Batı’ya şikayetname sunmak...
28 KASIM 2011
Bugünlerde CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na ‘Nasılsın?’ diye sorsalar, yanıtına mutlaka Ak Parti ile başlayacak gibi duruyor.
Bir sosyal demokrat partinin lideri olsanız, Avrupa Sosyalistleri Partisi’nin (PES) Kongresi kürsüsünden dünyaya Türkiye hakkında hangi mesajları verirdiniz? Brüksel’deki kürsünün Ankara’daki Meclis kürsüsünden bir farkı olması gerektiğini elbette göz önünde bulundururdunuz. Sözkonusu Kongre’nin ‘liderler oturumu’ bölümünde toplantıyı yöneten Norveç’in sosyalist Savunma Bakanı Espen Barth Eide, bir çalışma grubu tarafından yapılan hazırlıklar sonrasında dersini çalışmış olarak Türkiye’nin dünyada ‘yeni bir rol’ düşüncesiyle hareket ettiğini gözlemlediklerini belirtmiş ve CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’na şu soruyu yöneltmiş:
“Türkiye Arap Baharı’nda rol modeli olabilir mi?”
Tam bu noktada Sayın Kılıçdaroğlu, soruyu soran sanki bir Ak Parti milletvekiliymiş gibi gardını alıp, “Dünyada cari açıkta bir numarayız, bu hiç sorgulanmıyor. Hapisteki gazeteci sayımız Çin'den daha fazla, bu hiç sorgulanmıyor. Medya özgürlüğü yok, bu hiç sorgulanmıyor.' diyerek, kendi sorgulaması gereken konuların hesabını Norveçli Bakan’dan sormayı tercih etmiş.
Sayın Kılıçdaroğlu, ‘özgürlüklerin sınırlanması” gibi sosyal demokrat bir liderin işaret etmesi gereken temel konuları, ait olması gereken bağlamda değil de Arap Baharı’nın içinde kaynatarak ‘tali bir konu’ya dönüştürmeyi de başardıktan sonra, Norveçli Bakanın Türkiye’yi bilmediği imasında bulunmuş. Kılıçdaroğlu, Norveçli Bakanın çalışma grupları tarafından yapılan değerlendirmeler sonucunda ‘Ortadoğu’da İran modelinden Türkiye modeline doğru kavramsal bir değişiklik yaşandığı’ yönündeki ifadesine de, ‘sosyal demokrasinin ılımlı islamla uzlaşması gerektiği’ sözlerine de karşı çıkmış ve şöyle demiş:
'Sayın Başkan, şu yanlışa düşmekten de özenle kaçınmamız gerekiyor. Ilımlı İslam diye bir kavram yoktur. Bu kavram belli literatürde yer alıyor ve belli yerlerde kullanılıyor ama sonuçta eğer biz laik bir devleti oluşturacaksak elbette ki herkesin inançlarına saygılı olacağız. Elbette ki herkesin etnik kimliğine saygılı olacağız. Ama dini siyasette belli bir dozda kullanmak olarak eğer ılımlı İslam'ı adlandırıyorsak, bu doğru bir yaklaşım değildir.”
Norveçli Bakan’ın da yanıtı şöyle:
'Sadece çalışma grubunun hazırladığı metinlere işaret etmiştim. Benim ülkemde Hıristiyan Demokrat Parti var. On yıllar önce bunlar az ya da çok AK Parti gibiydiler. En bariz farkları Müslüman yerine Hristiyan olmalarıydı. O halde bu süreç tüm dünyada yaşanıyor'
Farkındaysanız, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’ni henüz yeni yeni şekillendirdiği dönemlerden beri vurgu yaptığı ve bizim gündelik siyaset dilimizde de çok sık dillendirilip, çeşitli anlamlar yüklediğimiz ‘Ilımlı İslam’ kavramıyla Norveçli Bakan’ın kullandığı “Ilımlı İslam” arasında dağlar kadar fark var. Norveçli sosyalist Savunma Bakanı Eide, kendi ülkesindeki muhafazakar dindarlara hayatın ne yaptığının farkında olarak konuşuyor; Kılıçdaroğlu ise hayatın ve iktidar olma halet-i ruhiyesinin, Ak Parti’yi merkez sağa çektiğinin farkında hatta umurunda değilmiş gibi görünüyor.
O kürsüde örneğin, Türkiye’yi temsil eden bir sosyal demokrat parti liderinin küresel krizlerin sorumlularının faturayı çalışanlara ödetmek istediğini, dünyayı da, Ortadoğu’yu da bu ‘iş hedefi’ne uygun stratejilerle yönetme çabasında olduklarını, Türkiye’nin de kendi çıkarlarını hassasiyetle koruyarak, konjonktür sayesinde de elde ettiği güçlü konumdan taviz vermemesi gerektiğini anlatması daha iyi olmaz mıydı?
‘Türk’ün Türk’e propogandası’ kadar yaygın ve anlamsız olan ‘Batı’ya şikayetname sunmak’ alışkanlıklarımızdan ne zaman vazgeçeceğimizi sanırım kimse bilmiyor.
