Başrolde ‘sosyal fayda’…
25 Şubat 2021 - Yeni Şafak
Son haftalarda yerli markaların bu kapsamda yaptığı atılımlar son derece gurur verici… Mesela, Arçelik’in beyaz eşya kategorisinde başlattığı ‘geri dönüşüm’ kampanyası, Şişecam’ın V-Blok adını verdiği, cam yüzeylerdeki virüs ve bakterileri etkisiz hâle getiren özel bir kaplama teknolojisi ve tabii Türk Telekom’un geliştirerek hizmete sunduğu, kapalı alanlarda çalışanların sosyal mesafesini ayarlamalarına ve geçmişe dönük temas takibi yapmalarına imkân tanıyan uygulaması Safe Steps… Bunlar gibi sosyal fayda sağlayan başarılı örneklerin sayısının artacağına inancımız tam…
Büyük değişimlerin tek nedeni olmuyor… Birden fazla parametrenin farklı zamanlarda devreye girmesi, ‘itici gücü’ oluşturarak değişimi tetikliyor. Diyalektik düşünceyi anlatırken sıklıkla verilen örnektir: Suyu belli bir seviyeye kadar ısıtırsan dönüşüp buhar olur; soğutursan da belli bir derecede katılaşır ve buz olur. Fazla gülmenin arkasından ağlamanın, aşırı ağlamanın ardından gülmenin gelmesi de bu bağlamda anlatılır…
‘Bardağı taşıran son damla’ ise genellikle, bu tür büyük değişimlerin müsebbibi olarak gösterilir.
İçinde bulunduğumuz dönemde, o damla, tahmin edebileceğiniz gibi pandemiydi. Bir yandan pek çok süreçte katalizör etkisi sağladı. Tereddütleri ortadan kaldırdı. Ancak hem dijitalleşmenin hayata geçmesine hem de ‘sosyal fayda’ taleplerinin karşılanmasına yönelik adımların altyapısı uzun süredir hazırlanıyordu.
Pek çok şirketin, kurumun ve devletin, kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) ve sürdürülebilirlik başlıkları altında çalışmalar yaptığını biliyoruz.
Tabii ki ‘o son damla’ olmasa süreç bu kadar hızlı gelişmeyecekti. Damla bardağa düştü ve böylece büyük değişimin son gerekliliği de yerine getirildi. Bundan sonra pek çok şey eskisi gibi olmayacak…
Araştırmalar, tüketicilerin markalardan beklentilerinde ‘sağlık’ ve ‘kişisel güvenlik’ sağlayıcı unsurların öne çıktığını gösteriyor.
Haziran ayında Marketing Türkiye dergisinde yayınlanan yazımızda, dört alana, ‘yatırım’ yapmayanların pandemiden sonra iletişim dünyasında tutunamayacaklarını belirtmiştik… Birinci sırada, insan kıymetlerine (transfer değil, gençleri işe alıp yetiştirme, bunun için çeşitli bireysel gelişim programları devreye alma) yatırım yer alıyordu. Onu, Ar-Ge, pazarlama yatırımı ve bir de dijitalleşmeyi de içerecek biçimde kurumsal yönetim süreçlerini adapte edip hayata geçirmek için yatırımlar izliyordu.
İletişim sektörü için yaptığımız bu analizin diğer sektörleri de kapsadığını araştırma sonuçlarından takip ediyoruz.
IBM’in İş Değerleri Enstitüsü (IBV) tarafından dünya çapında 14 bin tüketicinin katılımıyla yapılan ankete göre; her dört çalışandan biri, esnek çalışma saatlerine veya esnek mekân koşullarına olan ihtiyaçları giderilemediği için 2021 yılında işini değiştirmeyi planlıyormuş.
İnsanı bir kaynak yerine kıymet olarak ele almayı henüz beceremeyenlerin çok dikkatli olmasında fayda var. İnsan gücünün, yani çalışanın yüzde 25’ini bir anda kaybetmek hiçbir markaya iyi gelmez… İş süreçlerindeki aksama bir yana “Pandemi sürecinde çalışanlarının ‘doğal’ ihtiyaçlarına saygı göstermeyen” işveren olarak algılanmanın uzun vadeli olumsuz sonuçları olacaktır…
IBV’nin Oxford Economics ile birlikte yaptığı “Find your Essential” (Temelinizi Bulun) başlıklı başka bir araştırmasında, bundan sonra, çalışanlarda tükenmişlik sendromunun önüne geçilmesi, fiziksel ve zihinsel refaha yatırım yapılması, çeşitliliğe ve kapsayıcılığa odaklanılarak şirket kültürünün sürdürülmesi gibi unsurlara dikkat edilmesi önerilmiş.
