Baykal’ın önü açıldı!
06 HAZİRAN 2007
Neredeyse 5 yıldır CHP Başkanı Baykal’ı eleştirdim durdum... Siyasi görüşlerinden çok, olumsuz ve itici tavrının CHP’ye oy kaybettirdiğini araştırmalara dayanarak dile getirdim. Onun hatalarının Ak Partiye yaradığını vurguladım... Hatta bu yüzden okuma yazma özürlü bazı CHP milletvekilleri tarafından “Sen git Ak Parti’ye üye ol, arkana ampul tak!” türünde veciz sözlerle eleştirildim...
Fakat o ne? Sanki bir mucize oldu... Bu kez Ak Parti hata yapmaya başladı... Cumhurbaşkanı sürecini öylesine amatörce yönetti ki, Baykal’ın önüne müthiş bir fırsat geldi... Kaleci 18’in dışına çıkmıştı. Kale boştu. Top 6 pasta Baykal’ın ayağına geldi... Ve Allah’ı var, Baykal bu şansı tepmedi... Baykal’ın o topu bile taca, havaya ya da out’a atma olasılığı vardı. Ama atmadı...
Bir mucize gerçekleşti. O Baykal gitti başka Baykal geldi... Mitinglerde müptezellik etmedi. DSP ile birleşmede son derece sağlam durdu. Meclis Grup toplantılarında ağzından bal damladı... Süleyman Demirel’in hayır duasını aldı... Sağı da solu da kucaklayacak ‘cepheci’ tavrı sergileyen o oldu.
Tabii biraz da DYP – ANAP çatlaması onun ekmeğine yağ sürdü. Ama dedik ya, öyle olsa dahi o, bu şansı tepebilirdi. Hayır tepmedi...
Bir kaç yıl boyunca Ak Parti için demiştim ki: “Fazladan bir şey yapmalarına gerek yok. Yeter ki hata yapmasınlar... En az yüzde 35 alırlar.” Ak Parti, bana sorarsanız hata yaptı... Şimdi benzer bir şeyi CHP için söylüyorum. “Öyle bir hava yakaladılar ki... Fazladan bir şey yapmalarına gerek yok. Yeter ki hata yapmasınlar... En az yüzde 25 alırlar.” DP projesinin suya düşmesi ve DP’nin garip adayları sayesinde CHP’nin önü açılmıştır artık...
İstendi mi, oluyormuş...
Bilgi ve marka kirliliğinin, iletişim çöplüğü algısının en yaygın olduğu yer, gazetelerin turizm ilanlarını ‘tıkıştırdıkları’ sayfalardır. Onca karmaşanın arasından sıyrılıp kendisini okutmak, ilgi çekmek ve nihayet ikna etmek başarısını gösterebilen çok az ilan vardır... Ama istendi mi, olur...
Bugüne kadar gördüklerimin içinde en başarılısı son günlerde rastladığım, Bebek Antalya’daki Calista Otel’in reklamı. Adam denize girmiş. Ağır mı ağır bir İngiliz hizmetkâr (Butler) teknenin üstünden elindeki büyükçe çaydanlıktan denize sıcak su döküyor. Patronu için konfor sağlayacak... Altında bir yazı: The glamour of luxury (Lüksün çekiciliği)... A’la carte, all inclusive...
Türklere Türkiye’de çıkan bir ilan neden İngilizce, anlaması zor. Logo’da da problem var. Caliota mı yazıyor, yoksa Caliosta mı önce bir şaşırdım. Sonra Google yardım etti de buldum... Oysa görselliğin kullanımı son derece akıllı ve hoş. Sayfaya bakınca reklamda durmadan geçmek zor. Gazetelerin de çekiciliğine zarar veren şu turizm reklamları doldurulmuş sayfalara bir çeki düzen getirmek çok mu zor?...
Benden tam not...
Söz gazetedeki ilanlardan açılmışken inşaat sektörünün yeni projeleri için verdikleri ilanları atlamamak gerekir. Turizm ilanları kadar olmasa da karmaşa, kirlilik, aynılık tehlikesi onlarda da var.
Kimileri bu işten sıyrılıyor. Kendisini rakiplerinden farklılaştıracak ancak kafa karıştırmadan bir soyutlama sağlayacak buluşçu reklamlar yok değil. Örneğin dün Soyak Evreka’nın tam sayfaya yakın ilanına bakakaldım. Gözlerimi alamadım.
Osmanlı yemek kültüründe sıkı sınav sorularından biridir... Yumurta pişirmek!.. Kim bilir kaç türlüsü vardır. Ben en az bir 15-20 çeşit biliyorum. Osmanlı da insanın nasıl yemek yaptığına, hazırlaması kolaymış gibi görünen yemekleri nasıl pişirdiğine bakarak karar verilirmiş... Pilav gibi... Cacık gibi... Mücver gibi... Ve ille de, yumurta gibi...
Hele rafadan yumurta?.. Kayısı olanı pek makbuldür... Ne pişmiş, ne pişmemiş hali yani(!).. Soyak reklamının tam da göbeğine öğle bir rafadan yumurta koymuşlar ki, üzerine en azından 2 saat konuşabilirim...
