Bekleyen kazandı! Ya beklemeyen?...
17 eYLÜL 2007
İndirim kampanyaları tehlikelidir. Kaş yapayım derken göz çıkartabilir, markaya zarar verebilirsiniz.
Çok ihtiyacınız olan bir ürün var. Piyasayı araştırıyorsunuz, fiyat ve tasarım olarak en uygun markada karar kılıyorsunuz. Gidiyorsunuz mağazaya, 100 YTL verip, alıyorsunuz. Aradan bir kaç gün geçince bir bakıyorsunuz, yüzde 25 indirim yapılmış ve etiketteki rakam 75 YTL’ye inmiş... Şanssızlığınıza veriyorsunuz ama hafiften bozuluyorsunuz da.
Aradan kısa bir süre daha geçiyor. O da ne? İndirim oranı yüzde 30’a çıkmış. Derin bir nefes alıp, kızgınlığınızı belli etmemeye çalışıyorsunuz... Biraz daha zaman geçip yüzde 40’ı ve hatta yüzde 42’yi duyduğunuzda, Avrupa Yakası’ndaki Selin’in deyişiyle ‘Oha, falan oluyorsunuz’(!)... İnsan için en onur kırıcı işlerden biri başınıza geliyor: Enayi yerine konmak!..
Şimdi bir de bu durumun, yani sizin nasıl salak yerine konduğunuzun reklam filminde açık ve net bir şekilde herkese duyurulduğunu ve bunun Çin işkencesi gibi sık sık TV’de tekrarlandığını düşünün... Çıldırmaz mı insan?..
Yukarıda yazdıklarım hikâye değil. Ayniyle vaki. İpek Mobilya’nın ekranlarda dönen reklam kampanyasını gören tüm İpek Mobilya müşterilerini sallayacak bir durum... PR uzmanı arkadaşımız Bahar Gürsu o reklamı bize bir notla göndermiş: “İndirimi beklemeyip alanları enayi yerine koymuş gibi bir hava var reklamda!” Hava falan yok. Alenen öyle!
Filmde rahat koltuğunda oturup gazetesini okuyan, adının daha sonra Derviş olduğunu öğreneceğimiz, yaşlıca tonton bir amca var. Sırayla kızı, eşi, torunu ve oğlu karşısına geliyorlar. Kız, biraz da çekinerek “Babacığım, % 25 indirim yapmışlar; alalım mı?” diyor. Amca, “Bekleyin kızım!” diye yanıtlıyor. Sonra eş geliyor: “Yüzde 30 diyorlar, Derviş bak! Alalım artık!” Amca Nuh diyor peygamber demiyor: “Bekle Sultanım, Bekle! Allah Allah!” Sonra torun seğirtiyor bahçeden: “Ya Dede! İndirim yüzde 40 olmuş. Duydun mu?” Dedenin yanıtı: “Bekle be çok bilmiş!..”
Ve nihayet damat oturuyor dedenin karşısına: “Babacığım, İpek Mobilya %42 indirim yaptı!” Dede işte o an insafa geliyor. Yüzünde hınzır ve bilmiş bir gülümseme: “Ben size bekleyin demedim mi, hadi alın bakalım!”
Amca indirim oranının artacağından emin. Her seferinde ‘bekleyin’ demiş. Sanki “Bırakın salaklar alsın!” der gibi... Ben de o salaklardan biri olabilirdim diye düşünmemek elde değil. Bir de aklıma dedeye şu soruyu sormak geldi doğrusu: “Yahu Derviş Amca, ne kadar bekleyeceğimizi nereden bileceğiz?”
Reklam filmi, arkasında markaya kızmış ve kendisini aldatılmış hisseden müşterilerden başka bir şey bırakmıyor. İpek’çilerin acilen bir çözüm bulmaları ve müşterilerinin gönlünü bir şekilde almaları şart...
