamalak’ın işin aslını anlatmasını bekledik. Beyhude...
Oğuzhan Asıltürk’ün anlattığına göre partinin geleceği için, adıyla sanıyla ‘cihat’ dedikleri simgesel amaç uğruna biriken paralar, şu anda ‘paylaşım sorunu’ nedeniyle ülke gündeminde…
Rahmetli Necmettin Erbakan’ın çocukları miras kavgasına girince çömlek patladı. Hem de öyle gürültüyle ki, Parti yönetimi bile infilakın şiddetinden korunmak için sanki bir yerlere saklanıverdi.
Saadet Partisi şu anki Genel Başkanı Mustafa Kamalak Oğuzhan Asiltürk ile Fatih Erbakan arasındaki restleşmede ‘tarafsız’ olduğunu ifade ediyormuş. ‘Ben karışmam’ tavrını bir yana bırakıp Partileri üzerine kara bulut gibi çöken şaibe bulutlarını dağıtmak için hemen, hiç vakit kaybetmeden bir basın toplantısı düzenlemeli ve aslında Parti’ye ait olması gereken paraların peşine nasıl düşeceğini kamuoyuna ve vicdanına anlatmalı. Bugün 18 Mart… Bir başka ‘Cihat’ın anma günü. Tam zamanı olabilir Başkan.
Malum, iletişim boşluk kaldırmaz...
George Clooney ‘yaptı’, biz konuşuyoruz
Tek başına bir işe yaramadığı bilinen ‘Publicity’ böyle bir şeydir… Konuşturur… Cuma günü Twitter’de George Clooney ile ilgili uçuşan, özellikle kadınların gönderdiği tweet’ler miktar ve içerik açısından inanıacak gibi değildi… “Ona yataklık etmekten ben de onunla yatmak istiyorum”dan tutun da; “Aynı yere düşmek için nasıl bir suç işlemeli”ye kadar yüzlerce, espriye sırtını rastlamış hezeyan…
George Clooney ve gazeteci babası Nick Clooney, kesinlikle ‘publcity’ (hiçbir iletişim hedefi olmayan medyada görünürlük) için değil, samimi ve halisane duygularla Sudan’daki insanlık suçlarını protesto etmişler. Aynı amaç uğruna protestoyu organize eden üç beş aktivistle birlikte gözaltına alınıp üç saat özgürlüklerinden uzak kalmışlar.
Clooney’in ve rahmetli Ayhan Işık’ın oğlu olabileceğine ilişkin dün Yalçın Bayer’in gazeteci Tevfik Yener’in kitabına göndermek yaparak getirdiği iddiayı daha önce de duyup, gülüp geçmiştim. Yener’in ‘İstanbul, Aşk, Ekmek, Hayal’ adlı kitabında yazdığına göre, Tevfik Bey Amerika’da bir Clooney belgeseli izlerken fotoğraflardan birinde Ayhan Işık’ı görmüş. Fotoğrafta Clooney’nin annesi, babası, halası ve de Ayhan Işık birlikte imiş. Bir de benzerlik var. Biraz da fantastik bir düş gücü kattınız mı olaya, mesele aydınlanıverir.
Gizemlerin, düş dünyasının üst limiti yoktur. Hiçbir şey göründüğü gibi değilse ve zihin ‘tesadüf aslında tesadüf değildir’ kodlamasıyla çalışıyorsa... Bilenler hatırlayacaklardır, Ertem Göreç’in ‘Bitmeyen Yol’ filmindeki otobüs şoförü rolündeki Ayhan Işık’ın canlandırdığı karakteri... O da George Clooney gibi baştanaşağı adalet duygusuyla dolup taşmıyor muydu? En az onun kadar eylemciydi de...
Ne var? Hafta sonu hayal gücümüz fazla çalışmış olamaz mı?
‘Her zaman olasılıklar tarafından kandırıldığımız bir gerçektir’ demiyor muydu Brecht?
