Bazı partilere L’Oréal şişesi lazım!
19 ŞUBAT 2007
Jelatin dış kabı bir türlü açılamayan CD’ler, vidalı kapağını açarken elimizi kestiğimiz ilaç kutuları, L’Oreal’in saç şampuanı, Yves Rocher’nin leylak kokan vücut şampuanı ve siyasi iletişim...
Ne alaka, değil mi? Çok alaka... Anlatalım:
Şu sıra Müşteri Deneyimi Yönetimi (MDY) (Customer Experience Management) adlı kitaba ve aynı adı taşıyan iletişim konularına takılmışız bir kere. Jelatin dış kabı kolay açılır bir CD, hafif metalden yapılma ve bu nedenle her an insanın elini kesebileceği vidalı ilaç kapaklarına çözüm getirmek; bir anda tüm algılamayı yönlendirmeye yarayabilir.
Örneğin evde Yves Rocher’nin leylak kokan vücut şampuanını L’Oréal’in son derece kullanışlı, pompalı kabına döküp kullanmamız da bir başka ipucu olabilir mi? Ya da bir zamanlar Vita tenekelerinin neden saksı veya çöpçülerin faraşı olarak kullanıldığını piyasa doğru okuyabilmiş miydi acaba?..
Ya da halkımızın “İkimiz bir fidanın...” şarkısını ısrarla “İkimiz bir fidanız...” diye neden okuduğunu; yarınlarda özlemi çekileceği iddia edilen özgürlük ve barıştan söz eden ve bu şekilde aslında faşist bir söylemin altına imza atan Ali Rıza Binboğa’yı sevenlerinin neden ‘solcu’ diye bağrına bastığını...
Bu durumu çözmeden, MDY’yi Türkiye özelinde kavramadan Türkiye’deki siyasi iletişim kodlarını çözmek mümkün mü? Tabii ki lafı, kabak tadı verdiğimizi bilsek de yine CHP’ye getireceğiz. CHP’ye de L’Oreal – Yves Rocher durumuna benzer bir çözüm gerekli...
Cevahir Alışveriş Merkezi, adı da dahil marka vaadini tamamen gözden geçirmeli; her gittiğimde zatürree olmasam da beni birkaç gün deviren soğuk algınlığına kapılmadan çıkamadığım Kanyon milletin sıcak sıcak dolaşacağı bir teknik çözüm getirmeli; başta CHP olmak üzere bazı partiler de kendilerine birer ‘pompalı L’Oréal şişesi’ bulmalı...
Allah’tan o %41 var!
Nielsen’in Markalar Araştırması’nın özeti dünkü gazetelerde yayınlandı. Pek çok analiz yapılabilir; bir dizi sonuç çıkarılabilir. Hele geçmiş yıllarla kıyaslayabilirseniz; daha da çarpıcı noktalara varabilirsiniz.
Ben bu araştırmada kendi payıma, dün bazı gazetelerin de altını çizdiği bir saptamayı özellikle önemsedim. Araştırma hatırı sayılır bir denek sayısı ile yapılmış: 1414 kişiyle 112 kategoriyi sorgulamışlar. Bu deneklerin yarısına yakını (%41) “İsminin bir marka olduğuna inandığınız sanatçıyı belirtir misiniz?” şeklindeki satıra hiç yanıt vermemişler...
İletişim bilgisi çok da fazla olmayan halk bu işi pek çok okumuş cahilden daha iyi biliyor; şöhret olmakla marka olmak arasındaki farkı, belki insiyaklarıyla ama bir şekilde ayırıyor... Her şöhretin kendisini marka sandığı bu ülkede Allah’tan o ‘yüzde 41’ var... Yoksa çek kuyruğunu gitsin...
Ananızın ak sütü gibi helal olsun
Son yıllarda gördüğüm en başarılı ‘halka arz’lardan biri hiç şüphesiz Hamdi Akın liderliğindeki TAV ekibine ait. Gerek iş gerekse iletişim bağlamında hazırlanışı rahatlıkla ‘benchmark’ –kerteriz veya nirengi noktası da denilebilir, röper noktası da- alınabilir.
