Bayramlık ‘Kızılcık Şerbeti’
1 temmuz 2023 yeni şafak
Bu bayramı, İstanbul’da geçiriyoruz. Şehir yine bomboş… En uzak mesafe 15-20 dakika sürüyor… Çocukluğumun İstanbul’u gibi…
Hani “Dört tür namaz kılan vardır” derler ya… Beş vakit namaz kılanlar, Cumadan cumaya namaz kılanlar… Bayramdan bayrama namaz kılanlar… Cenaze namazı kılanlar…
Bayramla ilgili de benzer bir durum söz konusu… Bayramı sadece tatille özdeşleştirenler… Bayramı aile büyüklerinin gönlünü alma, küçüklerini sevindirme, kabir ziyaretleriyle sevdiklerini anma vesilesi olarak görenler… Eşin, dostun (artık nasıl eş dostsa) bayramdan bayrama hatırını soranlar… Bir de “Deliye her gün bayram” bahanesine sığınıp hiçbir kültür ve değer tanımadan günü geçirenler…
Dijital ortamda ‘kopyala-yapıştır’ mesajlarla bayram kutlamalarının hiçbir kültür ve değere sığmadığını söylersek abartmış olmayız. Sekreter işi, hiçbir kişisel yanı olmayan, isme özel hitap dahi taşımayan, Whatsapp’tan toplu gönderimlerle sürdürülmeye çalışılan bayramlaşmalar ise herkes tarafından ‘yok hükmünde’ algılanıyor.
Hâlbuki, ziyaret mümkün değilse, “Sevgili Amcacığım (Kıymetli … Kardeşim) bayramını kutlarım. En kısa zamanda görüşmek üzere” sadeliğinde bir mesaj, kısa bir telefon araması bayramın vesile olmasını umduğumuz o sıcaklığı, insani ilişkilerin tazelenmesini, büyüklerin çok ihtiyacı olan o ‘hatırnaz’ (bu da ne güzel kelimedir, gönül okşayan anlamına gelir) tavrın sergilenmesi için yeter de artar bile…
Kültür, değerler ve de gelenekler önemli midir?.. Evet önemlidir; hem de çok. Beraberliklerin bitiş nedenini, toplumsal anlaşmazlıkların ve çatışmaların büyük bir çoğunluğunu oluşturan sebeplerin kaynağı da burasıdır…
Birliği, aileyi, toplumu bir arada tutan ‘ortak ruhi şekillenmenin’ yapı taşları da ortak kültür, ortak değerler ve zamanla uzlaşılarak oluşturulmuş geleneklerden gelir. Millî kültür de bunların üzerine inşa edilir zaten…
Bu bayram biraz da evde oturma süremizin artması nedeniyle eşimizin, dostumuzun sürekli tavsiye ettiği bir TV dizisine göz atma fırsatı bulduk: “Kızılcık Şerbeti”…
İki farklı ‘dünya görüşü’nün, kültür ve değerlerin aileler içinde ve toplumda nasıl karşı karşıya geldiği ancak bu kadar etkili biçimde anlatılabilirdi. İtidal ve akıl, inanç ve anlayış nasıl dengelenir, barış içinde bir arada yaşama koşulları nasıl aranır ve daha pek çok toplumsal ve kültürel ‘okuma’ bu dizi sayesinde mümkün olmuştur. Toplumsal çelişkilerimize yapıcı bir bakış açısı getirmek için bu ve benzeri ‘ciddi’ popüler yapımların faydası olduğunu söyleyebiliriz.
Günün sözü
“Değeri olan tek asalet, yaşayan kültürdür.”
Dr. Michael Dur,
Alman yazar ve yönetim danışmanı
Gözümüze takılanlar…
Hani “Dört tür namaz kılan vardır” derler ya… Beş vakit namaz kılanlar, Cumadan cumaya namaz kılanlar… Bayramdan bayrama namaz kılanlar… Cenaze namazı kılanlar…
Bayramla ilgili de benzer bir durum söz konusu… Bayramı sadece tatille özdeşleştirenler… Bayramı aile büyüklerinin gönlünü alma, küçüklerini sevindirme, kabir ziyaretleriyle sevdiklerini anma vesilesi olarak görenler… Eşin, dostun (artık nasıl eş dostsa) bayramdan bayrama hatırını soranlar… Bir de “Deliye her gün bayram” bahanesine sığınıp hiçbir kültür ve değer tanımadan günü geçirenler…
Dijital ortamda ‘kopyala-yapıştır’ mesajlarla bayram kutlamalarının hiçbir kültür ve değere sığmadığını söylersek abartmış olmayız. Sekreter işi, hiçbir kişisel yanı olmayan, isme özel hitap dahi taşımayan, Whatsapp’tan toplu gönderimlerle sürdürülmeye çalışılan bayramlaşmalar ise herkes tarafından ‘yok hükmünde’ algılanıyor.
