Bana arkadaşını söyle...
6 Temmuz 2017 - Yeni Şafak
En çok da, Kemal bey ile fotoğraf çektirmek için yürüyüşün birkaç km’lik bölümüne katılıp sonra çektirdikleri grup fotoğraflarını orada burada yayınlayanları ilgiyle izliyorum… Sonra iki lafın arasında “10 binler yürüyor”, diye abartanları… Ya da “Her an bir provokasyon bekleyenleri”…
İlgiyle izliyorum; çünkü siyasi iletişim adına olayın doğru anlaşılması meslekî açıdan beni ziyadesiyle ilgilendiriyor.
İlk gün şöyle düşünmüş ve de yazmıştım: “İyi numara!”… Hâlâ da öyle düşünüyorum…
Neden öyle demiştim. Çünkü birincisi, bu yürüyüşten kahramanlığın zirvesine tırmanmış, yenilenmiş, arınmış, farklı bir boyuta sıçramış, güçlü ve yepyeni bir muhalefet partisinden; 2019’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısına yeni Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkıp ipi göğüsleyebilecek bir CHP lideri çıkacağına inananların tam aksi yönde düşünüyordum. İkincisi ise, yürüme kararı stratejik bir siyasi iletişim plan ve programının parçası, partileri iktidara taşıyan ‘büyük bir fikrin’ uzantısı olarak değil; bireysel, taktik bir siyasi iletişim ‘numarası’ olarak ortaya çıkmıştı...
Bu basit siyasi taktik, tabii ki kısa zamanda çeşitli ‘güçlerce’ hemen ilgili anlam mecralarına çekilmeye başlandı. Neticede bu yürüyüş konusunda kimin nasıl tavır aldığı, yeni bir ‘sosyal turnusol kâğıdı’ işlevi görmeye de başladı…
Hani derin anlamını, ancak yıllar geçip de yaşam tecrübesinde bir hayli yol aldıktan sonra yavaş yavaş kavramaya başladığımız bir özlü söz vardır: “Bana arkadaşını söyle; sana kim olduğunu söyleyeyim…” Bizce bu ‘yürüyüş’ün neye, kime, nasıl hizmet ettiğini anlamak için konuya bu atasözünden yola çıkarak bakmakta yarar var.
Kimle fotoğraf veriyor ‘yürüyüş’? HDP ile… Türkiye ve Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinden siyaset devşiren FETÖ dahil her karanlık güçle… Ve tabii ki şu sıra Avrupa’da melanetin başını çeken Almanya ve Alman basınının ortak nefesini dile getiren Der Spiegel ile…
Bunlarla aynı karede görünmek, Pennsylvania ve Alman Basını ile aynı dili konuşmak, 15 Temmuz’un yıldönümünün yaklaştığı şu günlerde ‘kontrollü darbe’ gibi tarihe geçecek çarpıtmalara itibar etmek; ne kuruluş genlerinde millî bağımsızlık duyarlılığının yattığı bilinen CHP’ye yakışıyor, ne de Genel Başkanına...
15 Temmuz’dan sonra saldırganlığını iyice artıran, bir yıl içinde 120 küsur Erdoğan başlıklı yazı yayınlayan ve 4624 içeriğinde Erdoğan’dan söz eden yazıya yer veren Der Spiegel; yürüyüşe analog dergide 6 sayfa ayırıp “Her an yeni bir darbe olabilir” çağırısı (!) yaparken, online yayınında da tezviratın zirvesini bulmuş… Diyor ki: “MİT TIR’ları Suriye’deki ekstremistlere (aşırı uçlara) silah götürüyordu”… Türkmenlere ve ÖSO’ya destek olunduğu ayan beyan ortaya çıkmışken; utanmadan hâlâ silahların DAEŞ’e gönderildiğini ima ve iddia ediyorlar… Amaç Erdoğan’ı savaş suçlusu ilan edip yargılatmaktı ya… O hesap…
Erdoğan’ı, Putin’i ve Suudi Kralı’nı öldürene araba verme ‘yaratıcılığı’ da bunlardan çıkmadır; toplantı yapmasını yasaklamak istedikleri Erdoğan’ın video kaydının yayılmasını engellemek gerektiğini söyleyenler de yine bunlar…
Avrupa Parlamentosu’na AP Türkiye raportörü Hollandalı parlamenter Kati Piri tarafından sunulan karar tasarısında “16 Nisan anayasa değişikliği paketinin mevcut haliyle yürürlüğe girmesi halinde” Türkiye ile üyelik müzakerelerinin “derhal ve resmen askıya alınması” için AB devletleri ve Avrupa Komisyonu’na çağrıda bulunulmasının birinci sırada destekçisi de yine Almanya’dan başkası değildir.
