Bayram ile ilgili bir 'sınav sorusu'...
19 Eylül 2009 Akşam Gazetesi
Yarın mübarek Ramazan Bayramı... İşin içeriğini bir kenara bırakıp özüne bakacak olursak, gelenek ve görenekler itibarıyla bizim Ramazan Bayramı'nın Hıristiyan aleminin Noel'iyle pek çok ortak yanı olduğu görülür.
Bizde de onlarda da aileler bir araya gelir; büyükler ziyaret edilir, onlar akşam yemeğinde buluşurlar; biz Bayram namazından sonra kahvaltıda bir araya geliriz genellikle... Dargınlar onlarda da Noel'de barışır; bizde de adet öyledir. 'Hoşgörmek', 'affetmek', 'vefa' duygusuna sahip çıkmak, 'erdemli, irfan sahibi' olmak, Bayram'ın da Noel'in de temel tutum ve duyarlılık noktalarındandır...
Noel'de hediyeler verilir. Hani çam ağacının altına yerleştirilen ve herkesin açmak için sabırsızlandığı şık paketli hediyeler... Bizde ise mutlaka tatlı bir şeyler ikram edilir (oruçtan çıkıldığı için vücudun şeker eksikliği giderilir) ve büyükler küçüklere cep harçlığı verirler. Hem de bu sefer gönüllerinden her zamankinden kesinlikle daha fazla 'kopar'... Beklenti öyledir...
Peki, başlıkta sözünü ettiğimiz 'sınav sorusu' ne ola ki?
Şu ola:
Şimdi gözlerinizi kapatın ve kendi kendinize sorun. İçinde Noel ile ilgili bir 'mevzunun' geçtiği ya da Noel'in bir motif olarak kullanıldığı kaç film, kaç dizi film izlediniz? Tam olarak bilmenize imkan yok. Sallayın... Atın kafadan... Tahmin edin...
Sonra da ikinci soruyu sorun: 'İçinde Bayram konusunun ele alındığı veya Bayram'ın bir içerik süsü olarak kullanıldığı kaç Türk filmi ya da yerli dizi seyrettim?'
Aradaki fark 1'e 100'den de fazladır... Asıl sınav sorusu şimdi geliyor: Peki, aradaki bu inanılmaz farkın sebebi nedir?.. Biz kendi kültür ve değerlerimizden neden eksikleniriz? Buradaki biz tabii ki eksiklenmeyenleri kapsamıyor...
Meseleyi kavrayabilmemize yardımcı olması adına bir iki 'yan soru' daha ekleyelim... Neden Amerikan filmlerinde şu mekanlardan en az biri mutlaka vardır: Kilise, mezarlık, mahkeme, hastane, polis istasyonu, okul?.. Neden bizde bu sahnelerin varlığı rahatsız eder ve genelde bu mekanlarda geçen sahneler pek de iyi çekilemez?..
Neden her yıl üniversitedeki öğrencilerime, 'Türkiye mahkemelerinde jüri sağda mı oturur solda mı?' diye sorduğumda; bir iki uyanık dışında sınıfın yarısı sağda derse, diğer yarısı da solda der; hatta bazı 'cinler' de dönüp 'Sağ-sol Hakime göre mi, seyircilere göre mi, Hocam?' diye sorarak işi sözüme ona 'sulandırmaya' çalışırlar?..
Neden utanırız kendi geleneklerimizden?.. Ondan da öte, geleneklerimizi popüler kültür taşıyıcıları vasıtasıyla dile getirmekten neden 'çekiniriz'?..
Bu soruların yanıtı ülke düzeyinde adam gibi verilmedikçe, ne 'milli kültür' denen alanda buluşulabilir, ne 'milli mutabakat' sağlanabilir; ne de 'demokratik açılım' konusu adam gibi anlaşılabilir...
Bu meselelere farklı bakmanın pratiğini ilk kez askerliğimi yaptığım yıllarda yaşamıştım. Silahlı Kuvvetler dindarlığın siyasi bir duruş olarak benimsenmesi ve benimsetilmesi meselesinde son derece hassas bir duruş sergilerken; dini inançlara bağlı geleneklerin yaşanmasına ve özellikle de Bayramların Bayram gibi kutlanmasına büyük özen gösterirdi... Önceleri anlayamamıştım bu yaklaşımı... Ancak 'reel politika', 'siyasi dürüstlük' (political correctness) ve 'kamu diplomasisi' (public diplomacy) gibi kavramlarla tanıştıkça Silahlı Kuvvetler'in bu sağlam duruşunu daha iyi anladığımı söyleyebilirim. (Not: Bu kavramlara meraklı olanlar arama motorlarında bir yolculuğa çıkarlarsa, pek çok makale bulurlar. En azından ben birkaç kez yazmıştım...)
İşin özü; kıssadan hisse: Gelin bu bayramı siz de Bayram gibi yaşayın. Büyüklerinizi ziyaret edip ellerinden öpün... Aile yakınlarıyla bir araya gelin. Affedin... Özür dileyin... Bakın hiçbir şey kaybetmeyecek; tersine kazanacaksınız...