Hâlbuki, ziyaret mümkün değilse, “Sevgili Amcacığım (Kıymetli … Kardeşim) bayramını kutlarım. En kısa zamanda görüşmek üzere” sadeliğinde bir mesaj, kısa bir telefon araması bayramın vesile olmasını umduğumuz o sıcaklığı, insani ilişkilerin tazelenmesini, büyüklerin çok ihtiyacı olan o ‘hatırnaz’ (bu da ne güzel kelimedir, gönül okşayan anlamına gelir) tavrın sergilenmesi için yeter de artar bile…
Kültür, değerler ve de gelenekler önemli midir?.. Evet önemlidir; hem de çok. Beraberliklerin bitiş nedenini, toplumsal anlaşmazlıkların ve çatışmaların büyük bir çoğunluğunu oluşturan sebeplerin kaynağı da burasıdır…
Birliği, aileyi, toplumu bir arada tutan ‘ortak ruhi şekillenmenin’ yapı taşları da ortak kültür, ortak değerler ve zamanla uzlaşılarak oluşturulmuş geleneklerden gelir. Millî kültür de bunların üzerine inşa edilir zaten…
Bu bayram biraz da evde oturma süremizin artması nedeniyle eşimizin, dostumuzun sürekli tavsiye ettiği bir TV dizisine göz atma fırsatı bulduk: “Kızılcık Şerbeti”…
İki farklı ‘dünya görüşü’nün, kültür ve değerlerin aileler içinde ve toplumda nasıl karşı karşıya geldiği ancak bu kadar etkili biçimde anlatılabilirdi. İtidal ve akıl, inanç ve anlayış nasıl dengelenir, barış içinde bir arada yaşama koşulları nasıl aranır ve daha pek çok toplumsal ve kültürel ‘okuma’ bu dizi sayesinde mümkün olmuştur. Toplumsal çelişkilerimize yapıcı bir bakış açısı getirmek için bu ve benzeri ‘ciddi’ popüler yapımların faydası olduğunu söyleyebiliriz.
Günün sözü
“Değeri olan tek asalet, yaşayan kültürdür.”
Dr. Michael Dur,
Alman yazar ve yönetim danışmanı
Gözümüze takılanlar…
- Bayram tatilinin 9 güne çıkmasıyla şehir dışı seyahatler peyderpey yapılabildi. Ancak dönüş yolculuğunda trafik, daha yoğun olacağa benziyor. Kendimizi, sevdiklerimizi ve trafikteki diğer vatandaşları tehlikeye atmamak için Üsküdar Üniversitesi İSG Uzmanı Öğr. Gör. Özgür Şener’in uyarılarına dikkat etmekte yarar var: “Aracınızın periyodik bakımlarını yaptırın. Yola çıkmadan en az 8 saat dinlendiğinizden emin olun. Mola yerleri planlayın ve acil durumlar için uğrayacağınız noktalar belirleyin. 500 kilometrelik bir yolda yapacağınız saatte, 20 kilometrelik hız artışı size maksimum 40 dakika kazandırır. Olası bir kaza hâlinde ise ölme riskinizi 6 kat artırır. Maksimum 2 saatte bir, 15 dakikalık molalar verin. Emniyet kemerinizi takın; çocuk koltuğunun araca, çocuğun da çocuk koltuğuna bağlı olduğundan emin olun. Tüm trafik kurallarına ve yol işaretlerine uyun.” (Mehmet Halıcı, İletişim Ofisi)
- Novozymes Türkiye Ülke Müdürü ve Orta Doğu Tüketici Biyolojik Çözümleri Direktörü Pınar Tunçkol, tüm dünyada gıda israfı ve kaybının neden olduğu yıllık karbon ayak izinin 3,3 milyar ton olduğunun düşünüldüğünü ve gıda atıklarının yüzde 61’inin mutfaklarımızdan çıktığını açıklamış. Türkiye’de 25 yıldır faaliyet gösteren Novozymes, bilime dayalı biyoçözümleri sayesinde ev temizlik ürünleri, insan sağlığı, deri ve tekstil ürünleri, biyoenerji, su ve su atıkları, gıda ve tarım gibi 40 endüstriden kaynaklanan karbon emisyonlarının azaltılmasını destekleyen bir firmaymış. Üretimi daha verimli kılan ve gıda israfını engelleyen çözümleriyle dünyanın sınırlı kaynaklarının daha etkin kullanılmasına çalışıyorlarmış. Pınar Hanım, insanların yüzde 20’den fazlasının ekmek kuruduğunda, son kullanma tarihi gelmese dahi çöpe attığını söylemiş. Novozymes’in ürettiği ve ekmeğin daha uzun süre taze kalmasını sağlayan enzimler sayesindeyse, yaklaşık 30 yılda tahminen 80 milyar somun ekmeğin çöpe atılması önlenmiş ve 45 milyon ton karbondioksit salımı engellenmiş. İsrafın önüne geçme ve tasarruf konularında hepimizin yapabileceği bir şeyler var. Dünyamızın ve ekonomimizin sağlıklı geleceğinin, çocuklarımızın huzuru ve mutluluğunun bu bilinçten geçtiğini hatırda tutmak lazım. (Eda Zing, BG İletişim)
- Migros, ormanları korumak ve ağaçlandırmak üzere Ege Orman Vakfı ile iş birliğini 16 yıldır sürdürüyormuş. Yapılan her zeytin alışverişine karşılık olarak fidan büyütmeye devam eden Migros, geçen yıl satılan 10 bin kg. zeytin için Adana Sarıçam’a 10 bin fidan dikmiş. Firma bu yıl da Ege Orman Vakfı zeytinlerinin 10 bin kg. satışından elde edilecek gelir ile Adıyaman Kahta’ya 10 bin fidan dikileceğini açıklamış. Sosyal fayda ile ekonomik faydayı bir araya getiren projeler, markalar açısından bir ‘kazan-kazan’ ilişkisi doğurur. Konu yönetimi bağlamında ‘çevre’ meselelerini sahiplenerek ve ‘cause related marketing’ (toplumsallık odaklı pazarlama) yönetimini kullanarak, satışlarını daha da önemlisi tüketici nezdindeki itibarlarını yükseltebiliyorlar. (Nuray Koç Soysal, Lobby)