Ben 'Pembe'den yanayım...
04 Temmuz 2013 Akşam Gazetesi
Şu 'Aşk' adlı romanın 'pazarlama iletişimi' adına başına 'gelen' ve 'getirilenleri' izlerken dört kez şaşırdım:
Bir kere kitap mükemmel lanse edildi... Medya ilişkileri bu kadar iyi yönetilen kaç kitap vardır acaba?.. İlk bakışta çekingen izlenimi yaratan Elif Şafak Hanım bir anda iletişim aracı haline nasıl da gelebildi? Bravo doğrusu... Bu bir...
İkincisi: 'Pembe kitap bizi bozar' (beni hiç bozmaz, kendime o konuda güvenim tamdır...) diye çırpındıkları iddia edilen (!) mebzul miktardaki 'erkek' okurun hiç üşenmeyip yazar Elif Şafak Hanım'a veya yayıncılara bir ton mektup yağdırmış ve 'pembe' kapaktan dolayı rahatsızlıklarını dile getirmiş olmalarına şaşmamak mümkün mü?.. Medyaya yaptıkları açıklamada yayıncılar 'erkek okurların aşırı talebine uyarak' aynı kapağın bu kez 'kül rengi' versiyonunu piyasaya sürdüklerini söylüyorlar...
Üç: Yazar ve yayınevinin, isterlerse ilginç bir pazarlama numarası olsun, isterlerse de gerçekten satış rakamını erkekler nezdinde de artırmak için buldukları bir çözüm olsun, bu olayı yönetme biçim ve içeriklerinin profesyonellikleri dudak uçuklatacak düzeyde... Ve nihayet dört: Zevkler ve renkler tartışılır. Hem de aslanlar gibi... Çünkü kültür ve değerler pek çok faktöre göre değişiklik gösterir... Daha çok 'pazarlama' kokan bir numaradan bu kadar çok köşe yazısı ve haber çıkmasını sağlamak, bir iletişim başarısı değil midir? Gelin de şaşırmayın...
Her kim akıl ettiyse aklına sağlık...
Hepimize Cem Garipoğlu'suz günler dilerim...
Ben Diane Lane'i severim (Nights in Rodanthe, Unfaithful, The Perfect Storm vb)... Yasal DVD piyasasına çıkan son filmi 'Untraceable' müthiş bir polisiye 'soft' (yumuşak) gerilim... Lane, FBI'da internet suçlarını araştıran bir uzmanı canlandırıyor. Filmde bir seri katilin peşine düşüyor. Katil, kurbanlarını web sitesinde canlı yayında yavaş yavaş öldürüyor. Siteye bağlananların sayısı fazlalaştıkça ölüm süreci de hızlanıyor... Sizce, zaman içinde bağlanan ve cinayete ortak olanların sayısı ne oluyor? Merak ediyorsanız izleyin...
Film, ne hikmetse bana Münevver Karabulut cinayetini hatırlattı. Katil zanlısı İnterpol de aranıyor ya... Millette bir heyecan... O kadar cinayet işleniyor bu ülkede. Hayır ille de bu... İstanbul'da. Burnumuzun dibinde... 1999 depremi de öyle olmuştu. İstanbul'dan uzak olanları unuttuk. İstanbul'u vuran, hepimizi ayaklandırıyor... Kızlarımızın çıktığı kısa saçlı kulağı küpeli her oğlan çocuğu artık potansiyel Cem Ga- ripoğlu... Çocukların hayatını karartmaya hazırız... Mardin'deki bir düğünde 45 kişinin öldürülmesini 1 hafta sonra unuttuk. Münevver ruhumuzu sarmış durumda.
Diane Lane'in filmi, bu işlere ne kadar ortaklık ve yataklık ettiğimizi düşündürüyor...
Şu 'Aşk' adlı romanın 'pazarlama iletişimi' adına başına 'gelen' ve 'getirilenleri' izlerken dört kez şaşırdım:
Bir kere kitap mükemmel lanse edildi... Medya ilişkileri bu kadar iyi yönetilen kaç kitap vardır acaba?.. İlk bakışta çekingen izlenimi yaratan Elif Şafak Hanım bir anda iletişim aracı haline nasıl da gelebildi? Bravo doğrusu... Bu bir...
İkincisi: 'Pembe kitap bizi bozar' (beni hiç bozmaz, kendime o konuda güvenim tamdır...) diye çırpındıkları iddia edilen (!) mebzul miktardaki 'erkek' okurun hiç üşenmeyip yazar Elif Şafak Hanım'a veya yayıncılara bir ton mektup yağdırmış ve 'pembe' kapaktan dolayı rahatsızlıklarını dile getirmiş olmalarına şaşmamak mümkün mü?.. Medyaya yaptıkları açıklamada yayıncılar 'erkek okurların aşırı talebine uyarak' aynı kapağın bu kez 'kül rengi' versiyonunu piyasaya sürdüklerini söylüyorlar...
Üç: Yazar ve yayınevinin, isterlerse ilginç bir pazarlama numarası olsun, isterlerse de gerçekten satış rakamını erkekler nezdinde de artırmak için buldukları bir çözüm olsun, bu olayı yönetme biçim ve içeriklerinin profesyonellikleri dudak uçuklatacak düzeyde... Ve nihayet dört: Zevkler ve renkler tartışılır. Hem de aslanlar gibi... Çünkü kültür ve değerler pek çok faktöre göre değişiklik gösterir... Daha çok 'pazarlama' kokan bir numaradan bu kadar çok köşe yazısı ve haber çıkmasını sağlamak, bir iletişim başarısı değil midir? Gelin de şaşırmayın...
Her kim akıl ettiyse aklına sağlık...
Hepimize Cem Garipoğlu'suz günler dilerim...
Ben Diane Lane'i severim (Nights in Rodanthe, Unfaithful, The Perfect Storm vb)... Yasal DVD piyasasına çıkan son filmi 'Untraceable' müthiş bir polisiye 'soft' (yumuşak) gerilim... Lane, FBI'da internet suçlarını araştıran bir uzmanı canlandırıyor. Filmde bir seri katilin peşine düşüyor. Katil, kurbanlarını web sitesinde canlı yayında yavaş yavaş öldürüyor. Siteye bağlananların sayısı fazlalaştıkça ölüm süreci de hızlanıyor... Sizce, zaman içinde bağlanan ve cinayete ortak olanların sayısı ne oluyor? Merak ediyorsanız izleyin...
Film, ne hikmetse bana Münevver Karabulut cinayetini hatırlattı. Katil zanlısı İnterpol de aranıyor ya... Millette bir heyecan... O kadar cinayet işleniyor bu ülkede. Hayır ille de bu... İstanbul'da. Burnumuzun dibinde... 1999 depremi de öyle olmuştu. İstanbul'dan uzak olanları unuttuk. İstanbul'u vuran, hepimizi ayaklandırıyor... Kızlarımızın çıktığı kısa saçlı kulağı küpeli her oğlan çocuğu artık potansiyel Cem Ga- ripoğlu... Çocukların hayatını karartmaya hazırız... Mardin'deki bir düğünde 45 kişinin öldürülmesini 1 hafta sonra unuttuk. Münevver ruhumuzu sarmış durumda.
Diane Lane'in filmi, bu işlere ne kadar ortaklık ve yataklık ettiğimizi düşündürüyor...