Eğer bu yürüyüş taktik değil stratejik olsaydı; Kemal bey bunlarla aynı dili konuşmaz, FETÖ’ye karşı tavrını net olarak koyar, AHİM’lerden siyasi iletişim adına medet ummaz, nasıl tek bayrak altında yürüme talimatını vermişse, bu tür ‘toplum zararlıları’ ile arasına mesafe koyardı… “Aman 16 Nisan’ın %48,6’sına sahip çıkayım” diye ilkesiz birlik cephesi kurmaya çalışmazdı…
İlgiyle izliyorum; çünkü siyasi iletişim adına olayın doğru anlaşılması meslekî açıdan beni ziyadesiyle ilgilendiriyor.
İlk gün şöyle düşünmüş ve de yazmıştım: “İyi numara!”… Hâlâ da öyle düşünüyorum…
Neden öyle demiştim. Çünkü birincisi, bu yürüyüşten kahramanlığın zirvesine tırmanmış, yenilenmiş, arınmış, farklı bir boyuta sıçramış, güçlü ve yepyeni bir muhalefet partisinden; 2019’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısına yeni Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkıp ipi göğüsleyebilecek bir CHP lideri çıkacağına inananların tam aksi yönde düşünüyordum. İkincisi ise, yürüme kararı stratejik bir siyasi iletişim plan ve programının parçası, partileri iktidara taşıyan ‘büyük bir fikrin’ uzantısı olarak değil; bireysel, taktik bir siyasi iletişim ‘numarası’ olarak ortaya çıkmıştı...
Bu basit siyasi taktik, tabii ki kısa zamanda çeşitli ‘güçlerce’ hemen ilgili anlam mecralarına çekilmeye başlandı. Neticede bu yürüyüş konusunda kimin nasıl tavır aldığı, yeni bir ‘sosyal turnusol kâğıdı’ işlevi görmeye de başladı…
Hani derin anlamını, ancak yıllar geçip de yaşam tecrübesinde bir hayli yol aldıktan sonra yavaş yavaş kavramaya başladığımız bir özlü söz vardır: “Bana arkadaşını söyle; sana kim olduğunu söyleyeyim…” Bizce bu ‘yürüyüş’ün neye, kime, nasıl hizmet ettiğini anlamak için konuya bu atasözünden yola çıkarak bakmakta yarar var.
Kimle fotoğraf veriyor ‘yürüyüş’? HDP ile… Türkiye ve Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinden siyaset devşiren FETÖ dahil her karanlık güçle… Ve tabii ki şu sıra Avrupa’da melanetin başını çeken Almanya ve Alman basınının ortak nefesini dile getiren Der Spiegel ile…
Bunlarla aynı karede görünmek, Pennsylvania ve Alman Basını ile aynı dili konuşmak, 15 Temmuz’un yıldönümünün yaklaştığı şu günlerde ‘kontrollü darbe’ gibi tarihe geçecek çarpıtmalara itibar etmek; ne kuruluş genlerinde millî bağımsızlık duyarlılığının yattığı bilinen CHP’ye yakışıyor, ne de Genel Başkanına...
15 Temmuz’dan sonra saldırganlığını iyice artıran, bir yıl içinde 120 küsur Erdoğan başlıklı yazı yayınlayan ve 4624 içeriğinde Erdoğan’dan söz eden yazıya yer veren Der Spiegel; yürüyüşe analog dergide 6 sayfa ayırıp “Her an yeni bir darbe olabilir” çağırısı (!) yaparken, online yayınında da tezviratın zirvesini bulmuş… Diyor ki: “MİT TIR’ları Suriye’deki ekstremistlere (aşırı uçlara) silah götürüyordu”… Türkmenlere ve ÖSO’ya destek olunduğu ayan beyan ortaya çıkmışken; utanmadan hâlâ silahların DAEŞ’e gönderildiğini ima ve iddia ediyorlar… Amaç Erdoğan’ı savaş suçlusu ilan edip yargılatmaktı ya… O hesap…
Erdoğan’ı, Putin’i ve Suudi Kralı’nı öldürene araba verme ‘yaratıcılığı’ da bunlardan çıkmadır; toplantı yapmasını yasaklamak istedikleri Erdoğan’ın video kaydının yayılmasını engellemek gerektiğini söyleyenler de yine bunlar…
Avrupa Parlamentosu’na AP Türkiye raportörü Hollandalı parlamenter Kati Piri tarafından sunulan karar tasarısında “16 Nisan anayasa değişikliği paketinin mevcut haliyle yürürlüğe girmesi halinde” Türkiye ile üyelik müzakerelerinin “derhal ve resmen askıya alınması” için AB devletleri ve Avrupa Komisyonu’na çağrıda bulunulmasının birinci sırada destekçisi de yine Almanya’dan başkası değildir.
Eğer bu yürüyüş taktik değil stratejik olsaydı; Kemal bey bunlarla aynı dili konuşmaz, FETÖ’ye karşı tavrını net olarak koyar, AHİM’lerden siyasi iletişim adına medet ummaz, nasıl tek bayrak altında yürüme talimatını vermişse, bu tür ‘toplum zararlıları’ ile arasına mesafe koyardı… “Aman 16 Nisan’ın %48,6’sına sahip çıkayım” diye ilkesiz birlik cephesi kurmaya çalışmazdı…