Bir sosyal demokrat partinin lideri olsanız, Avrupa Sosyalistleri Partisi’nin (PES) Kongresi kürsüsünden dünyaya Türkiye hakkında hangi mesajları verirdiniz? Brüksel’deki kürsünün Ankara’daki Meclis kürsüsünden bir farkı olması gerektiğini elbette göz önünde bulundururdunuz. Sözkonusu Kongre’nin ‘liderler oturumu’ bölümünde toplantıyı yöneten Norveç’in sosyalist Savunma Bakanı Espen Barth Eide, bir çalışma grubu tarafından yapılan hazırlıklar sonrasında dersini çalışmış olarak Türkiye’nin dünyada ‘yeni bir rol’ düşüncesiyle hareket ettiğini gözlemlediklerini belirtmiş ve CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’na şu soruyu yöneltmiş:
“Türkiye Arap Baharı’nda rol modeli olabilir mi?”
Tam bu noktada Sayın Kılıçdaroğlu, soruyu soran sanki bir Ak Parti milletvekiliymiş gibi gardını alıp, “Dünyada cari açıkta bir numarayız, bu hiç sorgulanmıyor. Hapisteki gazeteci sayımız Çin'den daha fazla, bu hiç sorgulanmıyor. Medya özgürlüğü yok, bu hiç sorgulanmıyor.' diyerek, kendi sorgulaması gereken konuların hesabını Norveçli Bakan’dan sormayı tercih etmiş.
Sayın Kılıçdaroğlu, ‘özgürlüklerin sınırlanması” gibi sosyal demokrat bir liderin işaret etmesi gereken temel konuları, ait olması gereken bağlamda değil de Arap Baharı’nın içinde kaynatarak ‘tali bir konu’ya dönüştürmeyi de başardıktan sonra, Norveçli Bakanın Türkiye’yi bilmediği imasında bulunmuş. Kılıçdaroğlu, Norveçli Bakanın çalışma grupları tarafından yapılan değerlendirmeler sonucunda ‘Ortadoğu’da İran modelinden Türkiye modeline doğru kavramsal bir değişiklik yaşandığı’ yönündeki ifadesine de, ‘sosyal demokrasinin ılımlı islamla uzlaşması gerektiği’ sözlerine de karşı çıkmış ve şöyle demiş:
'Sayın Başkan, şu yanlışa düşmekten de özenle kaçınmamız gerekiyor. Ilımlı İslam diye bir kavram yoktur. Bu kavram belli literatürde yer alıyor ve belli yerlerde kullanılıyor ama sonuçta eğer biz laik bir devleti oluşturacaksak elbette ki herkesin inançlarına saygılı olacağız. Elbette ki herkesin etnik kimliğine saygılı olacağız. Ama dini siyasette belli bir dozda kullanmak olarak eğer ılımlı İslam'ı adlandırıyorsak, bu doğru bir yaklaşım değildir.”
Norveçli Bakan’ın da yanıtı şöyle:
'Sadece çalışma grubunun hazırladığı metinlere işaret etmiştim. Benim ülkemde Hıristiyan Demokrat Parti var. On yıllar önce bunlar az ya da çok AK Parti gibiydiler. En bariz farkları Müslüman yerine Hristiyan olmalarıydı. O halde bu süreç tüm dünyada yaşanıyor'
Farkındaysanız, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’ni henüz yeni yeni şekillendirdiği dönemlerden beri vurgu yaptığı ve bizim gündelik siyaset dilimizde de çok sık dillendirilip, çeşitli anlamlar yüklediğimiz ‘Ilımlı İslam’ kavramıyla Norveçli Bakan’ın kullandığı “Ilımlı İslam” arasında dağlar kadar fark var. Norveçli sosyalist Savunma Bakanı Eide, kendi ülkesindeki muhafazakar dindarlara hayatın ne yaptığının farkında olarak konuşuyor; Kılıçdaroğlu ise hayatın ve iktidar olma halet-i ruhiyesinin, Ak Parti’yi merkez sağa çektiğinin farkında hatta umurunda değilmiş gibi görünüyor.
O kürsüde örneğin, Türkiye’yi temsil eden bir sosyal demokrat parti liderinin küresel krizlerin sorumlularının faturayı çalışanlara ödetmek istediğini, dünyayı da, Ortadoğu’yu da bu ‘iş hedefi’ne uygun stratejilerle yönetme çabasında olduklarını, Türkiye’nin de kendi çıkarlarını hassasiyetle koruyarak, konjonktür sayesinde de elde ettiği güçlü konumdan taviz vermemesi gerektiğini anlatması daha iyi olmaz mıydı?
‘Türk’ün Türk’e propogandası’ kadar yaygın ve anlamsız olan ‘Batı’ya şikayetname sunmak’ alışkanlıklarımızdan ne zaman vazgeçeceğimizi sanırım kimse bilmiyor.