8 Osmanlı Floransa’da...
Bir tasarım ürününün ‘dili’ olduğunu ve bu ürünün de aynı zamanda bir iletişim aracı olarak hayatımızdaki çarpıcı etkisini Prof. Önder Küçükerman hocamızdan Bersay İletişim Enstitüsü’nde verdiği bir konferansta dinlediğimizde biraz da şaşırmıştım. Hoca, Çin porselenlerinin Çin bayrağından daha çok tanınır olması örneğinden başlayarak Mısır piramitlerine ve oradan Anadolu cam sanatı örneklerine uzanmış ve tasarım mirasının geleceğin yaratılmasına olan katkısını nasıl da güzel anlatmıştı. Aklımda kalan ‘risk’ sözcüğüydü. Sektörler ve tasarım arasındaki ‘risk’ ilişkisi... Tasarıma yatırım yapmanın maliyeti ve riski göze alarak yürümenin sektöre katacağı yenilenme ve kazanç...
İçinde ‘tasarım’ sözcüğü geçen neredeyse her habere ‘antin kuntin postmodern enstalasyon’ şüphesiyle bakmama refleksini edinmek için Önder Hocanın söylediklerine biraz ‘takılmak’ yeterli. Tasarım dünyasının fazlasıyla ‘antin kuntin’ görünme ‘riski’ taşıyan en şu habere komplekssizce yaklaşmak için Önder Hoca’nın altını çizdiği ilim ve irfana yaslanmak yeterli :
8MANİ – Ottomani Projesi, bizim ‘yaratıcı üretim örneklerimizi’ İtalya’da tanıtma çabası içindeymiş. Mayıs sonunda gerçekleşecek ‘Floransa Uluslararası Tasarım Haftası’nda Türkiye’den katılacak 8 sanatçı belirlenecekmiş. Temaları ilginç: ‘Zamanı Bağdaştırmak’ (Connecting Time)...
Küratör Marco Testa’nın Sanat Tarihçisi kızımız Aslı Bıçakcı’nın desteğiyle gerçekleştirdiği 8MANI-Ottomani, İtalyancada hem ‘Osmanlı’, hem de ‘sekiz el’ sözcüklerinden oluşuyormuş. Hangi sanatçıların Floransa’ya eserlerini göndereceğini de yakında öğreniriz.
İnovasyonsuz yaşayamayan iş dünyası için ‘tasarım’ın değdiği her alan ‘bereketli topraklar’dan sayılır... Önder Hocanın sözünü ettiği ‘riski göze alarak yürümenin’ öncülüğünü yapan kurumlara bir de bu gözle bakmakta yarar var. Sanayi-tasarım buluşmasında karşılıklı bir besleme ve yaratımdan ilham alma ilişkisi bu. Tasarımın dili konuşkan... Yeter ki, ‘antin kuntin’, rahmetli Attilâ İlhan’ın deyişiyle ‘çatal kalktı yürüdü’ türünden konuşmasın…
Geçmişi kazımak...
Gelin de sanat tarihi araştırmacılarına öykünmeyin, gıpta etmeyin… BBC’nin haberine göre bu kez de ‘fresklerin dilini okuyorlarmış’ meslek. İtalya’da bir grup araştırmacı şu sıra neyle meşgulmüş biliyor musunuz? Vecchio Sarayı’ndaki bir freskin altında Leonardo da Vinci’nin eserinin izine rastlayabilecekleri umudu içinde duvarın dilini çözmekle...
Giorgio Vasari’nin ‘Marciano Muharebesi’ adlı freskinin altında Vinci’nin yarım kalan bir çalışması olabilirmiş. ‘Endoskopi’ adını verdikleri yöntemle röntgenini çekmeye çalıştıkları freskte Mona Lisa’da kullanılan siyah pigmentlerin izine raslamışlar. Projeyi yöneten California Üniversitesi’nden Maurizio Seracini, Leonardo da Vinci’nin ‘Anghiari Muharebesi’ adlı yarım kalan çalışmasının Vasari’nin eserinin altında olduğuna inanıyormuş.
