Bana kızın, ama dinleyin. İşinize yarar...
07 KASIM 2004
Bir kere izledim bir şey anlamadım. Bir kaç kere izledim yine anlamadım. İzleyen herkese sordum. Onlar da anlamamış. Şimdi de size soruyorum. Anlayanınız varsa lütfen bana yazsın: Mentos diye bir reklam dönüyor TV’lerde. Hani bir çoban var. Bir de koyunlar. Çobanın elinde Mentos var. Sonra birden koyunlar da ellerine birer Mentos geçirip, hep birlikte çim biçme makinelerinin üstüne atlayıp, haldır huldur çim biçiyorlar... Ne diyor bu reklam Allah Aşkına?..
Ya da Ritmix’in reklamı. Çayırın ortasında iki genç var. Birinin kafasında bir elma duruyor. Ötekinin elinde ok ile yay. Oku germiş olan tam elmayı vurmaya çalışacak, beriki kafasındaki ve ağaçtan topladığı elmaları fırlatarak arkadaşını elma yağmuruna tutuyor ve sonunda elmalardan birini arkadaşının fırlatmak üzere olduğu oka takıyor... Son cümle: “Açık mısın?”... Tut kelin perçeminden...
Bir kere WilhelmTell’in elinde yay yoktur, ok atan tüfek vardır. (Alm.: Armbrust; Fr.: Arbaleste; İng.: Crossbow) Haydi ondan vazgeçtik. Wilhelm Tell hikayesini bilen ve hikayeyi tersine çeviren bu espriyi anlayacak kaç kişi var Türkiye’de...
Sevgili dostlarım Sedef ve Fikret Orman çifti Fikret’in memleketi olan Doğu Karadeniz’e nefis bir yolculuk yapmışlar. Hopa, Artvin, Arhavi dolaşmışlar. Ben de bayılırım oralara. “Aklında en çok ne kaldı?” diye sordum Sedef’e. “Yolda durduğumuzda lokantalarda ilginç bir şey dikkatimi çekti.” dedi.”Bir iki yerde, ‘Cola istiyorum’ dedim. Gayet ciddi bir şekilde ‘Sarı mı, siyah mı olsun?’ diye sordular. Sarı ile Fanta’yı kastediyorlarmış... İkincisi ise bazı minibüslerin üzerinde gördüğüm ‘Canavara gider’ yazısı... Sonradan öğrendik; yolda ‘Trafik Canavarı olmayın!’ levhası varmış. Orada inmek isteyenler için öyle yazıyorlarmış.” İşte yurdum insanı bu. Çocuksu saflık ve ‘Ali topu tut’ yaklaşımı gerektiren bir algılama sistematiği. Ben de onlar gibiyim. Ancak bizi dikkate alan reklamları anlayabiliyorum...
Sonra bir de bana kızıyorlar. “Günümüzde iletişim ‘Ali topu topu tut’ kadar yalın ve kolay anlaşılır olmalı” diyorum ya... “Yoksa hedefini bulmaz, paralar boşa gider”, diyorum ya... “Reklam sanatlı iştir, ama sanat değildir. Aslolan buluşçuluk, yenilikçiliktir” diyorum ya... “Sadece yaratıcılığa prim veren Kristal Elma ile sektör kendi bindiği dalı kesiyor!” diye en az 15 yıldır ‘söyleniyorum’ ya... “Reklamda aslolan parayı veren reklamcının iş hedefidir, bizim ‘uyuzumuzu kaşımak’ değil, onun için hedefi 12’den vuran reklama ödül verin” diyorum ya... Bana kızıyorlar... Kim kızıyor? Reklamcı dostlarım...
Yaptıkları medya harcaması üzerinden %30’lara varan komisyonlar aldıkları yıllarda, “Harcama üzerinden komisyon almayın; bir gün gelir müşteri yemez, itibarınız kalmaz; sabit hizmet bedeli alın; bindiğiniz dalı kesiyorsunuz” diye yazdığımda da bana çok kızmışlardı... Bugün hepsi sabit hizmet bedeline dönüyor birer ikişer.