Beklenen yabancı talebin 10 katı gelince Londra’da tüm ekip şampanya içerek kutlamışlar. Analarının ak sütü gibi helal olsun. TAV halka açılmaya iki ay kala iletişimcilerini, reklamcılarını, PR’cılarını toplayıp “Haydi bakalım arkadaşlar, şimdi halka açılacağız; gösterin bakalım marifetinizi!” demedi... Hamdi Bey ile aylar hatta yıllar önce ofisinde sohbet ettiğimizde bu adımı ne zaman nasıl atacağını çok iyi bildiğini bizzat görmüştüm. Yıllar içinde izleme fırsatı buldum.
Entegre iletişim modeliyle adım adım geldi hedefine kilitlendi. TAV için artık ‘karada ölüm yok!’...
Fırsat önünüze gelmiş; atın şu golü artık!
Sevgili Kurtlar Vadisi yapımcıları... İş bağlamındaki durumunuzu bilemem. Ama iletişim anlamında durumunuz şudur: Rakip kale önündesiniz. Kaleci kalesini terk edip çıkmış; 18 dışında kala kalmış. Top altı pasta ayağınızda. Karşınızda da rakip makip yok...
Evet, iletişim adına durum aynen bu. Ülkemiz TV tarihinde hiçbir yapım için böyle avantajlı bir durum oluşmamıştır. Evdeki kedinizi salsanız, topu ite ite sokacak kaleye.
Ben sinema kiralayın diyordum. Ama Digiturk’den kanal kiralama daha iyi fikir. Hem de mümkünse paralı... Paralı yapın ki, en azılı Kurtlar Vadisi düşmanının gıkı çıkamasın... Bu arada işin ticari ürün genişlemesi yanını da ele almanın tam zamanı. Tişörtler, atkılar, gömlekler, ayakkabılar vs... Size Abdullah Ağabey yakışır... Abdullah Kiğılı yani... Onunla anlaşacaksınız. Kiğılı mağazalarında Canpolat reyonları açacak size...
Bu arada da üniversitelerden birinin iletişim fakültesi ile işbirliği içinde dizi filmlerin halkın değerlerini, ahlakını ne kadar etkileyebildiğini araştırtın... Etki konusunda işi abartanları, tek bölümünü izlemeden diziyi eleştirenleri, kıskançlıktan kudurdukları için size saldıranları bir güzel yere serin...
Ne alaka, değil mi? Çok alaka... Anlatalım:
Şu sıra Müşteri Deneyimi Yönetimi (MDY) (Customer Experience Management) adlı kitaba ve aynı adı taşıyan iletişim konularına takılmışız bir kere. Jelatin dış kabı kolay açılır bir CD, hafif metalden yapılma ve bu nedenle her an insanın elini kesebileceği vidalı ilaç kapaklarına çözüm getirmek; bir anda tüm algılamayı yönlendirmeye yarayabilir.
Örneğin evde Yves Rocher’nin leylak kokan vücut şampuanını L’Oréal’in son derece kullanışlı, pompalı kabına döküp kullanmamız da bir başka ipucu olabilir mi? Ya da bir zamanlar Vita tenekelerinin neden saksı veya çöpçülerin faraşı olarak kullanıldığını piyasa doğru okuyabilmiş miydi acaba?..
Ya da halkımızın “İkimiz bir fidanın...” şarkısını ısrarla “İkimiz bir fidanız...” diye neden okuduğunu; yarınlarda özlemi çekileceği iddia edilen özgürlük ve barıştan söz eden ve bu şekilde aslında faşist bir söylemin altına imza atan Ali Rıza Binboğa’yı sevenlerinin neden ‘solcu’ diye bağrına bastığını...
Bu durumu çözmeden, MDY’yi Türkiye özelinde kavramadan Türkiye’deki siyasi iletişim kodlarını çözmek mümkün mü? Tabii ki lafı, kabak tadı verdiğimizi bilsek de yine CHP’ye getireceğiz. CHP’ye de L’Oreal – Yves Rocher durumuna benzer bir çözüm gerekli...
Cevahir Alışveriş Merkezi, adı da dahil marka vaadini tamamen gözden geçirmeli; her gittiğimde zatürree olmasam da beni birkaç gün deviren soğuk algınlığına kapılmadan çıkamadığım Kanyon milletin sıcak sıcak dolaşacağı bir teknik çözüm getirmeli; başta CHP olmak üzere bazı partiler de kendilerine birer ‘pompalı L’Oréal şişesi’ bulmalı...