‘Geçmişi kazımak’, en güzel ifadesini bir sanat eseriyle ‘yüzleşmek’te buluyor olmalı…
Oğuzhan Asıltürk’ün anlattığına göre partinin geleceği için, adıyla sanıyla ‘cihat’ dedikleri simgesel amaç uğruna biriken paralar, şu anda ‘paylaşım sorunu’ nedeniyle ülke gündeminde…
Rahmetli Necmettin Erbakan’ın çocukları miras kavgasına girince çömlek patladı. Hem de öyle gürültüyle ki, Parti yönetimi bile infilakın şiddetinden korunmak için sanki bir yerlere saklanıverdi.
Saadet Partisi şu anki Genel Başkanı Mustafa Kamalak Oğuzhan Asiltürk ile Fatih Erbakan arasındaki restleşmede ‘tarafsız’ olduğunu ifade ediyormuş. ‘Ben karışmam’ tavrını bir yana bırakıp Partileri üzerine kara bulut gibi çöken şaibe bulutlarını dağıtmak için hemen, hiç vakit kaybetmeden bir basın toplantısı düzenlemeli ve aslında Parti’ye ait olması gereken paraların peşine nasıl düşeceğini kamuoyuna ve vicdanına anlatmalı. Bugün 18 Mart… Bir başka ‘Cihat’ın anma günü. Tam zamanı olabilir Başkan.
Malum, iletişim boşluk kaldırmaz...
George Clooney ‘yaptı’, biz konuşuyoruz
Tek başına bir işe yaramadığı bilinen ‘Publicity’ böyle bir şeydir… Konuşturur… Cuma günü Twitter’de George Clooney ile ilgili uçuşan, özellikle kadınların gönderdiği tweet’ler miktar ve içerik açısından inanıacak gibi değildi… “Ona yataklık etmekten ben de onunla yatmak istiyorum”dan tutun da; “Aynı yere düşmek için nasıl bir suç işlemeli”ye kadar yüzlerce, espriye sırtını rastlamış hezeyan…
George Clooney ve gazeteci babası Nick Clooney, kesinlikle ‘publcity’ (hiçbir iletişim hedefi olmayan medyada görünürlük) için değil, samimi ve halisane duygularla Sudan’daki insanlık suçlarını protesto etmişler. Aynı amaç uğruna protestoyu organize eden üç beş aktivistle birlikte gözaltına alınıp üç saat özgürlüklerinden uzak kalmışlar.
Clooney’in ve rahmetli Ayhan Işık’ın oğlu olabileceğine ilişkin dün Yalçın Bayer’in gazeteci Tevfik Yener’in kitabına göndermek yaparak getirdiği iddiayı daha önce de duyup, gülüp geçmiştim. Yener’in ‘İstanbul, Aşk, Ekmek, Hayal’ adlı kitabında yazdığına göre, Tevfik Bey Amerika’da bir Clooney belgeseli izlerken fotoğraflardan birinde Ayhan Işık’ı görmüş. Fotoğrafta Clooney’nin annesi, babası, halası ve de Ayhan Işık birlikte imiş. Bir de benzerlik var. Biraz da fantastik bir düş gücü kattınız mı olaya, mesele aydınlanıverir.
Gizemlerin, düş dünyasının üst limiti yoktur. Hiçbir şey göründüğü gibi değilse ve zihin ‘tesadüf aslında tesadüf değildir’ kodlamasıyla çalışıyorsa... Bilenler hatırlayacaklardır, Ertem Göreç’in ‘Bitmeyen Yol’ filmindeki otobüs şoförü rolündeki Ayhan Işık’ın canlandırdığı karakteri... O da George Clooney gibi baştanaşağı adalet duygusuyla dolup taşmıyor muydu? En az onun kadar eylemciydi de...
Ne var? Hafta sonu hayal gücümüz fazla çalışmış olamaz mı?
‘Her zaman olasılıklar tarafından kandırıldığımız bir gerçektir’ demiyor muydu Brecht?
