Babalar gününü kutlamak içimden gelmiyor
20 HAZİRAN 2010
Aslında bugün yazı yazmak da hiç gelmiyordu içimden…
Bu gibi durumlarda askerlik yaptığım günler gelirdi aklıma… Özellikle de ‘acemi birliği’… Denizli’deki Eğitim Tugayı… Çavuş Talimgâh… Sonrasında dil sınavını kazandığım için nispeten daha ‘rahat’ edilen bir birlikte görevlendirildim. Ancak kısa süre öncesine kadar, zaman zaman rüyalarımda kendimi hâlâ asker olarak görürdüm…
Şimdilerde bir terör saldırısı olduğunda aklıma bizim eğitim birliği değil “Nefes” filmindeki o final bölümü geliyor… İrkiliyorum… Ve kendimi kötü hissediyorum…
Türkiye terörle topyekûn savaşmıyor… Dün 10 delikanlı ölmüş… Sanki dünyanın başka bir ülkesinde başka birileri savaşıp şehit düşüyor… Türkiye’nin arta kalan kentlerinde yaşam sanki hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor. Eğer, o da izleyen varsa, TV haberlerindeki insanı kahreden görüntüler de olmasa unutup gideceğiz…
‘Topyekûn Savaş’ derken Hitler’in 2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru dile getirmeye başladığı ve pek çoklarına göre de uygulamak için ‘Allahtan ömrünün vefa etmediği’ “Der totale Krieg”i kastetmiyorum…
Benim kastim bu terör meselesinde oluşturulacak ‘topyekûn sivil destek bloğu’… Demokratik Açılım’ın da amacı bu olmalıydı… Siyasetçisiyle, gazetecisiyle, sanatçısıyla, işadamıyla, meslek gruplarıyla, üniversiteleriyle, STK’larıyla, aynı inanç ve fikir birliği içinde ülkeyi içine sokulmak istenen kıskaçtan çıkarmak…
Yorumları dinledim bütün gün. Üstüne eşek yüküyle para verilse bile kimse böyle konuşturamaz bu arkadaşları… Terör örgütü elemanları 12 kişi kayıp vermiş olmalarına rağmen, üstlerine ‘raporlarını’ verirken gönül rahatlığıyla “Eylem başarıya ulaşmıştır!” diyebilirler…
Dinleyin TV’leri ne demek istediğimi anlayacaksınız… Eylemlerin amacı zaten bu arkadaşları ‘konuşturmak’… Kamu diplomasisinin taktikleri bunlar… ‘Etkileyicileri’ ve ‘karar önderleri’ni konuşturacaksın… ‘Deklare yandaşların’ sessiz duracak…
“Sorunları derinlemesine incelemek lazım”, “Cumhuriyetin kuruluşuna kadar gitmek lazım”, “Bu küresel bir meseledir; ancak uluslar arası güçlerle birlikte ele alınırsa çözülebilir”, “Olay ekonomiktir”, “Hayır sosyolojiktir”, “Hayır hayır, çözüm pozitif etnik ayırımcılık gerektirir”…
Bu arada onlarca delikanlı hayatını kaybediyor…
Tek çözüm var… O birlik ve beraberlik duygusunu yakalamak. Ülke insanının tek vücut olması… Bunu sağlayacak fikir ve inanç birliğinin oluşturulması. Tıpkı Cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi… Tıpkı hayat hikâyeleri “Cumhuriyete Kanat Gerenler” belgeselinde anlatılmış olan kuşakları hareket ettiren hissiyat gibi…
Kim, kimler gerçekleştirecek bunu?.. Kim kucaklayacak tüm ülkeyi?..
Nasıl bir ülke emanet edeceğiz çocuklarımıza?..
