Babacan cephesinde yeni bir şey yok
12 Eylül 2019 - Yeni Şafak
AK Parti’nin eski bakanlarından Ali Babacan’ın liderliğinde “kurulacakmış”, “kurulmak üzere”, “kuruldu kuruluyor”, “geldi geliyor” diye diye aylardır tevatürü süren yeni (!) parti bu yılın sonuna kadar kurulacakmış…
Nereden öğreniyoruz bu önemli gerçeği?
Babacan’ın iki gün önce Karar gazetesinden Ahmet Taşgetiren ve Yıldıray Oğur’a verdiği ‘özel’ röportajdan…
Röportajın biçim ve içeriği, sağlanmış olan beklentiyi karşılamaktan bir hayli uzakta:
“Oğur: O zaman şunu bir netleştirelim. Çalışmalardan, toplantılardan bahsettiniz, son olarak da ‘siyasi yapı kurulurken’ dediniz. Bir parti kuruluyor değil mi?
Babacan: Onu yeterince ilan ettiğimizi zannediyorum. (Gülüyor)
Oğur: Ama bunu sizin ağzınızdan duymak önemli.
Babacan: Bu bir düşünce kuruluşu, düşünce kulübü değil. Uygulanacak, uygulamaya dönük politikalar üzerinde çalışıyoruz ve bunu uygulayacak ekipleri oluşturuyoruz şu anda.”
Karnından konuşmaya bundan daha iyi bir örnek olabilir mi acaba? Aynı yaklaşım, söyleşinin pek çok farklı bölümünde ne yazık ki tekrarlanıyor…
Babacan’ın yeni partisi adına yaptığı bu ilk açıklamayı ‘siyasi iletişim’ boyutuyla ele almazsak ‘köşe kadılığı’ (Hakkı Devrim usta rahmet istedi) görevimizi hakkaniyetle yerine getirmemiş oluruz.
Röportajın siyasi ve ekonomik söylemlerinin CHP-İP-HDP-Saadet çizgisiyle neredeyse aynı olma gerçekliğini bir kenara bırakırsak, Babacan’ın açıklamalarında, beklentinin çok altında kalan bir ‘ses tonu’ (‘tone of voice’) hissediliyor.
Biçim bazen çok şey anlatır. Nasıl söylediğiniz ne söylediğiniz kadar önemlidir. AK Parti’yi bölüp parçalama hevesiyle tutuşan siyasi partilerin ve de onları destekleyen medyanın heyecanla beklediği lansmanın, tek bir gazete seçilerek verilen bir röportajla sahneye konması, acaba hangi siyasi iletişim hedefine hizmet etmektedir?
“Bize destek olan medyayı tercih edelim, istemediğimiz soruların gelmesini engelleyelim, hoşlanmayacağımız yorumların yapılmasını durduralım, nasılsa herkes buraya söylediklerimizi alıp kullanacaklardır” düşüncesinden hareket edilmediyse acaba nereden hareket edilmiş olabilir?
Yıllarca birlikte çalıştığınız partiyle bağları koparıp Türkiye’nin iktidarına soyunurken ve bunu dünyaya ilk defa ilan ederken sesiniz böyle cılız mı çıkar?!
Kendine, kadrosuna, siyasetine güvenen bir parti, kuruluşunu, varlığını, politikalarını gümbür gümbür duyurmak, bağırmak istemez mi?
Onca ‘şeffaflık’, çağdaşlık vurgusu yapan bir lider adayı, yerli-yabancı yüzlerce basın mensubunun temsilcileriyle bir araya gelmez mi? İlk ortaya çıkış anında açıklamaları yapıp, gelen soruların tamamını cesaretle yanıtlamaz mı?
Röportajdan ne hedef kitlenin kim olduğunu ‘okumak’ mümkün ne de sözüm ona “yeni” ve de diğer muhalefet partilerinkinden farklı bir siyasi vaat ve söylemi… Söylenenlerin tamamı, AK Parti ve Erdoğan karşıtlığında buluşan partilerin, sözüm ona meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin iddialarını hatırlatıyor…
O hâlde sormak lazım: Vaatleri muğlak, iddiası cılız, tek hedefi AK Parti’den bir iki puan kopararak ilkesiz birlik cephesinde yer alıp Erdoğan’ı devirmek konusunda Batı’yla iş birliği yapmak olan bir parti, ne kadar yeni sizce? Ne kadar heyecan verici?