Reklamcılar Derneği Kristal Elma’dan 16 yıl sonra nihayet iş sonuçlarına göre ödül verecekleri bir sistem arayışı içine girmiş. Reklam verenlerin gerekli rakamları vererek de onlara destek olması şart. Süper bir haber bu! Kutluyorum onları. İlan etsinler bu sistemi, her hafta önlerinde eğileceğim bu sayfalarda. Çünkü o zaman sadece reklamcılığın itibarını kurtarmayacaklar, kendilerini sanatçı, edebiyatçı sanan bu yüzden de bunalıma giren gençleri de, onlara doğru hedefler vererek kurtaracaklar.
Testiler çarpışırsa iş kötü...
Geçen hafta bizim şirketin haftalık eğitim programı çerçevesinde hocamız Serdar Erener idi. İletişim dehası olduğunu söylemeye gerek yok herkes biliyor. Ama bu kez başka bir yanını keşfettik. Bir bilge hoca olmuş Serdar... Olgunlaşmış... Fikirleri damıtılmış... Sivrilikleri toparlanmış... Arkadaşlar ellerinde kâğıt kalem onun ortaya öylesine döktüğü ‘Aphorisma’ları (vecizeler) not almaktan bir hal oldular...
Bize geldiği günlerde TV’de yönetmenliğini de kendisinin yaptığı ‘Evy Baby’nin o şirin mi şirin reklamı almış başını gidiyordu. Hani sonunda veletlerden birinin diğerine ‘Elini yıkadın mı oğlum?” dediği reklam... Serdar Erener, sadece kendisi için değil, ülke için bir değerdir. Gelin görün ki, eski ajansı Reklameviyle yasal sorunları bir türlü çözülmüyor. Y&R şimdi de Serdar’ı dava etmeye hazırlanıyormuş. Dünyada bir çok örneği var. İki testi birbirine çarpınca biri mutlaka kırılıyor (Burada hangi testinin kırılacağı henüz belli değil). Biri kırılıyor da, öteki de mutlaka çatlıyor...
Tüm çarpışmaya hazırlanan testilere Allah akıl fikir versin!..
Sevmeseniz de hakkını verin!
Helal olsun Okan Bayülgen’e... Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM) reklam filminde bir kez daha oyunculuğuna şapka çıkardım. Hem alış veriş yapan kadın, hem yeteneksiz soyguncu, hem bakkal amca, hem de bakkal amcanın oğlu rolünde, ‘ağzı açık ayran budalası’ gibi izliyorum oyunculuğunu. Bana sorarsanız en başarılı oyunu, bakkal amcanın arkasında durup olayları alık alık izleyen küçük çocuk rolünde çıkarıyor. Okan’ı izlerken bir kez daha sevmekle beğenmek arasındaki fark geldi aklıma. Bayülgen’i sevmeyenler olabilir, ama takdir etmeyenler ayıp ederler.
Kampanyanın devam filmleri de çekiliyormuş. Merakla bekleyeceğim...
Bir şeyi daha merakla bekleyeceğim. BKM’nin bu kampanya öncesi ve sonrası yaptırdığı araştırmanın çıktılarını. Reklamı kaç kişi seyretmiş, kaç gibi beğenmiş ile ilgili rakamları değil. Mesajını verdikleri tipte kart kullanımının ne kadar arttığına dair rakamları...
Nur içinde yat dostum!
Göğsüm acı mı acı bir hüzünle kabardı. Dünyanın en büyük reklam ödüllerinden biri olarak kabul edilen Cresta International Advaertising Awards, bu yılki ödül törenini kısa bir süre önce kaybettiğimiz dostum, Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük (iri değil) reklam filmi yönetmeni Ali Tara’nın anısına ithaf etmiş. 1 Kasım günü New York’da düzenlenen törenle ilgili ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler şu adrese bakabilirler: www.cresta-awards.com
Web sitesinde Ali ile ilgili verilen bilgide onun 1993’den öldüğü güne kadar Cresta’nın büyük jürisinin üyesi olduğu yazılı... Onun vefatının ardından yazdığım yazıda (Sabah, 7 Temmuz 2004) pek çok uluslararası başarılarını sıralamıştım. Fakat Cresta Büyük Jürisi üyeliğini atlamışım. Çünkü; bilmiyordum... En yakınlarından biriydim Ali’nin. Ve bu büyük başarısını bilmiyordum... Oysa gereğinden fazla mütevazı olduğunu biliyordum... Pireyi deve yapanlardan da değildi. Onun için Cresta konusunda Tara üzerine Türk basınında tek satır yazı çıkmamasına da şaşmadım. Nur içinde yat Aliciğim...