Bu yıl babalar günü kutlamak hiç içimden gelmiyor …
Biraz daha vefa gerekli…
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde 10 yıldan fazla bir süre hocalık yaptım. Uygulamalı bir bilim alanı olan halkla ilişkilerin kuramdan çok ‘uygulama’sına yönelik birikimlerimizi öğrencilere aktarmaya çalıştık. Şimdilerde eşim aynı fakültede hocalık yapıyor… Ben Bahçeşehir Üniversitesi’ne geçtim… Her iki üniversitedeki çalışmamız sırasında en az gençlere verdiğimiz kadar onlardan alırız… Ders için yapılan hazırlık bilgilerimizi tazelememize yarar; ayrıca toplumun en dinamik unsurlarıyla aynı havayı solumak, bize de hayatiyet kazandırır. Bu da paradan puldan çok önemlidir…
Yönetiminde bulunduğumuz şirketlerde, sektör ortalamasının çok üzerinde oranlarda İletişim Fakültesi mezunu arkadaşlarla çalışıyor olmamızın bir nedeni de, işin her iki alanında bulunmamız. Bu nedenle biz İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin etkinliklerini önemseriz.
Geçenlerde 60’ıncı yıl kutlama etkinlikleri çerçevesinde düzenlenmiş olan gala gecesine gittik… Fakülte Dekanı Prof. Dr. Suat Gezgin, herkesin sadece saymadığı aynı zamanda sevdiği bir yönetici… Müthiş bir beceriklilikle gecenin neredeyse sıfır maliyetle organize edilmesini sağlamış… Eski mezunlardan Av. Erdoğan Tuncer ve Uğur Dündar’ın, Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen’in orada bulunması ve yaptıkları konuşmalar bence bazı çevrelere mesaj olmalı. Kime?.. Bu okuldan aldıklarına karşı beslemeleri gereken vefa duygusunu sergilemek durumunda olan herkese… Demet Tuncer her tarza giden o muhteşem sesiyle yine çok iyiydi. Fakülte Sekreteri Selim Eker geceye renk kattı… Özellikle sazlarıyla bir virtüöz gibi parlayan Kıymet Aydoğan ve ağabeyi Davut Mehmet Aydoğan'a hayran kaldık.
Ancak eski mezunların ve hocaların katılım ve desteklerinin daha yoğun olması gerekmez miydi? İnşallah 70’inci yıla…
Bu gibi durumlarda askerlik yaptığım günler gelirdi aklıma… Özellikle de ‘acemi birliği’… Denizli’deki Eğitim Tugayı… Çavuş Talimgâh… Sonrasında dil sınavını kazandığım için nispeten daha ‘rahat’ edilen bir birlikte görevlendirildim. Ancak kısa süre öncesine kadar, zaman zaman rüyalarımda kendimi hâlâ asker olarak görürdüm…
Şimdilerde bir terör saldırısı olduğunda aklıma bizim eğitim birliği değil “Nefes” filmindeki o final bölümü geliyor… İrkiliyorum… Ve kendimi kötü hissediyorum…
Türkiye terörle topyekûn savaşmıyor… Dün 10 delikanlı ölmüş… Sanki dünyanın başka bir ülkesinde başka birileri savaşıp şehit düşüyor… Türkiye’nin arta kalan kentlerinde yaşam sanki hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor. Eğer, o da izleyen varsa, TV haberlerindeki insanı kahreden görüntüler de olmasa unutup gideceğiz…
‘Topyekûn Savaş’ derken Hitler’in 2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru dile getirmeye başladığı ve pek çoklarına göre de uygulamak için ‘Allahtan ömrünün vefa etmediği’ “Der totale Krieg”i kastetmiyorum…
Benim kastim bu terör meselesinde oluşturulacak ‘topyekûn sivil destek bloğu’… Demokratik Açılım’ın da amacı bu olmalıydı… Siyasetçisiyle, gazetecisiyle, sanatçısıyla, işadamıyla, meslek gruplarıyla, üniversiteleriyle, STK’larıyla, aynı inanç ve fikir birliği içinde ülkeyi içine sokulmak istenen kıskaçtan çıkarmak…
