Bagajlar ağır olur, beliniz incinmesin
14 Temmuz 2020 - Yeni Şafak
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu önemli bir atama yaptı… İBB Genel Sekreteri Yavuz Erkut emekli olunca yerine, bir dönem Ziraat Bankası’nın genel müdürlüğünü yapan Can Akın Çağlar’ı getirdi. Herkes buna şaştı kaldı…
Çünkü ortada çelişkili bir durum vardı. Can Akın bey, daha önce CHP’lilerin hedef aldıkları bir isimdi… Özellikle CHP’li Aykut Erdoğdu, 2012 yılında Sezgin Tanrıkulu ve Oğuz Kaan Salıcı’yla birlikte düzenlediği basın toplantısında demediğini bırakmamıştı… Erdoğdu’nun diline doladığı bir yolsuzluk iddiasıydı… Sonrasında soruşturma yapılmış, Can bey de aklanmıştı... Ama olsun… “İletişim tortusu” kalmıştı bir kere…
Atama açıklandıktan sonra, bazı CHP’liler homurdanmaya başladılar… CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, atama için “Biz de basından takip ettik” dedi ve “Parti içinde değerlendirme yapacaklarını” ifade etti…
Eski CHP Milletvekili Dursun Çiçek Twitter’da şu mesajı paylaştı: “Can Akın Çağlar kimdir? Ergenekon ve Balyoz kumpas davalarında FETÖ suç örgütü ve ortaklarının işlediği hukuk cinayetlerinin mağduru olduğumuz dönemde, İstanbul’a tayin isteyen sevgili eşimi HANAK/ARDAHAN’a süren genel müdürdür. Bu infaz talimatını kimden aldı?”
Özkoç’un “basından öğrendik” demesine rağmen Abdülkadir Selvi, cuma günkü yazısında Kılıçdaroğlu’nun durumdan haberdar olduğunu yazdı… Hatta Çağlar’ın, Ali Babacan’ın ekibinden bilindiğini; Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü ve Beşiktaş yönetimine de Abdullah Gül tarafından getirildiği iddiasını dile getirdi.
Siyasi iletişim açısından bakıldığında tüm bunları ‘normal’ karşılamak gerekir… Can bey masum, onun da ötesinde ‘mükemmel, eşine benzerine CHP saflarında rastlanmayacak türden bir yönetici’ olabilir… Ancak, CHP yönetimi ve seslendiği hedef kitle gözünde bagajını da kendisiyle birlikte getirmektedir…
Siyasi iletişimde bagajları göz ardı etmemek gerekir… Böyle durumlarda siyasi rakiplerin eline gereksiz yere ‘koz’ verirsiniz… Onun da ötesinde kendi ‘gündeminizi’ yönetme şansınızı kaybeder, bu fırsatı karşı tarafa ‘altın tepside’ sunarsınız… ‘Kendi krizine neden olma’ anlamında kullanılan “kendi ayağına sıkma” da böyle bir şeydir işte…
Fransızca bir deyiş olan ve tüm Anglosakson dillerinde kullanılan “Noblesse oblige” dilimize, “Asalet mecbur kılar” ya da “Asalet bunu gerektirir” diye tercüme edilebilir… Sözlükler kavramı, “asillerin soylu davranması gereği” olarak karşılıyorlar… Yani uluslararası terminolojide, istemesiniz de, matematiksel olarak gerekliliği şart olmasa da, kendi varoluşunuzun, algılanmanızın, itibarınızın şart koştuğu şeyleri anlatmak için kullanılır.