Allah’tan o %41 var!
Nielsen’in Markalar Araştırması’nın özeti dünkü gazetelerde yayınlandı. Pek çok analiz yapılabilir; bir dizi sonuç çıkarılabilir. Hele geçmiş yıllarla kıyaslayabilirseniz; daha da çarpıcı noktalara varabilirsiniz.
Ben bu araştırmada kendi payıma, dün bazı gazetelerin de altını çizdiği bir saptamayı özellikle önemsedim. Araştırma hatırı sayılır bir denek sayısı ile yapılmış: 1414 kişiyle 112 kategoriyi sorgulamışlar. Bu deneklerin yarısına yakını (%41) “İsminin bir marka olduğuna inandığınız sanatçıyı belirtir misiniz?” şeklindeki satıra hiç yanıt vermemişler...
İletişim bilgisi çok da fazla olmayan halk bu işi pek çok okumuş cahilden daha iyi biliyor; şöhret olmakla marka olmak arasındaki farkı, belki insiyaklarıyla ama bir şekilde ayırıyor... Her şöhretin kendisini marka sandığı bu ülkede Allah’tan o ‘yüzde 41’ var... Yoksa çek kuyruğunu gitsin...
Ananızın ak sütü gibi helal olsun
Son yıllarda gördüğüm en başarılı ‘halka arz’lardan biri hiç şüphesiz Hamdi Akın liderliğindeki TAV ekibine ait. Gerek iş gerekse iletişim bağlamında hazırlanışı rahatlıkla ‘benchmark’ –kerteriz veya nirengi noktası da denilebilir, röper noktası da- alınabilir.
Beklenen yabancı talebin 10 katı gelince Londra’da tüm ekip şampanya içerek kutlamışlar. Analarının ak sütü gibi helal olsun. TAV halka açılmaya iki ay kala iletişimcilerini, reklamcılarını, PR’cılarını toplayıp “Haydi bakalım arkadaşlar, şimdi halka açılacağız; gösterin bakalım marifetinizi!” demedi... Hamdi Bey ile aylar hatta yıllar önce ofisinde sohbet ettiğimizde bu adımı ne zaman nasıl atacağını çok iyi bildiğini bizzat görmüştüm. Yıllar içinde izleme fırsatı buldum.
Entegre iletişim modeliyle adım adım geldi hedefine kilitlendi. TAV için artık ‘karada ölüm yok!’...
Fırsat önünüze gelmiş; atın şu golü artık!
Sevgili Kurtlar Vadisi yapımcıları... İş bağlamındaki durumunuzu bilemem. Ama iletişim anlamında durumunuz şudur: Rakip kale önündesiniz. Kaleci kalesini terk edip çıkmış; 18 dışında kala kalmış. Top altı pasta ayağınızda. Karşınızda da rakip makip yok...
Evet, iletişim adına durum aynen bu. Ülkemiz TV tarihinde hiçbir yapım için böyle avantajlı bir durum oluşmamıştır. Evdeki kedinizi salsanız, topu ite ite sokacak kaleye.
Ben sinema kiralayın diyordum. Ama Digiturk’den kanal kiralama daha iyi fikir. Hem de mümkünse paralı... Paralı yapın ki, en azılı Kurtlar Vadisi düşmanının gıkı çıkamasın... Bu arada işin ticari ürün genişlemesi yanını da ele almanın tam zamanı. Tişörtler, atkılar, gömlekler, ayakkabılar vs... Size Abdullah Ağabey yakışır... Abdullah Kiğılı yani... Onunla anlaşacaksınız. Kiğılı mağazalarında Canpolat reyonları açacak size...
Bu arada da üniversitelerden birinin iletişim fakültesi ile işbirliği içinde dizi filmlerin halkın değerlerini, ahlakını ne kadar etkileyebildiğini araştırtın... Etki konusunda işi abartanları, tek bölümünü izlemeden diziyi eleştirenleri, kıskançlıktan kudurdukları için size saldıranları bir güzel yere serin...