Yorumları dinledim bütün gün. Üstüne eşek yüküyle para verilse bile kimse böyle konuşturamaz bu arkadaşları… Terör örgütü elemanları 12 kişi kayıp vermiş olmalarına rağmen, üstlerine ‘raporlarını’ verirken gönül rahatlığıyla “Eylem başarıya ulaşmıştır!” diyebilirler…
Dinleyin TV’leri ne demek istediğimi anlayacaksınız… Eylemlerin amacı zaten bu arkadaşları ‘konuşturmak’… Kamu diplomasisinin taktikleri bunlar… ‘Etkileyicileri’ ve ‘karar önderleri’ni konuşturacaksın… ‘Deklare yandaşların’ sessiz duracak…
“Sorunları derinlemesine incelemek lazım”, “Cumhuriyetin kuruluşuna kadar gitmek lazım”, “Bu küresel bir meseledir; ancak uluslar arası güçlerle birlikte ele alınırsa çözülebilir”, “Olay ekonomiktir”, “Hayır sosyolojiktir”, “Hayır hayır, çözüm pozitif etnik ayırımcılık gerektirir”…
Bu arada onlarca delikanlı hayatını kaybediyor…
Tek çözüm var… O birlik ve beraberlik duygusunu yakalamak. Ülke insanının tek vücut olması… Bunu sağlayacak fikir ve inanç birliğinin oluşturulması. Tıpkı Cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi… Tıpkı hayat hikâyeleri “Cumhuriyete Kanat Gerenler” belgeselinde anlatılmış olan kuşakları hareket ettiren hissiyat gibi…
Kim, kimler gerçekleştirecek bunu?.. Kim kucaklayacak tüm ülkeyi?..
Nasıl bir ülke emanet edeceğiz çocuklarımıza?..
Bu yıl babalar günü kutlamak hiç içimden gelmiyor …
Biraz daha vefa gerekli…
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde 10 yıldan fazla bir süre hocalık yaptım. Uygulamalı bir bilim alanı olan halkla ilişkilerin kuramdan çok ‘uygulama’sına yönelik birikimlerimizi öğrencilere aktarmaya çalıştık. Şimdilerde eşim aynı fakültede hocalık yapıyor… Ben Bahçeşehir Üniversitesi’ne geçtim… Her iki üniversitedeki çalışmamız sırasında en az gençlere verdiğimiz kadar onlardan alırız… Ders için yapılan hazırlık bilgilerimizi tazelememize yarar; ayrıca toplumun en dinamik unsurlarıyla aynı havayı solumak, bize de hayatiyet kazandırır. Bu da paradan puldan çok önemlidir…
Yönetiminde bulunduğumuz şirketlerde, sektör ortalamasının çok üzerinde oranlarda İletişim Fakültesi mezunu arkadaşlarla çalışıyor olmamızın bir nedeni de, işin her iki alanında bulunmamız. Bu nedenle biz İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin etkinliklerini önemseriz.
Geçenlerde 60’ıncı yıl kutlama etkinlikleri çerçevesinde düzenlenmiş olan gala gecesine gittik… Fakülte Dekanı Prof. Dr. Suat Gezgin, herkesin sadece saymadığı aynı zamanda sevdiği bir yönetici… Müthiş bir beceriklilikle gecenin neredeyse sıfır maliyetle organize edilmesini sağlamış… Eski mezunlardan Av. Erdoğan Tuncer ve Uğur Dündar’ın, Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen’in orada bulunması ve yaptıkları konuşmalar bence bazı çevrelere mesaj olmalı. Kime?.. Bu okuldan aldıklarına karşı beslemeleri gereken vefa duygusunu sergilemek durumunda olan herkese… Demet Tuncer her tarza giden o muhteşem sesiyle yine çok iyiydi. Fakülte Sekreteri Selim Eker geceye renk kattı… Özellikle sazlarıyla bir virtüöz gibi parlayan Kıymet Aydoğan ve ağabeyi Davut Mehmet Aydoğan'a hayran kaldık.
Ancak eski mezunların ve hocaların katılım ve desteklerinin daha yoğun olması gerekmez miydi? İnşallah 70’inci yıla…