Sürdürülebilirlik, çalışan refahı, sosyal fayda sağlama, sağlığın ve çevrenin korunması, dijitalleşme süreçleriyle birlikte gelen siber tehditlerin bertaraf edilmesi… Önümüzdeki aylarda ve yıllarda bizleri bekleyen ‘büyük değişimin’ ana unsurları olarak öne çıkıyorlar…
Büyük değişimlerin tek nedeni olmuyor… Birden fazla parametrenin farklı zamanlarda devreye girmesi, ‘itici gücü’ oluşturarak değişimi tetikliyor. Diyalektik düşünceyi anlatırken sıklıkla verilen örnektir: Suyu belli bir seviyeye kadar ısıtırsan dönüşüp buhar olur; soğutursan da belli bir derecede katılaşır ve buz olur. Fazla gülmenin arkasından ağlamanın, aşırı ağlamanın ardından gülmenin gelmesi de bu bağlamda anlatılır…
‘Bardağı taşıran son damla’ ise genellikle, bu tür büyük değişimlerin müsebbibi olarak gösterilir.
İçinde bulunduğumuz dönemde, o damla, tahmin edebileceğiniz gibi pandemiydi. Bir yandan pek çok süreçte katalizör etkisi sağladı. Tereddütleri ortadan kaldırdı. Ancak hem dijitalleşmenin hayata geçmesine hem de ‘sosyal fayda’ taleplerinin karşılanmasına yönelik adımların altyapısı uzun süredir hazırlanıyordu.
Pek çok şirketin, kurumun ve devletin, kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) ve sürdürülebilirlik başlıkları altında çalışmalar yaptığını biliyoruz.
Tabii ki ‘o son damla’ olmasa süreç bu kadar hızlı gelişmeyecekti. Damla bardağa düştü ve böylece büyük değişimin son gerekliliği de yerine getirildi. Bundan sonra pek çok şey eskisi gibi olmayacak…
Araştırmalar, tüketicilerin markalardan beklentilerinde ‘sağlık’ ve ‘kişisel güvenlik’ sağlayıcı unsurların öne çıktığını gösteriyor.
Haziran ayında Marketing Türkiye dergisinde yayınlanan yazımızda, dört alana, ‘yatırım’ yapmayanların pandemiden sonra iletişim dünyasında tutunamayacaklarını belirtmiştik… Birinci sırada, insan kıymetlerine (transfer değil, gençleri işe alıp yetiştirme, bunun için çeşitli bireysel gelişim programları devreye alma) yatırım yer alıyordu. Onu, Ar-Ge, pazarlama yatırımı ve bir de dijitalleşmeyi de içerecek biçimde kurumsal yönetim süreçlerini adapte edip hayata geçirmek için yatırımlar izliyordu.
İletişim sektörü için yaptığımız bu analizin diğer sektörleri de kapsadığını araştırma sonuçlarından takip ediyoruz.
IBM’in İş Değerleri Enstitüsü (IBV) tarafından dünya çapında 14 bin tüketicinin katılımıyla yapılan ankete göre; her dört çalışandan biri, esnek çalışma saatlerine veya esnek mekân koşullarına olan ihtiyaçları giderilemediği için 2021 yılında işini değiştirmeyi planlıyormuş.
İnsanı bir kaynak yerine kıymet olarak ele almayı henüz beceremeyenlerin çok dikkatli olmasında fayda var. İnsan gücünün, yani çalışanın yüzde 25’ini bir anda kaybetmek hiçbir markaya iyi gelmez… İş süreçlerindeki aksama bir yana “Pandemi sürecinde çalışanlarının ‘doğal’ ihtiyaçlarına saygı göstermeyen” işveren olarak algılanmanın uzun vadeli olumsuz sonuçları olacaktır…
IBV’nin Oxford Economics ile birlikte yaptığı “Find your Essential” (Temelinizi Bulun) başlıklı başka bir araştırmasında, bundan sonra, çalışanlarda tükenmişlik sendromunun önüne geçilmesi, fiziksel ve zihinsel refaha yatırım yapılması, çeşitliliğe ve kapsayıcılığa odaklanılarak şirket kültürünün sürdürülmesi gibi unsurlara dikkat edilmesi önerilmiş.
Sürdürülebilirlik, çalışan refahı, sosyal fayda sağlama, sağlığın ve çevrenin korunması, dijitalleşme süreçleriyle birlikte gelen siber tehditlerin bertaraf edilmesi… Önümüzdeki aylarda ve yıllarda bizleri bekleyen ‘büyük değişimin’ ana unsurları olarak öne çıkıyorlar…