Nereden öğreniyoruz bu önemli gerçeği?
Babacan’ın iki gün önce Karar gazetesinden Ahmet Taşgetiren ve Yıldıray Oğur’a verdiği ‘özel’ röportajdan…
Röportajın biçim ve içeriği, sağlanmış olan beklentiyi karşılamaktan bir hayli uzakta:
“Oğur: O zaman şunu bir netleştirelim. Çalışmalardan, toplantılardan bahsettiniz, son olarak da ‘siyasi yapı kurulurken’ dediniz. Bir parti kuruluyor değil mi?
Babacan: Onu yeterince ilan ettiğimizi zannediyorum. (Gülüyor)
Oğur: Ama bunu sizin ağzınızdan duymak önemli.
Babacan: Bu bir düşünce kuruluşu, düşünce kulübü değil. Uygulanacak, uygulamaya dönük politikalar üzerinde çalışıyoruz ve bunu uygulayacak ekipleri oluşturuyoruz şu anda.”
Karnından konuşmaya bundan daha iyi bir örnek olabilir mi acaba? Aynı yaklaşım, söyleşinin pek çok farklı bölümünde ne yazık ki tekrarlanıyor…
Babacan’ın yeni partisi adına yaptığı bu ilk açıklamayı ‘siyasi iletişim’ boyutuyla ele almazsak ‘köşe kadılığı’ (Hakkı Devrim usta rahmet istedi) görevimizi hakkaniyetle yerine getirmemiş oluruz.
Röportajın siyasi ve ekonomik söylemlerinin CHP-İP-HDP-Saadet çizgisiyle neredeyse aynı olma gerçekliğini bir kenara bırakırsak, Babacan’ın açıklamalarında, beklentinin çok altında kalan bir ‘ses tonu’ (‘tone of voice’) hissediliyor.
Biçim bazen çok şey anlatır. Nasıl söylediğiniz ne söylediğiniz kadar önemlidir. AK Parti’yi bölüp parçalama hevesiyle tutuşan siyasi partilerin ve de onları destekleyen medyanın heyecanla beklediği lansmanın, tek bir gazete seçilerek verilen bir röportajla sahneye konması, acaba hangi siyasi iletişim hedefine hizmet etmektedir?
“Bize destek olan medyayı tercih edelim, istemediğimiz soruların gelmesini engelleyelim, hoşlanmayacağımız yorumların yapılmasını durduralım, nasılsa herkes buraya söylediklerimizi alıp kullanacaklardır” düşüncesinden hareket edilmediyse acaba nereden hareket edilmiş olabilir?
Yıllarca birlikte çalıştığınız partiyle bağları koparıp Türkiye’nin iktidarına soyunurken ve bunu dünyaya ilk defa ilan ederken sesiniz böyle cılız mı çıkar?!
Kendine, kadrosuna, siyasetine güvenen bir parti, kuruluşunu, varlığını, politikalarını gümbür gümbür duyurmak, bağırmak istemez mi?
Onca ‘şeffaflık’, çağdaşlık vurgusu yapan bir lider adayı, yerli-yabancı yüzlerce basın mensubunun temsilcileriyle bir araya gelmez mi? İlk ortaya çıkış anında açıklamaları yapıp, gelen soruların tamamını cesaretle yanıtlamaz mı?
Röportajdan ne hedef kitlenin kim olduğunu ‘okumak’ mümkün ne de sözüm ona “yeni” ve de diğer muhalefet partilerinkinden farklı bir siyasi vaat ve söylemi… Söylenenlerin tamamı, AK Parti ve Erdoğan karşıtlığında buluşan partilerin, sözüm ona meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin iddialarını hatırlatıyor…
O hâlde sormak lazım: Vaatleri muğlak, iddiası cılız, tek hedefi AK Parti’den bir iki puan kopararak ilkesiz birlik cephesinde yer alıp Erdoğan’ı devirmek konusunda Batı’yla iş birliği yapmak olan bir parti, ne kadar yeni sizce? Ne kadar heyecan verici?