Bu reklam filmi aklıma ünlü Temel fıkrasını getirdi. Karadenizli dostlarımızın keskin zekâlarına, renkli mizah anlayışlarına ve geniş hoşgörü sınırlarına sırtımızı yaslayıp anlatalım:
Paraşütle atlama yarışması yapılıyor. Bizim Temel de orada. Paraşütünü en geç açan kazanacak. Sıra Temel’e gelmiş. Atlamış uçaktan. Kolunda ‘altmetre’... Bakıyor bizimki: 1000 m... 800 m... 600 m... 400 m. 200 m... 50 m...
“Sat anasinu!” demiş bizim ki, “Nasilsa geldik, da”...
Öyle ya, indirimin %42 olmasını bekleyenler %50’yi neden beklemesinler? Ya da daha fazlasını... Ürünü satmamak için bundan daha iyi reklam olur mu?
İndirim kampanyaları tehlikelidir...
‘Aziz’ Aykut’tan ‘Fair Play’ dersi
Aykut Kocaman’ı uzun zamandır futbol becerisi kadar futbol ahlakı ile de örnek bir sporcu olarak izliyordum. Yine beni yanıltmadı. Dünkü Ankaragücü – Beşiktaş maçından sonraki açıklaması herkesin kolay başvuracağı bir liderlik ve güç gösterisi değildi.
Hakem maçın bitimine saniyeler kala Ankara’nın kalesine giren golü Beşiktaşlı Nobre’nin elle müdahalesi olduğu gerekçesiyle geçerli saymamıştı. Aykut’un yorumu ise şöyleydi: “Beşiktaş’ın golü temiz bir gol. Bu maçın tartışmalı bir şekilde bitmesinden dolayı üzgünüm!”..
Aykut bana Robbie Fowler’i hatırlatıyor. Hani, 24 Mart 1997'de Arsenal karşısında lehine verilen haksız penaltıyı bilerek kaleci Seaman'a nişanlamıştı. Aynı sezon gol sevinci için kendisine koşan taraftarı korumak adına polisin üstüne atlaması da onu bir kat daha yüceltti. Bunun üzerine, kale arkasındaki KOP tribünü izleyicileri, 20'li yaşlarında gelmiş geçmiş en büyük Liverpool efsanelerinden biri haline gelen Fowler'a "Saint" (Aziz) unvanını vermişlerdi...
Çok ihtiyacınız olan bir ürün var. Piyasayı araştırıyorsunuz, fiyat ve tasarım olarak en uygun markada karar kılıyorsunuz. Gidiyorsunuz mağazaya, 100 YTL verip, alıyorsunuz. Aradan bir kaç gün geçince bir bakıyorsunuz, yüzde 25 indirim yapılmış ve etiketteki rakam 75 YTL’ye inmiş... Şanssızlığınıza veriyorsunuz ama hafiften bozuluyorsunuz da.
Aradan kısa bir süre daha geçiyor. O da ne? İndirim oranı yüzde 30’a çıkmış. Derin bir nefes alıp, kızgınlığınızı belli etmemeye çalışıyorsunuz... Biraz daha zaman geçip yüzde 40’ı ve hatta yüzde 42’yi duyduğunuzda, Avrupa Yakası’ndaki Selin’in deyişiyle ‘Oha, falan oluyorsunuz’(!)... İnsan için en onur kırıcı işlerden biri başınıza geliyor: Enayi yerine konmak!..
Şimdi bir de bu durumun, yani sizin nasıl salak yerine konduğunuzun reklam filminde açık ve net bir şekilde herkese duyurulduğunu ve bunun Çin işkencesi gibi sık sık TV’de tekrarlandığını düşünün... Çıldırmaz mı insan?..
Yukarıda yazdıklarım hikâye değil. Ayniyle vaki. İpek Mobilya’nın ekranlarda dönen reklam kampanyasını gören tüm İpek Mobilya müşterilerini sallayacak bir durum... PR uzmanı arkadaşımız Bahar Gürsu o reklamı bize bir notla göndermiş: “İndirimi beklemeyip alanları enayi yerine koymuş gibi bir hava var reklamda!” Hava falan yok. Alenen öyle!