Kısa...Kısa...Kısa...
· Güzel Sanatlar Saatchi & Saatchi’nin Genel Müdürü Zeynep Aydın Hanım’ın ıslak imzası ile büyük bir özenle hazırlanmış, son derece ilginç bir kitap çıktı postadan: Lovemarks. Tek kelime ile süper. Kapakta “Future beyond brands” ibaresi var. Yani ‘markaların ötesindeki gelecek’... Zeynep Hanım da zaten mektubunda, “Bizlerin hayatı Lovemarks’tan önce sonra diye ikiye ayrılmış durumda. Markalara, reklama hatta bazen hayatın kendisine bile farklı gözle bakmaya başladık” diye yazmış. Kitabı okuduktan sonra ona katılmamak mümkün değil. İyi hoş da Zeynep Hanım, Türkiye’deki ajansın da katkısı olduğu anlaşılan bu muhteşem kitabı parasıyla satın alıp İstanbul Üniversitesi’ndeki öğrencilerime de dağıtmak istiyorum. Hem de Türkçe olarak. Ne yapacağım şimdi?.. Bu lüks baskıyla satın almaya kalksam yıkılırım. Haydi göreyim sizi, çıkarın şunun daha ekonomik ve Türkçe versiyonunu, o zaman bir kez daha şapka çıkarayım size...
· Kent Şekerleme’yi ve Sinan Çetin’i dava etmek lazım. Bu kadar da damardan iletişim yapılır mı. Mübarek Ramazan’da Bayram’ın arifesinde insanların duygularıyla bu kadar oynanır mı?.. Oynanır tabii. Tekrarda yarar var. İnsanlar satın alma kararlarını duygularıyla veriyorlar. Mantıklarıyla değil. Kent Şekerleme de Sinan da bunu her sene yapıyorlar... Pekiyi şimdi can alıcı soru geliyor: Kent Şekerleme yılda sadece bayramlarda birkaç hafta mı satış yapıyor? Neden yılın diğer ayları, aynı dozdan iletişimi yok?
Ya da Ritmix’in reklamı. Çayırın ortasında iki genç var. Birinin kafasında bir elma duruyor. Ötekinin elinde ok ile yay. Oku germiş olan tam elmayı vurmaya çalışacak, beriki kafasındaki ve ağaçtan topladığı elmaları fırlatarak arkadaşını elma yağmuruna tutuyor ve sonunda elmalardan birini arkadaşının fırlatmak üzere olduğu oka takıyor... Son cümle: “Açık mısın?”... Tut kelin perçeminden...
Bir kere WilhelmTell’in elinde yay yoktur, ok atan tüfek vardır. (Alm.: Armbrust; Fr.: Arbaleste; İng.: Crossbow) Haydi ondan vazgeçtik. Wilhelm Tell hikayesini bilen ve hikayeyi tersine çeviren bu espriyi anlayacak kaç kişi var Türkiye’de...
Sevgili dostlarım Sedef ve Fikret Orman çifti Fikret’in memleketi olan Doğu Karadeniz’e nefis bir yolculuk yapmışlar. Hopa, Artvin, Arhavi dolaşmışlar. Ben de bayılırım oralara. “Aklında en çok ne kaldı?” diye sordum Sedef’e. “Yolda durduğumuzda lokantalarda ilginç bir şey dikkatimi çekti.” dedi.”Bir iki yerde, ‘Cola istiyorum’ dedim. Gayet ciddi bir şekilde ‘Sarı mı, siyah mı olsun?’ diye sordular. Sarı ile Fanta’yı kastediyorlarmış... İkincisi ise bazı minibüslerin üzerinde gördüğüm ‘Canavara gider’ yazısı... Sonradan öğrendik; yolda ‘Trafik Canavarı olmayın!’ levhası varmış. Orada inmek isteyenler için öyle yazıyorlarmış.” İşte yurdum insanı bu. Çocuksu saflık ve ‘Ali topu tut’ yaklaşımı gerektiren bir algılama sistematiği. Ben de onlar gibiyim. Ancak bizi dikkate alan reklamları anlayabiliyorum...