İlanın üzerindeki mesaj hem çok net, hem de kısa: “Tam kararında...”
Ev de, fiyatlar da diğer imkanlar da kaysı kıvamında pişmiş yumurta gibi herhalde. En azından bendeki algı bu...
Bu yumurta-kıvam-beklenti üçgenini düşünenlerin aklına sağlık...
Fakat o ne? Sanki bir mucize oldu... Bu kez Ak Parti hata yapmaya başladı... Cumhurbaşkanı sürecini öylesine amatörce yönetti ki, Baykal’ın önüne müthiş bir fırsat geldi... Kaleci 18’in dışına çıkmıştı. Kale boştu. Top 6 pasta Baykal’ın ayağına geldi... Ve Allah’ı var, Baykal bu şansı tepmedi... Baykal’ın o topu bile taca, havaya ya da out’a atma olasılığı vardı. Ama atmadı...
Bir mucize gerçekleşti. O Baykal gitti başka Baykal geldi... Mitinglerde müptezellik etmedi. DSP ile birleşmede son derece sağlam durdu. Meclis Grup toplantılarında ağzından bal damladı... Süleyman Demirel’in hayır duasını aldı... Sağı da solu da kucaklayacak ‘cepheci’ tavrı sergileyen o oldu.
Tabii biraz da DYP – ANAP çatlaması onun ekmeğine yağ sürdü. Ama dedik ya, öyle olsa dahi o, bu şansı tepebilirdi. Hayır tepmedi...
Bir kaç yıl boyunca Ak Parti için demiştim ki: “Fazladan bir şey yapmalarına gerek yok. Yeter ki hata yapmasınlar... En az yüzde 35 alırlar.” Ak Parti, bana sorarsanız hata yaptı... Şimdi benzer bir şeyi CHP için söylüyorum. “Öyle bir hava yakaladılar ki... Fazladan bir şey yapmalarına gerek yok. Yeter ki hata yapmasınlar... En az yüzde 25 alırlar.” DP projesinin suya düşmesi ve DP’nin garip adayları sayesinde CHP’nin önü açılmıştır artık...
İstendi mi, oluyormuş...
Bilgi ve marka kirliliğinin, iletişim çöplüğü algısının en yaygın olduğu yer, gazetelerin turizm ilanlarını ‘tıkıştırdıkları’ sayfalardır. Onca karmaşanın arasından sıyrılıp kendisini okutmak, ilgi çekmek ve nihayet ikna etmek başarısını gösterebilen çok az ilan vardır... Ama istendi mi, olur...
Bugüne kadar gördüklerimin içinde en başarılısı son günlerde rastladığım, Bebek Antalya’daki Calista Otel’in reklamı. Adam denize girmiş. Ağır mı ağır bir İngiliz hizmetkâr (Butler) teknenin üstünden elindeki büyükçe çaydanlıktan denize sıcak su döküyor. Patronu için konfor sağlayacak... Altında bir yazı: The glamour of luxury (Lüksün çekiciliği)... A’la carte, all inclusive...
Türklere Türkiye’de çıkan bir ilan neden İngilizce, anlaması zor. Logo’da da problem var. Caliota mı yazıyor, yoksa Caliosta mı önce bir şaşırdım. Sonra Google yardım etti de buldum... Oysa görselliğin kullanımı son derece akıllı ve hoş. Sayfaya bakınca reklamda durmadan geçmek zor. Gazetelerin de çekiciliğine zarar veren şu turizm reklamları doldurulmuş sayfalara bir çeki düzen getirmek çok mu zor?...
Benden tam not...
Söz gazetedeki ilanlardan açılmışken inşaat sektörünün yeni projeleri için verdikleri ilanları atlamamak gerekir. Turizm ilanları kadar olmasa da karmaşa, kirlilik, aynılık tehlikesi onlarda da var.
Kimileri bu işten sıyrılıyor. Kendisini rakiplerinden farklılaştıracak ancak kafa karıştırmadan bir soyutlama sağlayacak buluşçu reklamlar yok değil. Örneğin dün Soyak Evreka’nın tam sayfaya yakın ilanına bakakaldım. Gözlerimi alamadım.
Osmanlı yemek kültüründe sıkı sınav sorularından biridir... Yumurta pişirmek!.. Kim bilir kaç türlüsü vardır. Ben en az bir 15-20 çeşit biliyorum. Osmanlı da insanın nasıl yemek yaptığına, hazırlaması kolaymış gibi görünen yemekleri nasıl pişirdiğine bakarak karar verilirmiş... Pilav gibi... Cacık gibi... Mücver gibi... Ve ille de, yumurta gibi...
Hele rafadan yumurta?.. Kayısı olanı pek makbuldür... Ne pişmiş, ne pişmemiş hali yani(!).. Soyak reklamının tam da göbeğine öğle bir rafadan yumurta koymuşlar ki, üzerine en azından 2 saat konuşabilirim...
İlanın üzerindeki mesaj hem çok net, hem de kısa: “Tam kararında...”
Ev de, fiyatlar da diğer imkanlar da kaysı kıvamında pişmiş yumurta gibi herhalde. En azından bendeki algı bu...
Bu yumurta-kıvam-beklenti üçgenini düşünenlerin aklına sağlık...