Batı’yı hep şaşırtmışızdır…
15 Temmuz 2017 - TIMREPORT
Her türlü alçaklığa ve hainliğe başvurulmuş olan 15 Temmuz Darbe Girişiminin birden fazla amacı vardı. Darbe ile hedeflenen sadece siyasi iktidarı ele geçirmek değildi… Darbeyi yönetenler, belki de bu girişimin sonunda iktidarı ele geçiremeyeceklerini baştan biliyorlardı. Belki de amaçları bir iç savaşın tetiklenmesini sağlamaktı.
O kaotik ortamda Türkiye’de yaşayan vatandaşlarını koruma altına almak bahanesiyle, bazı ülkelerin askerî birlikleri ülkemizin bazı kritik noktalarına üs kuracak, askerî müdahalenin sonucunda kısmen parçalanacak ülkenin tamamen kontrol altına alınması sağlanacaktı…
Bu planlar konusunda milletin iradesi, birlik ve beraberlik duygusu bu türden hain planlara izin vermedi. Darbe girişiminin bu aşaması başarıya ulaşamadı ama bir başka hedeflenen amacın, kısmen de olsa elde edildiği söylenebilir: Türkiye’nin yalnızlaştırılması, tecrit edilmesi ve itibarsızlaştırılması…
Bu ‘ikincil’ gibi gözüken ancak tetiklediği sonuçlar açısından son derece etkili olması beklenen amaç doğrultusunda özellikle tüm dünyada oluşturulmak istenen algı şuydu: Türkiye’deki darbe girişimi bir tiyatrodur; ‘savaş suçlusu olarak yargılanması gereken’ (!) R. Tayyip Erdoğan’ın diktatörlüğünü pekiştirmek için bu darbe girişimi kullanılmaktadır; basın özgürlüğü ortadan kalkmış, gazeteciler hapse atılmış vb. daha pek çok antidemokratik, insan haklarına aykırı uygulamalar ülkeye hakim kılınmıştır.
O halde “gerçekliği olamayan” darbe girişiminin baş sorumlusu olarak gösterilen FETÖ elemanlarına kucak açabilecekler; Türkiye’nin tüm düşmanları gibi PKK’nın da iltica talebinde bulunan teröristlerine her türlü kolaylığı ve olanağı tanıma hakkını kendilerinde görebileceklerdi. Nitekim öyle de yaptılar...
Tüm batı basını aynı dili kullanarak saldırdı Türkiye’ye ve ülkenin siyasi liderine. Türkiye içinde aynı dili kullanan muhalif unsurlar Batı’ya gereken tüm desteği verdiler…
Amaç aynı idi; içeriden yapamadıklarını dışarıya yaptıracaklar; Türkiye tecrit olacak, ekonomik darboğazdan geçemeyecek; çeşitli tertiplere karşı durmayı başaran ülkeyi bu kez finansal olarak yıkacaklardı… Bu doğrultuda beklenen en büyük darbelerden biri de ihracata inecekti…
Ancak olaylar yine onların düşündüğü gibi gelişmedi… Millî irade nasıl siyaseten ülkeyi karanlık güçlere teslim etmediyse, onbinlerce ihracatçı da bir kez daha kendileriyle ilgili yapılan olumsuz tahminler konusunda yanılttı habaset erbabını…
Arada sırada İngiliz Tarihçi Arnold Toynbee’nin veciz ifadesini, hatırlamakta ve gerekli odaklara hatırlatmakta yarar olabilir: “Böylece, Türk, Türkün ne olacağı konusunda Batı'nın kendi zihninde yarattığı görüntüye bir türlü uymayarak Batılıyı hep şaşırtmıştır.” (Türkiye – Bir Devletin Yeniden Doğuşu)
O kaotik ortamda Türkiye’de yaşayan vatandaşlarını koruma altına almak bahanesiyle, bazı ülkelerin askerî birlikleri ülkemizin bazı kritik noktalarına üs kuracak, askerî müdahalenin sonucunda kısmen parçalanacak ülkenin tamamen kontrol altına alınması sağlanacaktı…
Bu planlar konusunda milletin iradesi, birlik ve beraberlik duygusu bu türden hain planlara izin vermedi. Darbe girişiminin bu aşaması başarıya ulaşamadı ama bir başka hedeflenen amacın, kısmen de olsa elde edildiği söylenebilir: Türkiye’nin yalnızlaştırılması, tecrit edilmesi ve itibarsızlaştırılması…
Bu ‘ikincil’ gibi gözüken ancak tetiklediği sonuçlar açısından son derece etkili olması beklenen amaç doğrultusunda özellikle tüm dünyada oluşturulmak istenen algı şuydu: Türkiye’deki darbe girişimi bir tiyatrodur; ‘savaş suçlusu olarak yargılanması gereken’ (!) R. Tayyip Erdoğan’ın diktatörlüğünü pekiştirmek için bu darbe girişimi kullanılmaktadır; basın özgürlüğü ortadan kalkmış, gazeteciler hapse atılmış vb. daha pek çok antidemokratik, insan haklarına aykırı uygulamalar ülkeye hakim kılınmıştır.
O halde “gerçekliği olamayan” darbe girişiminin baş sorumlusu olarak gösterilen FETÖ elemanlarına kucak açabilecekler; Türkiye’nin tüm düşmanları gibi PKK’nın da iltica talebinde bulunan teröristlerine her türlü kolaylığı ve olanağı tanıma hakkını kendilerinde görebileceklerdi. Nitekim öyle de yaptılar...
Tüm batı basını aynı dili kullanarak saldırdı Türkiye’ye ve ülkenin siyasi liderine. Türkiye içinde aynı dili kullanan muhalif unsurlar Batı’ya gereken tüm desteği verdiler…
Amaç aynı idi; içeriden yapamadıklarını dışarıya yaptıracaklar; Türkiye tecrit olacak, ekonomik darboğazdan geçemeyecek; çeşitli tertiplere karşı durmayı başaran ülkeyi bu kez finansal olarak yıkacaklardı… Bu doğrultuda beklenen en büyük darbelerden biri de ihracata inecekti…
Ancak olaylar yine onların düşündüğü gibi gelişmedi… Millî irade nasıl siyaseten ülkeyi karanlık güçlere teslim etmediyse, onbinlerce ihracatçı da bir kez daha kendileriyle ilgili yapılan olumsuz tahminler konusunda yanılttı habaset erbabını…
Arada sırada İngiliz Tarihçi Arnold Toynbee’nin veciz ifadesini, hatırlamakta ve gerekli odaklara hatırlatmakta yarar olabilir: “Böylece, Türk, Türkün ne olacağı konusunda Batı'nın kendi zihninde yarattığı görüntüye bir türlü uymayarak Batılıyı hep şaşırtmıştır.” (Türkiye – Bir Devletin Yeniden Doğuşu)