Sonra bir de bana kızıyorlar. “Günümüzde iletişim ‘Ali topu topu tut’ kadar yalın ve kolay anlaşılır olmalı” diyorum ya... “Yoksa hedefini bulmaz, paralar boşa gider”, diyorum ya... “Reklam sanatlı iştir, ama sanat değildir. Aslolan buluşçuluk, yenilikçiliktir” diyorum ya... “Sadece yaratıcılığa prim veren Kristal Elma ile sektör kendi bindiği dalı kesiyor!” diye en az 15 yıldır ‘söyleniyorum’ ya... “Reklamda aslolan parayı veren reklamcının iş hedefidir, bizim ‘uyuzumuzu kaşımak’ değil, onun için hedefi 12’den vuran reklama ödül verin” diyorum ya... Bana kızıyorlar... Kim kızıyor? Reklamcı dostlarım...
Yaptıkları medya harcaması üzerinden %30’lara varan komisyonlar aldıkları yıllarda, “Harcama üzerinden komisyon almayın; bir gün gelir müşteri yemez, itibarınız kalmaz; sabit hizmet bedeli alın; bindiğiniz dalı kesiyorsunuz” diye yazdığımda da bana çok kızmışlardı... Bugün hepsi sabit hizmet bedeline dönüyor birer ikişer.
Reklamcılar Derneği Kristal Elma’dan 16 yıl sonra nihayet iş sonuçlarına göre ödül verecekleri bir sistem arayışı içine girmiş. Reklam verenlerin gerekli rakamları vererek de onlara destek olması şart. Süper bir haber bu! Kutluyorum onları. İlan etsinler bu sistemi, her hafta önlerinde eğileceğim bu sayfalarda. Çünkü o zaman sadece reklamcılığın itibarını kurtarmayacaklar, kendilerini sanatçı, edebiyatçı sanan bu yüzden de bunalıma giren gençleri de, onlara doğru hedefler vererek kurtaracaklar.
Testiler çarpışırsa iş kötü...
Geçen hafta bizim şirketin haftalık eğitim programı çerçevesinde hocamız Serdar Erener idi. İletişim dehası olduğunu söylemeye gerek yok herkes biliyor. Ama bu kez başka bir yanını keşfettik. Bir bilge hoca olmuş Serdar... Olgunlaşmış... Fikirleri damıtılmış... Sivrilikleri toparlanmış... Arkadaşlar ellerinde kâğıt kalem onun ortaya öylesine döktüğü ‘Aphorisma’ları (vecizeler) not almaktan bir hal oldular...
Bize geldiği günlerde TV’de yönetmenliğini de kendisinin yaptığı ‘Evy Baby’nin o şirin mi şirin reklamı almış başını gidiyordu. Hani sonunda veletlerden birinin diğerine ‘Elini yıkadın mı oğlum?” dediği reklam... Serdar Erener, sadece kendisi için değil, ülke için bir değerdir. Gelin görün ki, eski ajansı Reklameviyle yasal sorunları bir türlü çözülmüyor. Y&R şimdi de Serdar’ı dava etmeye hazırlanıyormuş. Dünyada bir çok örneği var. İki testi birbirine çarpınca biri mutlaka kırılıyor (Burada hangi testinin kırılacağı henüz belli değil). Biri kırılıyor da, öteki de mutlaka çatlıyor...
Tüm çarpışmaya hazırlanan testilere Allah akıl fikir versin!..
Sevmeseniz de hakkını verin!
