Baksı’da bir liderlik mucizesi....
13 MAYIS 2012
Sen kalk doğduğun yere, yıllar sonra, üstelik rahmetli anne ve babanın huzur içinde yatmalarına vesile olacağını düşündürten bir duyguyla, ikisinin mezarının tam karşısına dünya ölçekleriyle kıyaslanmaya hazır bir müze yap... Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde uzun yıllar öğretim üyeliği ve sonra da dekanlık yapan Prof. Hüsamettin Koçan, dün Bersay İletişim Enstitüsü’nde neredeyse hepimizi ağlatacaktı. Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği’nin de kurucuları arasında yer alan ve sayısız kişisel sergileriyle tanıdığımız Hüsamettin Koçan’ın memleketi olan Bayburt’a yaptığı bu muhteşem hizmetin tüm süreçleri inanılmaz bir ‘vefa hikayesi’ olarak karşımızda duruyor. Bu hikayenin kaç tane ‘yan çıktısı’ olduğunu düşününce, fotoğrafın tamamı, sizi baştan aşağı saran ‘saygı’ duygusuyla başbaşa bırakıyor.
Baksı Müzesi, bugünkü adıyla Bayraktar olan köyün, değeri parayla pulla ölçülemeyecek bir ‘kültür zenginliği’ olup çıkmış durumda. Sadece Bayraktar ya da Bayburt’un değil, Türkiye’nin zenginliği...
Hüsamettin Hoca, Baksı’da geçen çocukluk yıllarını Almanya’da ‘gurbetçi’ olan babasının özlemiyle, pek çok sorunu göğüsleyen yalnız annesinin yardımcısı olarak tam bir ‘sorumluluk’ bilinciyle yaşarken, gençlik yıllarında da ‘tipik bir 68’li ruhu’yla gezegenin tüm meselelerini sırtında hissetmekten geri durmamış. ‘Liderlik’ özelliğinin nereden kaynaklandığını düşünürken, hayat hikayesindeki bu iki özel ayrıntının ‘başat nedenler’ olduğuna karar verdim. Mecburiyet tahtında ve çocuk yaşınızda hem sorunlarla hem de özlem duygusuyla büyürseniz ‘mesuliyet’ dediğimiz kavram ömür boyu yakanızı bırakmaz.
Nitekim yıllar sonra babasının rahmetli olmadan önce, uzun süren Almanya döneminin ardından köyüne gömülmek istediğini söylemesiyle işin duygusal boyutu devreye girmiş ve Hüsamettin Hoca da, geleceğini dünüyle buluşturmak arzusuyla kolları sıvamış.
Baskı Müzesi’nin yapılış hikayesi aklıma Köy Enstitüleri’nin macerasını getirdi. Hüsamettin Hoca’ya da, ‘sonu benzemesin’ diyerek ifade ettiğim gibi bu ‘müthiş önderliğin’ örnek ve özendirici olacağı kesin. ‘Taklit edilmesi’ ise seyrettiğimiz kısa belgeselde belirtildiği gibi ‘çok zor’... Çünkü Hoca’nın sadakatla bağlı olduğunu belirttiği ‘ütopyalar’a özel bir merak ve ilgi gerektirdiği gibi, muhteşem bir ‘adanmışlık’ duygusu olmadan böyle bir maceradan sonuç almak mümkün görünmüyor. Gelenekle avangardı kucaklaştıran, terk edilen mekanlara geri dönme arzusunu güçlendiren, kadınları üretime ve dolayısıyla ayakta durmaya davet eden olağanüstü bir macera... Baştan aşağı vefa duygusuyla yüklü, temelinde ‘vicdan’ın yattığı her zemin gibi çok güçlü bir macera...
Hüsamettin Koçan, istediği kadar bu muhteşem hikayeyi sanatçı dostlarının büyük katkısına ağırlık vererek anlatsın... ‘Kolektif liderlik, kolektif sorumluluk’un sadece ‘laf’ta geçerliliğine, liderin her zaman ‘tek ve yalnız’lığına inanan biri olarak Baksı Müzesi’nin ‘sanat dünyasında bir liderlik mucizesi örneği’ olma özelliğine vurgu yapmak isterim.