Hepinizin mübarek Ramazan Bayramı'nı kutluyor, esenlikler diliyorum...
Yarın mübarek Ramazan Bayramı... İşin içeriğini bir kenara bırakıp özüne bakacak olursak, gelenek ve görenekler itibarıyla bizim Ramazan Bayramı'nın Hıristiyan aleminin Noel'iyle pek çok ortak yanı olduğu görülür.
Bizde de onlarda da aileler bir araya gelir; büyükler ziyaret edilir, onlar akşam yemeğinde buluşurlar; biz Bayram namazından sonra kahvaltıda bir araya geliriz genellikle... Dargınlar onlarda da Noel'de barışır; bizde de adet öyledir. 'Hoşgörmek', 'affetmek', 'vefa' duygusuna sahip çıkmak, 'erdemli, irfan sahibi' olmak, Bayram'ın da Noel'in de temel tutum ve duyarlılık noktalarındandır...
Noel'de hediyeler verilir. Hani çam ağacının altına yerleştirilen ve herkesin açmak için sabırsızlandığı şık paketli hediyeler... Bizde ise mutlaka tatlı bir şeyler ikram edilir (oruçtan çıkıldığı için vücudun şeker eksikliği giderilir) ve büyükler küçüklere cep harçlığı verirler. Hem de bu sefer gönüllerinden her zamankinden kesinlikle daha fazla 'kopar'... Beklenti öyledir...
Peki, başlıkta sözünü ettiğimiz 'sınav sorusu' ne ola ki?
Şu ola:
Şimdi gözlerinizi kapatın ve kendi kendinize sorun. İçinde Noel ile ilgili bir 'mevzunun' geçtiği ya da Noel'in bir motif olarak kullanıldığı kaç film, kaç dizi film izlediniz? Tam olarak bilmenize imkan yok. Sallayın... Atın kafadan... Tahmin edin...
Sonra da ikinci soruyu sorun: 'İçinde Bayram konusunun ele alındığı veya Bayram'ın bir içerik süsü olarak kullanıldığı kaç Türk filmi ya da yerli dizi seyrettim?'
Aradaki fark 1'e 100'den de fazladır... Asıl sınav sorusu şimdi geliyor: Peki, aradaki bu inanılmaz farkın sebebi nedir?.. Biz kendi kültür ve değerlerimizden neden eksikleniriz? Buradaki biz tabii ki eksiklenmeyenleri kapsamıyor...
Meseleyi kavrayabilmemize yardımcı olması adına bir iki 'yan soru' daha ekleyelim... Neden Amerikan filmlerinde şu mekanlardan en az biri mutlaka vardır: Kilise, mezarlık, mahkeme, hastane, polis istasyonu, okul?.. Neden bizde bu sahnelerin varlığı rahatsız eder ve genelde bu mekanlarda geçen sahneler pek de iyi çekilemez?..
Neden her yıl üniversitedeki öğrencilerime, 'Türkiye mahkemelerinde jüri sağda mı oturur solda mı?' diye sorduğumda; bir iki uyanık dışında sınıfın yarısı sağda derse, diğer yarısı da solda der; hatta bazı 'cinler' de dönüp 'Sağ-sol Hakime göre mi, seyircilere göre mi, Hocam?' diye sorarak işi sözüme ona 'sulandırmaya' çalışırlar?..
Neden utanırız kendi geleneklerimizden?.. Ondan da öte, geleneklerimizi popüler kültür taşıyıcıları vasıtasıyla dile getirmekten neden 'çekiniriz'?..
Bu soruların yanıtı ülke düzeyinde adam gibi verilmedikçe, ne 'milli kültür' denen alanda buluşulabilir, ne 'milli mutabakat' sağlanabilir; ne de 'demokratik açılım' konusu adam gibi anlaşılabilir...
Bu meselelere farklı bakmanın pratiğini ilk kez askerliğimi yaptığım yıllarda yaşamıştım. Silahlı Kuvvetler dindarlığın siyasi bir duruş olarak benimsenmesi ve benimsetilmesi meselesinde son derece hassas bir duruş sergilerken; dini inançlara bağlı geleneklerin yaşanmasına ve özellikle de Bayramların Bayram gibi kutlanmasına büyük özen gösterirdi... Önceleri anlayamamıştım bu yaklaşımı... Ancak 'reel politika', 'siyasi dürüstlük' (political correctness) ve 'kamu diplomasisi' (public diplomacy) gibi kavramlarla tanıştıkça Silahlı Kuvvetler'in bu sağlam duruşunu daha iyi anladığımı söyleyebilirim. (Not: Bu kavramlara meraklı olanlar arama motorlarında bir yolculuğa çıkarlarsa, pek çok makale bulurlar. En azından ben birkaç kez yazmıştım...)
İşin özü; kıssadan hisse: Gelin bu bayramı siz de Bayram gibi yaşayın. Büyüklerinizi ziyaret edip ellerinden öpün... Aile yakınlarıyla bir araya gelin. Affedin... Özür dileyin... Bakın hiçbir şey kaybetmeyecek; tersine kazanacaksınız...
Hepinizin mübarek Ramazan Bayramı'nı kutluyor, esenlikler diliyorum...