Burada ‘noblessse oblige’ davranışı, içiniz parçalansa da bu atamayı yapmamak, yaptınızsa da atanan kişinin görevi kabul etmemesini sağlamak, şeklinde ortaya çıkar…
Gördüğümüz kadarıyla İmamoğlu’nun bagajı giderek ağırlaşıyor… Yakında taşınamaz hâle gelecek…
Mesela, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın yaptığı Başakşehir-Kayaşehir metro hattıyla ilgili açıklaması… “Metro hattının parası peşin peşin bizden kesiliyor, Bütün bu kafalar, bu anlayışlar değişmeli” demiş… Yani “Parayı biz veriyoruz, işi onlar sahipleniyor” demeye getirmiş…
Çok ciddi bir suçlama bu… Öyle lafı edip havada bırakmaya gelmez… Yalan, siyasette en ciddî bagajlardan biridir. ABD Başkanı’nın görevden alınmasının (impeachment) en önemli nedenlerinden biri millete yalan söylenmesidir… Bizde durum o kadar vahim değildir, ancak bagaj (iletişim tortusu) bir kere yerleşti mi, sökülüp atılması hayli zordur…
Şimdi gelelim İmamoğlu’nun suçlamasına… Önce bir örnek:
Sabiha Gökçen-Kaynarca ve Bakırköy-Kirazlı metro hatlarının yapımları da 2015 yılında Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından üstlenilmiş ve projeler için Bakanlık tarafından 2 milyar 412 milyon TL harcama yapılmış. Ancak, işletme devirleri henüz gerçekleşmediğinden bugüne kadar belediyeden herhangi bir kesinti veya tahsilat yapılmamış… Başakşehir-Kayaşehir hattı için de durum benzermiş…
Öncelikle, devralınan metro projelerine ilişkin “peşin peşin” kesinti yapılmıyormuş; bedele ilişkin tahsilata, proje tamamlanarak işletilmek üzere belediyeye devredildikten, yani belediye bu hattan gelir elde etmeye başladıktan sonra gelir üzerinden tahsilat yapılıyormuş…
Metro gelirleri belediyeye kalırken hattın bedeli için yapılan tahsilat, belediyeye aktarılan genel bütçe vergi gelirleri payının yüzde 5’inden kesiliyormuş. Metro bittiğinde ortaya çıkan yapım tutarına faiz farkı gibi ek bedeller yansıtılmıyormuş.
Durum şudur; talihsiz açıklamalar, uygunsuz atamalar, tuhaf PR çalışmalarıyla bagaj şişiyor da şişiyor… Taşıyanın belini incitmesi an meselesi…
Çünkü ortada çelişkili bir durum vardı. Can Akın bey, daha önce CHP’lilerin hedef aldıkları bir isimdi… Özellikle CHP’li Aykut Erdoğdu, 2012 yılında Sezgin Tanrıkulu ve Oğuz Kaan Salıcı’yla birlikte düzenlediği basın toplantısında demediğini bırakmamıştı… Erdoğdu’nun diline doladığı bir yolsuzluk iddiasıydı… Sonrasında soruşturma yapılmış, Can bey de aklanmıştı... Ama olsun… “İletişim tortusu” kalmıştı bir kere…
Atama açıklandıktan sonra, bazı CHP’liler homurdanmaya başladılar… CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, atama için “Biz de basından takip ettik” dedi ve “Parti içinde değerlendirme yapacaklarını” ifade etti…
Eski CHP Milletvekili Dursun Çiçek Twitter’da şu mesajı paylaştı: “Can Akın Çağlar kimdir? Ergenekon ve Balyoz kumpas davalarında FETÖ suç örgütü ve ortaklarının işlediği hukuk cinayetlerinin mağduru olduğumuz dönemde, İstanbul’a tayin isteyen sevgili eşimi HANAK/ARDAHAN’a süren genel müdürdür. Bu infaz talimatını kimden aldı?”
Özkoç’un “basından öğrendik” demesine rağmen Abdülkadir Selvi, cuma günkü yazısında Kılıçdaroğlu’nun durumdan haberdar olduğunu yazdı… Hatta Çağlar’ın, Ali Babacan’ın ekibinden bilindiğini; Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü ve Beşiktaş yönetimine de Abdullah Gül tarafından getirildiği iddiasını dile getirdi.