Müze şu sıralar Haziran-Aralık 2012 tarihleri arasında açık kalacak olan ‘Mesafe ve Temas’ başlıklı sergiye hazırlanıyor.
Muhteşem bir müze... ‘Endemik’ türlerin en gözde örneklerinden...
Sürdürülebilir olması da liderin ruhunun yaşatılmasıyla birebir alâkalı...
‘Orada bir hayat’ var; uzakta’ diyen sesi dinlemek için şu linke tıklamanızı rica edebilir miyim: http://www.youtube.com/watch?v=xhb9oLmkUJE
Etkilenmemek mümkün değil.
Baksı Müzesi, bugünkü adıyla Bayraktar olan köyün, değeri parayla pulla ölçülemeyecek bir ‘kültür zenginliği’ olup çıkmış durumda. Sadece Bayraktar ya da Bayburt’un değil, Türkiye’nin zenginliği...
Hüsamettin Hoca, Baksı’da geçen çocukluk yıllarını Almanya’da ‘gurbetçi’ olan babasının özlemiyle, pek çok sorunu göğüsleyen yalnız annesinin yardımcısı olarak tam bir ‘sorumluluk’ bilinciyle yaşarken, gençlik yıllarında da ‘tipik bir 68’li ruhu’yla gezegenin tüm meselelerini sırtında hissetmekten geri durmamış. ‘Liderlik’ özelliğinin nereden kaynaklandığını düşünürken, hayat hikayesindeki bu iki özel ayrıntının ‘başat nedenler’ olduğuna karar verdim. Mecburiyet tahtında ve çocuk yaşınızda hem sorunlarla hem de özlem duygusuyla büyürseniz ‘mesuliyet’ dediğimiz kavram ömür boyu yakanızı bırakmaz.
Nitekim yıllar sonra babasının rahmetli olmadan önce, uzun süren Almanya döneminin ardından köyüne gömülmek istediğini söylemesiyle işin duygusal boyutu devreye girmiş ve Hüsamettin Hoca da, geleceğini dünüyle buluşturmak arzusuyla kolları sıvamış.
Baskı Müzesi’nin yapılış hikayesi aklıma Köy Enstitüleri’nin macerasını getirdi. Hüsamettin Hoca’ya da, ‘sonu benzemesin’ diyerek ifade ettiğim gibi bu ‘müthiş önderliğin’ örnek ve özendirici olacağı kesin. ‘Taklit edilmesi’ ise seyrettiğimiz kısa belgeselde belirtildiği gibi ‘çok zor’... Çünkü Hoca’nın sadakatla bağlı olduğunu belirttiği ‘ütopyalar’a özel bir merak ve ilgi gerektirdiği gibi, muhteşem bir ‘adanmışlık’ duygusu olmadan böyle bir maceradan sonuç almak mümkün görünmüyor. Gelenekle avangardı kucaklaştıran, terk edilen mekanlara geri dönme arzusunu güçlendiren, kadınları üretime ve dolayısıyla ayakta durmaya davet eden olağanüstü bir macera... Baştan aşağı vefa duygusuyla yüklü, temelinde ‘vicdan’ın yattığı her zemin gibi çok güçlü bir macera...
Hüsamettin Koçan, istediği kadar bu muhteşem hikayeyi sanatçı dostlarının büyük katkısına ağırlık vererek anlatsın... ‘Kolektif liderlik, kolektif sorumluluk’un sadece ‘laf’ta geçerliliğine, liderin her zaman ‘tek ve yalnız’lığına inanan biri olarak Baksı Müzesi’nin ‘sanat dünyasında bir liderlik mucizesi örneği’ olma özelliğine vurgu yapmak isterim.
Müze şu sıralar Haziran-Aralık 2012 tarihleri arasında açık kalacak olan ‘Mesafe ve Temas’ başlıklı sergiye hazırlanıyor.
Muhteşem bir müze... ‘Endemik’ türlerin en gözde örneklerinden...
Sürdürülebilir olması da liderin ruhunun yaşatılmasıyla birebir alâkalı...
‘Orada bir hayat’ var; uzakta’ diyen sesi dinlemek için şu linke tıklamanızı rica edebilir miyim: http://www.youtube.com/watch?v=xhb9oLmkUJE
Etkilenmemek mümkün değil.