8 Osmanlı Floransa’da...
Bir tasarım ürününün ‘dili’ olduğunu ve bu ürünün de aynı zamanda bir iletişim aracı olarak hayatımızdaki çarpıcı etkisini Prof. Önder Küçükerman hocamızdan Bersay İletişim Enstitüsü’nde verdiği bir konferansta dinlediğimizde biraz da şaşırmıştım. Hoca, Çin porselenlerinin Çin bayrağından daha çok tanınır olması örneğinden başlayarak Mısır piramitlerine ve oradan Anadolu cam sanatı örneklerine uzanmış ve tasarım mirasının geleceğin yaratılmasına olan katkısını nasıl da güzel anlatmıştı. Aklımda kalan ‘risk’ sözcüğüydü. Sektörler ve tasarım arasındaki ‘risk’ ilişkisi... Tasarıma yatırım yapmanın maliyeti ve riski göze alarak yürümenin sektöre katacağı yenilenme ve kazanç...
İçinde ‘tasarım’ sözcüğü geçen neredeyse her habere ‘antin kuntin postmodern enstalasyon’ şüphesiyle bakmama refleksini edinmek için Önder Hocanın söylediklerine biraz ‘takılmak’ yeterli. Tasarım dünyasının fazlasıyla ‘antin kuntin’ görünme ‘riski’ taşıyan en şu habere komplekssizce yaklaşmak için Önder Hoca’nın altını çizdiği ilim ve irfana yaslanmak yeterli :
8MANİ – Ottomani Projesi, bizim ‘yaratıcı üretim örneklerimizi’ İtalya’da tanıtma çabası içindeymiş. Mayıs sonunda gerçekleşecek ‘Floransa Uluslararası Tasarım Haftası’nda Türkiye’den katılacak 8 sanatçı belirlenecekmiş. Temaları ilginç: ‘Zamanı Bağdaştırmak’ (Connecting Time)...
Küratör Marco Testa’nın Sanat Tarihçisi kızımız Aslı Bıçakcı’nın desteğiyle gerçekleştirdiği 8MANI-Ottomani, İtalyancada hem ‘Osmanlı’, hem de ‘sekiz el’ sözcüklerinden oluşuyormuş. Hangi sanatçıların Floransa’ya eserlerini göndereceğini de yakında öğreniriz.
İnovasyonsuz yaşayamayan iş dünyası için ‘tasarım’ın değdiği her alan ‘bereketli topraklar’dan sayılır... Önder Hocanın sözünü ettiği ‘riski göze alarak yürümenin’ öncülüğünü yapan kurumlara bir de bu gözle bakmakta yarar var. Sanayi-tasarım buluşmasında karşılıklı bir besleme ve yaratımdan ilham alma ilişkisi bu. Tasarımın dili konuşkan... Yeter ki, ‘antin kuntin’, rahmetli Attilâ İlhan’ın deyişiyle ‘çatal kalktı yürüdü’ türünden konuşmasın…
Geçmişi kazımak...
Gelin de sanat tarihi araştırmacılarına öykünmeyin, gıpta etmeyin… BBC’nin haberine göre bu kez de ‘fresklerin dilini okuyorlarmış’ meslek. İtalya’da bir grup araştırmacı şu sıra neyle meşgulmüş biliyor musunuz? Vecchio Sarayı’ndaki bir freskin altında Leonardo da Vinci’nin eserinin izine rastlayabilecekleri umudu içinde duvarın dilini çözmekle...
Giorgio Vasari’nin ‘Marciano Muharebesi’ adlı freskinin altında Vinci’nin yarım kalan bir çalışması olabilirmiş. ‘Endoskopi’ adını verdikleri yöntemle röntgenini çekmeye çalıştıkları freskte Mona Lisa’da kullanılan siyah pigmentlerin izine raslamışlar. Projeyi yöneten California Üniversitesi’nden Maurizio Seracini, Leonardo da Vinci’nin ‘Anghiari Muharebesi’ adlı yarım kalan çalışmasının Vasari’nin eserinin altında olduğuna inanıyormuş.
‘Geçmişi kazımak’, en güzel ifadesini bir sanat eseriyle ‘yüzleşmek’te buluyor olmalı…