Helal olsun Okan Bayülgen’e... Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM) reklam filminde bir kez daha oyunculuğuna şapka çıkardım. Hem alış veriş yapan kadın, hem yeteneksiz soyguncu, hem bakkal amca, hem de bakkal amcanın oğlu rolünde, ‘ağzı açık ayran budalası’ gibi izliyorum oyunculuğunu. Bana sorarsanız en başarılı oyunu, bakkal amcanın arkasında durup olayları alık alık izleyen küçük çocuk rolünde çıkarıyor. Okan’ı izlerken bir kez daha sevmekle beğenmek arasındaki fark geldi aklıma. Bayülgen’i sevmeyenler olabilir, ama takdir etmeyenler ayıp ederler.
Kampanyanın devam filmleri de çekiliyormuş. Merakla bekleyeceğim...
Bir şeyi daha merakla bekleyeceğim. BKM’nin bu kampanya öncesi ve sonrası yaptırdığı araştırmanın çıktılarını. Reklamı kaç kişi seyretmiş, kaç gibi beğenmiş ile ilgili rakamları değil. Mesajını verdikleri tipte kart kullanımının ne kadar arttığına dair rakamları...
Nur içinde yat dostum!
Göğsüm acı mı acı bir hüzünle kabardı. Dünyanın en büyük reklam ödüllerinden biri olarak kabul edilen Cresta International Advaertising Awards, bu yılki ödül törenini kısa bir süre önce kaybettiğimiz dostum, Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük (iri değil) reklam filmi yönetmeni Ali Tara’nın anısına ithaf etmiş. 1 Kasım günü New York’da düzenlenen törenle ilgili ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler şu adrese bakabilirler: www.cresta-awards.com
Web sitesinde Ali ile ilgili verilen bilgide onun 1993’den öldüğü güne kadar Cresta’nın büyük jürisinin üyesi olduğu yazılı... Onun vefatının ardından yazdığım yazıda (Sabah, 7 Temmuz 2004) pek çok uluslararası başarılarını sıralamıştım. Fakat Cresta Büyük Jürisi üyeliğini atlamışım. Çünkü; bilmiyordum... En yakınlarından biriydim Ali’nin. Ve bu büyük başarısını bilmiyordum... Oysa gereğinden fazla mütevazı olduğunu biliyordum... Pireyi deve yapanlardan da değildi. Onun için Cresta konusunda Tara üzerine Türk basınında tek satır yazı çıkmamasına da şaşmadım. Nur içinde yat Aliciğim...
Kısa...Kısa...Kısa...
· Güzel Sanatlar Saatchi & Saatchi’nin Genel Müdürü Zeynep Aydın Hanım’ın ıslak imzası ile büyük bir özenle hazırlanmış, son derece ilginç bir kitap çıktı postadan: Lovemarks. Tek kelime ile süper. Kapakta “Future beyond brands” ibaresi var. Yani ‘markaların ötesindeki gelecek’... Zeynep Hanım da zaten mektubunda, “Bizlerin hayatı Lovemarks’tan önce sonra diye ikiye ayrılmış durumda. Markalara, reklama hatta bazen hayatın kendisine bile farklı gözle bakmaya başladık” diye yazmış. Kitabı okuduktan sonra ona katılmamak mümkün değil. İyi hoş da Zeynep Hanım, Türkiye’deki ajansın da katkısı olduğu anlaşılan bu muhteşem kitabı parasıyla satın alıp İstanbul Üniversitesi’ndeki öğrencilerime de dağıtmak istiyorum. Hem de Türkçe olarak. Ne yapacağım şimdi?.. Bu lüks baskıyla satın almaya kalksam yıkılırım. Haydi göreyim sizi, çıkarın şunun daha ekonomik ve Türkçe versiyonunu, o zaman bir kez daha şapka çıkarayım size...
· Kent Şekerleme’yi ve Sinan Çetin’i dava etmek lazım. Bu kadar da damardan iletişim yapılır mı. Mübarek Ramazan’da Bayram’ın arifesinde insanların duygularıyla bu kadar oynanır mı?.. Oynanır tabii. Tekrarda yarar var. İnsanlar satın alma kararlarını duygularıyla veriyorlar. Mantıklarıyla değil. Kent Şekerleme de Sinan da bunu her sene yapıyorlar... Pekiyi şimdi can alıcı soru geliyor: Kent Şekerleme yılda sadece bayramlarda birkaç hafta mı satış yapıyor? Neden yılın diğer ayları, aynı dozdan iletişimi yok?