Filmde rahat koltuğunda oturup gazetesini okuyan, adının daha sonra Derviş olduğunu öğreneceğimiz, yaşlıca tonton bir amca var. Sırayla kızı, eşi, torunu ve oğlu karşısına geliyorlar. Kız, biraz da çekinerek “Babacığım, % 25 indirim yapmışlar; alalım mı?” diyor. Amca, “Bekleyin kızım!” diye yanıtlıyor. Sonra eş geliyor: “Yüzde 30 diyorlar, Derviş bak! Alalım artık!” Amca Nuh diyor peygamber demiyor: “Bekle Sultanım, Bekle! Allah Allah!” Sonra torun seğirtiyor bahçeden: “Ya Dede! İndirim yüzde 40 olmuş. Duydun mu?” Dedenin yanıtı: “Bekle be çok bilmiş!..”
Ve nihayet damat oturuyor dedenin karşısına: “Babacığım, İpek Mobilya %42 indirim yaptı!” Dede işte o an insafa geliyor. Yüzünde hınzır ve bilmiş bir gülümseme: “Ben size bekleyin demedim mi, hadi alın bakalım!”
Amca indirim oranının artacağından emin. Her seferinde ‘bekleyin’ demiş. Sanki “Bırakın salaklar alsın!” der gibi... Ben de o salaklardan biri olabilirdim diye düşünmemek elde değil. Bir de aklıma dedeye şu soruyu sormak geldi doğrusu: “Yahu Derviş Amca, ne kadar bekleyeceğimizi nereden bileceğiz?”
Reklam filmi, arkasında markaya kızmış ve kendisini aldatılmış hisseden müşterilerden başka bir şey bırakmıyor. İpek’çilerin acilen bir çözüm bulmaları ve müşterilerinin gönlünü bir şekilde almaları şart...
Bu reklam filmi aklıma ünlü Temel fıkrasını getirdi. Karadenizli dostlarımızın keskin zekâlarına, renkli mizah anlayışlarına ve geniş hoşgörü sınırlarına sırtımızı yaslayıp anlatalım:
Paraşütle atlama yarışması yapılıyor. Bizim Temel de orada. Paraşütünü en geç açan kazanacak. Sıra Temel’e gelmiş. Atlamış uçaktan. Kolunda ‘altmetre’... Bakıyor bizimki: 1000 m... 800 m... 600 m... 400 m. 200 m... 50 m...
“Sat anasinu!” demiş bizim ki, “Nasilsa geldik, da”...
Öyle ya, indirimin %42 olmasını bekleyenler %50’yi neden beklemesinler? Ya da daha fazlasını... Ürünü satmamak için bundan daha iyi reklam olur mu?
İndirim kampanyaları tehlikelidir...
‘Aziz’ Aykut’tan ‘Fair Play’ dersi
Aykut Kocaman’ı uzun zamandır futbol becerisi kadar futbol ahlakı ile de örnek bir sporcu olarak izliyordum. Yine beni yanıltmadı. Dünkü Ankaragücü – Beşiktaş maçından sonraki açıklaması herkesin kolay başvuracağı bir liderlik ve güç gösterisi değildi.
Hakem maçın bitimine saniyeler kala Ankara’nın kalesine giren golü Beşiktaşlı Nobre’nin elle müdahalesi olduğu gerekçesiyle geçerli saymamıştı. Aykut’un yorumu ise şöyleydi: “Beşiktaş’ın golü temiz bir gol. Bu maçın tartışmalı bir şekilde bitmesinden dolayı üzgünüm!”..
Aykut bana Robbie Fowler’i hatırlatıyor. Hani, 24 Mart 1997'de Arsenal karşısında lehine verilen haksız penaltıyı bilerek kaleci Seaman'a nişanlamıştı. Aynı sezon gol sevinci için kendisine koşan taraftarı korumak adına polisin üstüne atlaması da onu bir kat daha yüceltti. Bunun üzerine, kale arkasındaki KOP tribünü izleyicileri, 20'li yaşlarında gelmiş geçmiş en büyük Liverpool efsanelerinden biri haline gelen Fowler'a "Saint" (Aziz) unvanını vermişlerdi...