Siyasi iletişim açısından bakıldığında tüm bunları ‘normal’ karşılamak gerekir… Can bey masum, onun da ötesinde ‘mükemmel, eşine benzerine CHP saflarında rastlanmayacak türden bir yönetici’ olabilir… Ancak, CHP yönetimi ve seslendiği hedef kitle gözünde bagajını da kendisiyle birlikte getirmektedir…
Siyasi iletişimde bagajları göz ardı etmemek gerekir… Böyle durumlarda siyasi rakiplerin eline gereksiz yere ‘koz’ verirsiniz… Onun da ötesinde kendi ‘gündeminizi’ yönetme şansınızı kaybeder, bu fırsatı karşı tarafa ‘altın tepside’ sunarsınız… ‘Kendi krizine neden olma’ anlamında kullanılan “kendi ayağına sıkma” da böyle bir şeydir işte…
Fransızca bir deyiş olan ve tüm Anglosakson dillerinde kullanılan “Noblesse oblige” dilimize, “Asalet mecbur kılar” ya da “Asalet bunu gerektirir” diye tercüme edilebilir… Sözlükler kavramı, “asillerin soylu davranması gereği” olarak karşılıyorlar… Yani uluslararası terminolojide, istemesiniz de, matematiksel olarak gerekliliği şart olmasa da, kendi varoluşunuzun, algılanmanızın, itibarınızın şart koştuğu şeyleri anlatmak için kullanılır.
Burada ‘noblessse oblige’ davranışı, içiniz parçalansa da bu atamayı yapmamak, yaptınızsa da atanan kişinin görevi kabul etmemesini sağlamak, şeklinde ortaya çıkar…
Gördüğümüz kadarıyla İmamoğlu’nun bagajı giderek ağırlaşıyor… Yakında taşınamaz hâle gelecek…
Mesela, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın yaptığı Başakşehir-Kayaşehir metro hattıyla ilgili açıklaması… “Metro hattının parası peşin peşin bizden kesiliyor, Bütün bu kafalar, bu anlayışlar değişmeli” demiş… Yani “Parayı biz veriyoruz, işi onlar sahipleniyor” demeye getirmiş…
Çok ciddi bir suçlama bu… Öyle lafı edip havada bırakmaya gelmez… Yalan, siyasette en ciddî bagajlardan biridir. ABD Başkanı’nın görevden alınmasının (impeachment) en önemli nedenlerinden biri millete yalan söylenmesidir… Bizde durum o kadar vahim değildir, ancak bagaj (iletişim tortusu) bir kere yerleşti mi, sökülüp atılması hayli zordur…
Şimdi gelelim İmamoğlu’nun suçlamasına… Önce bir örnek:
Sabiha Gökçen-Kaynarca ve Bakırköy-Kirazlı metro hatlarının yapımları da 2015 yılında Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından üstlenilmiş ve projeler için Bakanlık tarafından 2 milyar 412 milyon TL harcama yapılmış. Ancak, işletme devirleri henüz gerçekleşmediğinden bugüne kadar belediyeden herhangi bir kesinti veya tahsilat yapılmamış… Başakşehir-Kayaşehir hattı için de durum benzermiş…
Öncelikle, devralınan metro projelerine ilişkin “peşin peşin” kesinti yapılmıyormuş; bedele ilişkin tahsilata, proje tamamlanarak işletilmek üzere belediyeye devredildikten, yani belediye bu hattan gelir elde etmeye başladıktan sonra gelir üzerinden tahsilat yapılıyormuş…
Metro gelirleri belediyeye kalırken hattın bedeli için yapılan tahsilat, belediyeye aktarılan genel bütçe vergi gelirleri payının yüzde 5’inden kesiliyormuş. Metro bittiğinde ortaya çıkan yapım tutarına faiz farkı gibi ek bedeller yansıtılmıyormuş.
Durum şudur; talihsiz açıklamalar, uygunsuz atamalar, tuhaf PR çalışmalarıyla bagaj şişiyor da şişiyor… Taşıyanın belini incitmesi an meselesi…